Ben İstanbul’u niye seviyorum biliyor musun?
Çılgındır, karışıktır çatlaktır hatta
Kuralları yoktur mesela
İstanbul beyefendisidir bazen
Bazen bir orospunun sakızında
Genç kızdır masumdur
Karaköy'de balık yediğimizi
Köprü altında kaçak öpüşmelerimizi
Unutmadım..
Seni giydim üstüme
Laf olsun diye demedim
Konuşmam da öyle
Can kırıklarım var
Kırgınlıklarım
Unutamadıklarım
Attım kenarına yüreğimin
Sen gökkuşağımdın benim
Renklere bezerdim seni
Sonra
Maske düştü
Suretler tek tek
Göründü gözüme
Mavi masa , deniz içinde
Sirtaki oynuyor kadının teki
Kara gözlerin geliyor aklıma nedensiz
Ne maviye uyuyor ne de denize
Sen geceye uygunsun en çok
Çöl sıcaklarına, buz gibi soğuklara
Ne desem eksik kalır
Ne yapsam fazla
Lafla gönül arasında
Tükendim
Artık ne haberim gelir
Ne sesim çıkar
Gök gürledi, yağmur yağdı
Martı çığlık çığlığa
Deniz köpürdü, vapur sallandı
Ben ağladım..
Dilim suskun, yüreğim gamlı
Suyun taşı delmesi gibi
Sabır
Gün doğumunun ve batışının
Kızıllığındaki sınır
Martıların çığlıklarında
eni özledim demeye utanıyorum
Seni seviyorum desem hani
Dilim tutulur,dağlar eğilir,denizler köpürür
O zaman akarım, çoğalırım
Ne zaman telefonum çalsa
Sen diye açarım
Bu gece aynı yatakta,
Birbirine değmeyen tenlerdeydik
Yüreklerimiz sancılı, acılı
Gözlerimizde tarifsiz keder vardı.
Düşerken çiy damlası gibi sevgin
Yangınımda, yanımdaydın
her şiirde bir ben buldum benden öte....