Bu kara kış çabucak geçsin diye
bir cümlenin tam
ortasından
geçen bir nehirde durdum
Her nedense, kalbine binlerce
teseli arayan kara duvaklar
gibiydi ellerin
Dünya çırpındıkça biz kayboluyoruz sevgilim
İçinde ağaç olan
bir sınav yok
Delirmek ve sevişmek serbest
Her alanda içime gömülüp kalan
enkaz yığınları
Bir annenin
kara gözlerinde dursun istemiştim
Bu yüzden, otların yalvarışı gökyüzüne
düşecek diye
korkuyorum
Ve içsel dönüşumler
sarsacak bizi
Bu yüzden beş parmağımın da hayat koşullarına uygun
bir cümlesi yok
Başını secdeye götürüp
dizlerinde
gevseyen o acı
kum saatine dönüşmeyecek
Ve hiç kimse ezberlemeyecek geçmişi
Ezan sesine karışan karıncalar vardı eskiden
Ekmek kırıntılarını
kendi kovuğuna taşıyan
mayın tarlası telaşında
Avuçlarıma karışan kül yığınlarıyla beraber rüzgarlar geçiyor alnımdan
Ve insan izleri kalıyor yüzümde
sürekli inleyen
ve ağlayan insan oğulları
Geceye bulaşan zehir
Sabahında göz yaşlarıyla temizlenen
Gövdeler halinde
yansıyor suya
Suya buz koyunca
Çoğu yara acımıyormuş, öğrendim
Öğrendim , kaç köşesi olduğunu
gövdemin
Öğrendim, kaç çiçek acarmış
anne mezarında
nar çiçeği kıvamında
Önce çarpmayı
Sonra çıkarmayı
Her daim bölmeyi de öğrenmek isterdim
Ve sevmeyi
kim öğretti biz barbarlara Tanrım
Korkuyu yenmenin tesellisinde
sildim herşeyi
Uzakları da sevmeyi öğrendim herşeyin neticesinde
Önce susuyorsun
Sonra ağlarken
çarpıyorsun duvarlara
Uzaklar ,uzadıkça
Kısalan hayat öykülerini okuduk
birçok yerde
Dünya dönmüyor
Dünya kıyıda bir yerlerde evriliyor
Ve içinde
üşüyoruz biz tembeller
Gök taşı düşecek diyorlar sevgilim
Omuzlarımda
bir kum torbası
Bütün günahlar bana yazılsın istiyorum
Bütün şaraplar aşkına
Bir kediyi affettim.
Özge Özgen 2
Kayıt Tarihi : 1.3.2023 23:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!