III
ayrılık, beceri değildir;
kutsal nedenlerle de olsa…,
elbette çuvallanır,
tekil tekil ya da çifter çifter,
ayrılık deminde;
ki sonsuzluğa yelken açmışken;
- bizi artık biz bile ayıramayız, bizi artık biz bile,
ve;
- bu zahirî bir ayrılık hepsi hepsi, gam yeme,
demeli
ah…,
mektup sohbet değil, muhabbettir;
mektup, yâre salınmış bir güvencin
ve dizeler yârin ruhuna üflenmiş fısıltılar…;
elden ne gelir mektup beklemekten başka,
bütün yollar engelliyse zarflara ve pullara,
kim diyebildi sevdiğine;
- seni, öyle sevdim öyle sevdim ki,
beni sevmemen mümkün olmadı…,
ve;
- sevdansız nefes alma imkânım kalmadı…,
kim diyebildi;
ah yâr,
sevginle eriyorum…,
dağ taş dümdüz, yol alıyorum;
bana irşâdınla verdiğin güçle,
her gün daha iyi oluyorum,
seni seviyorum…,
ah;
bir var bir yok değil,
hem var, hem yoktur,
bulup bulup yitirmeler…,
kan gölüne dönmüş,
geceden kalma bal gözlerin,
ak ak oluşunu gördüm…,
şafakların söküşüdür;
sırra kadem basmış yârenden,
arta kalan hatıralarda yaşamak…,
tan yeridir;
zuhuratın içinde kalmaktır,
yürek kovuklarında ve
meydan ortasında tenhalıktır,
çölde gölgelik vehmi,
sağnak altında duldadır,
özlemek;
ah,
nice çimenli tepeler,
nice yanık buğday tarlası yollardan,
ve nice yangınlardan,
aylardan sonra;
halsizce çömelip ağlamaya dahi mecalsiz,
beklemekteyiz haber alabilmeyi
bimarhaneden,
ki tutsun elimizden diye aşk
uçurum kıyısında…;
ki beni mahbûb mu sandın sevgili hekimim,
senden de, benden de öte ve
bizden ziyade,
pusuladır muhabbet…,
rotasız ve yolda kalmış yalnızlara,
yedi yöndür aşıklara vuslat çilesi,
ah,
neyi aşk sandığını unutmuşsan,
hafızasız kalmışsa yüreğin; ve
nazarında değilse artık zaman,
çağdaşısın demektir erenlerin,
yara almış bir zarif lisansındır…,
günaydın ey zâkîr,
boncuk boncuk ter içinde ve,
susuz geceden sonra
sabahına merhaba,
olmazsan olmaz,
sen olmazsan olmaz;
kuşlar konmaz dallarıma ve iyi gelmez
kasvetime denizden esen rüzgâr…;
canımsın, yoldaşımsın, sırdaşımsın
son çare hekimim;
görüyorsun ki yaşıyoruz,
aynı istikametli bir mefkûrede,
günbegün derdine dert ekleme de;
sürsün sonsuza dek hüzünlere sarılı,
mutlu mesut bahtiyâr,
diyâr diyâr;
t/aksim t/aksim ş/arkımız
ah;
kızıl yaprakları
katmer katmer ayrılıp,
mendile sarılmış goncanın;
kış ikindisi akşam ayazında,
göz yaşıyla ıslak kaldırımlara
bırakılan bir gül dalı gibi,
terkedilmiş ve ıssızım…,
ideolojisi olmaz ayaklar altında kalmanın,
ve ah ki;
evrensel bir buğu gibi göz pınarlarında,
ölümsüzlüğe mütemayil bir nefesken, ve;
kendisinden gayrısını istemez bir kafes müstakili,
ve insanın hayatta bir kere öleceğine kaniyken,
sadece tomurcuk gülleri değil,
baharın en tazesini getirdin sen bana…,
ve bir ölüyü dirilttin,
her yanım kan kızılı gül içinde…,
şifa bekleyişlerinde yorgun düşenler,
sevilmeyi itham ederler gafillikle,
yatalaklık yakıştırırlar kötürümce,
oysa beşerce korkular,
her dem kamçılanarak yenilenir,
ve her dem gençtir,
körpedir/diridir; var olmak umudu,
ve hasret; yürekte ince bir sızıdır ayrılıkta,
ve unutmak da,
susmak da meşke dairdir,
unutturan mey olsun yeter ki…,
ah şimdi;
herkes kendi yükünü taşısın,
sonunda bölüştük kederi…,
turuncu gülüm, turuncu gülüm, turuncu gülüm;
nefe/ss/iz kalmış bir saat kapaklanıyor,
acele vedamıza…,
gözlerimden gemiler devriliyor
kırmızı sulara,
sarıl sarıl sarıl/ma vakti geldi ve
bu tasalı musafahasızlığa,
bakma ağladığıma…,
