Öncelikle sufayanın ki uğurlu kademli olsun tabi de.. :)) Ondan önce benden başkasında varmıydı bilmiyorum....
Benimkinin esbab-ı mucibesi şudur...;
gerçek adım olan yıldız'ı rumuz olarak almak istediğimde sistem;
olmaaaaz kardişim dedi.. başka yıldız var alamazsın
E bende yıldıza bir ilave yapmak zorunda kaldım ki o da bir yıldız olsun istedim.. Çünkü buraya kaydettiğim denemelerimi Yıldız Yıldız adıyla yayınlıyorum.. Bu şekli rumuz olarak biraz uzun geldiğinden ikinci yıldızı bir kısaltma anlamında yıldız işaretinden seçtim gitti...
Yoksa herhangi bir kıdem, otel yıldızı ya da birinci sınıfta öğretmenin verdiği yıldızlı pekiyilerle uzaktan yakından alâkam olmaz.. her iki yıldız da dedemin yadigarı gerçek adımı temsil eder... üçüncü şahıslara duyurulur... :)))
o da birikim olsa yine içim yanmayacak... :)) ya googledan yada yazılı bi metinden kopya... :))))
Kopyalamadan önce okumuş olmalı tabi.. :)) amma okuduğundan anlama kapasitesine bağlı olarak okuduğu şeyi matah bişey sanıp bi de kopyalamış..
Pek bi güldürdü beni bugün bu nedir..
çok eğlenceli billa... :)))
Hitlerin ordusu şahane bir ordudur..
Bütün askerleri yakışıklı düzgün giyimli ve kibardır
Hatta o kadder kibardırlar kii
Yurtlarını işgal ettikleri insanlar bu yakışıklı iyi giyimli nazik insanları görünce;
ben sana hayran sen cama tırman şeklinde ağızları bi karış açık hayran hayran onları seyrederken işgal edilmiş olduklarını tamamiyyyle unutup
onlardan Allah razı olsun bilem diyebilirleeerrr.... :))
ne kadar okursan oku ve ne kadar tarafsız okursan oku, akıl mantık sentez yeteneği anlama kapasitesi mevcut değilse yapacak bişey yok..
hepi topu bunu biriktirebiliyon.... :))))
Elbette kötü günde omzunu bulabildiğine denir..
yine de derim ki her zaman herkes iyigün dostu olamaz... :)) Çoğu zaman kötügün dostluğundan daha zor durumlar doğurabilir.....
Her devirde var olandır..
Olmadığına inanan ya da bulamıyorum diyen dönüp kendi dost olabilme kabiliyetine bakmalı bir.. :))
Elbette sayıları çok az ama benim var.. Ve onları çok seviyorum... :))
Birkaç yıl önce ellili yaşlarında, çok dolu çok hoş ve beni çok etkilemiş olan mühendis bir hanımdan dinlediğim çok hoş bir anıyı hatırlattı bana;
Yanılmıyorsam 1950 li yılllarda büyüük bir deprem yaşanır Çanakkale'nin Yenice ilçesinde... Neviye hanım Yenice'de yaşayan bir çocuktur o yıllarda... Ev sahiplerinin tamamına yakını ölür bu depremde.. Ve onların bir erkek evlatları kalır. Neyiye hanımın babası çocuğu eve getirir ve evlat edinir.. Evdeki diğer çocuklardan büyüktür ve hepsi abi diye hitap ederler...
Bundan sonrasını hatırladığım kadarı ile Neviye hanımın ağzından yazayım..;
- İlk eşofmanı abimde gördüm ben
demişti..
Mutfakta üzerinde gördüm ve anneme sordum
-Abimin üzerine giydiği ne?
-Eşofman deniyor dedi annem
-kim almış
-baban
-bize niye almamış yalnız ona almış..
- o abiniz de ondan...
Bir cinayet vakası: Ünlü zatın oğlu kırmızı ışıkta durmadan geçiyor,
peşine takılan ekipten kurtulmak için hızlanırken ilerde ünlü bir
sanatçıya çarpıyor... Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan sanatçı 6
gün sonra ölüyor.
Karakola götürülen delikanlıya polislerin ehliyet
sormaması sanatçının eşinin dikkatini çekiyor. Polislere
hatırlattığında: Siz ukalalık etmeyin biz ne yapacagimizi biliriz, gibi
bir cevap alıyor.
