menzili belirleyen yoldur…
ilim çölde bir kum tanesidir
gökte bir yıldız
seslerin içinde bir sözdür
cevapların içindeki sualdir
arayıp bulmalı, okumalı, dinlemeli, sormalı, sormalı…
bilmiyorum, diyebilmektir ilim
bilmiyorum, diyerek kapıya varmak, eşiğe baş koymaktır.
dava kendisine feda olunan idealdir...
davalar, daima kendilerini feda etmesini bilen insanların omuzlarında
yükselmiş, onların akıttıkları kanlarla gerçekleşmiştir...
fedaisi bulunmayan hangi harekete dava denilebilinir ki?
ne var ki davanın meşruiyeti, indi ve beşerilikten değil, ilahi olmaktan
kaynaklanması lazımdır... yoksa her önüne gelen bir dava uydurarak,
ve de paralarla bazı insanları satın alarak fedai bulabilir... insanların
oluşturdukları davalar göreceli olacaklarından, insanlar yekdiğerinin
haklarını çiğneyebilir, ve de çiğniyorlar... zaten dünyamızın çeşitli
yörelerinde milyonlarca insanın kanının akmasına sebebiyet veren
âmiller, bu uyduruk, sömürücülerin menfaatleri üzerine bina edilmiş
beşeri dava(!) lar değil midir?
kendisinin,
isyanlara karışan kişilerin haklarında bir takım araştırmalar yaptırdıktan
sonra, yüzlerin aynası olan fotoğraflarına da bakarak duruşma öncesi
bir ön karakter tahlili yaptığını,
aynı şekilde 1901 senesinde, tahta çıkışının 25. yıldönümü vesilesiyle
fotoğraflarındaki halet-i ruhiyelerini değerlendirerek tutukluların bazılarını
affettiğini, askeri akademilere girecek adayların seçiminde de
aynı metodu (sima ile kişinin kimliğini ve ruh dünyasını analiz etme)
kullandığını
biliyor muydunuz?
uzaklarda tahayyülüne lüzum yok!
cehennemi dünyada yaşıyor insanlık…
cehennemin bir uzantısı haline geldi yaşadığımız bu dünya…
zalim de ağlıyor, mazlum da… bakınız dünyaya! ..
canından malından, haysiyet ve şerefinden emin değil kimse…
pazarlarda sebze ve meyve satışından daha çok
namuslar pazarlanıyor…
mezbahanelerde boğazlanan hayvanlardan daha çok, insanlar
katlediyor… insan kanının bir şişe su kadar değeri yok… insan
hayatının bir kedi, köpek kadar değeri kalmadı… Allah’a inanmak ve tek
doğru olan Allah’ın sözünü tutmak en büyük suç sayılıyor…kim Allah’ın
hükümlerini ne kadar çok çiğniyorsa ve peygamber yolundan
ne çok sapıyor; şeytana uyuyorsa
o denli itibar görüyor…
silinde insanlığın güzel meziyetleri… silindi!
havuzları, bahçeleri ve zarafetiyle zamana meydan okuduğu söylenilen
Elhamra sarayını;
bir gezicinin:
'Yüreğiyle gelene yüreğiyle geliyordu. Sevgisiyle gelene de sevgisiyle.
Nasıl giderseniz, Elhamra’yı da öyle buluyordunuz.'
sözleri memnun etmeye yeter...
sözler
manayı anlatmak içindir,
manaların kalıbıdır... manaları olmadıkça değer ifade etmezler!
yani... manası olmayan sözlerin bir gürültü ve ses olmaktan öteye bir
değeri yoktur... manalar ise insanların hayatlarına katkıda bulunmak
için vardır... şu halde insanın söylediği sözde kastettiği bir manası,
manayı kavrayan ve anlayan insanın, anladığını mutlaka bir uygulama
mecburiyeti var demektir...
bu mudur… budur… sanırım
kardelenler gibi tek başına kalsa da, kendi dünyasında
baharın müjdesini verebilmek adına …
münferit bırakılmış olunması sarsmadan yolcuyu,
yürümesi gereken bir yol olduğunun bilinciyle
inanç, dua ve sabır ve tevekkül mefhumlarıyla
harmanlayıp soluğunu
“ben yolumun yolcusuyum” diyebilmek…
bu mudur acep “yürümek”!
belki…
ve sokaklar hep bomboş!
denilir ki;
vefa, arkada bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamaktır..
vefa, dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere,
hayallere ihanet katmamaktır…
ve
vefa, sadece ‘has’ların vasfıdır!
nisyan -unutmak- ise ‘ham’ların...
bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefadan!
ve öğrendik ki; sadece
“gönlümüzün kitabında;
“bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız”
düstûru kayıtlıdır”
diyenlere vefalı olunmalı!
sadece onlara! ..
hocammm: bu konu hakkında sen ne düşünüyorsun?
