Allah'ım yaz demese, sen yazabilir misin,
Vatan ve din düşmanlarına kızabilir misin,
Elinde kağıt, kalem var, sen bilmez misin,
Allah'ım yaz demese, sen yazabilir misin,
Vatan ve din düşmanlarına kızabilir misin...
..
Bugün bir film izledim. Her karesinde sen vardın. Ellerin bir merhametti. Bütün paslanmış parmakların inadına seninkiler altın gibi parlamaktaydı. Ellerindi ihtiyaçlarımı gideren. Ellerindi bana zahmetsiz bir gün geçiren. Senin eline düşmek, parmağında bal olmaktı. Parmakların yürek peteğimden keşke hiç çıkmasaydı. Yüzün gün ışıklarıydı. Seninle yüz yüze gelince, hiç akşam olmasın istedim. Sözlerin yün yastıkları kadar yumuşaktı. Başımı koyup latif sözcüklerine, bir masal kadar hayallerle doldum. Bugün o kadar güzeldin ki, bütün insanlar gölge gibi yerlerde sürünürken, sen ise gerçek bir insan gibi apaydınlıktın. Bugün bütün ışıklar senin üzerindeydi. Loş ışıkların birer parçası iken tüm insanlar, sen bir yıldız kadar ışıl ışıldın. İnsanlar, yemek artıkları gibiyken günün dudaklarında, sen porselen dişler gibi ışıltılıydın. Bugün gözlerin merhametti, bakışların insandı. Öyle güzel bakmaktaydın ki, gözlerinden öpmek istedim o an. İnsanlar kara çarşaflar gibi dolanırken etrafımda, sen hadife kadar yumuşaktın. Öyle bir halin vardı ki, hiç insan görmemiş kadar temiz bir bakışın vardı. Gözlerine girmemişti sanki bir insan sureti. Öyle tatlı bakıyordun. Göz kapaklarında yaşamak istedim o an. Öyle aydınlıktın ki, yeryüzüne cennet indi sandım. Cehennemi görmemek için başka biriyle göz göze gelmemeye çalıştım. Tenekeden şehirlerin, teneke saksılı gülleriydi diğer insanlar. Sen ise, baştan başa çiçek tarhıydın. Çoraklığıma gül bitir diye, yanında toprak olmak istedim o vakit. Ne güzel suret ne güzel insandın. Tüm insanlar uzun yazılardı, sen sadece 'nasılsın' dın. Bütün insanlar kitaplar dolu cümle iken sen sadece, ' bana güven' din. Abartısızdın, sadeydin ve yalındın. Öyle bir hafiflemek yaşadım ki yanında, sanki kıble rüzgarıydın. Sen bugün bir kelebek değildin, bir kelebeğin kanadı hiç değildin. Sen bugün bir kelebek kanadındaki ince çizgiydin. Diğer insanlar ise, demir teliydi. Paslı ve inciticiydi. Bugün durgun bir göldü. İnsanlar sularına düşmüş kütüktü. Sen ise o durgun sularda yüzen tek kuğuydun. Aslında bir insanı kuğuya benzetmek istemedim; ama hata ettim. Sen bugün bembeyaz bir insandın.
..
SEN EN ÖZEL..
EN GÜZEL KADIN DIN..
SEN YILLARCA ÖZLENEN
SEN BİR ÖMÜR BEKLENEN
KADIN DIN..
..
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri diyor ki;
Din asıl dünya ve siyaset fer’idir arada kalamaz,
Dünya ve siyaset yüce dinin inkişâfına alet olabilir.
Fakat din dünya menfaat ve siyasetine âlet olamaz,
Âlet edenlere lanet vardır Haktan belasını bulabilir.
..
Her AN'ın varlığının bile muallakta olduğu bir yaşam formu içinde iken mutlaklıklar yaşadığımız deneyimlere ve deneyimlere yüklediğimiz anlamlara göre değişiyor. Dünyada yedi milyar insan varsa, yedi milyar din ve yedi milyar tanrı kavramı vardır. herkesin inandığı ve bilinç seviyesinde canlandırdığı din, aşk, tanrı, yaşam tanımları birbirlerine teğet geçen düşünceler yaratırlar.
Seninle aynı bilgiyi almış ve aynı öğreti içinde yoğrulmuş bir insan ile bile aynı fikirde olmayabilirsin inandığın bir dava konusunda. Böyle olunca da mutlaklık kavramı sadece kavram olarak bir kenarda kalıyor.
