Dünya bize hoş göründü, daimî bir ışık sandık,
Meğer gördüğümüz ışık, bir yalancı ziya imiş.
Kıskandıran hayat sürdük, nefsin hilesine kandık,
Sürdüğümüz saltanatlar, uyandık ki rüya imiş.
Herkesten önce davranıp kelepir malları kaptık,
Ucuza arsa kapatıp, temelsiz binalar yaptık,
Hak, adalet gözetmeyip, yalnız nefsimize taptık,
Toplanılan bunca mal-mülk, cevher değil kaya imiş.
Namaz kılıp, secde ettik, defalarca Hacca gittik,
Reklamımızı yapanın, hemen başucunda bittik,
Yalandan alkış tutacak kukla bir toplum eğittik,
Sonunda ortaya çıkan, cam yüzünde foya imiş.
Hayırsever görünerek, birçok mevlitler okuttuk,
Camilere, mescitlere, özel halılar dokuttuk,
Kendi aklımıza göre doğru olan yolu tuttuk,
İlahî mizanda bunlar, korkarım ki riya imiş.
Mevsimlik mülkler edindik, yalı-villa-kışlık-yazlık,
Ahlaksızlık arşa çıkmış, cirit atar utanmazlık,
Silkinerek uyanalım, bitsin artık bu aymazlık,
Hak katında gerçek hüner, insanlarda hayâ imiş.
(KASIM 2008)
Kayıt Tarihi : 30.10.2012 16:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
DOSTLUĞUMUZ NE KADAR GERÇEK Dostluklar. Ah şu menfaat kokan dostluklar. İnsanların güvenini sarsan, buram buram çıkar kokan dostluklar. Beklenen menfaatin gerçekleşmediği sezildiği zaman, kullanılmış bir kâğıt mendil gibi fütursuzca kırıştırılıp buruşturularak atılan dostluklar. Bu tür dostluk ilişkileri oldum olası beni hep tedirgin etmiştir. Böyle dostlukları gördükçe içimden bir ses, sıranın bana ne zaman geleceğini adeta fısıldamakta kulaklarıma. Sonra düşünüyorum. Acaba ben de kırıştırılarak atılan dost değil de, tam tersine o tenkit ettiğim, küçücük bir dünyalık için değirmen olan bir dost muyum? İnsanlara yaklaşımımız, yardımlarımız, hatta ve hatta bir ufak tebessümümüz bile gizli riya alameti olamaz mı? Yaptığımız ibadetlerden tutunda, ettiğimiz her türlü iyilikler, gün gelir, bakarsın ki bizi de aynı anaforun içine çekmiş. İki arkadaş, bir seyahatte ufak bir mesele yüzünden tartışırlar. Biri, diğerine bir anlık öfkeyle tokat atar. Tokadı yiyen sesini çıkarmaz ama yolun kenarında bulunan kumların üzerine parmağıyla şöyle yazar; “Bugün en sevdiğim arkadaşım bana tokat attı.” Yollarına devam ederler. Ertesi gün tokat yiyen arkadaş, göremediği bir kuyuya düşer. Tokat atan, elini uzatarak arkadaşını kuyudan çıkarır. Eline sert ve sivri bir cisim geçiren kurtarılmış arkadaş, yanlarında bulunan kayamsı, sert bir zemine; “Bugün benim en iyi arkadaşım, düşmüş olduğum kuyudan beni kurtardı” yazar. Buna bir mana veremeyen arkadaşı sorar; “Neden sana tokat attığım zaman sitemini kumun üzerine yazdın da, şimdi seni kurtardığımda övgünü sert bir zemine yazdın? ” aldığı cevap çok ilginçtir. “Biz arkadaşız, dostuz. Kumun üzerine yazmış olduğum sitemli sözleri bir rüzgâr veya değişik tabiat şartları kısa zamanda yok eder. Yani, kalıcı değildir. Ama senin, beni kurtardığını yazdığım sert zemin, dostluğumuzun kalıcılığını çok uzun zaman taşıyacaktır.” Dostlar kin tutmamalı. Kalpleri kırılsa da, o andaki halet-i ruhiyelerini bir sitemle belirtip, dostluğu yaralayan, derin kanallar açan kalıcı hale getirmemeli. Nefsimiz