ağlak bir güvercinim ben,
keklik olmaktan uyandırdığın
o güvercin ki,
bozkırından koparılmış ve
ellerin yurdunda garipler garibi,
sürgün di/yârında yüreği pas içinde…,
kaldır ayrılığın perdesini hekimim,
gözlerimiz son kez kamaşsın ayniyetle,
gözbebeklerimiz hicapla yere baksın,
uzun sürmez bilirsin zaten,
efsunkâr muhabbetler…,
hızır ilyas tepesinde bir yetimhane türküsü gibi,
şimdi ayrılık…,
II
galaksilerin merkezi şu fena aleminin
özünde patlayan,
acılı yıldız...,
yaşam kadar yoksuldu aşk,
ki sevda,
yetinmiyor sevdayla...,
ve artık melekler
kırpıp tüylerini,
noksan kanatlarla serpiştiriyor
yıldız ölülerini boşluğa…,
kalbime yasladığım keman,
büyülü tınısına metal kokular sızdırırken,
incinmenin böylesi…,
melek kalbinde patlayan acılı yıldız;
ve kanayan dize,
ah,
kıymetlim;
bırak artık ses kayıtlı mesaj yollama,
her sözcüğün,
yüreğimin zırhına bir kara delik,
son bulsun bu dara almalar,
vur artık beni,
en kanayan dizemden...,
ah;
ki ab/şar çağıltısı ve
su sesiydin kuytumda akan,
künhüme vakıf hekim ırmağı…,
ve şırıltısına kapadım gözlerimin kan çanağını;
şelale hırsızı nazarın,
yüksekten aşağı akan tepe taklak yaşamda,
canımı yaktığından habersiz; çokluğunla…,
hiç az düşkünün değildim ki senin,
ve kabirde çürüyen en son tense,
ömrümce taşırım,
bakışının izlerini yüzümde…,
ki yaralı retinam,
işte böyleyken;
bir martı kanadını bile bile,
gözlerime batırmışken,
yaralı retinam,
refakatçi balıklar başucumda ağlarken,
şaşkın sözcükler
ellerimde yapış yapış
ve uğultusunda yalnızlığın
acemi hüznü
tıka basa dolmuşken içime,
dökülmez mısralara inci taneleri, yâr;
yâr balların balı,
kırıldı içimde bir dal,
bir ağıttır ücra suskunluğum,
değişen her gün ile
gömülüyorum ey en sana…,
ah;
tut ki daha çok seviyorum seni,
burkulan içimin süreyya sürgünlerinde,
acılarınla acılanmak istiyorum…,
hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz…
ve sanılıyor mu ki,
gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir,
ah;
sırdaş yol arkadaşlarını ayıramaz
zahirin bozulmuş raconları…,
ve ey semavatın oyun kurucusu;
cesaret ve sekînet veren bir düş yolla,
bu mülevves kuluna…,
ki bak saatler eşzamanlı,
onbirden üçe;
üçten onbire,
mütemadiyen,
ah;
kundak kokulu bebek masumluğuyla bulmak yokluğu,
ve gözyaşlarıyla yürek katranını yıkamak dem be dem;
zamanın sarkacında umut tohumları çatlasa,
tufan sonrası durulan umman;
kalpte bir ab/ı hayat katresi olsa…,
ve konma/göçme aleminin ayrılıkları,
için için,
içine akan bir ırmak,
ah kardeş payı edilen saatlerde,
ömür biriktirmek,
mümkünlü olaydı;
ah nolaydı...,
ilahi, kulağı kesik ve yetmişlik
boyacı derviş mustafa dede;
ayakkabılar parlıyor amma ne parlıyor,
şu çilekeş takunyaları bile boyayacaksın belki lakin,
her hevesin peşinden koşulmuyor,
koşulmuyor;
bilirsin…,
turuncu ve kızıl gül yapraklarını
ebeden soldurmayacak rahmet;
ıslak kaldırımlara
yüzükoyun serilmiş ölüleri dahi
diriltebilse mesela…,
ve kendinden gayrısını bilmez kibrin,
mülevves göz pınarlarını kurutup,
nâdim bir nefesten buğu olaydı,
isli,
kasvetli kodes camlarında,
nolaydı…,
ah;
I
heyhat,
bu bir girdap;
kalbimin kuytusundan beni kendine çeken,
kederli dağın, gönül uçurumu…
ah
eyv/ah,
avcıdan habersiz
ırmağa inişi karacanın
ve eğilip berrak suya,
kana kana içmesi kendi kanını,
vurulunca kalbinden…;
ki büyü(d/l)ü suda
kana bulanık halkalar iç içe,
iç içe,
halka ve girdap...
