Hiçinci Çağ
Çağlar atladık sözüm ona
Varamadık gerideki ileriliğe
Betonlar kesildi balkonlara
Her biri mahpus pencereler.
Ne için doğurduğunu hiç bilmedi annem
Bende.
Biliyorum bin yıl yaşatmadın beni
Gün oldu önce, içimde yeşermeden geçen bahar
Çiçekler ezildi, güller buldu rengini gözümde
Ay'a döndü ufak zamanlar, kırıntılı camlarıyla
Unsuz hamur yoğururdu ekmekçi
Kavanozda bal satar sinekler peşinde
Her gece uyumaz hurdalıkta bekçi
Bir yay gerilir sabahları düşünde.
Aşçı vurulmuş; suçlu kepçe,kazan
Gidenlere kırgın gönlüm
Kalanlarla hoş değil
Kan döktüm gözümden
Bir kuru yaş değil
Ne bir dost buldum gülerken
Hazan geldi çocuklar
Kızardı ağaçlar
Sarardı yapraklar
Haydi koşun toprağa
Tepeden tırnağa kirlenin!
Ne içimde korku olsun, ne başımda telaş
Irmaklar coşkun aksın, denizler yavaş
Akacaksa mutluluktan aksın yaş
Tepeden tırnağa mutlu memleket isterim..
Söylensin özgürce her dilde şarkı
Demir tavında dövüldü
Duydun mu Memo?
Urgan aldılar pazardan
Keyfim gıcır,
Yasladım sırtımı duvara.
Üç kere çaldı kapı
Her akşam beni kapıda gündüzleri harp meydanında cenk etmiş bir süvari gibi karşılar yalnızlığım. Evvela miğferimi alır yüzümden ki bu -gün boyu yüzüme alelade oturttuğum sahte gülüşlerimdir-. Sonra mızrağımı, zırhımı ve kalkanımı ki bunlarda -basit taarruzlarım ve çürük müdafaalarımdır. Ve son olarak vurur dilime sükuttan gemini. Muzaffer bir komutanda olsam bu kapıdan girdigim anda başlar tüm esaretim. Her şey bıraktığım en acı vehmiyle dolusuverir her zerreme. Evvela bir hasret dolanir odada hirsli hirsli ayaklariyla. Ben adim atar atmaz iste oraya duvarda asılı çerçevenin içine siner. İlk onunla göz göze geliriz. -Yıllar yılı aynı duvarda, aynı çerçevede ve aynı yüz hatlarıyla siz bir resim dersiniz. babamdır o-. Tanır. Hemen koşar gelir, bilir zihnimde yerini, oturur. Ve başımı pencereye çevirir yalnızlığım. Yılların saniye saniye eskittiği bir saksı değer gözüme. Siz ona çiçek dersiniz. Ben hergün gözyaşlarımla acılar büyütürüm içinde. Annemdir o. -O da bilir yerini, koşar gelir, oturur zihnime-. Ve yine yeniden çeker başımı yalnızlığım. Direnirim. Faydasız. İrademin zayıflığını bilir. Üç beş adım ve mutfak. Her şey canlanır birden. O kadar hızlı canlanırlar ki hep mi canlılardı diye şüpheye düşerim, hergün. Tabak, kaşık, tencere, tavadır sizin gözünüzde. -Benim gözümde O'dur-. Bazen kaşık çatal sesi olur kulağımdan girer, bazen mutfak dolabının ahşap kokusu, bazen bulaşık önlüğü, bir terlik, çoğu zaman yatağın boş tarafı, yastığın hep soğuk kalan yanı... işte bu boşlukla hınca hınç dolarım. Merhaba her yanım.
Merhaba, benim sadık limanım! Merhaba, kısacık ömrümün asırlık keder bahçesi! Merhaba, dört mevsim hazanım! Merhaba ey hicran! Merhaba.
Hakikat güneşi vurdu pencereme
Hayal perdesi aralandı
Bir kuş, kanatsız, kondu zihnimin ucuna
Fikir zehrinden o da yaralandı
Silindi bütün çehreler benden
Gönlümde aziz, bir yüzün kaldı.
Belki, bir yol daha vardır
Gül bahçesinden sapağı,
Bir dağ yamacından aşarak çağları
Kuşların selamladığı,
Ve duraklarından ayrılığı uğurlayan
Bir yol daha vardır.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!