Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm! »
dedi.
Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm! »
dedi.
N.H.Ran
4 Eylül 919'da toplandı Sıvas Kongresi,
ve 8 Eylülde
Kongrede bu sefer
yine ortaya çıktı Amerikan mandası.
Ak koyunla kara koyunun
geçitte belli olduğu günlerdi o günler.
Ve İstanbul'dan gelen bazı zevat,
sapsarı yılgınlıklarıyla beraber
ve ihanetleriyle birlikte
bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.
Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk milletinden çok
işbu Mister Bravn'a güveniyorlardı.
Bu zevata:
«İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler! »
denildi.
Fakat ayak diredi efendiler:
«Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,»
dediler,
«Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,»
dediler,
«Hem zaten,»
dediler,
«birbirine mani şeyler değildir
istiklâl ile manda.
Ve esasen,»
dediler,
«müstakil kalamayız böyle bir zamanda.
Memleket harap,
toprak çorak,
borcumuz 500 milyon,
vâridat ise 15 milyon ancak.
Ve Allah muhafaza buyursun
İzmir kalsa Yunanistan'da
ve harbetsek,
düşmanımız vapurla asker getirir.
Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?
Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,»
dediler.
«Onlar dretnot yapıyor,
biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.
Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız:
Mandamız korkunç değildir,
diyorlar,
Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir,
diyorlar.»
N.H.Ran
İstanbul'da hanımlar, beyler, paşalar,
tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler,
çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri
ve biçare telgraf telleri
devretmek için Amerika'ya Anadolu'yu
şöyle diyorlardı Erzurum'dakilere:
«Bizi bir başımıza bıraksalar,
tarafgirlik, cehalet
ve çok konuşmaktan başka müspet
bir hayat kuramayız.
İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.
Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.
Ne olacak,
Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz,
sonra Yeni Dünya'nın sayesinde
İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan
bir Türkiye vücuda geliverir.
Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına
nasıl bir idare kurduğunu
Avrupa'ya göstermek ister.
Hem artık işi uzatmağa gelmez.
Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.
Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir:
Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.»
Buna rağmen,
İstanbul'da birçok hanımlar, beyler, paşalar,
Türk halkından kesmişlerdi umudu.
Yağdırıldı telgraflar Erzurum'a:
«Amerikan mandası altına girelim,» diye.
«İstiklâl, diyorlardı, şâyanı arzu ve tercihtir, amma
bugün bu, diyorlardı, mümkün değil,
birkaç vilâyet, diyorlardı, kalacak elde,
şu halde, diyorlardı, şu halde,
Memâliki Osmaniye'nin cümlesine şâmil
Amerikan mandaterliğini talep etmeği
memleketimiz için en nâfi
bir şekli hal kabul ediyoruz.»
Fakat bu şekli halli kabul etmedi Erzurumlu.
Erzurum'un kışı zorludur balam,
buz tutar yiğitlerin bıyığı.
Erzurum'da kaskatı, dimdik ölür adam,
kabullenmez yılgınlığı...
Erzurum'da on dört gün sürdü Kongre:
orda, mazlum milletlerden bahsedildi
bütün mazlum milletlerden
ve emperyalizme karşı dövüşlerinden onların.
Orda, bir Şûrayı Millî'den bahsedildi,
İradei Milliyeye müstenit bir Şûrayı Millî'den.
Buna rağmen,
«Âsi gelmiyelim» diyenler vardı,
«makamı hilâfet ve saltanata.»
Hattâ casuslar vardı içerde.
Buna rağmen,
«Bütün aksâmı vatan birküldür» denildi.
«Kabul olunmaz,» denildi,
«Manda ve Himaye...»
Erzurum'da kavaklar, balam,
Erzurum'da kavaklar tane tane,
kavaklarda tane tane yapraklar.
Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez
Erzurum'da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.
Erzurum'un düzdür, topraktır damı.
Erzurum güzelleri giyer, balam,
incecik ak yünden ehramı.
Yürek boynun büker, balam,
Erzurumlu türkülere.
Halim selimdir Erzurum'un adamı
ve lâkin dönmesin gözü bir kere! ...