Kazadan sonra belediye arazözleri kazanın olduğu
mahalle gelip caddeyi baştan asağı yıkıyor ve 35 metrelik fren izini
tamamen siliyorlar. Delikanlıya kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi
ehliyet düzenleniyor.Sanatçının kocası hakime çocuğun ehliyeti
olmadığını, düzmece ehliyet verildiğini söylediğinde adam: Ne siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz, diye azar işitiyor...
Olayi gören tanıklarin hepsi tehdit edilip korkutuluyor. Sanatçının
kocası aile meclisini topluyor. Bakıyorlar ki polis, adalet, belediye hep
birlikte olmus üzerlerine geliyor. Mecburen olayın peşini bırakıyorlar.
Sonuçta mahkeme trafik canavarı genci 3 ay hapse mahkum ediyor... O da
1998' in fiyatiyla 540 bin lira cezaya çevriliyor.
Sen sağ, ben selamet;
güzide sanatçi Sevim Tanürek gitti gider.
Sözü geçen katil delikanlı
Istanbul'un o zamanki belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu...
Balık kadar değilse bile türk halkı olarak pek sağlam bir hafıza yapımız yok gibi... Aklıma geldi de bi hatırlatayım dedim....
Yıldızlarla dolu bir yol beni götürdüğün
Çıkardığın yer yıldızlardan daha yüksek
Bak
Nasıl yandım ben bu yıldızlarla
Ateşli yıldızlarla doldum ağzıma kadar
Durgun sularından gecenin saf ve kırmızı balıklar gibi
Yıldızlar topladım
Eskiden ne kadar uzaktı toprak
Gökyüzünün mor köşelerine
Yeniden duyuyorum şimdi
Senin sesini
Karlı kanatlı sesini meleklerin
Bak nerelere ulaştım sonunda ben
Samanyoluna, ölümsüzlüğe, bir sonsuzluğa
Birlikte çıktığımız doruklarda şimdi
Yıka beni dalgaların şarabıyla
İpeğine sar beni öpüşlerinin
İşte beni yeniden bitmeyen gecelerde
Bırakma artık beni
Beni yıldızlardan ayırma
Bak tam karşımızda gecenin mumu
Damla damla nasıl eriyor
Nasıl doluyor ağzına kadar uyku şarabıyla
Gözlerimin simsiyah kadehi
Senin ninnilerini dinlerken
Ve bak nasıl
Şiirlerimin beşiğine
Sen doğuyorsun, güneş doğuyor
az önce mailime geldi.... :))))) bilmem gerçek bilmem uydurmaaaaa.... :))))
Olayın kahramanları, iki üniversite ögrencisi. koyu geyik muhabbetinin düğümlendiği durumlardan birinde, bu iki kafadar bir iddiaya girer.
Delikanlılardan biri, odanın tavanında asılı olan ampulü ağzına tamamen sığdırabileceğini iddia eder. Evet yanlış okumadınız, bildiğiniz 100 mumluk ampulü... ve sigdirir da. Ancak bir sorun vardir. Ampulü agzindan geri çikaramamaktadir. arkadasi hayret eder bu nasil is diye, o da evdeki başka bir ampulü agzina sokar ve tabii ki o da çikaramaz. Bunun üzerine iki kafadar hastanenin yolunu tutmaya karar verirler. Agizlarinda ampul oldugu halde bir taksiye atlarlar. Konusma zorlugu çekerek güya taksiciye dertlerini anlatirlar. Taksici bir taraftan gülme krizi geçirirken bir taraftan da 'nasil olur abi ya, ugrassaniz çikar, bir asilin suna, saka mi yapiyonuz? ' diye söylenmektedir. Neyse aksamin bir yarisinda acile gelirler. Taksici ayrilir. Doktorlar çocuklari beklemeleri için bir odaya alir.
Veeee, aradan 15 dakika geçmeden taksici kapida görünür; tabii agzinda bir ampulle. Amcam çocuklara inanmamis, açik olan bir marketten ampul almis ve denemistir ! !
Şimdi anladınız mı Ampul Partisi'nin
Türkiye'de nasıl iktidara geldigini?
