Yıldızlar kayarken dilek tutmazdım
Korkardım üstümüze gök düşer diye
Azrail'in adını bile anmazdım
Aramıza ayrılık tez girer diye
Tam alışmıştım yokluğuna
Senin varlığın geldi aklıma.
Sustum...
Konuşmaktan daha güzel olan suskunluğuma sustum.
Evet; dudaklarımı ısırdım, çenem titredi, boğazım düğümlendi, yutkundum.
Annemi çocukluğumda kaybettim, otuz yedi yaşımda
Uçurumdan düşer gibi kaymıştı ellerimden
Giderken ' Bir daha dönemem.’ der gibi o derin bakışı bitirdi çocukluğumu
O, köyün en güzel kızıydı, en güzel zülüflü kızı
En yağız delikanlısını almıştı köyün, en anne olacak kızı
Bir bahar gecesinde,
yarin penceresinde,
bekleyen nazlı güle,
o bülbülün dilinden,
ılık ılık rüzgarla,
içeriye süzülen,
Kaldırdım başımı baktım duvara,
Gözüme ilişti babamın deri yeleği,
Aldım giydim sırtıma,
Kokusu duruyordu üstünde hala.
Bir tas su ver bana saki,
Yârin elinden olsun,
Zehir olsun yahut bal olsun.
Bir tas su ver bana saki,
Seher vakti başlar ilk yudum...
Sabah çay, öğlen vakti çay,
ikindide çay, akşam yine çay...
Olmazsa olmazım yatmadan önce,
Anne çocuktan önce ölürse, çocuk ölür
Çocuk anneden önce ölürse, anne ölür
Anne önce ölmemeli, çocuk yaşadığında
Ölüm kâğıdını verdi elime.
Ayrılık zehrini sürdü dilime
İşte o acı haber iki kelime
"Başın sağ olsun" dedi ve gitti
Çıkardım koynumdan gençliğimi astım duvara,
Yer kara, gök kara, bahtım kapkara,
Sanki ben gençliğimi değil, benliğimi astım duvara,
‘Geçti dost kervanı eyleme beni’ şarkısı yoruluyor dudaklarımda,
Ellerim kupkuru, kırış kırış, yaşlı mı yaşlı,
Ninemin devleri hep yedi başlı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!