DAĞLARIMA TEK BİR BAHAR YETMİYOR
# fatma doğan
Kendime sığamıyorum ey dünya!
Dağlarıma tek mevsimlik baharlar yetmiyor artık,
Gökyüzüme ise maviler,
DALGAKIRAN AŞK
# fatma doğan
Dalga kıran gibidir aşk,
aslında herkesi kırar geçirir biraz,
kimini benden biraz fazla, kimini benden biraz daha az
ey aşk!
DAMAĞIMDA MESKUN HALA ANILARIN TADI ELİF
Latif bir el dokundu omuzuma,
Fısıldadı kulağıma, aşina bir yel,
elimden tuttu usul ve nazik,
yumuşacıktı elleri,
FATMA DOĞAN
MUTLULUĞU ARAYAN ÇÖP KUTUSU ve KAHRAMAN MERT (değerler eğitimi)
Bir varmış bir yokmuş evvellerin evvelinde, çooook eski zamanların birinde dünya yemyeşil ve masmavi bir küre iken tüm insanlar hayvanlar ve bitkiler o kadar mutluymuş ki, ağaçlar ılık esen rüzgarlarla kol kola sallanır şarkı söylerler, yağan yağmurlarla bir güzel ıslanıp duş alırlar ellerini ,yüzlerini yıkar, mis gibi olurlarmış. Denizlerin dalgaları sahillerin tozunu kirini alır götürür, Irmaklar neşe işinde çağlar, içinde yüzen balıkları bir güzel temizleyip paklarmış. Irmağa su içmeye gelen hayvanlar kendisinin tertemiz berrak sularına dayanamaz hooop diye kendilerini suyun içinde yıkanırken bulurlarmış. Rüzgar öyle bir güzel esermiş ki onun nefesinin önünde hiçbir çerçöp kalamaz ormanlar, yaylalar, dağlar, tepeler, yollar rüzgarın nefesi ile bir çırpıda süprülürmüş. Çiçekler en güzel kokularını doğaya salar her yer bir renk ve koku cümbüşüne dönermiş. Dünyanın bu tertemiz pırıl pırıl mis kokan hali efsanelere masallara konu olmuş. Bu efsaneler, gel zaman git zaman günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları, yıllar yüzyılları, yüzyıllar binyılları kovalaya kovalaya bugüne değin gelmiş ve dilden dile anlatılır olmuş, hikayelerde masallarda yazılır olmuş. Dünya, öyle bir zamana gelmiş ki insanlar dünyayı kirlettikçe içleri kirlenmiş, içleri kirlendikçe de dünyayı kirletmişler. Dünya pislikten yaşanmaz bir hale dönmüş her yerlere büyük büyük çöp tenekeleri ve boy boy çöp kovaları koymaya başlamışlar. Ama insanlar zahmet edip onu bile çöp kutusuna değil yere atıyorlarmış. Büyük yaşlı çöp tenekeleri habire dünyanın eski halini anlatan efsanelerden bahseder, masallar anlatırlarmış. İçlerinde birde bu masallarla büyümüş küçük bir çöp kovası varmış. Bu masallarla büyüdüğü içinde aklını hayalini hep o masallar süsler, dünyayı tekrar o hale getirmenin hayallerini kurarmış. Ama, ne yapacağını bilmediğinden elinden bir şeyde gelmiyormuş. Yanında yöresindeki tüm çöp kutularına ne yapabiliriz elimizden bir şey gelmez mi diye sorduğunda tüm çöp kutuları boşveeer dünyayı senmi kurtarıp kahraman olacaksın diyerek dalga geçiyorlarmış, Aslında onlarda bu durumdan hiç memnun değillermiş ama mücadele etmek zorlarına gidiyormuş. Ancak, bizim küçük çöp kovası öylemi o mutlaka buna bir çözüm bulmalıymış. Ne yapayım? ne yapayım diye düşünürken aklına ilk önce kitaplardan araştırmak gelmiş. Ama, bu arada çöpe hiç kitap atan yokmuş. Başka zaman olsa ne çok kitap atılırmış .Bizim küçük çöp kovası zaten içine atılan kitaplar sayesinde önce resimlerine bakarak sonrada yazıları anlayarak okumayı öğrenmiş . Koskoca sıkıcı ve pis bir dünyanın içinde nefes aldığı başka bir dünyanın kapıları açılıyormuş kitaplarla ona. Bizim küçük çöp kutusu, böyle