EV ŞİİRLERİ

EV ŞİİRLERİ

Tuncay Mersin

Böyle olduğuma bakma benim. Sessiz ve sakin görünüyorum. Ama içimde kopan fırtınalara karşı koyamıyorum. Sevmiyorum diyorum herkese unuttum diyorum. Yalan söylüyorum sevdiğim. Unutmak çok zor. Sen yanında değilsin,kalbin başkasında ve mutlusun. Ne güzel! ! Yani güzeldir herhalde. Sayende bu duyguyu yaşayamadım bilmiyorum sevdiğim. Seni onunla görünce gülümsüyorum acı çektiğimi kimseye göstermiyorum, göz yaşlarım içime akıyor ama kimse bunu bilmiyor. Sevmiyorsun beni biliyorum. Belki nefret ediyorsun ama ben galiba seni seviyorum. Sen bana gitmek için gelmiştin gittin. Ben kalacağını sanmıştım. Ama giden bedendi ruhun,aşkın bende kaldı sevdiğim. Yüreğimle kalbimle karşındayım işte. Dimdik ayaktayım,acılar çekiyorum,ağlıyorum,lanet ediyorum hayata ama yıkılmıyorum! ! Ayaktayım! Senden vazgeçiyorum sevdiğim ümitsiz bir sevdanın peşinden kendimi harap edemem. Sevgi gibi kutsal bir duyguyu senin ümitsiz yok olmuş sevginle yok edemem. Bekliyorum… Bir gün mutlaka o gün gelecek gidenler tekrar dönecek ama unutma ki sen geldiğinde ben burada olmayabilirim. Sevgi eğer karşılığı varsa yaşar; yoksa ölür benim sana olan sevgimde ölüyor. Bir gün bana geri dönersen bu sevgiyi diriltmek çok zor. Sen bana ‘elveda’ dedin ben sana ‘merhaba’ diyemem kör olmuş gözlerinle, mühürleşmiş, kalbinle baş başa bırakıyorum seni. Belki bir gün sevmenin ne demek olduğunu anlarsın…. Bugün senden ayrıldım sevgilim! ! ! Oturdum sabaha kadar tek damla uyku uyumadan sana bunları yazdım... gittiğinden değil, ayrıldığımızdan değil,öyle anlama, hep yazmak istemişimdir.... hep çok sarhoş olup,seninle düşünmeden konuşmak istemişimdir söyleyeceklerim seni üzse bile... sana karşı bir şeyler saklı olsun istemedim içimde, nasıl gözlerimi anlayıp görebiliyorsan öyle gör istedim yüreğimi! ... ama ne yapabildim ne de anlatabildim sana bunları yazık... sırf tepkin ne olurdu diye; sana anlatabilmek için, senin beni anlayabilmen için, hatalar yapmak isterdim ve sana bunları anlatmak, seni bunlar kızdırsa bile... Şimdi anlayabiliyorum kendimi, yargılayabiliyorum gerçekten ve seviyorum ve seveceğim her zaman seni... Bugün senden ayrıldım sevgilim, Hani sen gidince, ölü gibiyim derdim ya, terkedilmiş bir ev gibi bir ev gibi soğuk ve yalnız cansız,ruh gibi, manasız! Sen gidince Yapamam derdim ya hayatımın anlamı kalmaz Anlamsız! Şimdi öyleyim işte, hem manasız hem anlamsız, Beni milyon kere yaktın ama dumansız! ... ölümü ve seni gözleyeceğim artık yatırıp uzaklara gözlerimi, elbet biri gelirde beni bu çıkmazlardan tutup elimi götürür diye... bir çocuk gibi bekleyeceğim bir çocuk gibi kim bilir belki çıkarda gelirsin bir gün diye.. bu yazdıklarıma kızma, çünkü sensiz hayal kurmadım, hep ümit ettim, hep umdum mutluluk çok uzak değil ha ulaştım ha ulaşacağım diye, ama inan sensiz hayal kurmadım... inan sensiz ummadım.... Bugün senden ayrıldım sevgilim, Ayrıldım diye yazmadım bunları, bu yazdıklarım gerçekten tanıdığını sandığını tanıtsın sana, “sevgi yetmiyor” tanıtsın sana... seninle hiç ayrılmayı düşlemediğim için böyle davranıyorum böyle yazılar yazıyorum sana, ama anlamı olmayacak biliyorum, sende bir gün eminim geç kalmışlığın ne demek olduğunu anlayacaksın benim gibi, şimdi anlamanı beklemediğim gibi... şunu merak ediyorum hep; yokluğuma alıştın mı! ! ! alıştın mı diyorum çünkü varlığıma bir zamanlar alıştığın için... ister kız ister darıl ama biricik, demek ki sen bana sadece alışmışsın... varlığıma, adım anıldığında şeklime alışmışsın ve sen bunu başka şeylerle karıştırmışsın... iyi bir sevgili olamadım biliyorum, ama iyi bir sevici olmuşum kendi kendime, hep de kandırmışım kendimi.. birde seninle beraber şunu öğretti bana ister sevgilin olsun, ister can ciğer arkadaşın,ister yarenin, ister dostun, vermeden alamıyormuşsun, bunu! ! ! ben böyle kandırmışım işte kendimi, başına gelmeyince anlamıyor, öğrenemiyor insan, öğrendik işte sağ ol sayende....
..