ah,
avcının sağ manipülasyonu,
karacanın gözlerinin nemli tortusu,
büyülü su, fakat;
düşe kalka kat edilen yolların,
hangisine pay düşmemiştir,
o en yakın vuslattan…,
bir zahter tanesi kadar külfet olsaydı keşke;
kara kışta buza kesen dipsizlikten çıkış,
siy/ah doruklarını aşmak kaf dağının,
ve hazza kölelikten azad oluş,
ah;
ah ki çöllerin avareliğinde körebelik…,
dalı yaprağı budanık kalmanın hicâbı ve,
bini bir para etmeyecek
ömür yangını pişmanlıklar
gel/geç/likteyken,
bütün bildiklerini bir okyanus nazarda unutmak
mümkünlü;
bir yadigâr kutsalı
ve vaktin emaneti olaydı bu nazar…,
nolaydı,
her yönün çıkmazı bir secdede nihayet bulaydı;
ah;
su ve gök nasıl alıyorsa birbirinden rengini,
öyle boyandık işte biz, birbirimizin rengine…,
ve elbette daima ma/ss/mavi değildik,
bulanık ve boz griler sardığında arada her yanımızı,
imdat eden aşktı, başımıza kakmadan bunu…,
tiramisu yemeye niyetli yalnız bir akşamımda,
ince belli bir bardak sıcak çayın yanında
kakaolu krema sosuyla sunulan,
ilk tiramisuyu geri çevirerek,
sadece kahve kokulu gözlerinde olmak istedim,
derde derman tabîbim,
derin kahve gözleri çapalı hekimim,
ah; elbistan türküleri kadar yanık yüreklim…,
ne vakit birbirimize kaldık ki,
zuhûrata tabi olayazarken,
ne zaman birbirimizde kaldık…,
olup biten her şey,
bir çeşit ömür aşırmaktan ibaretti,
emanetleri hırsızların taşıdığı bu çağda…,
tamamlanmadığımız için aşk bir işaretti ve,
yarım kalmışlığımızın yorgun özlemiyle
yüzün dedim, yüzün…;
elimde değil, /hep bu hüzün,
sisli havaları, pusu ve iri taneli
yağmuru sevişimiz ve burnumuzun
dibinde tüten, bu filtre kahve kokusunu
içimize çekişimiz, bundandı…;
bir keresinde birbirimize kalmıştık ne gülünç,
ikimizin resmi, kayıplar ve arananlar listesinde
yan yana asılıydı, yüzümüzde korkunç mutlu bir tebessüm,
metal kanatlı bir kuşun koynunda saklanıyorduk,
kayıbıydık birbirimizin,
kum saatinin bir yüzü sen/bir yüzü bendim,
akarken zaman ince taneleriyle,
çölleşen zamansızlığında,
lehimize işliyordu her şey ve
adeta karışıyordu;
bu taşra adasının gül bahçelerinde,
turuncu ve kızıl güllerin,
bir solukluk ömrü kalmış dalları
hoyratça budanıyordu…,
boğazımdan aşağı bir şelale köpürürken
umutsuz terkide,
elimde değildi kan merkezi kapılarında,
düşürmemek yüzümü şırıltısına…,
o ç/ağlayanın ah;
XIX
ince fikirli ve bir kasavetsiz,
kadavrasıyım ölümün;
savulun leşler…,
anam ağladığında ya da canım yandığında değil,
hayatın kokutulmasında,
ziyana uğratılmasında ağlarım ben;
kadir bilmezler, şeref yoksunu, tıynetsiz,
seciyesiz, adi ve aşüfteler ve
hamlar elinde…,
hayata yaklaşımını sevdim senin en çok ben,
sonra;
bakışlarının dipsiz derinliği,
büyüsü ve afacanlığını,
geriye kalan etini/kemiğiniyse
iyi günlerde kullan,
içelim göz/göze
gözlerimizi, doldurup aşk tasımıza…;
sağlığımıza, hayatta oluşumuza ve
yarınlara,
anlatamıyorum…,
bu dramatik hayatın yıllarının öyküsünü,
ki doksan/dokuzluk bir tesbih ipine dizip,
kandil ışığında okudum çilesini,
ve kayıt altına aldım,
yanık ney nefesleri eşliğinde…,
evet,
teslim etmek gerekirse akıl yoğun,
hem gönül yoğun
ve hem de emek yoğun
bir şölendi acılara çalışmak,
nefes tüketmek ve yorulmamak,
böylesi bir uğraşla…;
katmer katmer döşedik biz ledün ilmini
bu dünyanın, sevgisizlikten bütün bütün
çöle dönmüş üstüne ki,
yağmur ormanı olsun sineler için…,
kan damlasın benizlerinden,
yaşlanmasın insanlar göz göre göre
