dağ başında turna olsam yarenler
derde lokman güle bağban yaraşır
yarem büyük merhem olsa erenler
derde lokman güle bağban yaraşır
ektim biçtim benden geçtim nafile
at üstünden yaşamın gereksiz tozlarını
bırak dönsün dolaşsın zillet denen canavar
bir varmış bir yokmuşu öğreneli çok oldu
meşakkat bulvarında önemsesen neler var
çok şey istemem senden gülersen yeter bana
/ah tandır yanar içine yanar/
ateş düştüğü yeri yakar
tarihlerin de yüzü kızarır zaman zaman
sonsuza kadar taşır alnında kara bir leke
utanır hatırladıkça/
ellerimin yanmalarından yüreğim tutuşur
nereye dokunsa ruhum bin bir ah işitir
ne zaman merhem olayım desem yarelerime
bir çocuk düşer önüme ya da bir kadın
kimi töre kurbanı
kimi açlıktan ölmek üzeredir
ne çok söylenecek söz var
ne çok kanar içten içe yaralar
‘Tandır yanar içine yanar’
skolastik bir çağdan sanrılar dolaşır güpegündüz belleğimde
dogmalar kıpırdanır doğmaya hazır dirliğime
ruhum inanılmaz kasılmalar içinde
bir bedel varsa ödenecek
neden ödetilir
asırlardır İbrahim’in nesline
İçin için yandım sonra köz oldum
Bir arpa boyunu aşamadım ben
Ekin ektim harman sürdüm toz oldum
Bir kile buğdayı taşımadım ben
Kader diye kısmet diye avunur
a dostlar
yer sarsıldı
gök yarıldı
çöktü üstüme karabulutlar
kelebek etkisinde bozuldu büyü
yaşamak
peş peşe
algılamadan başını sonunu
nefes almaya çalışmaktan ibaret
arada bir
önce çiseleyen bir yağmur sesi
ahmak ıslatan cinsinden serseri
sırılsıklam bir aşk hikayesi
ilk adımda esrik bir baş dönmesi
Kaf Dağı’nın ardında
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!