Devamını Oku
Ahmet Ünal Çam

Gönlüme Göre Ev:
-----
Şenol'un içi oldukça sıkıntılıydı. Yıllardır biriktirdiği para, istediği evi almaya yetmiyordu. Büyük borçlar altına girmeye de bir türlü cesaret edemiyordu.

Oysa her evi beğenmemişler, özellikle çocuğunun bol güneş alabileceği, yakınında okul olan bir ev aramışlardı. Bu buldukları ev yeni bitmiş çok güzel görünümlü bir evdi. Evin güneşi de, okula yakınlığı da güzeldi, üstelik hemen yanı başında park inşası da vardı.

Şenol'un da eşi Sedef hanımın da içi gitmişti bu ev için. Aksi gibi eş-dosttan da çoğu ya ev, ya da araba almıştı.
..

Devamını Oku
Sevinç Şahin

Bir ev yap bize
Babacığım,
Yüreğin kadar büyük,
İnancın kadar sağlam olsun.
Çatısında al kiremit,
yan yatmış bir de bacası...
Göçmen kuşlar konsun diye...
..

Devamını Oku
Ethem Altan

Dün gece hiç uyuyamadım
Gelen elektrik faturasından
Asgari ücretli bir işçiye
Çok değil mi?
Gelen on altı bin lira.

Ev sahibi atıp gitmiş
..

Devamını Oku
Tuğrul Pekel

Ev Kızı Hayriye

Evvelden ev kızıydın,
Siyah beyaz rüyaları olan.
Şimdi el kızısın renkli ve sinemaskop,
Bir dünyada yaşayan.

..

Devamını Oku
Hamdi Oruç

Işıklı bir ev gibiyim

Ben seccademde
Karanlık bir şehirde
Işıklı bir ev gibiyim

Seccademdeyim
..

Devamını Oku
Dilara Yıldırım


Burası öyle kötü bir ev ki
Nemli, rutubetli! ! ! Hatta ıslak.
Ne fark eder ki
Burada yazdım bütün güzel şiirlerimi
Seni burada sevdim
Ben sırılsıklam aşık
..

Devamını Oku
Uğur Uygunoğlu

Şehirlerarası Yolculuk Yaparken Camlardan Manzara İzlerken Taa Dağın Başında veyahut Tarlaların Arasında 1 2 Tane Ev Gördüğümde İçinde Yaşayan İnsanların Geçimini Hep Merak Etmişimdir.
..