kendi kendine düşünürken çöpün az ilerisindeki bankta, kendi yaşlarında elinde bir kutu ile bir çocuk oturmuş. Üzgün bir şekilde kendi kendine bir şeyler söyleniyormuş. Kulak verince anlamış ki annesi ondan kitaplarını çöpe atmasını istemiş. İnsanlar neden böyle gerekli gereksiz her şeyi çöpe atıyorlar ki diye düşünmüş içinden çöp tenekesi. Hele ki kitaplar hiç çöpe atılır mı? Az sonra üzgün çocuk elindeki kutu ile çöpün yanına gelmiş elindeki kutuyu çöpe yaklaştırıp yaklaştırıp geri çekiyormuş. Bizim çöp kutusu dayanamamış başlamış konuşmaya kitaplarını mı atmak istemiyorsun? neden bu kadar üzgünsün demiş çocuğa. Hayır istemiyorum demiş çocuk. Burada benim dünyayı güzelleştirmek için yaptığım projelerim, kurduğum hayalleri yazacağım masalları anlatan notlar ve araştırdığım kitaplar var demiş. Üvey Annem bunların işe yaramaz çöpler olduğunu evde kalabalık yapmaması için alıp çöpe atmamı istedi demiş. Çöp kutusu ismin ne diye sormuş çocuğa; Mert demiş. Tanışmışlar önce, böylece ikisi de birbirlerine hayallerini anlatmış, planlarını anlatmışlar. Nasıl da kanları kaynamış birbirlerine hemencecik. Çöp kutusu; Mert ben senin bu kutunu saklarım hiç merak etme ancak beni evinizin yakınında bir yere taşı, fazla göz önünde olmayayım demiş kapağımı da kapat ki kimse beni boşaltmasın demiş. Mert aynen dediklerini uygulamış. Sen şimdi evine git bende senin projelerini inceleyeyim planlarını okuyayım yarın yine gel görüşelim demiş. Artık ikisi günlerce buluşup konuşmuşlar mutluluğu nasıl bulacaklarını, dünyayı nasıl efsanelerdeki haline getireceklerini araştırıp durmuşlar. En sonunda bunun sadece ikisinin başarabileceği bir şey olmadığını ancak herkese bu bilinç yerleştirilirse her şeyin değişip güzelleşeceğini anlamışlar. İki kafadar hemen işe koyulup plan yapmaya başlamışlar. Öncelikle Mertin okulundan başlamaya karar vermişler. Mert çöp kutusunu alıp okuluna götürmüş orda onu diğer yakın birkaç arkadaşıyla tanıştırmış fikirlerini onlarla da paylaşmışlar. Artık bir ekip haline dönüşmüşler hepsinin akıllarında farklı fikirler gözlerinde ise ışıl ışıl dünyayı güzelleştirip mutluluğu aramanın heyecanı varmış. Önce aralarında iş bölümü yapmışlar, konuşması ve ikna kabiliyeti olan arkadaşları planlarını sınıftaki arkadaşlarına anlatmış ,remi güzel olanlar şemalar ve grafikler hazırlayıp okulun koridorlarına bilgilendirici yazılar ve planlar asılmış .Her çeşit çöpü ayrıştırıp değerlendirebilmek için okulun belirli yerlerine çeşitli çöp kutuları konulmuş tüm çöp denilen şeylerin aslında çöp olmadığı hepsinin bir şekilde geri dönüştürüldüğü bir bir anlatılmış. Artık herkes kitaplarını güzel kullanmış, büyük sınıflar kitaplarını bir alt sınıflara vermişler, defterlerin boş kalan sayfaları değerlendirilmiş, kalemler küçüldü dite atılmamış renkleri tamamlanıp olmayan arkadaşlara verilmiş. İçilen su şişeleri ayrı toplanmış, kağıt atıklar ayrı toplanmış, metal ve plastik atıklar ayrı toplanmış. Küçülmüş giysiler ayakkabılar ihtiyacı olanlara verilmiş bir bakmışlar ki bundan sonra çöp diyerek azıcık şey kalmış. İyilik bir anda dalga dalga yayılmaya başlamış. Önce okullara sonra hastanelere yurtlara ve tüm şehre bu Artık şehir pis kokmuyor ortalıkta çöp yığınları görünmüyor, şehrin