Biz ki İstanbul şehriyiz,
Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan
bir de Yunan,
bir de zavallı Afrika zencileri
yer bitirir bizi bir yandan,
bir yandan da kendi köpek döllerimiz:
Vahdettin Sultan,
ve damadı Ferit
ve İngiliz muhipleri
ve Mandacılar.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
yüce Türk halkı,
malûmun olsun çektiğimiz acılar...
Biz ki İstanbul şehriyiz,
güzelizdir,
dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir.
Öfkeli, büyük bir şair:
«Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir»
demiş
bize
ve bir başkası,
yekpare Acem mülkünü fedâ etti bir sengimize.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
işte, arzederiz halimizi
Türk halkının yüce katına.
Mevsim yazdır,
919'dur.
Ve teşrinlerinde geçen yılın
dört düvele teslim ettiler bizi,
gözü kanlı dört düvele
anadan doğma çırılçıplak.
Ve kurumuştu
ve kan içindeydi memelerimiz.
N.H.Ran
Biz ki İstanbul şehriyiz,
Seferberliği görmüşüz:
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
bir de İttihatçılar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914'ten 18'e kadar
yedi bitirdi bizi.
Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker
erimiş altın pahasında gazyağı
ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular
sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında.
Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa
ve süpürge tohumu
ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.
Ve lâkin Tarabya'da, Pötişan'da ve Ada'da Kulüp'te
aktı Ren şarapları su gibi
ve şekerin sahibi
kapladı Miloviç'in yorganına 1000 liralıkları.
Miloviç de beyaz at gibi bir karı.
Bir de sakalı Halife'nin,
bir de Vilhelm'in bıyıkları.
N.H.Ran
En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için:
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.
Demir,
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice mürtede hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Neredeyse marttan ekim sonuna kadar sürekli mekanımız... :))))
Çime yayılmak ve pazar keyfi... Sabah kahvesinin tadı.. Akşam muhabbetlerinin serinliği... :)) Ağaçlar çiçekler kokular meyveler.... :))
kış gelmese....
Genel anlamları var tabi ki... Benim için bazen genel anlamlarından uzaklaştıklarıda oluyor.. Tuhaf yakıştırmalar yapabiliyorum.. sarı anne karnındaki embriyonu çağrıştırıyor bana mesela nedense... gibi... :))
4-5 yıl önce herkesi yada herşeyi bir renkle özdeşleştirmek gibi bir huyum vardı.... :))
Benim için....;
Siyah...: gizem...derinlik...kaybolmak
Eflatun.: bilgelik... büyü... sanat
Mavi....: sınırsızlık... uzaklar... dinginlik...asalet... serinlik... ulaşılmazlık.. incelik... zerafet... hüznün kabul edilebilir, hoş olan dozu..
Sarı.....: Işık..... embriyon
Turuncu...: neş'e... sıcaklık... güneş ışığı... balık (turuncu balıklara bayılırım..) tebessüm...
Kırmızı...; kahkaha... aşk ve ateş... savaş... enerji... tutku...
Mor...: Gizem... tümüyle kaybolabileceğin bir derinlik... melankoli... hatta depresif sınırlar... bilinmeyenin çekim gücü... Zorun büyüsü...
Lacivert:...: mavinin bir sonraki morun bir evvelki basamağı.... kalite
Turkuaz...: sanatsal bir bakış açısı... ferahlık... denizler altının büyüsü... yaz
Yeşil...: doğum... filizlenmek.. başlangıç... koyu gölgenin serinliği... doğanın ihtişamı.. su
Pembe...: bebek... elma çiçeği... dışında genellikle negatif anlamlar yüklüyorum..;
samimiyetsiz, abartılı bir pozitiflikle 'bir sevgi yumağıyım' şeklinde dolanan insan türü... kız çocuklarının abartılı rengi...
Kahverengi...: iddasız ve sönük insanlar... güven.. sağlamlık ve somut olan herşey... toprak
Gri...: zeka.. hoşgörü... zengin bakış açısı ile bakabilme... pay bırakabilme...
Bej...: ılıman
Beyaz...: sıfır noktası... Herşeyin hepsi birden ya da hiç.. hiçlik...