Devamını Oku
Mahmut Çiçekdağı

Ebem dedem bizimle kalırlardı babam sert gözükürdü önce babamdan herkes çekinirdi
Ama babam yumak bir kalbi vardı özellikle deneme karşı dedemin gözüne bakardı dedemde hep babama dua ederdi hasanım yüzün gülsün bolluklar sesinle olsun gibi Babam her akşam eve kızartışmış tavukla gelir dedemi kaldırır onu yedirtmeden uyumazdı babam lokantasını sabah ezanıyla açardı lokantanın önünden geçenler içeriye bakıp iç çekenleri görür içeri davet eder çorba ikram ederdi param yok derlerse de babam sen çorbanı iç parayı vercek birileri var derdi yüzünden gülümsemeyi atmazdı
Babamın bu tavrı çok hoşuma giderdi dükkan hiç boş kalmazdı kiminden para alır kiminden almazdı
Etrafta ki herkes severdi akşam eve gelirken çoçukları sever okşar şeker verirdi elinde erzakla gelir yarısını eve bırakır yarısını komşuya bırakırdı ilk okula başladığımda tam konuşamıyordum kekeliyorum diye öğretmeni uyarmış üzerine gitmeyin diye ya Annam yedi evladı var dı hepsinin üzerine ayrı ayrı titrerdi hiç hatırlamıyorum kirli paslı sokakta gezdiğimi hemen temizlerini giydirdi
Beni hep döverdi ama aglayınca dayanamaz kuşaklardı anam bizimle uğraşması yetmiyor gibi
mahallemizde bir amca vardı bizim ev sahibimizdi kalaycı kadir derlerdi adamın beş tane çocuğu vardı her zaman gelmezlerdi eşi rahmetli olmuş tek başına yaşardı mahallemizin kadınları evini süprür yemediğini yapar çamaşırlarını yıkarlardı erkekler altını temizlerdi kalaycı kadir amca hep annemi çağığrdı çocukları hep ay başı ugrar babalarının ev kira paralarını alırlardı mahallenin kadınları her akşam evleri gezelerdi ellerinde yemek ekmek diye birbirine ikram ederlerdi çocuklar evin önünde oyunlar oylardı gecenin birinde eve girerlerdi her güzel şeyin sonu olduğu gibi bununda sonu gelmişti kalaycı kadir amca rahmetli olunca çocuklarından kimseler gelmedi mahalleli cenazeyi taşıdı defin etti aradan bir hafta sonra çocukları geldi bize evden çıkın dediler evi satmışlar mahalleli karşı çıktı ama annem babam gerek yok mahalleli bir olup tren yolunda bir eve taşıdılar
..

Devamını Oku
Adnan Şahin

Emlaktan kiralıktır yazıyor evin penceresinde
Komisyon vermeden birşey alınamıyor gayri
Bir aylık fazla verecek para yok ki cebinde
Neden ev sahipleri bunları hic anlamıyor oy

Kamyona verecek taşımak için bir sürü para
Daha da para gerek temizlik boya ve badanaya
..

Devamını Oku
Fikret Yılmaz

Her şeyin çivisi çıkmış sanki
sokak eskicileri
ev ev sokak sokak topluyorlar
eski moda düşünceleri
kutsanmışları
yeniye dair bahaneleri

..

Devamını Oku
Ömer Dalman

Eninde sonunda gelecek ev sahipleri
boşaltacak insanlık dünyayı
neyi var neyi yok toplayıp;
hiç kızma, alınma!

Aynısı yok mu ki yüzeyde de?
Dolduktan sonra miyadı kontratın
..

Devamını Oku
Zehra Yılmaz

Birisi bana çocukluğumun ilk hatıralarını sorsa, hayatımın bazı acı sergüzeştlerini bir yana bırakıp şu oturduğumuz kocaman evin kocamış halini anlatırdım herhalde. Çocukken kapısından ilk girişimde bu evin bana neler göstereceğini, hayatımın acı yanı bol olan hengâmelerini yaşatacağını ve burada bu kadar çok kalacağımı, kaldıkça alışıp seveceğimi, ayrılık vaktini hiç düşünmemiştim demekte ilk sözlerim olurdu tabiî ki...