(konu ağırdı.. kısa bir sessizlik)
ben: düşüncelerimi kaybettim!
biraz belirsiz.. biraz aşikâr ve aslında masumca güldüler
oysa vakarlıydı söyleyişim…
ruh halim espri yapmaya müsait değildi! ..
(tamam… az öncesinde mizahiydi konuşmalarımız…
ama o an…)
baksalardı... bir noktaya odaklanmış gözlerimi görebilirlerdi
ve dinleselerdi... derin bir kuyuda kalmışlığın tedirginliğini
yaşayan sesimi… duyabilirlerdi
ama onlar
bakmamışlardı…ve dinlememişlerdi
dolayısıyla;
göremediler….ve duyamadılar
yadırgamadım(!)
ben de güldüm (biraz eğritiydi)
üstelik… hava ne de güzeldi
hele kaldırımlar…
riyakârlık…
gücü başkasında görüp yaratana karşı ilkesizleşme…
peygamberin övüneceği/şefaat edeceği bir ümmet olmanın bilinciyle
izzeti yakalamak yerine, dini sulandırmaya çalışanların
gözüne girmeye çalışıp, zillete duçar olmak…
konuştuğunda, zulme lanet yağdırırken;
tavır vaktinde işi başkasına devretmek veya
“tavır vakti” oluşturmamak…
konuşma zamanı konuşmamak…
ilkesizlik ve başka ifadesi zor, başka şeyler…
hani, boğazda düğümlenip, dile getirilemeyen doğrular…
beyazdır hayat, başlarken
inanç düşer, leke düşer, kan düşer
doğan ağlar, güldürür çevresini
sayfalara sonradan, gözyaşı düşer...
gül ve zehir, birlikte aynı ağaca düşer...
Ey Rabbim, bizi, Sana yaklaşmak ve yakın olmak için
“İsmaillerini” (...mevkii, şerefi, mesleği, parayı, evi, arabayı, aşkı, aileyi,
bilgiyi, sosyal sınıfı, sanatı, elbiseyi, ismi, hayatı, gençliği, güzelliği...)
kurban edenlerden eyle...
amin
kahramanlarımız...
asil ruhlarıyla yılların ötesinden;
gafletimize, hissizliğimize ve vefasızlığımıza bakıp da:
' sizi gibi miras yediler, biz kanlarımızı,
köklerine ve değerlerine sırt çevirip,
kurtuluşu Hakk'a esarette aramayı unutmuş
dünyaperest bir nesil yetişsin diye mi akıttık'
diyorlardır... eminim
“ insan bu, su misali kıvrım, kıvrım akar ya” demişti üstad Necip Fazıl
evet kıvrım, kıvrım aynen su gibi, sabit değil değişken,
statik değil dinamik, her gün farklılaşan, gelişen ya da gerileyen,
büyüyen, ihtiyarlaşan; düşüncelerinin bir anı, başka bir anını tutmayan,
aciz ama aciz olduğu kadar da büyüklenen bir varlık…
Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirlerinizle tanışmanız için sizleri kavimlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en değerli olanınız, O’ndan en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah, bilen ve her şeyden haberdar olandır.
49/ Hucurat suresi/13
ilim
31.01.2007 - 22:48menzili belirleyen yoldur…
ilim çölde bir kum tanesidir
gökte bir yıldız
seslerin içinde bir sözdür
cevapların içindeki sualdir
arayıp bulmalı, okumalı, dinlemeli, sormalı, sormalı…
bilmiyorum, diyebilmektir ilim
bilmiyorum, diyerek kapıya varmak, eşiğe baş koymaktır.
buruk bir sevinçtir yaşamak
29.01.2007 - 04:01bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar, bahçe
hüzün
29.01.2007 - 03:57çılgın bir şelâle! ..
dava adamı
23.01.2007 - 17:39kurban olunmayan davalar,
dava olmadıkları gibi;
kendilerini davalarına kurban etmesini
bilmeyenler de,
dava adamı değillerdir...
