Emine Genç Şiirleri - Şair Emine Genç

Emine Genç

Seni mutlu görmek..ahh! ne güzel,
Ne güzel yüzünün ışıdığını görmek
Bilsen, nasıl da yakışıyor sana gülmek
Işığınla dünya/mı aydınlatıyor
Duruşunla huzur veriyor
Gönlüme hüzme,hüzme sızıyorsun.

Devamını Oku
Emine Genç

(ciğer yanar/..yürek saklar sızısını. Hangi isimle çağırsam 'o' gelir bana/benden içre olan.. Şimdi cümleler yetmez..kelimelerin içi boş.. Ey anlamıma anlam katan anlam...gittiğinde anlamsızlaştığım kavram/varlığına suskunluğum/gözyaşım yokluğuna.....)



Senden uzakta korkular büyütüyorum.
Güneş eskisi gibi parlamıyor artık.

Devamını Oku
Emine Genç

Geçmişe ağlarken, geleceğe yürünmez.
Tutup kaldırın kendinizi ayağa
Sağlam durmalı başınız, dimdik.
Hüzün yakışır elbet insana
Pervasızca her şeye gülünmez.
Lakin;

Devamını Oku
Emine Genç

Abdest alıp
Niyet ediyorum sevdana.
İki rekat aşk kılıyorum
Vuslatına ermek için
Senin rızanla.
Dua dua, açılıyorsun ellerimde

Devamını Oku
Emine Genç

Ne bir diz buldum
Hüznümü yaslayacak,
Ne de bir şefkat gördüm
Acımı okşayacak.
Kanatlarım elbet vardı,
Yerlerinden, hunharca

Devamını Oku
Emine Genç

Hayâl

Bir tarafı deniz diğer tarafı orman ile çevrili küçük bir sahil kasabasındayız. Ahşap, sevimli, küçük bir kulubenin içinde, doğa ile başbaşa.
Fazla eşya yok. Eski bir kilim, bir koltuk, 2 sandalye, bir tahta masa ve bir yatak. Haa bir de ocak (şömine) . O kadar sıcakk ve bunaltıcı bir hava varki, nefes almakta zorlanıyoruz. Güneş, tepeden yakıcı ve boğucu bir ısı yayıyor. Deniz, muhteşem güzellikte ışıl, ışıl parlıyor. Fakat o sıcakta, suya girmek iyi bir fikir gibi gelmiyor. Ormanda yürüş yapmaya karar veriyoruz. Çevrede başka bir ev yok. Biraz kasabanın dışında, tenha bir yer burası. Üzerimizde şortlar, tişörtler, ayaklarımızda sandaletler, ellerimizde birer pet şişe su, olduğu halde yürümeye başlıyoruz. Adeta bir keşfe çıkıyoruz. Çılgınca geliyor sonradan bu fikir, ormanın içinde bile rehavet var. Canımız hiç bir şey yapmak istemiyor. Bir şey dışında. sıcaktan yapış yapış olmuş tenlerimiz. Serinlemek istiyoruz. Yakında, bir şelale olduğunu farkedip, oraya doğru yürüyoruz. Biraz uzak ama..
-buna değer değil mi?
O bunaltıcı hava da, dışarıda büyük bir sessizlik hakim. Hayvanlar bile sus pus olmuş. Tek bir yaprak kımıldamıyor. Sadece, şelaleden akan suyun, huzur veren sesi var. Gözlerimiz parlıyor bir an. Ve hemen üzerimizdekileri çıkarmadan suyun altına giriyoruz.

Devamını Oku
Emine Genç

Güzel, sessiz bir gündü, ılık suların derinliklerinde, etrafına ışıklar saçarak salınıyordu. Kendine öyle hayrandı ki, ben yaratılmışların, en güzeli en asiliyim, diye durmadan kendi kendine bu sözü tekrar ederdi. Kendini şanslı bulduğundan, mutlu hisseder bazen bu mutluluğunu dile getiren şarkılar şiirler mırıldanırdı. Çok güzel ritmik sesler çıkartırdı. Fakat bazen yalnızlığı aklına gelir dert yanardı.
-Ne olurdu sanki, bu şarkılarımı, şiirlerimi duyabilecek bir can yoldaşım olsaydı. Arada bir sohbet eder ve canımız istediğinde, bütün bir gün, hiç yorulmadan, hatta sonsuza kadar onunla dans edebilirdik..dedi ve sustu. Birden heyecanla, gözleri sanki birisini arar gibi etrafına bakındı. Boynunu eğdi ve hafiften dudağını büktü. Dibine yaslandığı büyük kayadan başka hiç kimse yoktu. Hava kararmaya başlamıştı ve etraf soğuyordu, irkildi, titredi..
- Üşüyor muyum ne.. diye mırıldandı. Oysa bir arkadaşı olsaydı üşüdüğünde ona sarılıp ısınabilirdi, hem de karanlıktan korkmaz, yalnızlığına ağlamazdı.
Günler aylar birbirini kovalıyor, bir türlü vakit geçmek bilmiyordu. Sıkılmıştı. Her gün aynı şeyler, rutin bir hayat. Bunca güzelliğinin, bunca asaletinin kimse tarafından fark edilmemesi canını sıkıyordu. Bir gün yaslandığı kayanın dibinden, cılız bir ses işitti, şöyle bir etrafına bakındı ama kimseyi göremedi..
-Hay Allah.. dedi kendi kendine..
-Gaipten sesler duymaya başladım galiba. Hayal mi görüyorum, yoksa hastamı oluyorum.. diye hayıflandı. Aradan geçen bir kaç gün boyunca, bu sesi hep duydu. Sonra bir gün yosunların arasında, küçücük, çirkin bir çakıl taşı gördü. Bunu daha önce neden fark etmemişti ki, oysa yıllardır burada yaşıyordu. Üstelik etrafı çok iyi biliyordu, demek ki yosunlar üzerini kapatmış ve onu daha önce fark etmesini engellemişti. Dikkatlice bu küçük ve çirkin çakıl taşını incelemeye başladı. Evet dedi evet..