Ev şehrin en eski mahallelerinden birinde ve o mahallenin en güzel yerindeydi. Ben küçükken bu ev o kadar büyüktü ki dünya sadece bu mahalle ve bu evden ibaret zannederdim. Ben büyüdükçe bu evin küçüleceğini sonradan anlayacaktım. Ama yinede dede yadigârı olan bu evin diğer bütün evlere inat güzellikleri vardı. Mesela kale kapısına benzeyen o zamanlar gözüme büyük mü büyük görünen öyle bir kapısı vardı ki, iki tane vuruşlu olan tokmakları çalındığında mahalleyi inim inim inletirdi. Evet, iki vuruşlu diyorum. Çünkü bu ev bir Osmanlı şaheseriydi. İnce düşünceli o büyük mimar dedelerimizin bilinçli olarak yaptığı bu vuruşlardan ince ses çıkaranı kadınlar, kalın ses çıkaranı erkekler içindi ki hane halkı kapıyı ona göre açsın. Tabi ben bunları sonradan öğrendim benim ilk gördüğümde bu güzel Osmanlı işlemeli tokmaklar hane halkını sinirlendirmek için yapılan birer oyun edevatı idi. Neden mi boş zamanlarımda kapıyı çalıp bu tokmakların o güzel seslerini dinlemek çok eğlenceliydi de ondan.
Kapıdan içeriye girilince betonarma küçük bir avlu vardı. Avlunun sonunda enli enli üç basamak merdivenle inilen, Arnavut kaldırımlarına benzeyen daha büyük bir avlu vardı ki burası evin en göz alıcı yerlerinden biriydi. Mesela iki tane karşılıklı dikilmiş dut ağacı vardı. Bunlardan birisi siyah diğeri ise beyaz duttu. Ben büyüdükçe büyüyen bu dut ağaçlarının zamanla kesileceğini, dallarına kurduğumuz salıncakların ben on sekiz yaşıma geldiğimde birer anı olarak kalacağını anımsamak bile istemiyorum.
Ve bu avlunun öyle bir havuzu vardı ki işte önceleri bu evin kalbi bu havuzdan atarmış. Köpük köpük kaynayan suyu öyle tazyikli akarmış ki evin bütün damarlarına can verir, can verdikçe sevinir, komşuların kıskanmalarına rağmen bu suya göz nazar değmez, güzelim havuz dolup dolup taşarmış. Tabi bütün bunlar o çağlayanlar gibi, oluk oluk akan suya belediye el koymadan önceymiş. Şimdi o havuzcağız küçük bir belediye musluğu ile yetinmek zorunda bırakıldı. Ne acı değil mi.
Dede yadigârı olan ve belinin bükük hali, orasına burasına çakılan direkleriyle de elinde bastonla gezen ihtiyarlamış dedelere benzeyen bu evde odaların çok olması hesabiyle çok insan yaşarmış. Aşağı kattaki odalarda yukarı katta insan yaşayan odalara karşılık yine dededen kalma meslek olan dokumacılık süregetirilirmiş. Biz bu eve gelmeden önce memleketin en güzel kumaş dokumaları bu evden çıkarmış. Şimdi boş duran bu odalarda sadece kırılmış dokuma tezgâhları,duymak isteyenlere de bu tezgâhların sesleri var.
Bize gelen yaşlı misafirlerimizin gözleri gençliklerini arar, eve baktıkça anıları tazelenir ve de anlatmaya başlarlardı en güzel hatıralarını. Masal gibi dinlerdim anlatılan anlatıldıkça özlenen o gençlik hezeyanlarını. Kimi gelin gelişini kimi gelin gidişini anlatırdı bu evden. Doğan çocuklar,onların ebeleri kim bilir kaç bebek dünyaya gözünü açmıştı bu evde. Kavgaların, küskünlüklerin pişmanlıkları başlamış bu evden çıkınca o insanlarda. Ölenlerin acısı kat kat artmış yüreklerinde.
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Bu gün için fakir ya da orta gelir grubuna sahip bir insan olabilirsiniz. Sade bir yaşam sürüyorsunuz haliyle. Çok lüks evlerde oturmuyorsunuz, çok muhteşem arabalara binemiyorsunuz. Çok da önemli değil çok lüks bir ev de oturmak ve çok fazla gelir sahibi olmak. Namerde muhtaç olmayalım da keşke o da yeter. Bu gün varlık içinde yüzenlerde gün gelip ölecek siz de günü gelince öleceksiniz. Allah'ın mükemmel adaletinin ortaya çıktığı bir alan ölüm. Bakıyorum o televizyonda ki magazin programlarına çıkan ünlülere, onlara zerre kadar imrenmediğim gibi, kendime dua da ediyorum zaman zaman ''Allah'ım bana böyle bir hayat nasip etmedin, bundan sonrada etme asla diye.''

