tırnaklarımızla kazıp toprağı
öyle yedik ekmeğimizi
hak ederek sonuna kadar
ki azdı
ve güzeldi azı paylaşmak
aşktı
rüzgar istedi benden
sözü varmış mavi göğe
mavi beyaz renkli uçurtmayı
nenem eğirdi ipini
köy meydanında
memesinde süt
mahzunluğumun farkına bir akşam varırdı
yalnız başıma masaya oturup
bardağı doldururken hafiften gülümsesem de
ikinci kadehten sonra neşeli şeyler de söylesem
el sallasam da gece kuşuna
yok yok anlardı
hanımeli kokusu sarmış dört bir yanı
ama bu gece bir garip
ne siyahı siyah
ne kırmızısı kırmızı
bir yağmur ıslatır beni bu gece
birde gözyaşı
yoldaşlar söyleyin halklara
haramiler kavga borusu çalıyor
damda baykuş sesleri
kan düşecek toprağa
yine çocuklar ölecek
yine analar ağlayacak
herkes bir şeylerin ustası
olsun varsın
onların olsun ustalık
biz hayallerin ustasıyız
biz, yani lale bahçelerinin çocukları
biz, vakitsiz uçan yağmur kuşları
"ben açken sen nasıl adam olacaksın" demişti
o demişti de
biz oluruz zannetmiştik
yanılmışız
açlarla alçakça yaşamaya rıza gösterince
hayvan bile olamadık
konacak yer bulamadı kuşlar
sessizce terk ettiler buraları
ne gören gördüm
ne duyan duydum dedi
yerlerine konan ölümü
koskoca bir çadır bu şehir
her yerde renkli lambalar ama içi karanlık
rüzgarı kesmişler,yağmurları renksiz,gecesinde ay yok
insanı soluk,mutsuz ve vahşi
bir duyan olacaktır elbet
fısıldıyorum zamanın içine
derin olsam ne ola
kuru bir kuyuyum şimdi
içimde kelebek ölüleri
eller halım bu bile"
Yüreğini düşüncelerini İnsanlığa adamış yaşadığı zaman dilimine duyarlı.. nadir bir kişilik...
Arkadaşımı yürekten kutluyor...başarılarının devamını diliyorum...