SEÇİMLERE AZ KALDI,BİR DAHA SAKIN
DENEMEYE KALKMAYIN! ! !
AMPUL BİR KERE DAHA GIRDI MI ARTIK ONU AMERİKA BİLE CIKARAMAZ..
Üç adam ölür ve cennete giderler.
Sorgu meleği birincisine sorar,
'Seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var:
Karına karşı sadık oldun mu? '
Adam yanıtlar; 'Evet, asla bir başka kadına bakmadım.'
Sorgu meleği, 'Şuradaki Rolls-Royce'u görüyor musun? O senindir. Cennetteyken kullanabilirsin..
' Sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır; 'Bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. Beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık.'
Bunun üzerine sorgu meleği, 'Şuradaki Mercedes'i görüyor musun? Cennetteyken onu kullanacaksın..' der
ve üçüncü adama da sorar, 'Karını hiç aldattın mı? ' Adam yutkunur ve şöyle der; 'itiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. Üzgünüm.'
Sorgu meleği; 'Ehh' der, 'Ama temelde iyi bir adamsın. Şuradaki eski vosvos'u görüyor musun? Cennette onu kullanacaksın.'
Bunun üzerine üç adam vedalaşır, arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. Birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın Rolls-Royce'unu görürler. Bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar.
'Heyy! ne oldu sana? '
der ikinci adam, 'Cennettesin, altında bir Rolls-Royce var, hersey mükemmel ama sen niye bu haldesin? '
'Bugün karımı gördüm! ' der birinci adam. Diğerleri; 'Aaaa! ne kadar güzel, peki derdin nedir? ' diye sorarlar. Adam içini çekerek konuşur, 'Kaykay'la dolaşıyordu...'
çoğunlukla şööyle karagöz karagöz, sürmeli sürmeli, minnacık karanfilleri yanyana dizmişsin gibi.. şeker mi şeker baharda açan bir çiçeeeek olur kendileri.. Çok severim ayrıca... :)))
ahanda bu da fotoğrafları... :) ...;
http://www.aujardin.info/img/img7/dianthus-barbatus.jpg
http://www.americanmeadows.com/images/products/Diantus_CU.jpg
yıldız
13.10.2006 - 16:48Öncelikle sufayanın ki uğurlu kademli olsun tabi de.. :)) Ondan önce benden başkasında varmıydı bilmiyorum....
Benimkinin esbab-ı mucibesi şudur...;
gerçek adım olan yıldız'ı rumuz olarak almak istediğimde sistem;
olmaaaaz kardişim dedi.. başka yıldız var alamazsın
E bende yıldıza bir ilave yapmak zorunda kaldım ki o da bir yıldız olsun istedim.. Çünkü buraya kaydettiğim denemelerimi Yıldız Yıldız adıyla yayınlıyorum.. Bu şekli rumuz olarak biraz uzun geldiğinden ikinci yıldızı bir kısaltma anlamında yıldız işaretinden seçtim gitti...
Yoksa herhangi bir kıdem, otel yıldızı ya da birinci sınıfta öğretmenin verdiği yıldızlı pekiyilerle uzaktan yakından alâkam olmaz.. her iki yıldız da dedemin yadigarı gerçek adımı temsil eder... üçüncü şahıslara duyurulur... :)))
birikim
12.10.2006 - 18:46o da birikim olsa yine içim yanmayacak... :)) ya googledan yada yazılı bi metinden kopya... :))))
Kopyalamadan önce okumuş olmalı tabi.. :)) amma okuduğundan anlama kapasitesine bağlı olarak okuduğu şeyi matah bişey sanıp bi de kopyalamış..
Pek bi güldürdü beni bugün bu nedir..
çok eğlenceli billa... :)))
birikim
12.10.2006 - 18:41Hitlerin ordusu şahane bir ordudur..