İnsanın elinin emeğini, alnının terini ağız tadı ile yemesi kadar güzel ve insanı mutlu edebilen başka bir şey var mı hayatta? Tiriliyonlarınız olsa ne yazar? Takip etmişsinizdir mutlaka eski zenginlerimizden birinin ölünce cesedini bile çaldılar, adamı mezarda bile rahat bırakmadılar. Ne yapayım öyle zenginliği, öldükten sonra bedenimi de ruhumu da rahat bırakmayacaklar ise...

Bakın çevrenizde bir anda ünlü olanlara, her ne hikmetse çoğu korumasız gezemiyor arkadaşların. Tut bir de onlara maaş ver. Hasmın seni mutlaka öteki tarafa götürmek istese götürür çok zor engellersin bunu. Ha, yolda yürürken yanına sıra dışı adamlar da yaklaşmasın diyorsan eğer, zaten sen halktan kopmuş bir sanatçısın demektir.

Bilmem kimin havuzlu evi varmış. Bana ne ve de size ne. Çok canınız istiyorsa üç kuruş verir bir havuza gidersiniz bir kaç saatliğine. Onlar yetmiş liralık peynir yer, ben de on beş liralık peynir yerim sonuçta ikimizin midesi de beyine aynı doydu sinyallerini göndermiyor mu, ne farkı var?
..

Devamını Oku
Nilgün Acar

GÜNLÜĞÜMDEN 6
Biraz elmalı kurabiye yedim,az önce.Ayşe yapmıştı Pazar günü.Elmalı kurabiyeyi çok seviyorum.Arada bir canım istiyor.
Bu gün evde kaldım.Dün ve önceki gün,mobilyacıdaydık hep.Başka bir eve geçeceğiz.Burası geçici zaten.Sevgili Tutku:Apart otel,geçici olarak çok güzel de.Sürekli bir ev yaşantısı için,iyi değil.
Bize uygun bir ev bulduk.Tam benim de gidip göreceğim gün,ev sahibinin,gencecik oğlu ölmüş.Cenazeyi almaya gitti adam.Sanki bizim bir yakınımız ölmüş gibi,çok üzüldük Şerife’yle.Öyle olmalı zaten.Herkesin acısını-sevincini paylaşmalıyız.
Başka eve geçtiğimiz zaman,yatacak yatağımız bile yok be tutku.Otelin yataklarını kullanıyoruz şu an.Şerife’nin birkaç parça eşyası var.Benim de,bilgisayar masam ve bir dolabım var.Yeni baştan bir ev kuracağız,yavaş yavaş.
İlk olarak,birer tane yatak odası beğendik.Mutfak masası ve sandalyeleri de,Şerife beğendi.Ben,o kata inemedim.Asansör o kata ulaşmıyormuş.Boş ver.Onları,sonra görürüm.
Yatak odası takımım,çok güzel,sevgili Tutku.Birazcık pahalı.Ama ucuzlarını beğenemedim.Beğenmediğim bir şeye,niye para vereyim? Hem benim,hayatım boyunca,hiç kendi yatağım ve yatak odası takımım olmadı.
..

