ANADOLU ŞİİRLERİ

ANADOLU ŞİİRLERİ

Selim Temiz

Çanakkale, bir çöküşün küllerinden yeniden doğuşu
Ölüme giden ölümsüz şehitlerimin destan ile doğuşu
Kan emici hain düşmana bir baş kaldırışın ilk doğuşu
Çanakkale Savaşı,mazlumun uyandığı ölümsüz tarihi

Alevi,Sünni,Arap,Çerkez,Kürt; hepsi tek yürek Türk
Anadolu,kutsaldır; Anadolu barıştır; Anadolu asil Türk
..

Devamını Oku
Murat Tali

Öyküsüz kaldım, belki de bu yüzdendir sessizliğim. Yok değil öyküsüzlükten dersem de kopup gitmemdendir kendimden. Aklıma her düştüğünde dostluğunun güzelliği, satırların arasına doldurup sevgi sözcüklerini göndermeye devam edeceğim. Bitmek tükenmek bilmeyen arayışların içinde olduğumuz anlardayız. An geliyor, köpekleşerek üreyen insanlar arasında insanca var olmanın kavgasına ve direnişine, an geliyor, kaldırım kenarında kaybolmaya yüz tutan bir lokma ekmeği yüceltmenin telaşına düşüyoruz.

Düşünüyorum, sevgiyi yitirdikçe insan denen canlı, yitmeyecek, masal olmayacak güzellikleri bulmak adına çaba harcayanlar. Arıyorum kendimi kalabalığın içinde, bulabildikçe sarılıyorum, dökülüyorum kelime kelime. Her demsiz çayın tadında bir miktar kusurum vardır diye kaygılanıp, düşler kuruyorum güzellikleri bulmak adına. Paylaşımlarımı yitiriyorum, kendimi kendime anlatmak aşamasında. Bu uzun ve çetrefilli sessizliğimin tarifinden dolayıdır ki alıkoyuyorum kendimi sözlerle ifade etmekten. Düşeceğim en kısa zamanda kara adımla gözlerinin baktığı yere göreceksin satır aralarındaki heceleri. Az kaldı yada uz kaldı, gelecek özlediğini düşündüğün kelimeler elbet içinde beni barındırarak.

Kelimeler düşüncelerimde dolanıp duruyor, özgürlüğünü arayan mahkumlar gibi, duvarlarımı tırmalıyorlar çıkmak adına, günlerini kazırken içerde her bir anıma işliyor, akan kanın sıcaklığı. Sevmekle çıktım yola, insanı sevmekle, yaşamı sevmekle, doğayı sevmekle ve varlığımı sevmekle. Güzellikleri ortaya çıkarmak adına mumlar yaktım, mumların ışığında seyrediyorum aksimi. Sırtıma gözler yerleştiriyorum, karanlığımdaki benleri görmek adına. Sevgiyi yayıyorum bir parça kar tanesiyle, su tanesiyle, kum tanesiyle ki birinin düşmediği yere diğeri mutlaka düşer diye.


..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Seni sevmek demek
Anafartalar'da Samsun'da
Yanmak...
Sivas'ta, Meclisle buluşma
Bacada duman
Paçalardan tutuşmak
Mahşeri vicdanla
..

Devamını Oku
Perihan Pehlivan

Ataşehir Türk Halk Müziği Korosuna teşekkürler

Dün gece sazdaydım
Şirin dillerle sözdeydim
Buram, buram türkü idim
Anadolum da özde idim

..

Devamını Oku
Ahmet Bağadur

benim kadınım, anadolu kadını
tırnağı ile kazar toprağını.
boyamaz cilalamaz, kem göz değdirmez
uçan kuştan sakınır tırnağını.

anadolu kadını bu, yanık sevdalar harcı.
gözleri badem, boyu kayın ağacı.
..

Devamını Oku
Hasan Ayar

Şu rüzgar, şu hava, Anadolu kokuyor..
Şu insanlar ne güzel..
Biri kiraz topluyor..
Biri elma..
Hep birlikte insan olmanın …
Sevinci içinde…
Uçsuz bucaksız bozkırlar..
..

Devamını Oku
ibrahim Mutlu

Karadeniz’de çılgın dalgalara can veren
Çukurova tarlalarında yalın ayak çalışan
Dicle’nin, Fırat’ın azgın sularında kaybolan
Karlı dağlarında kızaklara mahkûm olan
Ben Anadolu’yum… Anadolu Kadınıyım…

Zemheri ayazında dudakları çatlayan
..

Devamını Oku
Süleyman Lemos Yıldız

Türk Dil Bayramı


Türk Dil Bayramı 1960 yılından beri Karaman'da resmi törenle kutlanmaktadır.