ve kalmasın gözleri; fersiz…,
lüle lüle yürekli ve elips nazarlı zarif kızçeler,
arslan pençeli delikanlılar,
kavruk nesil ana/babalarının enkaz genlerini,
ıslah ettikçe, yayılmadığı
tek kuş uçmaz kervan geçmez ücrası,
kalmayacak yeryüzünde muhabbetin,
çok yakın bir gelecekte inanıyorum,
denizdeyim…,
tam karşısında,
kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için,
gözlerimi kırpmadan bekliyorum…,
kafamı kaldırıp bir an göğe baksam,
yine orada bilirsin,
o şımarık,
tembel ve inatçı bulut…,
neden anlamak bu kadar zor ve hayat,
bu kadar zor olmak zorunda mı,
senkronize kederlerimiz ya hû;
ah kalbimin kamburu aşk,
içimin güvesi…,
ve üvey düşlerimin
silsilesi sağlamlardan el almış efendisi,
bırak beni;
acının eşiğindeyim,
telaşla düşüyorum maviden,
oysa sen inatla,
yüzümde susan nehre atıyorsun kendini,
yalvarıyorum sana,
kemirip bitir senden kalan ne varsa,
her sabah aynı ezan sesi geçerken uykumdan,
ah hüda,
al bu sevdayı benden…,
ve mahmur yüreğim,
sesin kısılana dek ağla şimdi...,
ah;
çekip gittin gurbetinden,
ki tutucu bir adamım ben çok doğru,
bir yol tuttu mu;
geriye çevrilmem öyle kolay kolay,
yalnız bir tek,
geri çevrilmenin muhabbete gitmek,
anlamına geldiğine inanırsam,
yön tanımaz olurum ve kararır gözlerim,
ah evet;
çizgisi orta yerde,
bağnazıyım gerçek hayatın…,
peki şimdi söyle güzel kardeşim,
tam olarak sen nerdesin,
bak kaç ömürdür burdayım,
bu denizin karşısında…,
ve ne kadar zaman oldu,
yine hiçliğimle bekliyorum,
kıpırdamadan, eylemsiz…;
intiharı seçmiş bir balina kadar ölü,
kıyıya vurmuş ve cansız…,
bulutlar renk değişmez mi hiç,
hep o puslu gri,
(kaç gündür aralıksız yağan)
/bir iç ses daha evet/
sıkılmaz mı inatçı bulut çakılı kalmaktan,
hep aynı hoşnutlukta…;
renklerden gri, gri, gri,
tepemden bana bakar,
beyazlar kirlide…,
/hey;
hep maviyi bekleyen,
/çekil aşağımdan;
deniz suyu,
köpük,
bulanık burnumun ucu…;
bir fecirde,
çok yakın ve uyanıktım sana,
ama bu gri sabahta çok uzaksın evet;
ah;
XVIII
sıhhıye köprüsünün
ömür törpüsü uğultulu pisliğinden,
kuduz köpekten kaçar gibi kaçıp,
kibirsiz mimarisi ve
geniş, huzurlu ön avlusu
ve bilge sütunları olan,
dil/tarih/coğrafya fakültesi önünden geçerek,
ankara radyosu bahçe saatine baktım,
09:25;
yani günümüz insanlarının,
birbirini arayabilir olduğu \medenî\ vakte,
otuzbeş kalaydı ve,
anladım ki hikmetleri bilinmediğinde trafik ışıkları,
aptallaradır…,
oysa ki basit arkadaş;
sabırsızlanmadan sükûnetle kırmızıda bekleyip,
yeşilde mutluluk içinde geçeceksin karşıya,
şu kirli sarıya gelince,
hayat onu takmaz ve hazır da olmaz kimse zaten,
ki bir anlıktır…,
ve susuzluktan içi yangın yeri olan maşuk;
hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması gibi,
sunamam sana bir cam kâse dolusu su,
iç okyanus gözlerimi kana kana ki,
dualarım,
içini daha da kanatacak kızıl gonca gül gibi…,
o güzelim iki yanı körpe çınar ağaçlarıyla bezeli yolun,
çamur deryasına bulandığı gece,
ayaklarım yere değmiyordu sanki,
inerken çankayadan kızılaya,
atasız bulvar önlerine…,
aşkın bulvarında ve ışıl ışıldım,
canına susamış bir cellatla geçen,
bunca yıllık yıkıntıdan,
virâneden çıkmış,
delişmen bir delikanlının;
yürek gücüyle…,
kırkından sonraki meşkin,
transandantal ve gizemli boyutlarını,
seyridir; aşk…,
ki hey cellat;
yine de muhabbete yaşama anlayışı tanıman,
gözüne sokulmuş bir eros oku değil midir…,
ey ruhu kana bulanmış cani,
