Sen Yılgın nehirlerin bıraktığı Çor
Şu yalap kuraklığın ölü tenisin!
Ahdin son sözü, ey vakti gelen
Şer-i kabulün iki kolunda
Suyu kül taşıyan Pullu öfkesin
Izdırabın altın mahşerinde
Sana
Satırları tas tamam aşk ile örülü
Virgülsüz ve noktası olmayan bir yürekle
Gözleri iki dudak ortası ve burnu
Seni hatırlatan bir tablo gibidir
Bakışlarım da
Üşüyor bedenim; her şey yanıyorken gözlerimde
Suça mahal olmuş bu sokakları, yaşadığım şehrin.
Kanatsız şeytanları, gülümsüyorlar gözlerime
Arzsız bedenlerinde milyonca günahları varken.
Tabutları geziyor, onlar farkında değil gölgelerinden.
Birileri, kurduğu saltanatın zirvesinde adammış gibi
Kopan yaprak tutulmaz bir daha
rüzgârı bahane sayar, sakın üzülme.
Can suyum, emeğim, tomurcuğum
yılların zahmeti gidene bitmiştir.
Hani, o yeşilim nerede?
Rüzgâra şarkılar fısıldayan!
Boş işlerde ağa gönül
lügat efesi, yürek çukuruna düş konmuş,
bay kara.
Susuz rakı olup bardak ta
geçilesi hallerin mide bulantısı.
Çıktığı gibi otuz iki dişten
Yamaca ayağı ilk düştüğünde
Gölgeler uzanıyordu vadi üstüne
Tunga'nın toyluğu çoktan bitmiş
Bir nice bey kolçağıydı.
Yorgun dizleri yol almaktan
Eskitmiş otuzunda tabanları,
Kıblesini şaşırmış bayrağa rüzgar yok
Haramı sırtlayan toprak cehennemin.
Öksüzlüğe, haksızlığa atılan o kurşun
Her puştun ölüsüne dirisine dönecek!
Ey aziz göklerin haramı, cehil kokusu
tutmayın ne olur, bırakın!
biraz karanlık olsa
gözlerimde şimşeği bulsam!
nice sahtelikler de gezen o
ben sahiden bir yumrukla durulsam.
tutmayın, ne olur beni
Tutsak! Her zerre karanlık aklımın yasına
Boğ beni, al ömrümün içinden.
Çıkart! Can senin toprağın olsun.
El değmez, acılar içinde duy şarkısını çığlıklarımın.
Hangi zaman, hangi balçıktan! Deme hiç
Hiçliğin onuruna laf etme!
Üç-Beş Dakika ve Belki Asır
Vakti ezgilere bırakmalı;
sezgilerden almalı bu gönül işini.
Öyle, her başa sokulmaz
akıldan oymalı, varmalı bekasına.
Soğurmalı kalbinden bu aşk işini.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!