Yıldız Demirel Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • sivas

    14.07.2006 - 13:21

    Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
    Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
    «Hey gidi deli gönlüm,»
    dedi,
    «Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
    ya İSTİKLAL, ya ölüm! »
    dedi.

    N.H.Ran

  • sivas kongresi

    14.07.2006 - 13:20

    Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
    Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
    «Hey gidi deli gönlüm,»
    dedi,
    «Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
    ya İSTİKLAL, ya ölüm! »
    dedi.
    N.H.Ran

  • sivas kongresi

    14.07.2006 - 13:19

    4 Eylül 919'da toplandı Sıvas Kongresi,
    ve 8 Eylülde
    Kongrede bu sefer
    yine ortaya çıktı Amerikan mandası.
    Ak koyunla kara koyunun
    geçitte belli olduğu günlerdi o günler.
    Ve İstanbul'dan gelen bazı zevat,
    sapsarı yılgınlıklarıyla beraber
    ve ihanetleriyle birlikte
    bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.
    Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk milletinden çok
    işbu Mister Bravn'a güveniyorlardı.
    Bu zevata:
    «İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler! »
    denildi.
    Fakat ayak diredi efendiler:
    «Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,»
    dediler,
    «Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,»
    dediler,
    «Hem zaten,»
    dediler,
    «birbirine mani şeyler değildir
    istiklâl ile manda.
    Ve esasen,»
    dediler,
    «müstakil kalamayız böyle bir zamanda.
    Memleket harap,
    toprak çorak,
    borcumuz 500 milyon,
    vâridat ise 15 milyon ancak.
    Ve Allah muhafaza buyursun
    İzmir kalsa Yunanistan'da
    ve harbetsek,
    düşmanımız vapurla asker getirir.
    Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?
    Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,»
    dediler.
    «Onlar dretnot yapıyor,
    biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.
    Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız:
    Mandamız korkunç değildir,
    diyorlar,
    Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir,
    diyorlar.»
    N.H.Ran

  • erzurum kongresi

    14.07.2006 - 13:16

    İstanbul'da hanımlar, beyler, paşalar,
    tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler,
    çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri
    ve biçare telgraf telleri
    devretmek için Amerika'ya Anadolu'yu
    şöyle diyorlardı Erzurum'dakilere:
    «Bizi bir başımıza bıraksalar,
    tarafgirlik, cehalet
    ve çok konuşmaktan başka müspet
    bir hayat kuramayız.
    İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.
    Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.
    Ne olacak,
    Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz,
    sonra Yeni Dünya'nın sayesinde
    İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan
    bir Türkiye vücuda geliverir.
    Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına
    nasıl bir idare kurduğunu
    Avrupa'ya göstermek ister.
    Hem artık işi uzatmağa gelmez.
    Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.
    Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir:
    Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.»

    N.H.Ran

  • erzurum kongresi

    14.07.2006 - 13:15

    Buna rağmen,
    İstanbul'da birçok hanımlar, beyler, paşalar,
    Türk halkından kesmişlerdi umudu.
    Yağdırıldı telgraflar Erzurum'a:
    «Amerikan mandası altına girelim,» diye.
    «İstiklâl, diyorlardı, şâyanı arzu ve tercihtir, amma
    bugün bu, diyorlardı, mümkün değil,
    birkaç vilâyet, diyorlardı, kalacak elde,
    şu halde, diyorlardı, şu halde,
    Memâliki Osmaniye'nin cümlesine şâmil
    Amerikan mandaterliğini talep etmeği
    memleketimiz için en nâfi
    bir şekli hal kabul ediyoruz.»

    Fakat bu şekli halli kabul etmedi Erzurumlu.
    Erzurum'un kışı zorludur balam,
    buz tutar yiğitlerin bıyığı.
    Erzurum'da kaskatı, dimdik ölür adam,
    kabullenmez yılgınlığı...

    N.H.Ran

  • erzurum kongresi

    14.07.2006 - 13:09

    Erzurum'da on dört gün sürdü Kongre:
    orda, mazlum milletlerden bahsedildi
    bütün mazlum milletlerden
    ve emperyalizme karşı dövüşlerinden onların.

    Orda, bir Şûrayı Millî'den bahsedildi,
    İradei Milliyeye müstenit bir Şûrayı Millî'den.
    Buna rağmen,
    «Âsi gelmiyelim» diyenler vardı,
    «makamı hilâfet ve saltanata.»
    Hattâ casuslar vardı içerde.

    Buna rağmen,
    «Bütün aksâmı vatan birküldür» denildi.
    «Kabul olunmaz,» denildi,
    «Manda ve Himaye...»