hayat trafiği işte,
hayat trafiği,
celladını durduruyor vuslat cinayetleri,
kırmızıda…,
bir martı kalbimi leş niyetine didikliyor ve
goncalarındaki hakikate aklımın ermediği,
bir gül bahçesi soluyordu sanki kalbimde…,
ve işittik,
/tamam mı
dedi…,
gaiplerden bir sesti,
duyduk…;
sol yanım liğme liğme,
alıp bir morg masasının üstüne attım
öylece attım solumu; soluğumu,
rayından fırlamış bir tren kadar
şaşkındım,
etrafa saçılan eşyalar gibi,
anlamsızdım,
içimin çatlağından sızan korku,
aklımın tavanından yüreğime damlıyor;
küfff kokusu,
nem kokusu,
ölülü masada sol yanım,
zuhûratın tâbisi tel örgümüzdeki,
parçalarımı topluyorum…,
bir martının gözlerini oyup,
çıkmış gözlerinin yuvalarına,
iki okyanus bilye yerleştiriyorum,
öylece…;
bir kardan adama havuçtan burun yapar gibi,
musafahasız,
böyle hazin, noksan ve tamamlanmamış,
tek kelime edemezken sükûtuna,
ve o buz gibi masada,
sol yanım ezik bir gül gibi ağlarken,
böylece,
böylece son bulmalı,
zincirlikuyunun asrî kokusu…,
karacaahmetin derviş gülüşü,
ah;
ah;
aşk…,
yüreklerimizin buzulunda,
kızakla kayan bir çocuğun,
hırkasına sakladığı çekiç ile kırmasıydı buzu…,
ve kulaç attık farklı iklimlerin soğuğuna ve,
şimdi titriyoruz tir\tir, ayrılık deyince...,
ki ayrılık,
yüzümün atlasına sinen,
çam kokusu ile,
kar tebessümleriydi…,
bu son sözümüz olsun varsın,
tamam dedik,
bitsin…,
söz verelim peki,
orta mescid kıraathanesinin,
ikramı kabul görmez bir fincan kahvesinin hatırsızlığına…,
peki ve bir peki daha,
öyle duruyorum karşında,
tamamlanmamış bir sapak çayevi heykeli gibi,
öyle duruyorum,
taş kesilmiş bir taş bağırlı gibi,
.
...
.....
dağ adımlı, bal lisanlı;
merhamette cömert nazarlı,
başına buyruk, hicaplı ve bir bîmarhane kaçkını kadar
özgürlüğüne düşkün ve…,
heybetli platoların doruğundan gelen,
kar sularının dokunulmazlığında,
çapa ruhlu ve,
orman kuytularında şırıldayıp duran;
delişmen ve güleç yüzlü ve efkârlı ve,
yufka bağır yangınlı…,
mütemadî musibetlere maruzluğun
közlerine inat, hitabı kızılcık şırası,
ötelere sevdalı;
süreyya gözlerinin ışıltısında
bütün bilinenleri unutturan,
hem aşkı kendinde kayboluş bilen
zamanın ilişemediği bir taze nefes,
hem nadasa bırakılmış çorak bir gönle,
çisil çisil ve ansızın yağan
bu rahmet,
bu can;
bir ahir ömür tesellisidir…,
o/nun ikram ve ihsanı olan
ah ah;
.....
...
.
.
...
.....
yetim büyümüş bir çocuğun;
kaf dağının sarp yollarından başkası olmayan,
gençlik çağından arta kalan
incitilmiş, yaralı; ve
kursağında düğüm düğüm umutları,
ömrünün sırlarıdır…
nihayet;
ızdıraplı,
tedaviye cevap vermeyeceği bilinen bir bitkinlikte,
şifa aranan ve,
çilelerle hem hal geçen,
olgunluk ıssızlığındaki,
buruk ve gücenik gülümsemeler deminin,
yüzü maskelediği son dönemecin,
ve kendinde ancak,
nefeslerini sürdürebilmeye
derman bulan halinin,
yalnızca;
insanların gözlerinin derinliğine bakabilecek kadar
temiz yüreklilerce farkına varılabilecek,
gurebalıkta;
kendine kapanık ama yedi kat semaya açık gönüllü,
ve hayatın kırık kanatları sırtında,
sendeleyip duran,
yıkılmamak için,
umut bağlayıp tutunduğu avuntuların,
bir bir çözülüp dağıldığı,
kör karanlıkta kalmış haline dahi
yanmaktan menkul, pusulası kayıp,
bir can/a…;
.....
...
.
tuz buz, toz duman, ve bir hiç ve; paramparça olmaya ve yok edilip imhaya da hazırım demektir karşıyım demek, bedelini ve faturasını ödemeye de hazır olmayı gerektirir...