Devamını Oku
Gülsüm Kıvrak

İhramını kuşandı. Beyazın başlangıcı. Her renk statüler çıkarılmıştı. Üzerlerinden çıkarıp atmışlardı gündelik ölüm uykusunu. Beyaza soyunmuşlardı. Dirilişe soyunuş. Ev’ de uyanışa doğru kanat açtı.

“Lebbeyk” i söyledi. Seslendi. Çiçekler, böcekler ve bedeni sınırlandı.
Kıyametin provası başladı. Beyaza soyunurken, beyaz yaşamın dışındaki siyah ölümler sustu.

Cidde. Gecede ışıldayan tarla. Gök ve teknolojinin birleştiği teneffüs alanı. Devam eden yolculuğun ardından yorgunluğuna yenik düşmüşken, açtı gözlerini huzur kapısında. Mekke.

..

Devamını Oku
Bestami Tatar

Dumani tuten kirmizi kiremitli ev!
Yok mu baska siir yazilacak yer?
Pembe kazak kizil sac bir cift sari cizme.
Bu evde bir guzel vardi simdi nerde?
Dumani tuten kirmizi kiremitli ev söyle...
Sokaginda ben penceresinde sen!
Kizil sacli pembe kazakli kiz,
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Ayaklarımı sürekli yıkarım. Her gün hem de hiç sektirmeden. Bu neden ile ayaklarım kokmaz. Kokmadığı gibi arkadaşlarımda ''Bırak bu ayaklar koktu be İsmail.'' diye espriyi zor yaparlar bana. Çoğu yapmaz da bazı muzip arkadaşlarım zaman zaman diline getirir yine de bana takılmak için... Bırak bu ayakları koktu İsmail diye laf sokmaya çalışırlar ben de o sokulan laflara hiç takılmam.



Geçenlerde dört çift çorabımı çöpe attım. Parmaklarım özgürlüğüne düşkün herhalde tutup da çorabımdan firar etmeye kalkarken tam hemen yakalıyorum parmaklarımı, kulaklarından tutup yerine sokuyorum derhal... Hadi bir çift at iki çift at, dört çift ne oluyor arkadaşım, boru mu ya! Sonra çift rakam yani ya üç at ya da beş çift at değil mi ama, dört nedir dört?


..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

KADININ FENDİ

Kadının fendi erkeği yendi diyorlar bu doğru. Batılı bir yazar: ‘Bu kadınlar bizi nasıl burnumuzdan tutup çekiyorlar anlamıyorum’ diyordu. Evet, kadınların fendi hep erkekleri yeniyor.
Adem (as.) ı bile şeytan doğrudan ayartamadı da Havva anamızı kullanmadı mı? Şeytanı lain olan İblisin kandıramadığı Adem’i Havva anamız nasıl kandırdı da cennetten çıkış macerası başladı. O gün bu gün kadınlar kandırıyor bizi.
Kabil de kadın yüzünden isyan etmedi mi babasına ve kardeşi Habil’i bu yüzden öldürüp kardeş katili olmadı mı? Bu yüzden kıyamete dek işlenecek tüm öldürümlere ortak olmayacak mı? Bu ilk kıtal ile kıtal çığırını açan kötü kişi olmadı mı?
Günümüzde bakıyoruz erkekler artık kadınların kölesi olmuş durumda. Dün de öyle değil miydi? Evet, öyleydi, ancak bu günkü farklı. Bu gün erkekler kadınların burnu halkalı bir kölesi olmuş durumdalar. Onların emrinden çıkmadıkları gibi, onların esiri hatta eseri durumundalar. Bu yolda kimlik ve kişiliklerini de kaybettiler.
Tarım toplumunda geçici bir zaman için de olsa hakimiyeti ele geçirdi erkekler. Bu dönemde tarımsal üretimin işçi ihtiyacı nedeniyle çok evliliklere yelken açtılar ve evde hakimiyetlerini açıkça ilan ettiler ve uzun süre bu hakimiyetlerini sürdürdüler. Erkeğin fendi kadını yenmişti.
..

