Arılar uçuşur tutmuş kovanı
Ortalık toz duman sarmış obanı
Aman diler arı vurma dumanı
Kaldın karanlıkta yıktın yuvanı
Siyah sünger gözlerine çektiler
Yüreğine kinle nefret ektiler
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Devamını Oku
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Sayın Alirıza Aslan Yıktın yuvamı şiiriniz
muteşem olmuş bir kaç kez okudum.
Felek nice yuvaları yıktı kül etti sormadan gelir
alır gider acılara bırakır bizleri
Tebrikler Zerrin TAYFUR
gerçkten hoş bir şiir olmuş. bir kaç imla hatası dışında bir şey yok. beğeniyle okudum. tebrikler.
Uyakları ve ses uyumu ile dikkat çeken harika bir şiir...........tebrikler, teşekkürler..
Saygılar muhabbetler
Yitirdiğimiz değerlerin dile geldiği bu çok anlamlı çalışmanızı kutluyorum.Saygıyla Fatma hatun Esen
çok çok güzel var olun
Sanki en yakınımızı kaybetmişizde onun feryadı gibiydi..Haklısınız..Neler kaybetmiyoruz her giden günün ardından..Bencil bir dünya doğuyor kimse farkında olmadan..İnsanlar sanki sadece kendileri için yaşıyorlar.....Hakllısınız..
Kutluyorum..
Sevdiğm bir hikayeyi paylaşmak istiyorum,uzun ama çok nitelikli..şiirinizi kutlyorum.saygımla..
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters
ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani
kıyafetli dilencilere
benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü
temiz ve
sağlıklı görünüyordu. 'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına
dileniyor, belki benden daha zengindir' diye düşündü. Zaten canı
çok sıkkındı,
birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:
- Ekmek parası mı istiyorsun? diye sordu.
- Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği
olan dilencinin hali de
başka oluyor diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı
yeriz, onu da
bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini
anlayamamıştı.
- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı
mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona
çikolata
götürmek istiyorum.
- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz
boyunca ona bir
kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka
çikolata götürdüm.
Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam
karısıyla kavga
etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da
binmemiş sahile kadar
yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa
eskiden denizi
seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp
götürürdü.
Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek,
hiçbir şey onu
rahatlatmıyordu.
Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. 'Acaba
söyledikleri gerçek mi,
yoksa uyduruyor mu' diye düşündü.
- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus
cüzdanından başka
bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş
bulursam yaparım.
Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş
bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi
karınlarını
doyururlar.
- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?
- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın
ömrü en fazla üç
yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş
gibisin.
- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı
yıllık evliyim.
Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga
ediyoruz. Daha
iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.
Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu
değiliz. Senin
hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her
şeyim.
Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı
paylaştığım insandan daha
değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında
hiçbir şey olan.
- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden
şikayet ediyor. Bir
de fakir olsam kim bilir ne olur?
- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu
hiç
anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün
çeşit çeşit yiyecekler
yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu
bildiğinde
ancak mutlu olur.
- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu?
- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim
için ne kadar
değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
- Küçük kızı severek.
- Küçük kız mı? Hangi küçük kız?
- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir
küçük kız vardır.
O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını
da o kadar mutlu
edersin.
- Nasıl yani?
- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün.
Küçük kızlar hep
beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya
bayılırlar.
Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük
kızlar hep prenses
olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz
şımartılmak isterler.
Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz
küçük kızlar.
Öyle değil mi?
- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her
akşam boynuma
sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun? ' diye sorar.
Giysisini
değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum? ' diye
sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses gibi
olmuşsun'
demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli
yaşındaki karıma
böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da
yaşarsak ben ona böyle
davranmaya devam edeceğim. Ona
'bebeğim' diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir
çay yapar
mısın? ' dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu
görmelisiniz.
- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp
barışmanın tadı
ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla
barışmak için uğraşmak
ayrı bir keyif verir bana.
- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok
onda.
- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye
utanırlar. En ciddi
yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter
ki sen o tatlı
kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla
aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep
kuşkuyla bakar.
Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar.
Çok narindir
onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak
dokunuşları severler.
- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim
bilmiyorum. Bazen
SİTEMKAR ŞİİRİNİZLE HÜZÜNLENDİM.
KALEMİN DAİM OLSUN DOST
Güzel şiirdi Alirıza Bey,
İçeriği ise,inşallah sadece şiirle ilgilidir derim.
Kutlarım sizi ve bu güzel şiirinizi,
saygılarımla,
Ünal Beşkese
kutlarım arkadaşım güzel bir şiir olmuş akıcı su gibi akıyor okurken saygılar hasan karabay
Bu şiir ile ilgili 68 tane yorum bulunmakta