mektup
10.07.2023 - 09:05III
ayrılık, beceri değildir;
kutsal nedenlerle de olsa…,
elbette çuvallanır,
tekil tekil ya da çifter çifter,
ayrılık deminde;
ki sonsuzluğa yelken açmışken;
- bizi artık biz bile ayıramayız, bizi artık biz bile,
ve;
- bu zahirî bir ayrılık hepsi hepsi, gam yeme,
demeli
ah…,
mektup sohbet değil, muhabbettir;
mektup, yâre salınmış bir güvencin
ve dizeler yârin ruhuna üflenmiş fısıltılar…;
elden ne gelir mektup beklemekten başka,
bütün yollar engelliyse zarflara ve pullara,
kim diyebildi sevdiğine;
- seni, öyle sevdim öyle sevdim ki,
beni sevmemen mümkün olmadı…,
ve;
- sevdansız nefes alma imkânım kalmadı…,
kim diyebildi;
ah yâr,
sevginle eriyorum…,
dağ taş dümdüz, yol alıyorum;
bana irşâdınla verdiğin güçle,
her gün daha iyi oluyorum,
seni seviyorum…,
ah;
tan yeri
10.07.2023 - 04:13bir var bir yok değil,
hem var, hem yoktur,
bulup bulup yitirmeler…,
kan gölüne dönmüş,
geceden kalma bal gözlerin,
ak ak oluşunu gördüm…,
şafakların söküşüdür;
sırra kadem basmış yârenden,
arta kalan hatıralarda yaşamak…,
tan yeridir;
zuhuratın içinde kalmaktır,
yürek kovuklarında ve
meydan ortasında tenhalıktır,
çölde gölgelik vehmi,
sağnak altında duldadır,
özlemek;
ah,
nice çimenli tepeler,
nice yanık buğday tarlası yollardan,
ve nice yangınlardan,
aylardan sonra;
halsizce çömelip ağlamaya dahi mecalsiz,
beklemekteyiz haber alabilmeyi
bimarhaneden,
ki tutsun elimizden diye aşk
uçurum kıyısında…;
ki beni mahbûb mu sandın sevgili hekimim,
senden de, benden de öte ve
bizden ziyade,
pusuladır muhabbet…,
rotasız ve yolda kalmış yalnızlara,
yedi yöndür aşıklara vuslat çilesi,
ah,
neyi aşk sandığını unutmuşsan,
hafızasız kalmışsa yüreğin; ve
nazarında değilse artık zaman,
çağdaşısın demektir erenlerin,
yara almış bir zarif lisansındır…,
günaydın ey zâkîr,
boncuk boncuk ter içinde ve,
susuz geceden sonra
sabahına merhaba,
olmazsan olmaz,
sen olmazsan olmaz;
kuşlar konmaz dallarıma ve iyi gelmez
kasvetime denizden esen rüzgâr…;
canımsın, yoldaşımsın, sırdaşımsın
son çare hekimim;
görüyorsun ki yaşıyoruz,
aynı istikametli bir mefkûrede,
günbegün derdine dert ekleme de;
sürsün sonsuza dek hüzünlere sarılı,
mutlu mesut bahtiyâr,
diyâr diyâr;
t/aksim t/aksim ş/arkımız
ah;
buğu
10.07.2023 - 04:11kızıl yaprakları
katmer katmer ayrılıp,
mendile sarılmış goncanın;
kış ikindisi akşam ayazında,
göz yaşıyla ıslak kaldırımlara
bırakılan bir gül dalı gibi,
terkedilmiş ve ıssızım…,
ideolojisi olmaz ayaklar altında kalmanın,
ve ah ki;
evrensel bir buğu gibi göz pınarlarında,
ölümsüzlüğe mütemayil bir nefesken, ve;
kendisinden gayrısını istemez bir kafes müstakili,
ve insanın hayatta bir kere öleceğine kaniyken,
sadece tomurcuk gülleri değil,
baharın en tazesini getirdin sen bana…,
ve bir ölüyü dirilttin,
her yanım kan kızılı gül içinde…,
şifa bekleyişlerinde yorgun düşenler,
sevilmeyi itham ederler gafillikle,
yatalaklık yakıştırırlar kötürümce,
oysa beşerce korkular,
her dem kamçılanarak yenilenir,
ve her dem gençtir,
körpedir/diridir; var olmak umudu,
ve hasret; yürekte ince bir sızıdır ayrılıkta,
ve unutmak da,
susmak da meşke dairdir,
unutturan mey olsun yeter ki…,
hızır
10.07.2023 - 04:09ah şimdi;
herkes kendi yükünü taşısın,
sonunda bölüştük kederi…,
turuncu gülüm, turuncu gülüm, turuncu gülüm;
nefe/ss/iz kalmış bir saat kapaklanıyor,
acele vedamıza…,
gözlerimden gemiler devriliyor
kırmızı sulara,
sarıl sarıl sarıl/ma vakti geldi ve
bu tasalı musafahasızlığa,
bakma ağladığıma…,