Bütün askerleri yakışıklı düzgün giyimli ve kibardır
Hatta o kadder kibardırlar kii
Yurtlarını işgal ettikleri insanlar bu yakışıklı iyi giyimli nazik insanları görünce;
ben sana hayran sen cama tırman şeklinde ağızları bi karış açık hayran hayran onları seyrederken işgal edilmiş olduklarını tamamiyyyle unutup
onlardan Allah razı olsun bilem diyebilirleeerrr.... :))
ne kadar okursan oku ve ne kadar tarafsız okursan oku, akıl mantık sentez yeteneği anlama kapasitesi mevcut değilse yapacak bişey yok..
hepi topu bunu biriktirebiliyon.... :))))
okumak
12.10.2006 - 17:49Ne okuduğundan ya da ne kadar okuduğundan çok ne kadar anladığın yada ne anladığın önemli gibi biraz..
anlama... anladıklarını birleştirme.....!
okumak
12.10.2006 - 17:46'Kitap bir ayna gibidir, önüne bir maymun oturursa elbette bir havarinin görüntüsünü yansıtamaz'.
Lichtenberg
Günler tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali
12.10.2006 - 17:29hayal kipinde dört nala hemde.. :)))
dost
12.10.2006 - 16:36Elbette kötü günde omzunu bulabildiğine denir..
yine de derim ki her zaman herkes iyigün dostu olamaz... :)) Çoğu zaman kötügün dostluğundan daha zor durumlar doğurabilir.....
dost
11.10.2006 - 17:16Her devirde var olandır..
Olmadığına inanan ya da bulamıyorum diyen dönüp kendi dost olabilme kabiliyetine bakmalı bir.. :))
Elbette sayıları çok az ama benim var.. Ve onları çok seviyorum... :))
kalp
11.10.2006 - 15:02(¯`v´¯)
`*.¸.*´
¸.•´¸.•*¨) ¸.•*¨)
(¸.•´ (¸.•´.•´ ¸¸.•¨¯`•.
şarkılardan fal tutmak
11.10.2006 - 14:59Terimi niye buraya eklediğimi hiiiç hatırlamıyorum... :)) Ama papatya falından çok daha zengin ve zevkli bir durum olduğu kesin... :)))
eşofman
11.10.2006 - 12:26Birkaç yıl önce ellili yaşlarında, çok dolu çok hoş ve beni çok etkilemiş olan mühendis bir hanımdan dinlediğim çok hoş bir anıyı hatırlattı bana;
Yanılmıyorsam 1950 li yılllarda büyüük bir deprem yaşanır Çanakkale'nin Yenice ilçesinde... Neviye hanım Yenice'de yaşayan bir çocuktur o yıllarda... Ev sahiplerinin tamamına yakını ölür bu depremde.. Ve onların bir erkek evlatları kalır. Neyiye hanımın babası çocuğu eve getirir ve evlat edinir.. Evdeki diğer çocuklardan büyüktür ve hepsi abi diye hitap ederler...
Bundan sonrasını hatırladığım kadarı ile Neviye hanımın ağzından yazayım..;
- İlk eşofmanı abimde gördüm ben
demişti..
Mutfakta üzerinde gördüm ve anneme sordum
-Abimin üzerine giydiği ne?
-Eşofman deniyor dedi annem
-kim almış
-baban
-bize niye almamış yalnız ona almış..
- o abiniz de ondan...
balık hafızası
11.10.2006 - 11:24Bir cinayet vakası: Ünlü zatın oğlu kırmızı ışıkta durmadan geçiyor,
peşine takılan ekipten kurtulmak için hızlanırken ilerde ünlü bir
sanatçıya çarpıyor... Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan sanatçı 6
gün sonra ölüyor.
Karakola götürülen delikanlıya polislerin ehliyet
sormaması sanatçının eşinin dikkatini çekiyor. Polislere
hatırlattığında: Siz ukalalık etmeyin biz ne yapacagimizi biliriz, gibi
bir cevap alıyor.
Kazadan sonra belediye arazözleri kazanın olduğu
mahalle gelip caddeyi baştan asağı yıkıyor ve 35 metrelik fren izini
tamamen siliyorlar. Delikanlıya kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi
ehliyet düzenleniyor.Sanatçının kocası hakime çocuğun ehliyeti
olmadığını, düzmece ehliyet verildiğini söylediğinde adam: Ne siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz, diye azar işitiyor...
Olayi gören tanıklarin hepsi tehdit edilip korkutuluyor. Sanatçının
kocası aile meclisini topluyor. Bakıyorlar ki polis, adalet, belediye hep
birlikte olmus üzerlerine geliyor. Mecburen olayın peşini bırakıyorlar.