Dava
23.01.2007 - 17:33dava kendisine feda olunan idealdir...
davalar, daima kendilerini feda etmesini bilen insanların omuzlarında
yükselmiş, onların akıttıkları kanlarla gerçekleşmiştir...
fedaisi bulunmayan hangi harekete dava denilebilinir ki?
ne var ki davanın meşruiyeti, indi ve beşerilikten değil, ilahi olmaktan
kaynaklanması lazımdır... yoksa her önüne gelen bir dava uydurarak,
ve de paralarla bazı insanları satın alarak fedai bulabilir... insanların
oluşturdukları davalar göreceli olacaklarından, insanlar yekdiğerinin
haklarını çiğneyebilir, ve de çiğniyorlar... zaten dünyamızın çeşitli
yörelerinde milyonlarca insanın kanının akmasına sebebiyet veren
âmiller, bu uyduruk, sömürücülerin menfaatleri üzerine bina edilmiş
beşeri dava(!) lar değil midir?
Sultan 2. Abdülhamid Han
23.01.2007 - 17:03kendisinin,
isyanlara karışan kişilerin haklarında bir takım araştırmalar yaptırdıktan
sonra, yüzlerin aynası olan fotoğraflarına da bakarak duruşma öncesi
bir ön karakter tahlili yaptığını,
aynı şekilde 1901 senesinde, tahta çıkışının 25. yıldönümü vesilesiyle
fotoğraflarındaki halet-i ruhiyelerini değerlendirerek tutukluların bazılarını
affettiğini, askeri akademilere girecek adayların seçiminde de
aynı metodu (sima ile kişinin kimliğini ve ruh dünyasını analiz etme)
kullandığını
biliyor muydunuz?
başarısızlık
21.01.2007 - 03:27beş yıldızlı isteklerini
dört yıldızlı kabiliyetleriyle
gerçekleştirmek isteyen kimselerin
mutlak sonu...
imaj
21.01.2007 - 02:57imaj,
boyanmış kişilik...
gün ışığında solacak, dökülecek boyalar! ..
cehennem
17.01.2007 - 17:02uzaklarda tahayyülüne lüzum yok!
cehennemi dünyada yaşıyor insanlık…
cehennemin bir uzantısı haline geldi yaşadığımız bu dünya…
zalim de ağlıyor, mazlum da… bakınız dünyaya! ..
canından malından, haysiyet ve şerefinden emin değil kimse…
pazarlarda sebze ve meyve satışından daha çok
namuslar pazarlanıyor…
mezbahanelerde boğazlanan hayvanlardan daha çok, insanlar
katlediyor… insan kanının bir şişe su kadar değeri yok… insan
hayatının bir kedi, köpek kadar değeri kalmadı… Allah’a inanmak ve tek
doğru olan Allah’ın sözünü tutmak en büyük suç sayılıyor…kim Allah’ın
hükümlerini ne kadar çok çiğniyorsa ve peygamber yolundan
ne çok sapıyor; şeytana uyuyorsa
o denli itibar görüyor…
silinde insanlığın güzel meziyetleri… silindi!
elhamra sarayı
17.01.2007 - 16:23havuzları, bahçeleri ve zarafetiyle zamana meydan okuduğu söylenilen
Elhamra sarayını;
bir gezicinin:
'Yüreğiyle gelene yüreğiyle geliyordu. Sevgisiyle gelene de sevgisiyle.
Nasıl giderseniz, Elhamra’yı da öyle buluyordunuz.'
sözleri memnun etmeye yeter...
sözler
17.01.2007 - 15:59sözler
manayı anlatmak içindir,
manaların kalıbıdır... manaları olmadıkça değer ifade etmezler!
yani... manası olmayan sözlerin bir gürültü ve ses olmaktan öteye bir
değeri yoktur... manalar ise insanların hayatlarına katkıda bulunmak
için vardır... şu halde insanın söylediği sözde kastettiği bir manası,
manayı kavrayan ve anlayan insanın, anladığını mutlaka bir uygulama
mecburiyeti var demektir...
bu mudur… budur… sanırım
düşünceye saygısızlık
12.01.2007 - 14:57'benim görüşüm doğrudur,
hatalı olması muhtemeldir.
diğerinin görüşü bana göre hatalıdır,
doğru olması daima muhtemeldir.'
dememek/diyememek...
amin
12.01.2007 - 14:41Allah bizleri yalnızca
“amin” diyenler değil,
amin dedikten sonra
“amin” tabirinin yüklediği yükün
ağırlığını hisseden müslümanlar kılsın…
(amin)
yürümek
09.01.2007 - 17:54kardelenler gibi tek başına kalsa da, kendi dünyasında
baharın müjdesini verebilmek adına …
münferit bırakılmış olunması sarsmadan yolcuyu,
yürümesi gereken bir yol olduğunun bilinciyle
inanç, dua ve sabır ve tevekkül mefhumlarıyla
harmanlayıp soluğunu
“ben yolumun yolcusuyum” diyebilmek…
bu mudur acep “yürümek”!
belki…
ve sokaklar hep bomboş!
vefa
09.01.2007 - 17:42denilir ki;
vefa, arkada bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamaktır..
vefa, dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere,
hayallere ihanet katmamaktır…
ve
vefa, sadece ‘has’ların vasfıdır!
nisyan -unutmak- ise ‘ham’ların...
bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefadan!
ve öğrendik ki; sadece
“gönlümüzün kitabında;
“bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız”
düstûru kayıtlıdır”
diyenlere vefalı olunmalı!
sadece onlara! ..
karmaşa
09.01.2007 - 04:58hocammm: bu konu hakkında sen ne düşünüyorsun?