Kimse kimseyi aratmaz bence.. :))
Sevgi adına;
kalpte kimse kimsenin yerini almaz kimse diğerinin boşluğunu doldurmazmış.. Herkesin kalpteki yeri ayrıymış... :))
Mutlaka sesini açarak izleyin...
Gülmek için XP (türkiye'de erkekler vindovzu nasıl kullanır)
Biraz hüzün, biraz romantizm, güzel bir şiir, güzel bir müzik için BEKÇİ serisini ve hatta tüm bölümleri öneririm.. Çok hoş ve kaliteli.. :)))
Maviye ulaşmak mühim tabi deee.. Mavi sınır değil.... Dibine inersen lacivertten mora, ötesine geçersen eflatuna kadar gider sonsuz sayıda tonlar ve valörlerle... :))))
......................
uzak bir aşkın rengindeydi gözleri
kolları ikiz safirlerdi
dudakları titriyordu mercan ışığında
...................................
sivas
14.07.2006 - 13:21Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm! »
dedi.
N.H.Ran
sivas kongresi
14.07.2006 - 13:20Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm! »
dedi.
N.H.Ran
sivas kongresi
14.07.2006 - 13:194 Eylül 919'da toplandı Sıvas Kongresi,
ve 8 Eylülde
Kongrede bu sefer
yine ortaya çıktı Amerikan mandası.
Ak koyunla kara koyunun
geçitte belli olduğu günlerdi o günler.
Ve İstanbul'dan gelen bazı zevat,
sapsarı yılgınlıklarıyla beraber
ve ihanetleriyle birlikte
bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.
Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk milletinden çok
işbu Mister Bravn'a güveniyorlardı.
Bu zevata:
«İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler! »
denildi.
Fakat ayak diredi efendiler:
«Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,»
dediler,
«Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,»
dediler,
«Hem zaten,»
dediler,
«birbirine mani şeyler değildir
istiklâl ile manda.
Ve esasen,»
dediler,
«müstakil kalamayız böyle bir zamanda.
Memleket harap,
toprak çorak,
borcumuz 500 milyon,
vâridat ise 15 milyon ancak.
Ve Allah muhafaza buyursun
İzmir kalsa Yunanistan'da
ve harbetsek,
düşmanımız vapurla asker getirir.
Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?
Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,»
dediler.
«Onlar dretnot yapıyor,
biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.
Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız:
Mandamız korkunç değildir,
diyorlar,
Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir,
diyorlar.»
N.H.Ran
erzurum kongresi
14.07.2006 - 13:16İstanbul'da hanımlar, beyler, paşalar,
tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler,
çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri
ve biçare telgraf telleri
devretmek için Amerika'ya Anadolu'yu
şöyle diyorlardı Erzurum'dakilere:
«Bizi bir başımıza bıraksalar,
tarafgirlik, cehalet
ve çok konuşmaktan başka müspet
bir hayat kuramayız.
İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.
Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.
Ne olacak,
Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz,
sonra Yeni Dünya'nın sayesinde
İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan
bir Türkiye vücuda geliverir.
Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına
nasıl bir idare kurduğunu
Avrupa'ya göstermek ister.
Hem artık işi uzatmağa gelmez.
Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.
Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir:
Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.»
N.H.Ran
erzurum kongresi
14.07.2006 - 13:15Buna rağmen,
İstanbul'da birçok hanımlar, beyler, paşalar,
Türk halkından kesmişlerdi umudu.
Yağdırıldı telgraflar Erzurum'a:
«Amerikan mandası altına girelim,» diye.
«İstiklâl, diyorlardı, şâyanı arzu ve tercihtir, amma
bugün bu, diyorlardı, mümkün değil,
birkaç vilâyet, diyorlardı, kalacak elde,
şu halde, diyorlardı, şu halde,
Memâliki Osmaniye'nin cümlesine şâmil
Amerikan mandaterliğini talep etmeği
memleketimiz için en nâfi
bir şekli hal kabul ediyoruz.»
Fakat bu şekli halli kabul etmedi Erzurumlu.