ormanları fabrikada kağıt üretmek için kesilmiyormuş. Bizim iki kafadar bu süreçte o kadar mutlu olmuşlar ki aradıkları mutluluğun aslında çok uzakta olmadığını insanı bir şeyler başarmanın ve faydalı olmanın ,dayanışmanın, mücadele etmenin mutlu ettiğini anlamışlar içleri güzelleştikçe şehir güzelleşmiş, şehirler güzelleştikçe insanlarda bu güzelliklere kıyıp çerçöp atmamaya başlamışlar ağaçlar kesilmediği için ormanlar artmış yine kol kola ağaçlar şarkı söylemişler, ormanlar arttığı için daha çok yağmur yağıp tüm şehri misler gibi yıkamış, yağan yağmurlarla ırmaklar çağlamış. Bu güzel ormana bin bir çeşit hayvan akın etmiş. Bin bir çeşit çiçek kokusunu salmış. Şehir o kadar güzelleşmiş ki methi taaa masallar ülkesine kadar ulaşmış ordan hemen şehrin yöneticisine bir haber uçurulmuş. Denilmiş ki artık bu iki kahramanın adı, Masallar ülkesinde de yaşayacak masal kitaplarında Kahraman Çöp Kovası ve Kahraman Mert olarak yazılacak ve çocuklara örnek olacak. Sizde derhal o büyüyen ormana Kahraman MERT Ormanı adını verin demişler. Bizim çöp kutusu da artık şanına yakışır şekilde pisliğin çöplüklerin değil temizliğin ve geri dönüşümün sembolü olmuş artık temizliğin anlatıldığı her resimde bizim kahraman çöp kovası yer almış. Böylece yine günler günleri, haftalar haftaları, yıllar yılları kovalamış bizim çöp kutusu büyümüş kocamaan masallar anlatan bilge bir çöp tenekesine dönüşmüş. Etrafındaki küçük çöp kutularına mutluluğun nasıl bulunacağını, dünyanın nasıl istendiğinde kurtarılabileceğini anlatmış durmuş. Kahraman Mert’imiz ise büyümüş yiğit, idealleri olan, vatanına milletine ve insanlığa, faydalı işler yapmaya devam eden bir çevre mühendisi olmuş. İkisinin dostlukları hiç bitmemiş. Onlar ermiş aradıkları mutluğa, biz gidip piknik yapalım Kahraman Mert Ormanına. Aman dikkat edelim yangın falan çıkmasın, kimse sağa sola çöpünü bırakmasın gökten bir top yuvarlansın oynamak isteyen herkesin önüne düşsün, bu masalda burda bitsin.
(FATMA DOĞAN 9 EKİM 2024/TURHAL)
FATMA DOĞAN
AYRAN ,LİMONATA VE KOLA’ nın MASALI
Bir varmış bir yokmuş, ne çok evvel zaman içinde ne de çok uzak bir gelecekte değil, tam da bizim zamanımızda dostluk kurmak o kadar zormuş ki herkes birbirine hep bir çıkar için yaklaşır. Kimse birbirinin içindeki özü iyiliği görmeye çalışmaz. Herkes birbirini geçip çelme takmaya çalışırmış. Iyiliğe iyilikle karşılık verilmez. Birisi bir iyilik yapsa adı aptala çıkarmış. Bunun için neredeyse git gide iyilik yapmak unutulup gidecekmiş. Bu durumu fark edenlerden biri de saf sütten ve yoğurttan yapılan ayranmış. Ayran o kadar bembeyaz saf ve temiz kalpliymiş ki o kadar çok şeye iyi geliyor ve sağlığa da bir okadar faydalıymış ki herkes onu saf ve aptal olarak görüyormuş. Evet, insanlar iyi oldukça ve içlerindeki öz ortaya çıktıkça bembeyaz parıldar elinden yüzünden ışık saçar bildiğimiz gibi aynen ayran da böyle bembeyaz ışık satıyormuş etrafına.
Gelelim limon kardeşe; O aslında iyi birisiymiş ancak insanlar ona saf ve aptal gözüyle bakmasınlar diye çok faydalı ve iyi olsa da bunu gizlemek ve göstermemek için yüzünü ekşitir,kendini yiyenlerin ağzı yüzü ekşilikten buruşur şekilden şekile girermiş. Limon böylece kendince işin yolunu bulmuş, yuvarlanıp gidiyormuş.
