Elinden oyuncağı alınmış
bir çocuk olmak mı daha kötü,
yoksa oyuncak olması mı hislerinin,
pervasız elinde, bir sevgilinin!
8 ocak
Biliyorum, erken öleceğim.
Körpe bir mayıs ayında,
Varamadan hazirana, kasıma.
Kuşkusuz, gömüleceğim.
Tartışacaklar daha henüz,
İşe yaramaz cesedim kokmadan,
Ayrı bir suskunluk var bu sabah
Bir martının süzülüşü,
Denizin sesine karışırken…
Dalgalar bile sus pus olup,
Dinliyorlar ölümün sessizliğini.
Aklıma düşen tüm şarkılar
olur da bir gece
bir kurşun olup saplanırsa
varlığım düşüncene,
olur da uyuyamazsan,
bensiz geçen bir hayatın
kuytuluğunda kaybolursan,
Güzel günlere gebe günbatımları
Artık geride kaldı.
Artık ne dilek ağacını yeşertmek mümkün,
Ne de beslediği nehri temizlemek...
O kadar çok kan,
O kadar çok kan kaybetti ki ağaç,
Beni yokluğuna sürgün edip
Gittin ya gölgelerin içine,
Artık bana düşen secde edip,
Sığınmaktır sensizlik mabedine.
Her kara gece seni düşünüp
Sen, beni gözlerinsiz
Bırakıp gittin.
Senden kalan her şey sessiz.
Sana mektuplar yazıyorum her gece,
Mektuplar sessiz...
Cevaplar, sessiz...
Sen,
Işık kadar kırılgan
Yağmur misali çocuktun,
Ben
Ada kadar yalnız ve
Goriot kadar ehtiyarken.
İçimde ikinci bir sızı oldu
bu pervasız sessizliğin.
Gittikçe uzaklaşıyorsun,
uzaklaştıkça küçülüyor gözlerin..
Bakmıyorlar artık bana, benim için,
varlığın da gidiyor benden uzağa
Ayak altı edilmiş
bir ufak taş misali
tekmelensem de,
örselense de yüreğim
bir kadını
adam gibi sevmekten,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!