Erzurum'un kışı zorludur balam,
buz tutar yiğitlerin bıyığı.
Erzurum'da kaskatı, dimdik ölür adam,
kabullenmez yılgınlığı...
N.H.Ran
erzurum kongresi
14.07.2006 - 13:09Erzurum'da on dört gün sürdü Kongre:
orda, mazlum milletlerden bahsedildi
bütün mazlum milletlerden
ve emperyalizme karşı dövüşlerinden onların.
Orda, bir Şûrayı Millî'den bahsedildi,
İradei Milliyeye müstenit bir Şûrayı Millî'den.
Buna rağmen,
«Âsi gelmiyelim» diyenler vardı,
«makamı hilâfet ve saltanata.»
Hattâ casuslar vardı içerde.
Buna rağmen,
«Bütün aksâmı vatan birküldür» denildi.
«Kabul olunmaz,» denildi,
«Manda ve Himaye...»
N.H.Ran
erzurum
14.07.2006 - 13:04Erzurum'un kışı zorludur balam,
tandırında tezek yakar Erzurum,
buz tutar yiğitlerinin bıyığı
ve geceleyin karlı ovada
kaskatı katılaşmış, donmuş görürsün karanlığı.
Erzurum'da kavaklar, balam,
Erzurum'da kavaklar tane tane,
kavaklarda tane tane yapraklar.
Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez
Erzurum'da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.
Erzurum'un düzdür, topraktır damı.
Erzurum güzelleri giyer, balam,
incecik ak yünden ehramı.
Yürek boynun büker, balam,
Erzurumlu türkülere.
Halim selimdir Erzurum'un adamı
ve lâkin dönmesin gözü bir kere! ...
N.H.Ran
istanbul
14.07.2006 - 12:56Biz ki İstanbul şehriyiz,
Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan
bir de Yunan,
bir de zavallı Afrika zencileri
yer bitirir bizi bir yandan,
bir yandan da kendi köpek döllerimiz:
Vahdettin Sultan,
ve damadı Ferit
ve İngiliz muhipleri
ve Mandacılar.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
yüce Türk halkı,
malûmun olsun çektiğimiz acılar...
N.H.Ran
istanbul
14.07.2006 - 12:54Biz ki İstanbul şehriyiz,
güzelizdir,
dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir.
Öfkeli, büyük bir şair:
«Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir»
demiş
bize
ve bir başkası,
yekpare Acem mülkünü fedâ etti bir sengimize.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
işte, arzederiz halimizi
Türk halkının yüce katına.
Mevsim yazdır,
919'dur.
Ve teşrinlerinde geçen yılın
dört düvele teslim ettiler bizi,
gözü kanlı dört düvele
anadan doğma çırılçıplak.
Ve kurumuştu
ve kan içindeydi memelerimiz.
N.H.Ran
istanbul
14.07.2006 - 12:53Biz ki İstanbul şehriyiz,
Seferberliği görmüşüz:
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
bir de İttihatçılar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914'ten 18'e kadar
yedi bitirdi bizi.
Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker
erimiş altın pahasında gazyağı
ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular
sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında.
Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa
ve süpürge tohumu
ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.
Ve lâkin Tarabya'da, Pötişan'da ve Ada'da Kulüp'te
aktı Ren şarapları su gibi
ve şekerin sahibi
kapladı Miloviç'in yorganına 1000 liralıkları.
Miloviç de beyaz at gibi bir karı.
Bir de sakalı Halife'nin,
bir de Vilhelm'in bıyıkları.
N.H.Ran
onlar
14.07.2006 - 12:43En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için:
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.
onlar
14.07.2006 - 12:42Demir,
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
onlar
14.07.2006 - 12:41Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice mürtede hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
çetin tekindor
14.07.2006 - 09:47Ses tonundan mimiklerine kadar pek çok dünya starı aktörü sollayabilir... :))
yeni terim eklemek
13.07.2006 - 18:00kuvayi milliye destanını ekledim çıkmıyor bir türlü...:((
bahçe
13.07.2006 - 17:58Neredeyse marttan ekim sonuna kadar sürekli mekanımız... :))))
Çime yayılmak ve pazar keyfi... Sabah kahvesinin tadı.. Akşam muhabbetlerinin serinliği... :)) Ağaçlar çiçekler kokular meyveler.... :))
kış gelmese....