ağlak bir güvercinim ben,
keklik olmaktan uyandırdığın
o güvercin ki,
bozkırından koparılmış ve
ellerin yurdunda garipler garibi,
sürgün di/yârında yüreği pas içinde…,
kaldır ayrılığın perdesini hekimim,
gözlerimiz son kez kamaşsın ayniyetle,
gözbebeklerimiz hicapla yere baksın,
uzun sürmez bilirsin zaten,
efsunkâr muhabbetler…,
hızır ilyas tepesinde bir yetimhane türküsü gibi,
şimdi ayrılık…,
ten
10.07.2023 - 03:59II
galaksilerin merkezi şu fena aleminin
özünde patlayan,
acılı yıldız...,
yaşam kadar yoksuldu aşk,
ki sevda,
yetinmiyor sevdayla...,
ve artık melekler
kırpıp tüylerini,
noksan kanatlarla serpiştiriyor
yıldız ölülerini boşluğa…,
kalbime yasladığım keman,
büyülü tınısına metal kokular sızdırırken,
incinmenin böylesi…,
melek kalbinde patlayan acılı yıldız;
ve kanayan dize,
ah,
kıymetlim;
bırak artık ses kayıtlı mesaj yollama,
her sözcüğün,
yüreğimin zırhına bir kara delik,
son bulsun bu dara almalar,
vur artık beni,
en kanayan dizemden...,
ah;
ki ab/şar çağıltısı ve
su sesiydin kuytumda akan,
künhüme vakıf hekim ırmağı…,
ve şırıltısına kapadım gözlerimin kan çanağını;
şelale hırsızı nazarın,
yüksekten aşağı akan tepe taklak yaşamda,
canımı yaktığından habersiz; çokluğunla…,
hiç az düşkünün değildim ki senin,
ve kabirde çürüyen en son tense,
ömrümce taşırım,
bakışının izlerini yüzümde…,
yeryüzü
10.07.2023 - 03:32ki yaralı retinam,
işte böyleyken;
bir martı kanadını bile bile,
gözlerime batırmışken,
yaralı retinam,
refakatçi balıklar başucumda ağlarken,
şaşkın sözcükler
ellerimde yapış yapış
ve uğultusunda yalnızlığın
acemi hüznü
tıka basa dolmuşken içime,
dökülmez mısralara inci taneleri, yâr;
yâr balların balı,
kırıldı içimde bir dal,
bir ağıttır ücra suskunluğum,
değişen her gün ile
gömülüyorum ey en sana…,
ah;
tut ki daha çok seviyorum seni,
burkulan içimin süreyya sürgünlerinde,
acılarınla acılanmak istiyorum…,
hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz…
ve sanılıyor mu ki,
gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir,
ah;
sırdaş yol arkadaşlarını ayıramaz
zahirin bozulmuş raconları…,
ve ey semavatın oyun kurucusu;
cesaret ve sekînet veren bir düş yolla,
bu mülevves kuluna…,
ki bak saatler eşzamanlı,
onbirden üçe;
üçten onbire,
mütemadiyen,
ah;
kundak
10.07.2023 - 03:26kundak kokulu bebek masumluğuyla bulmak yokluğu,
ve gözyaşlarıyla yürek katranını yıkamak dem be dem;
zamanın sarkacında umut tohumları çatlasa,
tufan sonrası durulan umman;
kalpte bir ab/ı hayat katresi olsa…,
ve konma/göçme aleminin ayrılıkları,
için için,
içine akan bir ırmak,
ah kardeş payı edilen saatlerde,
ömür biriktirmek,
mümkünlü olaydı;
ah nolaydı...,
ilahi, kulağı kesik ve yetmişlik
boyacı derviş mustafa dede;
ayakkabılar parlıyor amma ne parlıyor,
şu çilekeş takunyaları bile boyayacaksın belki lakin,
her hevesin peşinden koşulmuyor,
koşulmuyor;
bilirsin…,
turuncu ve kızıl gül yapraklarını
ebeden soldurmayacak rahmet;
ıslak kaldırımlara
yüzükoyun serilmiş ölüleri dahi
diriltebilse mesela…,
ve kendinden gayrısını bilmez kibrin,
mülevves göz pınarlarını kurutup,
nâdim bir nefesten buğu olaydı,
isli,
kasvetli kodes camlarında,
nolaydı…,
ah;
girdap
10.07.2023 - 03:21I
heyhat,
bu bir girdap;
kalbimin kuytusundan beni kendine çeken,
kederli dağın, gönül uçurumu…
ah
eyv/ah,
avcıdan habersiz
ırmağa inişi karacanın
ve eğilip berrak suya,
kana kana içmesi kendi kanını,
vurulunca kalbinden…;
ki büyü(d/l)ü suda
kana bulanık halkalar iç içe,
iç içe,
halka ve girdap...