Sonuçta mahkeme trafik canavarı genci 3 ay hapse mahkum ediyor... O da
1998' in fiyatiyla 540 bin lira cezaya çevriliyor.
Sen sağ, ben selamet;
güzide sanatçi Sevim Tanürek gitti gider.
Sözü geçen katil delikanlı
Istanbul'un o zamanki belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu...
Balık kadar değilse bile türk halkı olarak pek sağlam bir hafıza yapımız yok gibi... Aklıma geldi de bi hatırlatayım dedim....
felsefe
09.10.2006 - 13:26Duygularını ruhunu düşmanlıktan çıkarabilmiş kompleksiz insanların düşünce sistemi...
şiir
09.10.2006 - 12:31........................
Yıldızlarla dolu bir yol beni götürdüğün
Çıkardığın yer yıldızlardan daha yüksek
Bak
Nasıl yandım ben bu yıldızlarla
Ateşli yıldızlarla doldum ağzıma kadar
Durgun sularından gecenin saf ve kırmızı balıklar gibi
Yıldızlar topladım
Eskiden ne kadar uzaktı toprak
Gökyüzünün mor köşelerine
Yeniden duyuyorum şimdi
Senin sesini
Karlı kanatlı sesini meleklerin
Bak nerelere ulaştım sonunda ben
Samanyoluna, ölümsüzlüğe, bir sonsuzluğa
Birlikte çıktığımız doruklarda şimdi
Yıka beni dalgaların şarabıyla
İpeğine sar beni öpüşlerinin
İşte beni yeniden bitmeyen gecelerde
Bırakma artık beni
Beni yıldızlardan ayırma
Bak tam karşımızda gecenin mumu
Damla damla nasıl eriyor
Nasıl doluyor ağzına kadar uyku şarabıyla
Gözlerimin simsiyah kadehi
Senin ninnilerini dinlerken
Ve bak nasıl
Şiirlerimin beşiğine
Sen doğuyorsun, güneş doğuyor
FURUĞ FERRUHZAD
reyhan
09.10.2006 - 11:26nazende sevgilim yadıma düştü'nün kız
dağlar kızı reyhann... :))
sevgili nazende yengenin kızı, çocukluk arkadaşım reyhancığım yani... :)))
baba evi
09.10.2006 - 10:40Baba evindekine fark atmaya başladı koca evindeki zaman... :))
deneme
07.10.2006 - 14:59az önce mailime geldi.... :))))) bilmem gerçek bilmem uydurmaaaaa.... :))))
Olayın kahramanları, iki üniversite ögrencisi. koyu geyik muhabbetinin düğümlendiği durumlardan birinde, bu iki kafadar bir iddiaya girer.
Delikanlılardan biri, odanın tavanında asılı olan ampulü ağzına tamamen sığdırabileceğini iddia eder. Evet yanlış okumadınız, bildiğiniz 100 mumluk ampulü... ve sigdirir da. Ancak bir sorun vardir. Ampulü agzindan geri çikaramamaktadir. arkadasi hayret eder bu nasil is diye, o da evdeki başka bir ampulü agzina sokar ve tabii ki o da çikaramaz. Bunun üzerine iki kafadar hastanenin yolunu tutmaya karar verirler. Agizlarinda ampul oldugu halde bir taksiye atlarlar. Konusma zorlugu çekerek güya taksiciye dertlerini anlatirlar. Taksici bir taraftan gülme krizi geçirirken bir taraftan da 'nasil olur abi ya, ugrassaniz çikar, bir asilin suna, saka mi yapiyonuz? ' diye söylenmektedir. Neyse aksamin bir yarisinda acile gelirler. Taksici ayrilir. Doktorlar çocuklari beklemeleri için bir odaya alir.
Veeee, aradan 15 dakika geçmeden taksici kapida görünür; tabii agzinda bir ampulle. Amcam çocuklara inanmamis, açik olan bir marketten ampul almis ve denemistir ! !
Şimdi anladınız mı Ampul Partisi'nin
Türkiye'de nasıl iktidara geldigini?
SEÇİMLERE AZ KALDI,BİR DAHA SAKIN
DENEMEYE KALKMAYIN! ! !
