Ataların sözleri, kulaklara küpedir
Boşa söylenmemiştir, çınlar durur epeydir...
Damlayarak göl olmuş, her ne biriktirdiysen
Damlamazsa çöl olmuş, saçıp da yitirdiysen...
Bu Thomas bizim mahalleye geldiğinde öyle Karamürsel Sepeti gibi tıfıl bir bebe idi. Babası ateşe miymiş neymiş. İngilizlere soğukkanlı derler ama bu pek bir sıcakkanlı çıktı, belki de buraya gelince kanı sıcaklaşmıştır zaar, çocukluktan mıdır nedir, biz de pek bir sevdik keratayı. Allah var o da bize ısındı hemencecik. Arada Türkçe öğretmeye çalışıyoruz ona, o da bize İngilizce öğretmeye çalışıyor kendince ama biz yetenek düşmanıyız ikimiz de Osman ile ben, daha şunun şurasında orta birinci sınıfız ne yapalım.
Aldım karşıma bir gün anlatıyorum : ''Thomas bak bu toop, bu bisikleet, bu ekmeek, bu ağaaç'' ...Aynen dediklerimi tekrarlatıyorum kerataya, ilkokul bir talebesi gibi. O da ''yeees yeees'' deyip, kendi aksanı ile söylüyor biraz kelimeleri yuvarlayarak. Arada gülüşüyoruz kıkır kıkır...
Bir gün yine Osman ile top oynarken bu yanımıza yavaşça geldi. ''Velkam velkam Thomas''dedim, o da hali ile İngilizce ''hoş bulduk'' cevabını yapıştırdı, sonra bir bana baktı, bir Osman'a baktı. ''Oooo siz futbol oynamak var çok güzeel çok güzeel'' Ben pek bilmem de bizim Osman döktürür yani, ayağından top dahi alamazsın keratanın, bizim mahallenin tescilli gol kralıdır. Thomas'a döndüm ''Gel Thomas kardeş sen de az tep bakalım''
''Birleşik Arap Emirlikleri merkezli Ateş Krallıkları dizisi Suudi Tv Kanalı aracılığla MBC TV’ de yayınlanmakta olup konusu ile hem Arap ülkelerinde hem de Türkiye’de pek çok tartışmayı ateşledi.''BASINDAN
Birleşik Arap Emirlikleri, Sudi Arabistan ve Mısırın ön ayak olduğu bir dizi gösterime giriyor yakında bu ülkelerde... Bizlere düşmanlıklarını çoğu zaman gizleseler de, bazı kerede böyle ayyuka çıkıyor, hainlikleri ve kahpelikleri...
Tabi her Arap Ülkesinin bakışı da biz Türklere böyle değil. Ateş Krallıkları dizisinin finansörü de söyleyince hiç şaşıracağınızı zannetmiyorum İngiltere imiş... Yüz yıl önce Vahabilik diye nasıl uyduruk bir İslam dışı mezhep ortaya atıp kafaları bulandırdılar ise, yüz yıl sonra yine kafa karıştırmak, kin tohumları ekmek için ortalığa, aynı dalavereler, aynı hainlikler piyasaya servis ediliyor...
Atlar parçalamazdı eskiden kimseleri
Orta Asya'nın o güzelim bozkırlarında
asırlar önce ilk biz Türkler ehlileştirdik
biz adam ettik onları
kımız diye sütünü içtik
yelesine kurban olup kendimizden geçtik
Aynı kazadan, hemi de aynı köyden, askere gidiverdik; İsmail Demiralay'nan, ben Hüsnü Kubuz. Bizim oraları, Antalya'nın dağ köyleri, serin olur biraz azıcık. Sene mi, kırklı yıllar, gâvurun dölü Hitler'in dünyayı perperişan ettiği, kasıp kavurduğu, esip savurduğu seneler...
Asker olmaya askeriz amma, hiç birimiz teskere alırız diye beklemiyoz haniyse. Teskere Kaf Dağı'nın ardında, artık kısmet, savaş ne zaman biterse...Gediklisi olduk asker ocağının. Bazen rüyalarıma giriyor, zannediyom ki, doğduğumdan beri askerim. Arada yeni gelen çömezlerlen kafa da yapıyoz; onlar da olmasa nasıl vakit geçer ki...
Ay ışığı görünce gözbebeklerim büyür;
Ay ışığı önünde gölgem zamana yürür.
Ay karanlık gecede ne hainlikler vardır;
Ay'ı sevmeyenlerin yürekleri çok dardır.
''Ayna benim en iyi arkadaşımdır. Çünkü ben ağladığımda o asla gülmez.''
Charlie Chaplin
Yüzümde maskelerim olmadı hiç bir zaman
Ay salkım salkım üstümüze düşerdi
gecenin sessizliğine inat
ve biz gözlerimizin ta içine bakardık
önce saçlarına dokunurdum sonra yüreğine
her tarafımızı ateş basardı...
Çocuklar, ah bu çocuklar! Hem yaramaz, hem akıllı, hem çok bilmiş, hem pek fazla bir şey bilmez, hem sevimli, hem bize dert ortağı zaman zaman. Siz sanki çocuk olmadınız mı, hep bu yaşlarda mıydınız? İçinizde sizi sürükleyen bir çocuk yok mu? Zaman zaman onlara özenmiyor musunuz? Aralarına bir girsem iki top tepsem ya da saklambaç oynasam onlarla demediniz mi hiç?
İnsan hayatının en güzel evresidir çocukluk. Para kazanma telaşı yoktur, ne siyasal ortam önemlidir onlar için ne de sosyal çalkantılar. Babaları anneleri kazanır onlarda afiyet ile yerler. Onlarda büyüyüp ana baba olunca onların da çocukları içlerinde hiç dert tasa olmadan yaşar gider, bu devran ta ezelden beri böyle döner. Hepimiz büyüdük, olgunlaştık, ana baba olduk, hatta kimilerimiz dede oldu lakin her zaman bir çocuk tarafımız var yine de... Merhametliyiz, duygu yüklüyüz... Ancak bu yaşananlar haliyle üzüyor bizleri, diğer insanları da üzdüğü gibi. İnsanların birbirini öldürmesi, birbirine kazık atması, dünyayı ana gaye edinip de ahireti hiçe sayması yaralıyor gerçekten duyarlı insanları...
Az Kalsın Yara Bandı Yüzünden Bir Çok İnsan Telef Olacaktı
Hep rastlarım Selami Ağabeye şehrin bir çok yerinde. Kendisi seyyardır. Seyyar derken seyyar jandarma değil tabi ki canım, seyyar satıcı... Bazen elinde çorap mendil olur. Kimi zaman yağmurlu günlerde şemsiye satar. Gün olur cüzdan satar. Bazı zamanda yara bandı satar. Çoğu kere saatlerce ayakta durur da bana mısın demez. Ona mısın ya da şuna mısın der mi? Derse de zaten onu da ben bilmiyorum...
Selami Ağabey değişik bir insan. Daha öncesinde astsubay imiş, her ne olmuşsa ordu ile ilişiğini kesmişler. Sorsan da ordudan neden ayrıldığını bir türlü anlatmaz. Fazla üstüne gittiniz mi de fırçayı yersiniz. ’’Ben o defteri yıllar önce kapattım açtırma kutuyu söyletme kötüyü.’’ der.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!