renklerin dili
13.07.2006 - 14:26Genel anlamları var tabi ki... Benim için bazen genel anlamlarından uzaklaştıklarıda oluyor.. Tuhaf yakıştırmalar yapabiliyorum.. sarı anne karnındaki embriyonu çağrıştırıyor bana mesela nedense... gibi... :))
4-5 yıl önce herkesi yada herşeyi bir renkle özdeşleştirmek gibi bir huyum vardı.... :))
Benim için....;
Siyah...: gizem...derinlik...kaybolmak
Eflatun.: bilgelik... büyü... sanat
Mavi....: sınırsızlık... uzaklar... dinginlik...asalet... serinlik... ulaşılmazlık.. incelik... zerafet... hüznün kabul edilebilir, hoş olan dozu..
Sarı.....: Işık..... embriyon
Turuncu...: neş'e... sıcaklık... güneş ışığı... balık (turuncu balıklara bayılırım..) tebessüm...
Kırmızı...; kahkaha... aşk ve ateş... savaş... enerji... tutku...
Mor...: Gizem... tümüyle kaybolabileceğin bir derinlik... melankoli... hatta depresif sınırlar... bilinmeyenin çekim gücü... Zorun büyüsü...
Lacivert:...: mavinin bir sonraki morun bir evvelki basamağı.... kalite
Turkuaz...: sanatsal bir bakış açısı... ferahlık... denizler altının büyüsü... yaz
Yeşil...: doğum... filizlenmek.. başlangıç... koyu gölgenin serinliği... doğanın ihtişamı.. su
Pembe...: bebek... elma çiçeği... dışında genellikle negatif anlamlar yüklüyorum..;
samimiyetsiz, abartılı bir pozitiflikle 'bir sevgi yumağıyım' şeklinde dolanan insan türü... kız çocuklarının abartılı rengi...
Kahverengi...: iddasız ve sönük insanlar... güven.. sağlamlık ve somut olan herşey... toprak
Gri...: zeka.. hoşgörü... zengin bakış açısı ile bakabilme... pay bırakabilme...
Bej...: ılıman
Beyaz...: sıfır noktası... Herşeyin hepsi birden ya da hiç.. hiçlik...
baharat
13.07.2006 - 13:36ipek yolu... ipek yolundan çağrışımla Kitaro... Kitarodan çağrışımla evrensel müzik.... Müzikten çağrışımla hayatın tadı tuzu........vs.vs.vs.... :))))
ıspanak
13.07.2006 - 13:34Safinaaaaazzz..... :))) Ispanak yiye yiye süpürge sapı gibi bişey olmuş... :))))
gelen gideni aratır
13.07.2006 - 13:06Kimse kimseyi aratmaz bence.. :))
Sevgi adına;
kalpte kimse kimsenin yerini almaz kimse diğerinin boşluğunu doldurmazmış.. Herkesin kalpteki yeri ayrıymış... :))
kayısı
13.07.2006 - 13:02kurusu... :))
en sevdiğiniz internet siteleri
13.07.2006 - 13:01www.atillaate.com
Mutlaka sesini açarak izleyin...
Gülmek için XP (türkiye'de erkekler vindovzu nasıl kullanır)
Biraz hüzün, biraz romantizm, güzel bir şiir, güzel bir müzik için BEKÇİ serisini ve hatta tüm bölümleri öneririm.. Çok hoş ve kaliteli.. :)))
hayalin rengi
12.07.2006 - 15:42Maviye ulaşmak mühim tabi deee.. Mavi sınır değil.... Dibine inersen lacivertten mora, ötesine geçersen eflatuna kadar gider sonsuz sayıda tonlar ve valörlerle... :))))
safir
12.07.2006 - 15:38......................
uzak bir aşkın rengindeydi gözleri
kolları ikiz safirlerdi
dudakları titriyordu mercan ışığında
...................................
Pablo Neruda
Toplam 1393 mesaj bulundu