Sustu!
Bütün sesler sustu.
Söylenecek bir şey yokmuş gibi
Kalpler durdu,
Nefes sustu.
Belki kederli içinin masifliğine
Salgın bir düşüncedir yetkin bir nüfuzun
Ötekine sanrısız! Düpedüz dosdoğru!
Bu rişdar umumunun hicabat makamıdır
Ötekine na hak, her koldan tecavüzü...
Ne sistir işimiz, ne gize yoldur! Ne sondur
Bu!
Kapısını
Artık kapatacağım, gönül yenik düştü bu savaştan
Yüreğimin karanlık geçitlerinde, siyaha sarılacağım.
Örümcek tutmuş eski zamanların tozunu alma vakti.
Çoktandır gözüme düşen karanlıkların buyur ettiği
Gönlümü sonsuz bir yasa ve her şeyi aşka bağlayan
Yağmurun yaprağa sözümü var dı!
Toz tutmuş gözlere düşmez bugün.
Niyetsiz bir göğün yağışı olmaz mı?
Kum tutmuş tarlaya acımaz bugün.
Yağmaz mı?
Ağacı yok diye hiç sebepsiz
Şahanedir ücreti asgarinin üveyi
Her sıkıştığında canından edilecek, verginin yüzüdür!
Gözü alınmış, kulağında tıkaç,
Mangırla lira etmez!
Mahrecidir dayağa, sopası görünen seçimin sandığı.
Sonrası malum:
Yüreği İstanbul olmak varmış
yığılan mezarlar gibi üst üste.
Dökülen çıkmazlara yitiğim
yedi tepe arası bir ben varmış.
Bu kadar çaresiz olmak
Kim sevmez ki
Rüzgârla fısıldaşan yaprakların dedikodusunu
Herkes uyurken çıplak bir kadına bakar gibi
Bakmaktır ona…
Dili kesiktir bakışların ve o kadar da yalnız
Suskunsun! Şu an!
Tuhaf, bir an bırakmış sessizce
yoksunluğuna tutuklu halimi gördüm!
Düşüncemi asan ekşi bir yüz,
katlime karışan eksikliğin
o nervürlü halini sende gördüm.
Yazık! Sen mi ağlayacaksın bana!
Gereği görülmüş bir olguya geri dönülmüyor.
Tercihen
Sebeplere danışır bir deli, karışır mahallerinde geçmişin
Tuhaf işlere; ne yalan diyeyim, hiç bakılmıyor.
Kalıyor insan kendi içinde sere serpe, çır çıplak.
Ortalık ayan değil, toza bulayanlara edilir merhamet
Kalamam artık diyor vakit tamam
Karanlık çöksün… Gideceğim.
Gideceğim gölgelere karışıp
Issızlığın soğuk ikliminde.
Son yaprak düştü dalımdan
Korkmuyorum!




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!