Devamını Oku
Adnan Deniz

Göze çarpan ilk şey bir viraneyi andıran evin önünde yaşlı bir kadındı. Kadının arkasındaki ev’le kadının hayat hikâyesinin benzer olması en dikkat çekici unsurlardan birisiydi.
Yaşlı kadın gözünü amaçsızca ileriye dikmiş öylece duruyordu. Düşünüyor muydu, bilemiyorum. Ama duruşu o kadar çok şey anlatıyordu ki… Sanki arkasında yıkılmaya yüz tutmuş ve kader birliği ettiği ev’in anlatmaya çalıştığı durum, kendi hikâyesi gibiydi.
Her şeye razı bir halleri vardı. Yalnızlık, zaten terk edilmişliğin en acı sonucunu gösteriyordu. Zamanın en güzel evi yâda zamanın en güzel kızı kisvelerini alıp gitmişti yine zaman denilen acımasız sonsuzluk.
Bu evde şen kahkahaların yükseldiği, mutluluk şarkılarının söylendiği, boy boy çocukların büyüdüğü görülmüştü. Bu Yaşlı kadının beklide upuzun siyah saçları vardı. Belki de kahve gözlerine şiirler yazılmış, önünde diz çökülerek serenatlar yapılmıştı. Ama şimdi yapayalnızdı ve herkes onun ölümünü onaylamış gibiydi. Yaşlı kadın için umut olan çocukları değimliydi? Ama onlar yoktu! Onlar kendi kaderlerinin peşine düşerek yaşlı annelerinin durumuna gelmeyi beklemekteydiler. Biliyor musunuz, çocukları yaşlı anneleri gibi olacaklarından haberdar değillerdi. Evin ağaçları kırılmış aşağıya doğru sarkmaktaydı. Her tarafı delik deşik olmuş emanet bir virane gibi bir köşeye sinmiş yıkılmayı beklemekteydi. Ama kendi gibi bir yaşlı kadın emanetini vermek için gelecek bir haberciyi beklemekteydi. Her şey kabullenilmiş vaziyette her gün anlamsız bakışlarla ta uzaklara bakılıyor, hem ev hem de yaşlı kadın günden güne yıkılıyordu.
En zor olanı yoldan gelip geçenlerin yaşlı kadın ve evini hiç görmeden çekip gitmeleriydi. Sanki bu evin önünde hiç kimse yoktu ve ev hiç yapılmamıştı. Hâlbuki bütün emeğini vermiş
Eşiyle nice yokluklardan sonra bu evi yapmıştı. Çocuklarını bu evde nice ümitlerle büyütmüştü. Hâlbuki çocukları ne vaatler etmişlerdi annelerine. Ama artık hiç kimsenin haberi olmayacak, yok sayıldığı gibi “Bir garip öldü diyeler, soğuk su ile yuğalar”misali
Göçüp gidecekti yeni âlemlere. Bunu biliyordu, ancak kabullenemediği bu kadar ucuz gidişi idi. Yaşlanmanın yok oluş demek olduğunu bilmiyordu. İşe yaramamanın ne kadar acı olduğunu bilmiyordu. Emeklerinin bu denli hiçe sayılacağını kabullenemiyordu. Bu yüzden daima çaresiz bir şekilde hep boşluğa bakıyordu.”Yeni”olanın baş tacı yapıldığı ve güzelliklere hayran hayran bakıldığı bir dönemde genç ve güzellerin sonunun kendi gibi olacağını biliyordu. Ne yazık ki, genç ve güzeller hiç solmayacak gibi güzelliğin arkasından gidiyordu.
..

Devamını Oku