dedem kurmuş bu değirmeni
sert rüzgarların yekpare taşların üstüne
babam burda görmüş anamı
çuvaldaki unlar beyaz
anam undan beyazmış
sabah kalktığımızda gidecek bir iş
doyacak kadar aş ekmek
soğuğu içeri almayan balkonu saksılı
balkonu yuvalı küçük bir ev
ve o evde sıcak bir yar eli elimizde
Yüzünde sahiden acılar olan kadın
Yurdundan sökülen ve solan bir ağaç gibi
Ve hüzün bir tek ona yakışırmış gibi
Geçmişin ve geleceğin kuru yapraksız günlerini bekler gibi
Duruyordu orada orada yapayalnız
Üzerinde mahzun mahzun bir kırmızı
tırnaklarımızla kazıp toprağı
öyle yedik ekmeğimizi
hak ederek sonuna kadar
ki azdı
ve güzeldi azı paylaşmak
aşktı
ey talib
biz kimiz ki
zulmün sessiz tanıklarından gayrı
yapma
ellerini önde birleştirme talip
eğme başını önüne
köprüleri severim
azgın nehirleri geçiren
deli dalgaları
kaptanları sınayan
cambazları da severim
iki dağ arasına ip çeken yol kısaltan
ey deniz söyle bana
gözyaşımdan neyin fazla
derinliğim mi dersin
ya benim insanlığa olan sevdam
mavim mi diyorsun
ya benim özgürlüğüm
giden kuşlara bakıp
yine sonbahar geldi diyor şair
bilmiyor ki mevsim
bizde hep sonbahar
YAŞAMAK DİRENMEKTİR
bir ağladım bir ağladım bir ağladım ki sorma
baktım dönüşü değişmedi dünyanın
ekmek de yağmadı gökten
itler yine it puştlar da puşttu
el üstündeydi şerefsizler
bilmişsin dağların kadrini
ayakların yürümez nefesin yetmez
öylece oturup kalmışsın
kalmışsın yeşilsiz mavisiz betonu gri bu şehirde
düşmüş en renkli tüylerin kanatlarından
Yüreğini düşüncelerini İnsanlığa adamış yaşadığı zaman dilimine duyarlı.. nadir bir kişilik...
Arkadaşımı yürekten kutluyor...başarılarının devamını diliyorum...