Ancak;

..

Devamını Oku
Adem Karagöz

Çeçenistan kan ağlıyor,
Zalim Moskof can alıyor,
Dünya seyirci kalıyor,
Sen nerdesin Anadolu.

Ey kör oğlunun diyarı,
Atatürk’ün yadigarı,
..

Devamını Oku
Fatma Bozkır

Anadolu kadınıyım

Çatlak ellerle kıraç toprakları bereketlendirenim

Toprağı koynunda uyutan benim

Her şafak güneşle doğan benim
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

31Bir kere Atıf Hoca, bir toplum adamı değil, tam bir halk adamıdır. Çağdaş güncel değerlerden azade olup, görüşleri tamamen dinsel referanslar üzerine oturmuş, öznelci soyut, toplumsal günce dışı öznel zeka pırıltısıdır. Zamanında sanayi toplumunun çelişkileri tartışılıyor, rejimler tartışılıyor, 1916 yılınından itibaren görecelik yasasının, toplumsal temele referans edilmesi konuşuluyordu. Ama muhterem bunlardan habersizdi.

Güncelde, eski meşveret usülleri yerine; ikili meclisler, bakanlar kurulu,toplu pazarlıklar, sivil örgütler çeşitli mahkemeler, işçi işveren sözleşmeleri vs. vızır vızır çalışıyordu ama muhteremin bunlardan haberi yoktu. Savlarını eski gelenekçi meşveret zeminine oturtuyordu. Ama bu da güncelin cevabı olamıyordu. Yine de ne gamdı! Eski ittifakı yapı oluşmasına dek karşı toplumdan olana benzememe kurumlaşması kimlikleşme usüllerine dek olanlarla; yine eski meşveret usülleri gibi etnikçi halkçı öznel değerleri, toplumsal referanslara zemin hazırlama mantalitesi ile, topluma değin olan zorunlulukların, zaaf bilmezlikleri içindedir Atıf Hoca.

Sosyal yapı itifakı içinde olan etnik yapılar, bir takım hak ve yükümlülüklerini boyunlarında taşıdıkları amuletlerle (muska, totem ikonuyla) tanıyıp, biliyorlardı. Amulet olan muskaları taşımalarıyla ne tür bir kimlik kazanıp kazanmadıklarını ve bu kimlik muktedirliği ile yapabilirlikler, yapamazlıklara dek tabu(yasa) iş eşmesi kazanıyordu. Kimin kiminle evlenmesi ya da kiminle evlenmemesi gibi hakların sahibi oluyorlardı.

Çünkü ortada henüz özel adlar bile yoktu. Amulet sizin kılan adınızdı. Sosyal birlik aidiyeti olan totem isim kimliği yürürde idi. Bu sizin karşı tarafa benzememenize değin anlayışınızın da, inançlaşmanızın toplumsal kurumlaşmanızın da temelidir. O şartlarda totem kimliğiniz, karşı totem kimlik tarafla evlenme hakınızı meşruluyordu. Aynı muskayı (amuleti) taşıyanlarla aynı totem kimliklilerle, kendi klan kardeşlerinizle, evlenilmemesi yasağı, bu kimiklerle belgelenen tutum ve davraşınız idi.
..

Devamını Oku
Nickinanna

Anadolu gar'ında...




katar,katar vagonlar..

..

Devamını Oku
Halil Çolak

Tek vazgeçilmez ulu sevdamsın
Damarımda akan kanım sensin
Kucağında büyüdüğüm anamsın
Anadolu dediğim vatanım sensin

Irmakların akarken beni anlatır
Çiçeklerin rüzgârlarla söyleşir
..

Devamını Oku
Alparslan Aymercan

Ben Anadolu çocuğuyum
Gelenek göreneklerimi bilirim
Ekmeğimi taştan çıkartırım
Ben Anadolu çocuğuyum

Ben güler yüzlü sıcak kanlıyım
Öksüze düşküne yanar ağlarım
..

Devamını Oku
Ahmet Zekai Yıldız

Burası Avrupa değil.
Su isterseniz,”İşte dere..”
Karnınız açsa,”Allah vere..”
Yatmak dilerseniz,”Güle güle..”denilmez.
Burası medeniyetler beşiği,
Dünya cenneti Anadolu.

..