Her canlının yaşam formunda taşıdığı ve kendi gerçekleri ile ilerlediği bir süreci var ve bu süreç sadece onu ve düşüncelerini bağlıyor. Bütün bu eylemselliklerde ortaya çıkan tek tezat şey, her bilenin kendi gücü doğrultusunda bildiği ve inandığı şeyi kendisinden zayıf gördüğü insanlara dayatıp onları da kendi gerçekliğine çekme çabasıdır.
Yani ortaya çıkan her fikir, o fikri ortaya çıkartan tarafından tüm dünyaya yaymak düşüncesinide getiriyor ve kaotik ortamda bundan sonra başlıyor. İşte dinler, öğretiler, bütün izm'li akımlar da bu gerçekliklerin birer yansımalarından ibaret sadece. (Bütün bu tezlerde sadece ve sadece bana göre)
..
Hiç ölmeyeceksin sandın değil mi? Kabullen(e) medin hiç...
Umursamadın ölümü, hatta aklına dahi getirmedin.
Ve kurduğun “böylece bana gelmez” toteminden ne kadarda emindin.
Hem sen ölüm gelse bile, kendini cennetlik atfederdin.
Haşa! Allah (cc) senden daha layıkını mı bulacak bu dünyada (diye) zannederdin.
Güç, para, şöhret, makam, kadın, eğlence(vur patlasın çal oynasın) ...
Yaşamak dibine kadar, hayattan her an zevk almak oldu gayretin.
..
Mü'mine korkmamak tarz kılınmıştır...
Ecel gelip ömür soluncaya dek.
Cihat Müslümana farz kılınmıştır...
Din yalnız ALLAH'ın oluncaya dek.
Gülsün masum yüzler yanıp gönmesin!
İslamın güneşi aşıp sönmesin!
..
Welat perîşan, milet belengaz
Li alîyek xoce, li alîyê din hecî bibaz
Xoce bû ye hîlekar, Hecî canbaz
Xoce bi kaxiz û nivişt, bû wek sêhirbaz
Hecî ji bo navê xwe diçe hicê
Xoce çav berdide jinê û keçê
..
HARAMLA DOYDUN YOBAZ
Utanmaz gelmişsin yetmiş yaşına
=== Haramla karının doyurdun yobaz
=== Din kulanıp insana kıydın yobaz
Can gelir doğrunun bastığı taşa
=== Haramla karının doyurdun yobaz
..
EHL-İ BEYTİ SEVMEK
Ağladı toprak, kırmızıya çaldı.
Kerbela yıkımdı, Kerbela hüzün.
Günahsız Ehl-i Beyt dikensiz güldü.
Yok mu bir ehl-i din, güle su versin.
..
Terkettiniz Kur'an-ı Her gün caz dinlediniz.
Davul dümbelek zurna keman saz dinlediniz.
Uzun kış geceleri hem de yaz dinlediniz.
Şeytana kul oldunuz emrini DİN lediniz.
Bir çağdaşlık şarkısı tutturdunuz yıllarca.
Uyuz iti koç diye yutturdunuz yıllarca.
..
At da değsin Efendi! Çift yönlü kelam vardır.
Her yalan kelimede şeytana selam vardır.
İlk din-son din diyerek kısımlarda gezinme;
Ya İblisin ifsadı, ya da, Hak-İslam vardır.
(26 Mart 2005)
..
95] Dünyanın, Dünyadaki günün bilim ve teknolojisine dek, bilgi birikimi ile geliştirilen, bir araştırma ve geliştirmelerine değin giriştirilen ekonomik politik süreçleri vardı. Kapitalizm, sosyalizm, komünizm, liberalizmi ve daha niceleri gibi pek çok sistemsel süreçlerin her biri, zorunlu olaraktan, ayrı ayrı disiplinleri ön görür olan bu kabil anlayışlardı.
Bunlar, bir okur olmanın ve güncel olmanın tutumuylan değil de; geleneklere, göreneklere, inanaçlara değin at gözlüğü ile irdeleniyordu! Okur güncel düzey ve düzlem birikimleri yok sayılıp inanç boyutuna indirilip süzgeç ediliyordu! Böylesi ucube kritizeler eşliğinde kör dövüşü ortaya çıkıyordu.
