Sende yitmeliyim,
bir kıyıda bulunurum
diye umut ederek.
Oturmuş beklerken,
olur ya gelirsin karşıdan.
Bulduğum yerde yitirsem,
İşte yokolmazlar, anlaşılmıyor.
Daha önce vardılar, şimdi de.
Ölür, gene olurlar. Kavranamaz
diye yokolmayacaklar.
Duyarlığınız, sezginiz, kahreden
sever gibiliğimiz, kopuk özne,
Günler kadar uzun
insanlar hep çevremde,
kalabalık akar gider
ben hep kendimle.
Hüznüm çoğalır,
kopuk parçalardır
Durduğun yerde duramazsın,
varlıklar saçılır devingenliğinden.
Artık yalnız da değilsin,
çılgınlık ürer sevinçlerinden.
Ürer karanlık, aydınlık arası
Geceyle doğan sessizlik,
başlayan can şöleni.
Açlık, gereksinme
ya da hiç.
Sessizlik şekiller
çizerken göğümüze,
Eğer söz taşıyamıyorsa anlamı,
yazılınca biraz da yitirmişsek yaşananı.
Bir yol bulmalı beyinden beyine ya da
gönülden gönüle. Gözler taşımalı yükü,
bütün anlam yüzümüzde ışımalı.
Evlerden saçılan
rastgele ışık,
bizi buralara kadar
sürükledi, yerleştik.
Şimdi selamsız
Sonsuzca yinelenmeyecek herşey,
ben bu yükü taşımam, belki başkaları da.
Bu kadar çok yanlış varken, bunun
tekrarı mı olur.
Duygusuna kavuşur aşk,
Sanat, o yalancı tanık;
pisliği aklamak, acıyı
yatıştırmak, oysa
zehir gibi hayat.
Ama, bir hikayeniz olsun
İçine düştüğümüz aptal tarih,
bir yol verse saf ruha ve zaman
dönüşse altın çağlara, o yüksek
iklimin tedavisi iyi gelirdi her cana.
Hem unutma, her insan kendine gebe
henüz görmediğimiz diyarlarda.
Daha insancıl, merhamet, öykünme, takdir, tevazu, sevgi temelli seslenişleriniz samatya' da kemale erme yolunu işaret ediyor, azizim.
Duyguların gerçeklerle karşılaşması, tokat gibi çarpan acıtmalar,sert toslamalar, ifadelerin acımasızlığı, edilenlerin başa getirdikleri, soğukda olsa yaşamanın çekiciliğini vurguladığınız ilk eserinizi kutlarım, bu uslubunuz artık sahne oyunu yazılması gerektiğini çağrıştırıyor.
Daha insancıl, ...