Mehmet Arif oğlu Abdullah Tukay (Tatarca dilinde: Möxämmätğärif ulı Ğabdulla Tuqay) veya bilenen adıyla Abdullah Tukay (Tatarca: Ğabdulla Tuqay) Tatar halk şairi, yazar ve yayımcı.
Tukay çağcıl İdil Tatar edebiyatı ve dilinin babasıdır.
26 Nisan 1886'da Kazan bölgesi Quşlawıç adlı kentinde doğmuştur. Elden ele dolaşarak çocukluğunu Sasna, Üçili kentinde geçirdi, ilk öğretimini Kırlay medresesinde aldı. 1895 sonra Kazakistan'da Uralsk adlı kentinde akrabalarının yanında aile terbiyesi gördü. Orada Tatar edebiyatı ile halk edebiyatın ...
Türkü söylerim, durduğum yer dar bile olsa,
Korkmam, sevgili milletim Tatar da olsa;
Göğüs gerip karşı dururum, bana millet,
Şimdi ok atıp, ateş edecek de olsa.
Sağa sola sapmam, ileri atılırım,
Yolda engel görsem, durmam aşarım;
İy tugan til, iy matur til
Etken, enkemniñ tili
Dönyada küp nerse bildim
Sin tugan til arkılı
İy tugan til her vakıtta
Yardemiñ birlen siniñ
Kiçkineden añlaşılgan
Şatlıgım, kaygım minim
İy tugan til sinde bulgan
İñ ilik kılgan duğam
Yarkıkagıl dip üzimni
Etkem, etkemni Hodam..
[TÜRKİYE TÜRKÇESİYLE]
Ana Dili
Ey ana dili, ey güzel dil
Atam, anamın dili
Dünyada çok şey öğrendim
Sen ana dil vasıtasıyla
Ey ana dil her zaman
Yardımın ile senin
Küçüklükten anlaşılmış
Sevincim, üzüntüm benim
Ey ana dil sende olmuş
En ilk okuduğum duam
Koru diyerek kendimi
Atam, anamı Hüdam.
Kıra ak kardan
Yorgan örtülmüş,
Toprak bahara kadar,
Uykuya dalmış.
O durmadan uyur,
Kış geçinceye,
Bakışlarımda değişti artık eşyaların rengi
Anlıyorum ki, gençliğim geçmiş, geçmiş ömrümün yarısı
Gözlerimi çevirsem, hayatımın göklerine
Oradadır, genç hilalin yerine dolunayın ışığı
Görüyor musunuz dostlarım, güz geldi dışarıda?
Çok sürmez, gelir ak donlu kış da.
Gitmeye başladı buradan şimdi kuşlar,
Onlar bizden uzak yerlerde kışlar.
Zaferan misali sarardı orman,
Ekinciler de ekinlerini biçtiler.
Melanet, kir ve yalanla dolmuş içimiz;
Tamamiyle fenalık ve bozukluktan ibarettir işimiz.
Şaşırırız dıştaki süslere, giyimlere bakıp;
Can satarız nasıl da üç kuruşa bakıp.
Kirlenir defalarca ruh, vicdanda hiç huzur yok; Ne
sebeple, yeryüzünde bedene hamam var da, ruha yok?
Gün doğar. Her gün hikmet ve mânâdan uzak iş görürüm. Gözümü
kırpamam gece boyunca, uyuyunca da korkulu rüya görürüm.
Yok yanımda gerçek dost, olsa da onu yabana görürüm.
Bilmem araştırmayı, ancak yüzlerde maske görürüm
Bitti bende îmân, merhamet, şefkat, muhabbet;
Bağlı kurbanlık gibi, kızıl kan, et görürüm.
Hatırımda, korkarak aklımdan bâzı fikirler geçirdiğim günler,
Afîfâne ve masumane gülüp oynadığım günler,
Hâtınmdadır için için beklediğim, aydınlık baht,
Dileyip gizlice, rahat ve mesut olduğum günler.
Hatırımda, ilk defa masumca aşk derdi uyanınca,
İlk olarak ilâhîbir zevkle akıttığım gözyaşı,
Biz beşinci yılda birgün, uyandık tan ile,
İşe davet etti bizi birisi iyi nam ile.
İş yapmanın zamanı geldi; tatsız uzun gece geçince,
Gözümüzü açıp, bildik, ölçerek gökteki çolpan ile.
Olsa bile o zaman bizde temiz iman, saf gönül,
Gözler çapaklandı, yüzler ise saf ve temiz değil.
(Zileylük türküsüne)
Dayanmışsın köşede direğe,
Yaprak gibi sapsarıdır yüzün,
Acımadan duramam, dayanmaz yüreğim,
Pek kederli bakıyor gözlerin.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!