Bir ekonomik sistemin karşısına, başka bir ekonomik sistemin girişir akıl gücünü çıkartmak yerine, dini çıkartıp, haldeki ekonomik sistemin ve düzenin muhatapları; peygamber, Allah, din, iman gibi sanal söylemler oluyorlardı! Tüm tartışmalar toplumsal bilinç olmak yerine, sonuçta hiçbir şey çıkmayacak olan sosyal gelenekçi kültürün tartışılması oluyordu.
Haldeki sistemi tartışmak yerine, karşısına dini koyup mücadele eder olmak, kimin işine yarıyor ise, bu ülkeye o yapılmıştır ve hala yapılmaktadır da. Bu ülkenin en büyük güçlüğü budur. Bu alanda boy boy ana ve yavru partiler, hep mezattadır. Sırasında tutulmaktalar.
..
anayasa mahkemesinin,türban yasası olarak bilinen anyasa değişiklini iptal etmesiyle laiklik ilkesi güvence altına alınmıştır.eğer serbest bırakılmış olsaydı laiklik ilkesi tamamen tahrip edilmiş olurdu.Anayasa mahkemesinin iptal kararı AKP. nin siyasal projesine kısmende olsa bir set çekmiş oldu laiklik anayasanın değiştirilemez,değiştirilmesi teklif dahi edilemez temel maddelerden bir tanesidir Bu anyasa değişikliğini yapanlar partiler özgürlükler arkasına saklanarak,türkiyeyi ortaçağ karanlıklarına doğru sürüklediklerini farkına varamıyorlar her halde.Laikliğin olmadığı bir ülkede demokrasiden.özgürlüklerden,hukuktan,bahs etmek mümkün değildir.Eğer anyasa değişikliğini yapmak istiyorsanıza askeri cunta tarafında topluma zorla kabul ettirilen on iki eylül anayasasını temelinde değiştirelim.sadece türbanla ilgili kısmını kendi siyasal projesinin doğrultusun değişiklik değil,daha çağdaş daha özgürlükçü hukukun üstünlüğünü egemen kılan.bir anayasa değişikliğine gitmenin tam zamanıdır. Şimdide türkiyedeki laikliğe bakalım.Acaba türkiye gerçekten laik bir devletmidir.evet anayasada belirttiği gibi laiktir.ama zayıf bırakılmış bir laikliktir.alevi toplumuna hiç yer verilmemiş,alevi inancına sahip insanları hukuken yoksayan bir devlet ne derece laik olabilir,bunuda düşünmemiz lazım.Gerçek laik bir ülkede diyanet olmaz.Eğer diyanette olursa,o diyanette bütün ianançlar eşit derecede temsil edilir.Din dersleri zorunlu olmaz alevi çocuklara zorunlu din dersleri verilmez.kendilerini özgürlükçü diye topluma lanse eden AKPziyniyeti bu baskılar ve yok saymalar karşısında neden tavır belirlemiyor neden gündemine almıyorlar.. bu ülkede tek sorun suni olarak yaratılan türban sorunumudur,Anayasanın onuncu maddesine rağmen, alevi leri asimile projesini hayata geçirilmiş ve uygulamasında sakınca görülmemiştir.Yane alevileri zorla baskıyla,katliamlar yaparak sünnüleştirme çabaları vardır Biz aleviler olarak bütün bu oyunları bozacağız ve bu baskılarada boyun eğmeyeceğiz.Alevi öğretisinde öncelik insandır.Bizim felsefemizde ayrımcılık,ırkçılık,bölücülük,yoktur ve olamazda kim olursan ol önce insansın
,
bu yazımı türban yasasının iptal edilişini hemen ardından azbuz huerernler web sayfamdan yayımlamıştım. şimdide sayın başbakanın.dindar dinine ve kinine sahip, davasına sahip çıkan bir gençlik istiyorum söylemlerinden sonra faecebook sayfamdan yayımlamı gereğini his ettim..bir ülkede eğer bir başbakan insanların neye inannıp neye inanmayacağına karar veriyorsa.. çağdaş insanların buna karşı duyarsız kalmaları doğru olmaz kanısındayım.tabiki her insanın bir inancı vardır. ama insanların neye inanıp inanmayacağına. ancak kendi iradeleriyle karar vermeleri gerekiyor. insalara zorla inanç veremesiniz. verdinizmi bunun adı demokrasi olmaz. bunun adı despotluk olur.sonuda ortaçağ karanlığına döner. bu da türkiyeyi karanlıklara doğru sürükleyip götürür,
..
NEDEN HAKKIMIZ YOK BİZİM
------------------
Başak tarlasında bizler hep biriken
Harmana gelince mi yerim belirsiz
Vatan millet bu bayrak hep biriken
Hakka geldim hiç payım yok benim
-----------------------------------------
..