Kola ise içi gibi dışı da kapkaranlıkmış. Tüm kötü düşünceler, hırslar, hain planlar, onun aklına gelirmiş, bunu da herkesten gizlemek için kendini tatlı ve güler yüzlü gösterirmiş. insanların onu içmesini sağlamak için bu maskenin ardına gizlenirmiş. Böylece içten içe kötü planlarını yavaş yavaş uygulanmış. Insanların fark ettirmeden sağlığını bozar, şişmanlatır, dişlerini çürütülmüş kimse de tadı güzel olduğu için bunu kolanın yaptığını anlamazmış.
Gel zaman git zaman okullar açılmış, çocuklar neşe içinde okullarına koşmuşlar. Tabi ki kantin de açılmış. Acıkan susayan koşa koşa kantine geliyormuş. Önceleri kantinde sadece su satılıyormuş ama giderek raflara bizim ayran, limonata ve kola da yan yana dizilmişler. Heyecanla çocukların kendilerini alıp içmelerini bekliyorlarmış. Bu arada ilk defa bir araya geldikleri için birbirleriyle de tanışmışlar. İlk günler hepsi birbirlerine biraz daha mesafeli dursa da zamanla kaynaşmışlar ancak bir problem varmış. Her gelen elini ilk önce kolaya uzatır olmuş. Onun satıldığı raf anında boşalıyor. Yerlerine yenileri geliyormuş. Limonata da eh tek tük satılıyormuş ama çok değil. Giderek kolanın karakteri ortaya çıkmaya başlamış içten içe kıs kıs gülüyormuş. Böbürlenip duruyormuş en çok ben satıyorum seviliyorum diye. Ayran ve limonata öylece mahzun mahzun bakıyorlarmış. Limonata daha çok nasıl satın alırım diye düşünmüş kendince. Biraz daha şeker katarsam beni de alırlar diye aklından geçirmiş, bunu da ayrana söylemiş. Aslında limonata iyi birisiymiş dedik ya. İçinde iyilikle kötülüğün savaşını veriyormuş o an. Ancak hırsına yenilip içine şekeri doldurmuş gitsin. Tabii ki satışları bir nebze de olsa artmış ama vicdanı da kendini hiç rahat bırakmıyormuş ya çocuklara bir zarar verirsem diye içi içini yiyormuş. Gidip bu halini ayranla paylaşmış. Limonata kardeş sen iyi birisin, onun için bu haldesin o yüzden pişmanlık duyuyorsun. Karakterini çıkarların ve kimse için bozma. Sen, sen olarak kal ve Allah’ın seni yarattığı iyilik, yaradılışı üzeri ol demiş. Hem ikimiz birlik olursak belki kolayı da yola getiririz demiş. Onlar böyle karar almışlar ama ne yapacaklarını bilmeden beklerken bir gün okula çocukları diş kontrolüne gelmişler. Bir bakmışlar ki neredeyse tüm çocukların dişleri çürük. Hemen yönetim bir karar almış. Artık okulda kola satılmayacakmış. Bunu duyan kola o kadar üzülmüş ki yine gideceği yer, ayran ve limonatanın yanı başı olmuş. Onlardan akıl almış. Onlar kolaya demişler ki kötülük elbet bir gün gelir yapanın ayağına böyle dolanır ya kendini düzeltir, iyi biri olursun ya da böyle çöpe atılıp gidersin.
DEMİR SÜRGÜLÜ BİR YALNIZLIKSIN YÜREĞİMDE, SORAYA!
Sabıkalı mıyım gözlerinde,
Soraya!
Aşkının, amansız açlığına düçar ettin ya beni,
Bir deri bir kemik şimdi yüreğim,
Boğazımda yumru yumru,
FATMA DOĞAN
DEMİR YUMRUKLU BULUT
Can dostum,
Sağ kolumun ayrılmayan demir bilekli yumruğu,
DİKENLİ ŞİİR
Sessizlik yağsa saçlarımdan denizlerime,
Bilki acı bir zehri yudumlattı azar azar çığlığın
Sen kopardın ya kıpkırmızı bir goncayı dalından
Dikenini batırdı ,kalbime bir şair,
benzi soldu şiirlerimin ,
FATMA DOĞAN
DİLBER-İ RANA
Ey, gözleri geceden kara, dilber.
Nasıl dipsiz bir kuyuya hapsettin, bilsen ki beni?
En derin uykularımda bile, hasreti körüklüyor gözlerin.
İnsan uyurken özler mi birini? özlermiş meğer.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!