Şarabî bir nisan dökülüyordu takvimlerden
Zaman, bizi aşkla oyalamaktan vazgeçiyordu
Bir gidişin vardı ki;
Yağmalanan şehirlerden kaçan insanlar gibiydin
Koşuyordun...
Son kez baktım itaatkâr sırtına
Ruhum durağanlaştıkça
Durmadan arabalar geçer caddeden
Durmaksızın sorguluyorum neye inat doğdum ben?
Hani ara ara aklıma gelmiyor da değil
Kime ispat etmeye çalışıyorum adamlığımı
Ve bunca yokluk içindeyken
Sizin olsun bu boktan dünya
Toplu iğnenizi istemem
Satın arsalarınızı parsel parsel
Bir acayip zamandan geçiyoruz
Bu yaklaşan kıyamet değilse, ne?
Göğsüne çiçekler ektiğim toprakla uzlaşamıyoruz
Sarkaçlar birer durağan nesne.
Düşlüyorum,
Yine avuçlarımın içinde yüzün,
Sıcacık...
Yakın çevremiz bezmiş yaşamaktan
Uzak kentlerde insanlar ölüyor
Gerçek, düşe mani
Uyandık Aysun Hanım
Sahipsiz kapıların
Özgürlüğe açılması gibi aralandı gözlerimiz
Apaydın her yer
Gökyüzü bizi uyutunca
Geceliğini çıkarmış üzerinden
Karanlık geceme süzülen
Bembeyaz bir ışık hüzmesi gözlerin
Kara sularıma sızıyorsun topluma inat.
Kabuğunu kıramazsın ama
… Zordaydım,
Sert adamlar rehin aldılar bileklerimi
Munis insanlar haydut huzurunda yargılanırken
Hâl çaresini bulup
Korkaklık pahasına oralardan civa gibi aktım,
Yaşamak için doğru olanı kaçmaktı.
Gün karanlığa döndü yüzünü
Güneş göç eyledi uzaklara
Elleriyle lambalarını yaktı kent
Geceyi, leziz bir çay gibi
Tavında demledi Tanrı
Beş parasızız yine
Tutucu bir şehirde
Şık bir meydan...
Meydanda oynak bir kürsü...
Kürsüde bunak bir şovmen...
Ama yine kaçak dövüşüyorsun
Göz boyamanın marifetli ustası.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!