Ama önce tedbirimi alayım, sonra davula güm de güm diye vurayım… gam yemem o zaman, kiminin dudaklarından tebessüm, gözlerinden yaş, kiminin ağzından küfür boşalırsa… buna şüphem bile yok… yan etkilerinden herkes kendisi sorumlu olmalı yine de… kimi şeyler var ki, okurken veya duyduğum anda ve her keresinde de 'pireleniyorum yine hiç aman bilmezliğimi katıyorum önüme güç okşayarak' fanusuna girip girip çıkıyor gibi oluyorum… Mesele şu: Atatürkçülük bir ideoloji midir?
Atatürk; aşk ile devlet adamı, buna en sevimli eseri Cumhuriyettir… hep heyecanı barındırdığı siyaset ile, en zevkli görevi askerliğe taşıdığı değeri ve vatan... seçkin bir güzellikle Atatürk’ü sevgi kavramında, kişiliğinde taşıdığı ayrıcalıklı bağımsızlık karakteri ile tanıyorum, evet… Asırlar hep yaşatacak bu kutsallığı… Göktürk-Oğuztürk bu imajın aydınlığıyla Işıktır Atatürk hür millet bilincine... din işleriyle ilgili bir konuda ‘’ben Luther değilim’’ deyişi, siyasi bilime taşınan değer birimlerinden sadece biridir…
Şu an kendi bilgime uyarlayarak sadece, din reformunu din adamları yapsın demektir bu ve anlamı, huzur vermeyecek bir geleceğe hep hazır olabilmekti denilir sanıyorum… zaten o günlerdeki sorun, 'din meselesi değil, dil meselesidir' demiş Atatürk… Siyaset parlamentoda işlenir, Din diyanet işlerinde, yani din işini din adamlarına (ilahiyat bilim) , ilim ve bilim adamlarına bırakmış bu fikrin güzelliğinde olgun söz sahibi, sorumluluk üstlenen ve üstletebilen bir dahidir Atatürk … Sahiplenendir milleti... Türkün doğuşudur düşünmek! Evrende, yıkmak istemeye coşmuş birilerine çanak tutmaktan kurtulamayan zihniyetler vardır elbette, doğaldır da bu düşünce sefilliği… yine de:
:::Atam’ı, Atatürk’ü Türklüğümde ve Türklüğümle biliyor ve anlıyorum, ama Atatürkçülük ne anlatabilir bana, bilmiyorum
..
Aynaya bakta gör yüzünü
Kıbleye dönde ver sözünü
Secdeye kapıl bul özünü
Din kardeşim...
Hak yolundan başka yol arama,
Unut hatalarını tuz bas yarana
..
Çok eskiye dayanır DİN - DEVLET ilişkisi
Hep gerilim yarattı BİLİM - DİN çelişkisi
Uzun DİN SAVAŞLARI ile geçti ORTAÇAĞ
FRANSIZ DEVRİMİ'yle uyanıyordu dimağ:
Din KAMUSAL ALANdan çekmeliydi elini
..
Kuzey Irak boş meydan edildi, aklım şuna yetiyor hocalıkları için bir yurt barınağı olsun diye mi? Diyorlar ki; KKTC gibi üç parçadan biri de şu yavrucuk olsun… konuşa konuşa elbette yol da aşılır, Bağdat da. Her yol Roma’ya çıkıyordu, Şimdi Tahran’a… insanları topluluk olarak duvara dizip kurşunlama ile vahşete teslim etme arasındaki fark sadece yavaş yavaş öldürülsünler diye mi? anlamış değilim… Türkiye Cumhuriyeti, Irak, Suriye, İran toprağı bölünmez, millet gruplaştırılıp ona buna terk edilmez!
Her önüne gelen haydut dikilsin, çıksın dağa
İnsin ovaya, kurulsun vatan ona…
Bu ne haldir? Bu hangi değişimin ne anlayışı değişimi? Keşke bitse bu kadarıyla; Kürt demeyi öğrenecek, din sevmeyi bilecekmişiz, hem de dört kitabın, dört peygamberin onurlandırıldığı yöremizde, dönüşmeyi anlayacakmışız… vay be… anladım diyeceğim yani öyle mi? Gülemedim, düşündüm ama…
..
Din durağan
Adalet güncel
Din
Adaletin önüne geçerse
Senin
Adalet ananı.......
..