Yazıp çizdiklerin dokunmuş olsa bile, yüreğime kazıdığım bir sızısın… Işık tutmaz şiirlerin içerisinden geçirmeye çabaladığım ve ilmik ilmik işlediğim hayatın gergefine… Çözülmezine seni kattığım, adına ayrılık değil mecburiyet dilimlerini serpiştirdiğim sözcüklerin ulaşılmazlığında yaşattığım… Her imgesi sana varan ve benden götürdükleriyle yaşam bulan bir resitaldi izlenilen hayatın sunağında…
Hiç düşünmemiştim senden sonrasını
Senden sonrası diye bir şeyde yoktu
Sen olmayınca düşüncelerime düştü
Sensizliğin aslında kimsesizliğim oluşu
Böyle bir oluşuma hazırlamamıştım kendimi
Beni düşünme iyiyim ben. Ara sıra dönemsel geçişler yaşıyorum boşluğuna dair hepsi bu. Kimi zaman oluyor seni özlemiyor değilim ama bir sigara içimliğine tüketiyor ve yeni bir tanesine geçiştiriyorum özlemini... Anlayacağın o ki hiçbir şey çok uzun sürmüyor, insan alışıyor. Alıştıkça hem kendini kanatıyor hem de yaşatıyor. Özlemliğiyle ve özlemsizliğiyle...
Yıllar önce yazılmış birkaç yazıyı bulursun tavan arasına bırakılıp unutulan bir sandık içerisinde... Düşündüğün kaç yıl önce yazılmış olduğu değil, o zamanlar diliminde yaşadıklarını dün gibi hatırlıyor olmandır. Hayretler içerisinde okudukça yazılanları, göğsünde uyuyan kuşun kanat seslerini duyarsın. Mevsim bahardır, gözlerin sonbahar...
Seni en son ne zaman düşündüğümü sorguladıkça zihnimde, aslında hiç aklımdan çıkarmadığımı hatırlıyorum. Solgun bir resimle kafa kafaya verip ettiğim sohbetler ve pencere önü sessizliğine mahkûm bir kahve fincanı gözlerime ilişiyor. Hiçte kırk yıl hatırı var gibi durmuyor. Bahçede açmış olan papatyalara hiç dokunmamıştım. Çünkü yapraklarıyla güzeldiler. Seviyor sevmiyor döngüsünü onlarda aramak yerine, gerçeğiyle yaşamak daha çok acıtıyor ve bir şiire gebe kalıyorsun. Şiir dünyaya geliyor ve sen yaşıyorsun. Kimsesizliğimizle ayrı dünyalarda nefes alıp veriyor olsak bile…
Kaç zaman geçti aradan unuttum. Öyle ki koluma saat bile takmıyorum. Zaman denilen süreç anlamını yitirdi benliğimde. Hem benim saatlerim sana kuruluydu. Sen yoksan eğer saate ihtiyaç yoktu. Yalnız biliyor musun ne zaman bir simit kokusu duysam burnumun direği sızlar. Ve bir sigara dumanına yazarım adını, sen tütersin ben söylenirim. Bazen de gittiğim her parkta kuşları yemliyorum. Belki diyorum bir haber uçururlar benden sana diye. Şimdilik iyi diyelim iyi olsun sözünün ardına gizliyorum kendimi, başımı dışarı uzatsam dünya değişir diye korkularım var. Kendi dünyam içinde en azından sen varsın. Dışarı çıkarsam sende kirlenirsin diye çıkmıyorum. Etrafımda onca kalabalık içinde, hayatın süzgecine düşmüşleri izliyorum. Sanki herkeste biraz ben var. Ve ben herkes içinde…
Geçmişi unutmak istedikçe, geleceğin içinde gördüklerimiz bizleri duraksatır. Korkularımız o kadar baskın çıkar ki kim olduğumuzun çokta önemi kalmaz. Adı üstünde geçmiştir oysa hiç geçmemiştir. Takvim yaprakları değişmiştir sadece ve beden eskisi gibi değildir. Yorgun bir yüreğe yüklenilir. Belki de bir ışık beklenir aydınlık görmeyen sabahlara...
Düşüncelerin mahkûmiyetine esir olan bir beden nereye sığınır. Cevapsız sorular karşısına geldikçe kaça bölünür. Yaşamış olduğunu dillendirse hangi sözlüklere vurmalı başını ve dökülmeli kelimeler dudaklarından… Telaffuzu olmayan güdümlü sözler çıkmış olsa yürekten, bir ışık kümesi aydınlatır mı gecelerden düşen yarınlarını…
Mevsimler bahara dayanırken yüreğim buzdan duvar, sıcaklığına mahkûm... Göklerden bir yıldız tutup adını sen koydum. Beden ölür kalp ölmez dedim. Her gece seni anlattım. Yokluğunun çekilmez saatlerine bir şiiri kurban verdim. O yoksa deyip, senin yokluğunu şiirlerime dantel gibi işledim.
Belki insanlardan kaçıyorum. Belki bir limandan firar eden gemiyim ve yelkeni olmayan. Hangi rüzgâra kırsam dümeni ve yönümü tayin etsem. Bir yunus balığı eşlik eder mi sensizliğime yolculuklarda... Rotam seni gösterdikçe, sonu var mıdır yüzdürdüğüm denizlerin bir yerlere demir atmadıktan sonra…




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!