İçim tuhaf oluyor,dalgaların sesiyle,
Tuzunu,genzime dolduran nefesiyle.
Sabahları,yakamozun yüzüme gülmesiyle,
Marmara uyanıyor,balık esnemesiyle.
Yorgun teknelerin ağlarına takılan,
Kömür gözlü,kor bakışlı o dilber,
Söyleyin,ben gibi baruta bulaşmasın.
Şerbetli dudağından bir buse yeter,
Aman ha! sakın benim niyetimi bozmasın.
Rabbim,bu başımda öten ne cik cik,
Mübarek,sırtını ona yaslardı,
Mescitte,resule direk hannane.
Hutbeler okunur,cemaat ağlardı,
Akan göz yaşlarına,şahit hannane.
Medinede hurmanın şanı meşhurdu,
Ağacın altında tahtadan masa;
Etrafta insanlar yüzlerde tasa.
Nerede kanunlar! Nerede yasa!
Buluşma yeri mi oldu hastane?
Camlarda karanlik insan yüzleri,
Nihavent bir akşam üstü,günüm,
Düş kırığı batabilir,üzgünüm.
Bu,hayatın oynadığı oyunların perdesi,
Cumbalı hayallerin,fesleğenli sahnesi.
Günüm bir akşam üstü,nihavent henüz,
Gülü dikenli çocuklardık.
Parası olanın ikitane,olmayanın birisinden kalma,siyah önlüğü ve
silkmediğimiz yakalarımız vardı.
Dokuz taştan sıkılınca,tilki tilki,saatin kaç oynar,hocanın
saatine göre,koşar zıplar,
Kaldımı dalından düşmeyen yaprak,
Baharın sonunu görmedik gülüm.
İstersen ağaç ol,istersen toprak,
Hangimizi bulmadı muhakkak ölüm.
Zafermi sanmıştın,suyu çeşmeyi,
Yüreğim hasretten kurumuş yaprak,
Gelen mektuplardan kokuyor toprak.
Sanki göz yaşından yapılmış şerbet,
İçime akıttım ben seni gurbet.
Ne çabuk eskidi elimde sazım,
Güzüm geldi,,
Üşüdüğüm,az güneşli sabahlarım var artık.
Balya balya hayallerim yüklenmiş düşünmelere,
Geçmişi karanlık sabahlar,
irkilmeler.
Saksıda yeşeren umutlarım var,
Kaç günlük ömür ki,şunun şurası,
Yaya gitsen bir günlük yol,an'la,son'un arası.
Ne sanmıştın sen dünyayı,ey akıl fukarası,
Lazım olan dost duası,birde kefen parası.
Arkandan ağlayan anan kalır yadigar,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!