    N.H.Ran

  • erzurum

    14.07.2006 - 13:04

    Erzurum'un kışı zorludur balam,
    tandırında tezek yakar Erzurum,
    buz tutar yiğitlerinin bıyığı
    ve geceleyin karlı ovada
    kaskatı katılaşmış, donmuş görürsün karanlığı.

    Erzurum'da kavaklar, balam,
    Erzurum'da kavaklar tane tane,
    kavaklarda tane tane yapraklar.
    Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez
    Erzurum'da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.

    Erzurum'un düzdür, topraktır damı.
    Erzurum güzelleri giyer, balam,
    incecik ak yünden ehramı.
    Yürek boynun büker, balam,
    Erzurumlu türkülere.
    Halim selimdir Erzurum'un adamı
    ve lâkin dönmesin gözü bir kere! ...

    N.H.Ran

  • istanbul

    14.07.2006 - 12:56

    Biz ki İstanbul şehriyiz,
    Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan
    bir de Yunan,
    bir de zavallı Afrika zencileri
    yer bitirir bizi bir yandan,
    bir yandan da kendi köpek döllerimiz:
    Vahdettin Sultan,
    ve damadı Ferit
    ve İngiliz muhipleri
    ve Mandacılar.

    Biz ki İstanbul şehriyiz,
    yüce Türk halkı,
    malûmun olsun çektiğimiz acılar...

    N.H.Ran

  • istanbul

    14.07.2006 - 12:54

    Biz ki İstanbul şehriyiz,
    güzelizdir,
    dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir.
    Öfkeli, büyük bir şair:
    «Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir»
    demiş
    bize
    ve bir başkası,
    yekpare Acem mülkünü fedâ etti bir sengimize.

    Biz ki İstanbul şehriyiz,
    işte, arzederiz halimizi
    Türk halkının yüce katına.
    Mevsim yazdır,
    919'dur.
    Ve teşrinlerinde geçen yılın
    dört düvele teslim ettiler bizi,
    gözü kanlı dört düvele
    anadan doğma çırılçıplak.
    Ve kurumuştu
    ve kan içindeydi memelerimiz.
    N.H.Ran

  • istanbul

    14.07.2006 - 12:53

    Biz ki İstanbul şehriyiz,
    Seferberliği görmüşüz:
    Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
    vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
    bir de İttihatçılar,
    bir de uzun konçlu Alman çizmesi
    914'ten 18'e kadar
    yedi bitirdi bizi.
    Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker
    erimiş altın pahasında gazyağı
    ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular
    sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında.
    Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa
    ve süpürge tohumu
    ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.
    Ve lâkin Tarabya'da, Pötişan'da ve Ada'da Kulüp'te
    aktı Ren şarapları su gibi
    ve şekerin sahibi
    kapladı Miloviç'in yorganına 1000 liralıkları.
    Miloviç de beyaz at gibi bir karı.
    Bir de sakalı Halife'nin,
    bir de Vilhelm'in bıyıkları.
    N.H.Ran

  • onlar

    14.07.2006 - 12:43

    En bilgin aynalara
    en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
    Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
    Çok sözler edildi onlara dair
    ve onlar için:
    zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
    denildi.

  • onlar

    14.07.2006 - 12:42

    Demir,
    kömür
    ve şeker
    ve kırmızı bakır
    ve mensucat
    ve sevda ve zulüm ve hayat
    ve bilcümle sanayi kollarının
    ve gökyüzü
    ve sahra
    ve mavi okyanus
    ve kederli nehir yollarının,
    sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
    bir şafak vakti değişmiş olur,
    bir şafak vakti karanlığın kenarından
    onlar ağır ellerini toprağa basıp
    doğruldukları zaman.

  • onlar

    14.07.2006 - 12:41

    Onlar ki toprakta karınca,
    suda balık,
    havada kuş kadar
    çokturlar;
    korkak,
    cesur,
    câhil,
    hakîm
    ve çocukturlar
    ve kahreden
    yaratan ki onlardır,
    destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

    Onlar ki uyup hainin iğvâsına
    sancaklarını elden yere düşürürler
    ve düşmanı meydanda koyup
    kaçarlar evlerine
    ve onlar ki bir nice mürtede hançer üşürürler
    ve yeşil bir ağaç gibi gülen
    ve merasimsiz ağlayan
    ve ana avrat küfreden ki onlardır,
    destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

  • çetin tekindor

    14.07.2006 - 09:47

    Ses tonundan mimiklerine kadar pek çok dünya starı aktörü sollayabilir... :))

  • yeni terim eklemek

    13.07.2006 - 18:00

    kuvayi milliye destanını ekledim çıkmıyor bir türlü...:((

  • bahçe

    13.07.2006 - 17:58

    Neredeyse marttan ekim sonuna kadar sürekli mekanımız... :))))
    Çime yayılmak ve pazar keyfi... Sabah kahvesinin tadı.. Akşam muhabbetlerinin serinliği... :)) Ağaçlar çiçekler kokular meyveler.... :))
    kış gelmese....

