Kimi esmer, üzüm karası
Kimi beyaz, gün yüzlü
Sarışın, siyah, rengârenk
Bağ gülleri, kırlar çiçeği
Kimi çocuk yüzlü, şaşkın bakışlı
NE OLDU ŞİMDİ
Hani ‘Beni bırakma! ’ diyordun
Ya şimdi...
Şimdi beni bırakma diyorum
Dünya tersine mi döndü
Hayata tutunmam, ilk gözümü açmam, başarıdan başarıya koşmam hep silahla olmuştur ama benim silahım öyle herkesin bildiği silahtan değil. Bir ben bilirim silahımı… Ne zaman, nasıl kullanacağımı…
İlk varlığımı karanlık, neresi olduğunu bilmediğim bir ortamda, güldür güldür sesleri işitmemle hissettim. Korkumdan adını sonradan öğrendiğim tekmeleri fırlatmamla ilk silahıma kavuştum. İşe yarıyordu silahım. Ne zaman rahatsız edilsem kütürdetiyordum çevremi saran karanlık çemberine. İlk vuruşta varlığım hissediliyordu, bir sessizlik bir okşama… Okşamayı ne kadar sevsem de hemencecik dalardım uykuya. Bazen de uykularım kaçar sıkılırdım. Sırf muhabbet olsun diye yine kullanırdım silahımı, varlığımı hatırlatırdım ve başlardı bir el okşamaya… Yine dalardım uykuya. Bu silahı ne kadar kullandım bilmiyorum. Tek bildiğim ikinci silahıma kavuştuğumda yok oluşu.
İkinci silahım ilk gözümü açtığımda, ilk nefesi içime çekişte ciğerlerimin yanışında attığım acı çığlık oldu. Çığlık acı da olsa silahıma diyecek yoktu. İlk avım; yumuşak, sıcacık bir göğüs ve içime çekip zevkten uykuya daldığım ciğerlerimin acısını yok eden süt oldu. Artık yeni bir silahım vardı. Ne zaman içimi ısıtmak istesem, ne zaman sırtımın sıvazlanmasını istesem basıyordum çığlığı. Öyle bir çığlık ki en ağır uykulardan uyandırıyor, en uzaklardan işittiriyordu. Sanki annem kanatlı bir kuştu. Her çığlıkta göğsü ağzımda eli sırtımda olurdu. Anneme göre farklı bir çocukmuşum. Ağlarken gülermişim. Bir bilse niye güldüğümü...
.ÖLÜMÜNE ÇAKMAK YAKMAK
Cebbar Gözaçık, bir iki yıl gibi kısa sürede fabrika üstüne fabrika açıyor, servet üstüne servet katıyordu. Ne var ki tanınmıyordu. İstiyordu ki gazetelerde çıksın, televizyonlarda çıksın. Hemşerileri duysun. Hemşerileri içinde bir yeri, bir ağırlığı olsun.
Hemşehrilerine kendini duyurmanın en kolay yolu bir dernek kurmak. Bu aklı kendisine muhasebecisi Seyfi vermişti. Aklına da yattı. Hemen derneği kurma görevini muhasebecesine verdi. Derneğe dışardan insan alınmayacak; şöyle aile çevresi… Söz her alanda dönüp dolaşıp kendinde bitmeliydi.
BEŞLİLER ÇETESİNİ KİM ÇÖKERTİ
Beşliler Çetesi, beş kişiden oluşuyordu. Ekip varlığını, gücünü tamı tamına yedi sene sürdürmüştü. Ekibin bütün üyelerinin ortak özellikleri sayılmayacak kadar çoktu Hepsinin bütün dersleri birdi. Hepsi aynı şeye gülüyor, hepsi aynı şeye ağlıyordu.
