Gelmişti makama arz-ı hâl için,
‘Bey’ dedi kasıldı, dikti başını.
Bir çalım, bir tafra attı o biçim,
‘Hey’ dedi kasıldı, dikti başını.
Kapıdan bir hava, girdi içeri,
Bir hicran mevsimidir yüreklerde sonbahar,
Savrulan yaprakları, sarsılan dallarıyla…
Yağmurları gözyaşı, rüzgârı hasret kokar,
Sararır bağ bahçeler rengârenk gülleriyle.
Değişir her tarafta ışıltısı baharın,
Söner ışıkları kalp sarayının,
Mermer sütunları yıkılır ruhun,
Düşer kanatları düşlerin yorgun,
Kararır mehtabı huzur ayının,
Söner ışıkları kalp sarayının.
Esiyor bir gür esinti ovaya,
Palandöken Dağı’ndan…
Yükselir bağrından destan dünyaya,
Türk’ün şanlı çağından…
Nice yıllar nam salmıştır cihana,
Zeminin kesiştiği, zamanın durduğu yer…
Nice cihangirlerin hayaller kurduğu yer…
Altından bir kemerdir göğsünü saran surlar,
Parlar ufuklarında ihtişamlı asırlar.
Açılır sonsuzluğa şafaklarında zaman,
Bir büyülü rüyadır gün batarken asuman.
Yükün ağır olsa da, tahammül edip taşı;
Öyle sabır göster ki, çatlasın sabır taşı.
Nisan 2005
Aşk o ki kıtalarda yükselsin dağlar gibi,
Aşk o ki sahralarda savrulsun rüzgâr gibi.
Dağıtsın bulutları dumanlı zirvelerden,
Yeşersin ovalarda rengârenk bahar gibi.
Geçmiş yıllar deyip geçme,
Geçmişte bir hayat vardı.
Bir dünya vardı âlemde,
Yedi kat gökler sığardı.
Hayat şartları kısıtlı,
Doğduk, büyüdük, öldük... Yaşamış olduk güya,
Sonsuzluk gecesinde, hayat bir anlık rüya.
Nisan 2000
İçerken yaylalardan akan tertemiz suyu,
En gür kaynağı oldu artık kentlerin kuyu.
Kurudu damarları asırlık çeşmelerin,
Klorlu musluklara mahkûm ettik kamuyu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!