  • renklerin dili

    13.07.2006 - 14:26

    Genel anlamları var tabi ki... Benim için bazen genel anlamlarından uzaklaştıklarıda oluyor.. Tuhaf yakıştırmalar yapabiliyorum.. sarı anne karnındaki embriyonu çağrıştırıyor bana mesela nedense... gibi... :))
    4-5 yıl önce herkesi yada herşeyi bir renkle özdeşleştirmek gibi bir huyum vardı.... :))

    Benim için....;

    Siyah...: gizem...derinlik...kaybolmak
    Eflatun.: bilgelik... büyü... sanat
    Mavi....: sınırsızlık... uzaklar... dinginlik...asalet... serinlik... ulaşılmazlık.. incelik... zerafet... hüznün kabul edilebilir, hoş olan dozu..
    Sarı.....: Işık..... embriyon
    Turuncu...: neş'e... sıcaklık... güneş ışığı... balık (turuncu balıklara bayılırım..) tebessüm...
    Kırmızı...; kahkaha... aşk ve ateş... savaş... enerji... tutku...
    Mor...: Gizem... tümüyle kaybolabileceğin bir derinlik... melankoli... hatta depresif sınırlar... bilinmeyenin çekim gücü... Zorun büyüsü...
    Lacivert:...: mavinin bir sonraki morun bir evvelki basamağı.... kalite
    Turkuaz...: sanatsal bir bakış açısı... ferahlık... denizler altının büyüsü... yaz
    Yeşil...: doğum... filizlenmek.. başlangıç... koyu gölgenin serinliği... doğanın ihtişamı.. su
    Pembe...: bebek... elma çiçeği... dışında genellikle negatif anlamlar yüklüyorum..;
    samimiyetsiz, abartılı bir pozitiflikle 'bir sevgi yumağıyım' şeklinde dolanan insan türü... kız çocuklarının abartılı rengi...
    Kahverengi...: iddasız ve sönük insanlar... güven.. sağlamlık ve somut olan herşey... toprak
    Gri...: zeka.. hoşgörü... zengin bakış açısı ile bakabilme... pay bırakabilme...
    Bej...: ılıman
    Beyaz...: sıfır noktası... Herşeyin hepsi birden ya da hiç.. hiçlik...

  • baharat

    13.07.2006 - 13:36

    ipek yolu... ipek yolundan çağrışımla Kitaro... Kitarodan çağrışımla evrensel müzik.... Müzikten çağrışımla hayatın tadı tuzu........vs.vs.vs.... :))))

  • ıspanak

    13.07.2006 - 13:34

    Safinaaaaazzz..... :))) Ispanak yiye yiye süpürge sapı gibi bişey olmuş... :))))

  • gelen gideni aratır

    13.07.2006 - 13:06

    Kimse kimseyi aratmaz bence.. :))
    Sevgi adına;
    kalpte kimse kimsenin yerini almaz kimse diğerinin boşluğunu doldurmazmış.. Herkesin kalpteki yeri ayrıymış... :))

  • kayısı

    13.07.2006 - 13:02

    kurusu... :))

  • en sevdiğiniz internet siteleri

    13.07.2006 - 13:01

    www.atillaate.com

    Mutlaka sesini açarak izleyin...
    Gülmek için XP (türkiye'de erkekler vindovzu nasıl kullanır)
    Biraz hüzün, biraz romantizm, güzel bir şiir, güzel bir müzik için BEKÇİ serisini ve hatta tüm bölümleri öneririm.. Çok hoş ve kaliteli.. :)))

  • hayalin rengi

    12.07.2006 - 15:42

    Maviye ulaşmak mühim tabi deee.. Mavi sınır değil.... Dibine inersen lacivertten mora, ötesine geçersen eflatuna kadar gider sonsuz sayıda tonlar ve valörlerle... :))))

  • safir

    12.07.2006 - 15:38

    ......................
    uzak bir aşkın rengindeydi gözleri
    kolları ikiz safirlerdi
    dudakları titriyordu mercan ışığında
    ...................................

    Pablo Neruda

Toplam 1393 mesaj bulundu