Dünyayı katlasam dörde
Her açık ucunu döndürsem geriye
Üstüne yazsam tüm dilekleri
Aralarına koysam parmaklarımı
Bir..iki…üç…dört..
Tamam, diyelim on beş
/dört nala kişner omuzlarımın üstünde bir deli kısrak
acun dağdağasıyla serbeser divane bir nefse tutsak/
yüreğime dayasam kulağımı
duyamam afakın demdemesinden
öyle herkesle her şeyi paylaşamazsın
‘merhaba’ dersin ya da en fazla ‘elveda’
tebessümlerin günlük ve geneldir
‘nasılsın’ dersin/ bilirsin yüreğin askıda
oysa özelse gülüşlerin
gözlerinin içinde pırıl pırıl bir yangın
her şey senin…
yüreğin kor ateş
bulmuşsun gönlüne eş
bıkmazsın/ usanmazsın
saatler ışık hızında
tam da umudunu kesmişken insanlardan
sımsıcak ellerde ellerin emin ve rahat
işte bu hayat
sonsuzluğa akıp gitmişsin
tadı damağında kalan mutluluklarda
taşmış içinde dereler
yakamoz vurmuş ışıl ışıl denizin karanlık çehresine
aydınlanmış yüreğinde yarım kalmış bir ıslık
daha neler neler…
ne dert / ne keder
acıkmamışsın
susamamışsın
uyumamışsın
umurunda mı
bütün yollar gönülden geçer
“Fikirlerini ve söylediklerini asla kabul edemem..Ama onları söyleme hakkını ölünceye kadar savunurum..” Voltaire/
neden ellerim yanar böyle zamanlarda
üşümeli oysa içimdeki bam telim
kanım beynime sıçrar
titrer bedenim
onulmaz bir yarası insanlık tarihinin
kan şiddet ve zulüm
bir sanrıya bende akıl denen ukala
kaç akil gelmiş geçmiş hala sorgusundayız
ne bir yolun başında ne de ortasındayız
herkes kendi derdinde
yüreklerde is ve pas
herkes sevgiye muhtaç
herkes asırlardır aç
yollara bırakılan masallardaki taşlar
yol göstermek yerine takılır ayağıma
zannın pençelerinde kıvranır bedenimiz
ne yanlışa egemen ne doğruya gebeyiz
doğrular üzre ahkâm
yanlışlar silsilesi
aklın yolu birse nerde bunun kisvesi
ben mi yanlış öğrendim
bunca zaman bekledim
hala bir ışık bekler insanlıktan gözlerim
hangi kapıyı çalsam bir buhran manzarası
hangi yüreğe konsam bir gönül fırtınası
kuşbakışı baksan da seçilmez doğru yanlış
/anladım Hakikat’in yeri değil burası/
Batı etkisindeki Türk Edebiyatı’nın yeniliğe açık öncülerindendir.1826 yılında İstanbul’da doğdu. İbrahim Şinasi, 1849’da Büyük Reşit Paşa’nın desteğiyle eğitimi için Paris’e gitti.Burada dört-beş yıl Maliye okudu.Lamartine,Descartes,Montesquieu gibi filozof ve şairlerin etkisinde kaldı.
O:’Asya’nın ihtiyar aklı ile Avrupa’nın taze fikirlerini birleştirmek ‘düşüncesiyle yola çıkmıştır.İbrahim Şinasi, Türk Edebiyatı’na birçok yenilik getirmiştir.Edebiyatımızda ilk noktalama işaretleri onun tarafından kullanılmış, batılı anlamda tiyatro ve özel gazete anlayışı onunla başlamıştır.1860’ta Tercüman-ı Ahval,1862’de Tasvir-i Efkâr gazetelerin çıkarırken amacı halkın tercümanı olmak ve halkı eğitmekti. Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi edebiyatımızdaki ilk makale olarak olarak kabul edilir.
Şinasi akıl ve mantığı öne çıkaran bir düşünce adamıdır.Klasizm’in etkisindedir. Şiir,tiyatro,makale,eleştiri gibi türlerde eserler vermiştir.La Fontaine’den yaptığı fabl; Lamartine,Racine,Jilbert ve Fenelon’dan yaptığı şiir çevirilerinin yanı sıra dil ve folklor araştırmaları yapmış atasözlerimizi derleyerek bir kitapta toplamıştır.
Şinasi gazete,tiyatro gibi türlerde daha yalın bir dil kullanmış,halkın anlayabilirliğini esas almıştır. Aruz veznini kullandığı şiirlerinde Divan Şiiri’nin Kaside,Gazel,Kıt’a gibi nazım biçimlerini kullanmışsa da Divan Şiiri’nin mazmunlarından uzak durur.Söz sanatlarını; özellikle teşbih istiare ve mecazı bolca kullanır.Dilde sadeleşmeye çalışmış kendisinin ‘Sâfi Türkçe’adını verdiği bir dil kullanmaya çalışmıştır.Biçemde yaptığı yenilik biçime çok yansımasa da içerik yönünden çok sağlam şiirler yazmıştır.
Şinasi’den önce bazı denemeler yapılmış olsa da batılı anlamda sanat değeri taşıyan ilk tiyatro ‘Şair Evlenmesi’dir.Bir perdelik bir oyun olan Şair Evlenmesi’nde görücü usulüyle yapılan evliliklerde görülebilecek sakıncalar,rüşvet gibi toplumsal yanlışlar işlenir.
Şinasi,Türkçe bir Sözlük hazırlamak için1865’te gittiği Paris’te uzun süre çalışmış; ne yazık ki 1869’da döndüğü İstanbul’da bu sözlüğün basımını bitiremeden, 1871’de ölmüştür.
Tanzimat Edebiyatı'ndan Bugüne Türk Şiiri (3)
Fecr-i Âti Edebiyatı’nda Şiir ve Ahmet Haşim
Şiirimizde 1908’lerden sonra başladığını söylediğimiz sosyal realitenin dışında kalan; ancak sanatıyla şiirimizde etki alanı çok derin olan şairlerimizden biri de Ahmet Haşim’dir.Özellikle ilk şiirlerini Servet-i Fünûn’cuların etkisinde:’Sanat sanat içindir.’anlayışına bağlı olarak verir.
Tahammülün ne çok Ya Rab gafilleri mi sınarsın
Bir an gelir yarattığın nadim olur mu sanırsın
Riya yalan münafıklık göğe çıktı çaresiziz
Nice günah nice bidat nasıl susar inanırsın
özlediğim
Pembe İncili Kaftan’lardan Muhsin Çelebi duruşu
vakur ve kendinden emin.
yüreğim yanıyor çoğu zaman.
asırlar öncesinden bu güne
nasıl anlatmalı bilmem
bilmem nasıl anlatmalı
yaşam ciddiyet ister
kuralları var yaşamanın
öyle rastgele alamazsın nefes
öyle keyfince uzatamazsın ayaklarını her yerde
çirkin bir tablonun bulanık görüntüsü
ruhlarda siyah nokta
büyüdükçe büyüyor
zavallı bir kurgunun ikiyüzlü örtüsü
sırlı bir senaryonun
bir parçası oluyor
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!