Devamını Oku
Nevzat Hacibektaşoğlu

Alaturka makamlar sana söylendi sana yazildi ya....... sakin şimarma....
sen...... sana yazilan sana söylenen şarkilarini dinle....
ben.... türkülerimi söyleyeceğimmmmm. inadina.. inatla...
benim türkülerimde anadolu var. ülkem türkiye var. ülkem halklari var....
senin şarkilarinda ne var? ? ? ? ? ? ? ? ? ?
haremlik selamlik topkapi sarayi korosu....hadi cıkar şarkilarini saray dişina bakalim.... kimin diline dolanacak? ? ? hangi ananin hangi sevgilinin ağiti olacak? ? ? ? hangi anadolu ocağinda tütecek nameleri? ? ? ? ? ? ? ?
..

Devamını Oku
Müslim Avcıoğlu

İçimizde bir yara var
Milletimiz dertle dolu
Her yanımızda bir sızı
Kan ağlıyor Anadolu

Günlerim hep karanlık
Işık bekleyenler dolu
..

Devamını Oku
İsmail Malatya

Türk'ün ana yurdundan
Altayların ardından
Kızıl Elma derdinden
Koştum Anadolu''ya.

Gah esip, gah dinerek
Doratıma binerek
..

Devamını Oku
Mustafa Doğan 4

ANADOLU

Bir gelinin bohçası kadar ince nakışlar ile bezeli,
Ülkemin topraklarına tarihin şahidi anıtlar dizili,
Harputun eteğinde ki çaylarda çıra ateşleri dizili,
Başını Bey Dağına çevirmiş,ay yüzlü Rum güzeli,
Nemrut tutmak ister dağın başına doğan güneşi,
..

Devamını Oku
Ahmet Murat

Oturma odamdaki koltuktan, otururken de görebildiğim iki ağaç var: Biri orta yaşlı bir yenidünya ağacı. Mevsimi gelince meyvesini esirgemeyen, yağlı yaprakları soğuğa, kışa epey kafa tutan bir ağaç. Hemen yanında bulunan diğeri ise, güngörmüş bir cennet meyvesi ağacı. Üç-dört hafta olmuştur; sanki okul kırmış gibi şakrak bir serçe topluluğu, kalan üç-beş meyveyi şamatayla üleştiler.
Bu iki ağacın ikisi de İstanbul’a yakışan ağaçlardır. İstanbul’un iklimine de, florasına da yakışırlar. Dahası, tıpkı İstanbul’un Anadolu için egzotik olması gibi, bu iki meyve de Anadolu ölçeğinde egzotik meyveler sayılır. Eski Anadolu, meyve niyetine kurtlu alma ile, etsiz alıçla, yaban armuduyla idare ederken, bu renkli, afili, esanslı iki meyve, eh egzotik sayılmalılar.
Ama bu ağaçlardan artık İstanbul’da pek kalmamış, eskiden daha bi çokmuş. Eski konaklarda, ellili yıllardan kalma apartımanların bahçelerinde varsa, o da tek tük.
Bizim bu komşuları muhafaza edip bu günlere getiren, Üsküdar’daki (belki de bütün İstanbul’daki) en orijinal, el değmemiş, restore edilmemiş, ağaç işçiliği göz alan, üç katlı alayişli bir konağın avlusu. Hadi, diyelim ki ben pek anlamıyorum konaktan monaktan ama iflah olmaz bir Üsküdarlı olan rahmetli Ahmet Yüksel Özemre de böyle demişti bu konak için.
Konağın sahibesi yakınlarda vefat etti. Birinci kattaki kiracıyı saymazsanız, koca konakta yalnız yaşayan, elinde poşetlerle filan yata yuvarlana yürümeye çalışan, iki büklüm olmuş bedenini dertle gezdiren bir teyzecikti. (Seksen yaşında var mıydı?) O, ikinci katın penceresinden dışarıyı izliyorsa ve siz de yanlışlıkla oradan filan geçiyorsanız, bir fırsat bulur, sizinle iki lafın belini kırardı. Öyle yalnızdı yani.
O hayattayken, konağın bazı lambaları ara sıra yanardı. Arada bir ahşap panjurlar açılır, içerisi havalandırılırdı. Kiracısı tavuk, horoz filan beslediği için sabahları horoz sesiyle uyanırdık (Yemin edeyim mi?) . Yorgun bir konaktı, ama ayaktaydı, oradaydı.
Bazı uzak akrabaları varmış, derlerdi. Bu inatçı kadının ölmesini beklerlermiş. Ölsün ki bu yorgun ahşap konak, bir şey olsun, bir apartman, bir iş merkezi, para getiren bir şey: Şöyle camlı, çelikli, led ışıklı bir bina. Ama o asla buna izin vermedi. Kim bilir kaç yıllık bu konağı korudu, yaşattı, bir yolunu buldu onu ayakta tuttu.
..

Devamını Oku