Hepsi yedi senede panter gibi koşucu olmuştu. Hepsi Einstein gibi mucit. Hepsi Sokrates gibi savunma uzmanı. Her gün okulda bütün üyelerinin, yapmış oldukları her yaramazlık, bütün öğrencilerin eksiksiz beğenisini kazanmıştı. Bu özellikleri ile diğer çetelerin gıptası, kızların gözdesiydi her biri. Tek bir kızın gözdesi olmak, tek bir kıza yüz vermek makbul değildi, onlar için. Kahramanlar ancak bütün kızların gözdesi olurdu. Onun için hepsi her saniye kahraman olma mücadelesi veriyordu.
Sınıfın en başarılı öğrencisi Şafak, aynı zamanda en yakışıklısı idi. Sınıfın en güzel kızı Kıvılcım’a vurgundu. Ne yazık ki Kıvılcım yüz vermiyordu. Kıvılcım’ın, Beşliler lideri Atak’a hayranlığı, bakışları gülüşleri çılgına çeviriyordu Şafak’ı. Şafak’ın, Kıvılcım’a olan aşkı günden güne çörekleniyordu gönlünde. Atak’a olan hıncı günden güne artıyordu. Uykusuz kaldı kaç gece, çareler düşündü. Bulamadı. Bulmalı idi. Gözü kıvılcım’dan başkasını görmüyordu. Hayatta hiç bir beklentisi yoktu, Kıvılcım’dan başka. Çareyi buldu kendince. Beşliler grubuna katılacaktı. Nasıl olsa istese de ders çalışamıyordu. İstese de ders dinleyemiyordu Nasıl olsa 8.sınıfa gelmişti. Okuldan atılacak, okulda kalacak hali yoktu. Hem okuldan atılsalar bugüne kadar Beşliler atılırdı. Sınıfta kalsalar Beşliler kalırdı. O gün hiç uyumadı. Bütün bunları düşündü sabaha kadar.
Ertesi gün, her günkünden daha hızlı yürüdü okul yolunda Atak’ı bulup: “Grubunuza beni de alın.” Diyecekti. Ne yazık ki derse geç kalmıştı. Suçluluk duygusu içinde, ürkek bakışları ile çaldı kapıyı. Öğretmen buyur etti, oturttu yerine. Sınıftaki bugüne kadarki saygınlığı azarlatmadı kendini. Teneffüsü iple çekti. Bakışları bir Kıvılcım’a kayıyor, bir Atak’a. Kıvılcım’a olan aşkını, herkes biliyordu. Atak’a olan aşkını bir kendisi biliyordu. Atak’a bakışları arkadaşlarının gözünden kaçmadı ama anlam veremediler. Bakışlar Atak’ın da gözünden kaçmadı. Atak kendi kendine:”Beni dövecek hali yok ya, olsa olsa benden bir isteği vardır. İsteğini de uygun bulursam yerine getirim.” Diyordu. Şafak’a fazla bakma gereği duymadı. Şafak’ınsa bakışları Atak’tan hiç mi hiç ayrılmadı.
Gönül dediğin kafeste bir kuş
Kafese girerse, bir başka kuş
Bir beden olursa, bir başka kuş
Kafes altın bezeli koca saray olur
Kafese girerse başka kuş
Hain karanlık gecelerimde
Yıldız yıldız serpilenimsin
Gecenin sorgucundan çekip alan
Gecenin soğuğunda koynuna saran
Sonsuz düşler ülkemde gece gündüz
ONLAR ONLAR
Rüşvetin kol gezdiği, İşlerin sarpa sardığı
Puslu ortamlarda cadde ortası cinayet
Adı; ‘Fail-i meçhul’, işlem; cak cek
Suçlular en ağır cezasını çekecek- cek
FELEKTEN BİR GÜN ÇALALIM
Dertlerini yele ver, gözyaşlarını sele
Dünün acısını uyut, sar yorgan altına
Kin öfkeni at, geri dönüşüm kutusuna
Gel felekten bir güncük gün çalalım bu gece
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!