(konu ağırdı.. kısa bir sessizlik)
ben: düşüncelerimi kaybettim!
biraz belirsiz.. biraz aşikâr ve aslında masumca güldüler
oysa vakarlıydı söyleyişim…
ruh halim espri yapmaya müsait değildi! ..
(tamam… az öncesinde mizahiydi konuşmalarımız…
ama o an…)
baksalardı... bir noktaya odaklanmış gözlerimi görebilirlerdi
ve dinleselerdi... derin bir kuyuda kalmışlığın tedirginliğini
yaşayan sesimi… duyabilirlerdi
ama onlar
bakmamışlardı…ve dinlememişlerdi
dolayısıyla;
göremediler….ve duyamadılar
yadırgamadım(!)
ben de güldüm (biraz eğritiydi)
üstelik… hava ne de güzeldi
hele kaldırımlar…
riyakar
09.01.2007 - 03:02riyakârlık…
gücü başkasında görüp yaratana karşı ilkesizleşme…
peygamberin övüneceği/şefaat edeceği bir ümmet olmanın bilinciyle
izzeti yakalamak yerine, dini sulandırmaya çalışanların
gözüne girmeye çalışıp, zillete duçar olmak…
konuştuğunda, zulme lanet yağdırırken;
tavır vaktinde işi başkasına devretmek veya
“tavır vakti” oluşturmamak…
konuşma zamanı konuşmamak…
ilkesizlik ve başka ifadesi zor, başka şeyler…
hani, boğazda düğümlenip, dile getirilemeyen doğrular…
İnkar
03.01.2007 - 20:57“inkârın kazancı, kandırdıklarıdır.
ama kandırdıklarına kazandıracağı birşeyi yoktur.”
diye söylenilir
hayata dair cümleler
03.01.2007 - 20:45beyazdır hayat, başlarken
inanç düşer, leke düşer, kan düşer
doğan ağlar, güldürür çevresini
sayfalara sonradan, gözyaşı düşer...
gül ve zehir, birlikte aynı ağaca düşer...
kurban
31.12.2006 - 05:54Ey Rabbim, bizi, Sana yaklaşmak ve yakın olmak için
“İsmaillerini” (...mevkii, şerefi, mesleği, parayı, evi, arabayı, aşkı, aileyi,
bilgiyi, sosyal sınıfı, sanatı, elbiseyi, ismi, hayatı, gençliği, güzelliği...)
kurban edenlerden eyle...
amin
kahraman
29.12.2006 - 22:11kahramanlarımız...
asil ruhlarıyla yılların ötesinden;
gafletimize, hissizliğimize ve vefasızlığımıza bakıp da:
' sizi gibi miras yediler, biz kanlarımızı,
köklerine ve değerlerine sırt çevirip,
kurtuluşu Hakk'a esarette aramayı unutmuş
dünyaperest bir nesil yetişsin diye mi akıttık'
diyorlardır... eminim
sükût
29.12.2006 - 21:40harfler dokuyamaz imiş
bu derin halin
adını...
sükut, can'ın lisanıdır!
...ve aklım sükût u sever benim!
insan
29.12.2006 - 21:20“ insan bu, su misali kıvrım, kıvrım akar ya” demişti üstad Necip Fazıl
evet kıvrım, kıvrım aynen su gibi, sabit değil değişken,
statik değil dinamik, her gün farklılaşan, gelişen ya da gerileyen,
büyüyen, ihtiyarlaşan; düşüncelerinin bir anı, başka bir anını tutmayan,
aciz ama aciz olduğu kadar da büyüklenen bir varlık…
Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirlerinizle tanışmanız için sizleri kavimlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en değerli olanınız, O’ndan en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah, bilen ve her şeyden haberdar olandır.
49/ Hucurat suresi/13
dünya
25.12.2006 - 16:39içi boşaltılmış...
yalnızca biyolojik olarak bir kalp
taşıyan
zalimlere kalmış! ..
Toplam 199 mesaj bulundu