bize, taviz verenin kendimiz olmamamız gerektiğini fitleyebilir. Nefsin radikal çözümü, köprüleri yıkmaktan başka bir işe yaramaz, şayet dostumuz anlayışlı biri değilse. Bu tür dostluklar, madalyonun öteki yüzündeki ahreti de ilgilendiren dostluklar olmalı. Toplumla dostluğumuz da oldukça samimi, gösteriş ve riyadan uzak, İlâhî adaletin terazisinin dengesini bozmayacak şekilde olmalı. Bu dünyadan göçüp gidenler bizlere daima ibret olmalı. Gerçek dostlukları zedeleyerek terki dünya edenlerin kaç tanesi, mal mülk yığdıkları halde hayırla anılıyorlar. Örnek verebilir misiniz? İnsan var, dostlar arasında adeta boğulur. Bir dost enflasyonu yaşar. Elini sallasa elli değil, beş yüz elli tane dost hemen karşısında el pençe divan durur. Bu rağbet karşısında dışarıdan bakıldığında insanı şaşırtacak ve hayret uyandıracak bir durumla karşılaşmak gayet olağan bir haldir. Ama biraz daha yaklaşarak konunun derinine indiğimizde, işin içinde değişik sebeplerin yuva kurduğunu daha iyi görmeye başlarız. Bu sebepler, ilginin değişik boyutlarını oluşturabilir. Şöhret sarhoşluğundan bedenî yapının özentisine, ses güzelliğinden yapmacık artistik hareketlere, zenginlik riyası savurgan harcamalardan yalan vaatlerle bağışta bulunmalara kadar çeşitli sebeplere ulaşmak mümkündür. Bu örnekleri çoğaltmakta elbette yine mümkündür. Siyasetin oluşturduğu dost çevresi, en fazla değişkenlik arz eden, hatta ve hatta bir anda insana hain ve satılmış yaftası vuran dostlukların başında gelir. Aklıma gelmişken anlatmadan geçemeyeceğim. Belki de çoğumuzun bildiği fıkra, ama güzel bir örnek teşkil ediyor; Çocuğun birisi, siyasetle iç içe olan babasına sorar; “Babacığım, bir milletvekilimiz bizim partiden ayrılarak rakip partiye geçse, bu kişi nasıldır? ” baba; “Oğlum, o kişi hain ve satılmıştır” der. Çocuk; “Peki, rakip partinin milletvekili bizim partiye geçerse, buna ne denir? ” Baba şöyle bir koltuğuna yaslanarak, böbürlü bir şekilde; “İşte o doğru yolu bulmuştur evlat”. Son zamanlarda, “elektrik aldım” tipi dostlukları da yabana atmamak gerekir. Hangi tip dostluklar olursa olsun, menfaat kokan dostlukların süresi, “öküz öldü, ortaklık bozuldu” ölçü ibaresinin değerlendirmesi kadardır. Hiç dostu yok sandığımız, sıradan biri gibi görünen, bir halk ve Hak adamının cenazesine baktığımızda, hüznün ve samimiyetin yaşandığını görürken, aynı içtenliği ve duygusallığı, çıkarların oluşturduğu cenaze törenlerinde göremezsiniz. Yapmacık duygular bir saman alevi gibi yanıp, kısa zamanda savrulan bir avuç küle dönüşmüştür artık. Öbür tarafta da bizi itham eden dostlar değil, bize arka çıkan, şefaatçi dostlar edinmeye gayret gösterelim. Birbirimize komşu olacak dostlarımızı seçerken Yüce Mevla’nın rızasını kazanmaya gayret etmeyi de hiçbir zaman ihmal etmeyelim. Necip Fazıl’ın çok hoşuma giden şu dizelerini sizlerle paylaşmak istiyorum; “Olmasın son günümde, çelengim, top arabam,” “Alıp götürsün beni, tam inanmış, dört adam.” İnanıyorum ki, üstadın bahsetmiş olduğu o dört adam, kortejlerdeki milyonlarca kuru kalabalığa bedeldir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!