Devamını Oku
Emine Genç

Yaz gelir sıcaktan, kış gelir soğuktan şikayet ederiz. Yazın güneşin altında tarlalarda ya da açıkta çalışan işçileri düşünüp şükretmeyiz. Kışın sokaklarda yaşayanları görüp kendimize ders çıkarmayız. Biz böyleyiz işte. Sıcacık evlerimizde oturup, yumuşacık döşeklerde yatıp, karnımızı tıkabasa doyurupta.. Elhamdulillah demekten aciziz. Neyin kıymetini biliyoruz ki, kaybetmeden.

Heleki son zamanlarda, daha bir arar olduk eskileri. O eski komşulukları, muhabbetleri, imc usulü çalışmaları... Belki küçük yerleşim birimlerinde ve kırsalda durum hala aynıdır, bilemiyorum ama aynı bina içinde yaşayıpta birbirini görmeyen, tanımayan, selam vermeyen insanların olduğunu çok iyi biliyorum. Tabii bunlar yeni oluşumlar değil, epeydir böyle geldi böyle de gidiyor. Değiştirmek için kim bir adım atıyor ki, ya da çaba sarfediyor. Adam sendeciliğe, kolaycılığa fazla alıştık. Artık hiç kimseyle, hiç bir şeyle uğraşmak, emek vermek istemiyoruz. Üşengeç bir millet olduk.
Sonra da vefadan bahsediyoruz, utanmadan dostluktan bahsediyoruz ve kendimizi insan yerine koyuyoruz. Hangi insanlıktan bahsediyoruz arkadaşlar..

Geçici bir süre aradığınız insanlığa ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz (!)

Devamını Oku
Emine Genç

1. Sayıdan Devam

Yumruk tesirini göstermiş narin beden kendinden geçmişti. Dilruba kendine gelince etrafına bakındı. Hatırlamaya çalıştı. Dilruba arabanın kapısını açıp arabadan indi.
Biraz ötede; ağabeyi, babası ve amcası ağız kavgasına tutuşmuşlardı.
Dilruba yumruğun sersemliği ile yanlarından geçerek eve girdi. Ne olup bittiğini tam anlayamamıştı ve şaşkındı. Bize nasıl buldular, ben neden arabada idim, neden bağrışıyorlar gibi suallerle araba ile ev arasındaki mesafeyi kat etmiş eve gelmişti. Hemen arkasından
Sinirlenmiş, eli ayağı titrer durumda ağabey eve geldi. Ağabeyin arakasında babasının Metin’le ilgili bazı utanç sözcükleri bağırarak söylediğini hepsi duyuyordu.

Devamını Oku
Emine Genç

Bazen;
İnsanların yüzündeki gülümsemeye bir anlam veremezdim, sanırdım ki, hayat sadece acıdan, gözyaşından ibaret. Öyle aptal, aptal manasızca İnsanları izlerdim ve kendi kendime düşünürdüm. Hayat bu kadar berbat iken ve yaşanılmaz iken Dünya.. İnsanlar acılara nasıl gülebiliyor. Onların gülüşleri bile beni, incitir ve kırardı, hiç kimseyi anlayamaz, beni anlamıyorlar sanırdım.
Oysa anlaşılmaz olan ve hayatı anlayamayan bendim. Şimdi kendi kendime tebessüm etme provaları yapıyorum. Hayata inat, hayatı olduğu gibi görüp, sadece gülüp geçmek için. Şunu unutmamalıyız ki, biz izin vermediğimiz sürece bizi hiçbir şey incitemez ve kıramaz.

Sonra;
Pencerenin önünde durup dışarıya bakıyorum. Ilık, hafif şiddetli bir Rüzgar esiyor, içeriye dönüp Müziğin sesini açıyorum. Ve pencerenin içine oturup, saçımın bağını çözüyorum. Dirseklerim, pencerenin demir parmaklıklarına dayalı. Ellerim çenemin altında, başımı yukarı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. O anda rüzgar yüzümü okşuyor, saçlarımı dağıtıyor. Derin bir nefes alıp, gözlerimi kapatıyorum. Sonra, bakışlarımı tekrar gökyüzüne kaydırıyorum.

Devamını Oku