AMPUL BİR KERE DAHA GIRDI MI ARTIK ONU AMERİKA BİLE CIKARAMAZ..
degas
07.10.2006 - 14:52http://www.elibron.com/english/other/img_detail.phtml? msg_id=20518
en sevdiğim resmi... :)))
su
07.10.2006 - 14:49DAMLANIN SEVİNCİ
Yüzünden ırmak geçen düş gibi bir kadın
Hepimizin ruhunu mavi kokusuyla ıslatır
Sanki sizde üzgün bir balığın ruhu var! ..
Suyun ağzında durmadan köpüren bir kadın
Siz suya uyanıyor, suyu ne güzel öpüyorsunuz
Sanki gözlerinizde suların görgüsü var! ..
Su çağında, akıp giden suların yaşındasınız
Su dalgın, su gurbet, su yorgun, su isyan
Sanki ellerinizde suyun nefesi, suyun ıslığı var! ..
Suydunuz eskiden, dolup taştınız bu viranede
Ömrünüz beyaz, sularınıza merdivenle çıkılır
Sanki kalbinizde masum bir yağmurun ışığı var! ..
Masal şehrinden geldi göl bir kadın
Suyla dans eder, suyun falına bakar
Sanki uykusundan bir kuğunun rüyası akar! ..
Hayat sonsuz ve büyülü bir denizdir belki de
Aşkı eğiten bir kadının damlasıyla çoğalırız
Sanki sizde hıçkıran bir suyun yalnızlığı var! ..
Siz suyun aklını başından alıyorsunuz
Bir su gibi mahur ve bir su gibi aziz bakıyorsunuz
Sanki sizde suya sürgün bir tanrıçanın kamaşması var! ..
ENGİN TURGUT
google
05.10.2006 - 17:36iyi ki varsın
Olmasa mektubuuun... :))
Ay pardon
Olmasa bu google...
nereden kopyalayıp kopyalayıp yazacaktı nedir yazarlarının bi çoğu... :))
baht
05.10.2006 - 17:01Aşıka bağdat sorulmaz ufukları aşar gider,
Gönül yolcusu yorulmaz, BAHT izinde koşar gider
Münir Nurettin şarkısı... :)))
aldatmak
05.10.2006 - 16:35Üç adam ölür ve cennete giderler.
Sorgu meleği birincisine sorar,
'Seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var:
Karına karşı sadık oldun mu? '
Adam yanıtlar; 'Evet, asla bir başka kadına bakmadım.'
Sorgu meleği, 'Şuradaki Rolls-Royce'u görüyor musun? O senindir. Cennetteyken kullanabilirsin..
' Sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır; 'Bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. Beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık.'
Bunun üzerine sorgu meleği, 'Şuradaki Mercedes'i görüyor musun? Cennetteyken onu kullanacaksın..' der
ve üçüncü adama da sorar, 'Karını hiç aldattın mı? ' Adam yutkunur ve şöyle der; 'itiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. Üzgünüm.'
Sorgu meleği; 'Ehh' der, 'Ama temelde iyi bir adamsın. Şuradaki eski vosvos'u görüyor musun? Cennette onu kullanacaksın.'
Bunun üzerine üç adam vedalaşır, arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. Birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın Rolls-Royce'unu görürler. Bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar.
'Heyy! ne oldu sana? '
der ikinci adam, 'Cennettesin, altında bir Rolls-Royce var, hersey mükemmel ama sen niye bu haldesin? '
'Bugün karımı gördüm! ' der birinci adam. Diğerleri; 'Aaaa! ne kadar güzel, peki derdin nedir? ' diye sorarlar. Adam içini çekerek konuşur, 'Kaykay'la dolaşıyordu...'
hüsn-ü yusuf
05.10.2006 - 15:42çoğunlukla şööyle karagöz karagöz, sürmeli sürmeli, minnacık karanfilleri yanyana dizmişsin gibi.. şeker mi şeker baharda açan bir çiçeeeek olur kendileri.. Çok severim ayrıca... :)))
ahanda bu da fotoğrafları... :) ...;
http://www.aujardin.info/img/img7/dianthus-barbatus.jpg
http://www.americanmeadows.com/images/products/Diantus_CU.jpg
Bin Hüzünlü Haz
05.10.2006 - 15:30'haz'zın arabesk versiyonu... :)))
Toplam 1393 mesaj bulundu