ah,
avcının sağ manipülasyonu,
karacanın gözlerinin nemli tortusu,
büyülü su, fakat;
düşe kalka kat edilen yolların,
hangisine pay düşmemiştir,
o en yakın vuslattan…,
bir zahter tanesi kadar külfet olsaydı keşke;
kara kışta buza kesen dipsizlikten çıkış,
siy/ah doruklarını aşmak kaf dağının,
ve hazza kölelikten azad oluş,
ah;
ah ki çöllerin avareliğinde körebelik…,
dalı yaprağı budanık kalmanın hicâbı ve,
bini bir para etmeyecek
ömür yangını pişmanlıklar
gel/geç/likteyken,
bütün bildiklerini bir okyanus nazarda unutmak
mümkünlü;
bir yadigâr kutsalı
ve vaktin emaneti olaydı bu nazar…,
nolaydı,
her yönün çıkmazı bir secdede nihayet bulaydı;
ah;
çağlayan
09.07.2023 - 21:59su ve gök nasıl alıyorsa birbirinden rengini,
öyle boyandık işte biz, birbirimizin rengine…,
ve elbette daima ma/ss/mavi değildik,
bulanık ve boz griler sardığında arada her yanımızı,
imdat eden aşktı, başımıza kakmadan bunu…,
tiramisu yemeye niyetli yalnız bir akşamımda,
ince belli bir bardak sıcak çayın yanında
kakaolu krema sosuyla sunulan,
ilk tiramisuyu geri çevirerek,
sadece kahve kokulu gözlerinde olmak istedim,
derde derman tabîbim,
derin kahve gözleri çapalı hekimim,
ah; elbistan türküleri kadar yanık yüreklim…,
ne vakit birbirimize kaldık ki,
zuhûrata tabi olayazarken,
ne zaman birbirimizde kaldık…,
olup biten her şey,
bir çeşit ömür aşırmaktan ibaretti,
emanetleri hırsızların taşıdığı bu çağda…,
tamamlanmadığımız için aşk bir işaretti ve,
yarım kalmışlığımızın yorgun özlemiyle
yüzün dedim, yüzün…;
elimde değil, /hep bu hüzün,
sisli havaları, pusu ve iri taneli
yağmuru sevişimiz ve burnumuzun
dibinde tüten, bu filtre kahve kokusunu
içimize çekişimiz, bundandı…;
bir keresinde birbirimize kalmıştık ne gülünç,
ikimizin resmi, kayıplar ve arananlar listesinde
yan yana asılıydı, yüzümüzde korkunç mutlu bir tebessüm,
metal kanatlı bir kuşun koynunda saklanıyorduk,
kayıbıydık birbirimizin,
kum saatinin bir yüzü sen/bir yüzü bendim,
akarken zaman ince taneleriyle,
çölleşen zamansızlığında,
lehimize işliyordu her şey ve
adeta karışıyordu;
bu taşra adasının gül bahçelerinde,
turuncu ve kızıl güllerin,
bir solukluk ömrü kalmış dalları
hoyratça budanıyordu…,
boğazımdan aşağı bir şelale köpürürken
umutsuz terkide,
elimde değildi kan merkezi kapılarında,
düşürmemek yüzümü şırıltısına…,
o ç/ağlayanın ah;
lüle
09.07.2023 - 21:41XIX
ince fikirli ve bir kasavetsiz,
kadavrasıyım ölümün;
savulun leşler…,
anam ağladığında ya da canım yandığında değil,
hayatın kokutulmasında,
ziyana uğratılmasında ağlarım ben;
kadir bilmezler, şeref yoksunu, tıynetsiz,
seciyesiz, adi ve aşüfteler ve
hamlar elinde…,
hayata yaklaşımını sevdim senin en çok ben,
sonra;
bakışlarının dipsiz derinliği,
büyüsü ve afacanlığını,
geriye kalan etini/kemiğiniyse
iyi günlerde kullan,
içelim göz/göze
gözlerimizi, doldurup aşk tasımıza…;
sağlığımıza, hayatta oluşumuza ve
yarınlara,
anlatamıyorum…,
bu dramatik hayatın yıllarının öyküsünü,
ki doksan/dokuzluk bir tesbih ipine dizip,
kandil ışığında okudum çilesini,
ve kayıt altına aldım,
yanık ney nefesleri eşliğinde…,
evet,
teslim etmek gerekirse akıl yoğun,
hem gönül yoğun
ve hem de emek yoğun
bir şölendi acılara çalışmak,
nefes tüketmek ve yorulmamak,
böylesi bir uğraşla…;
katmer katmer döşedik biz ledün ilmini
bu dünyanın, sevgisizlikten bütün bütün
çöle dönmüş üstüne ki,
yağmur ormanı olsun sineler için…,
kan damlasın benizlerinden,
yaşlanmasın insanlar göz göre göre
ve kalmasın gözleri; fersiz…,
lüle lüle yürekli ve elips nazarlı zarif kızçeler,
arslan pençeli delikanlılar,
kavruk nesil ana/babalarının enkaz genlerini,
ıslah ettikçe, yayılmadığı
tek kuş uçmaz kervan geçmez ücrası,
kalmayacak yeryüzünde muhabbetin,
çok yakın bir gelecekte inanıyorum,
kahır
09.07.2023 - 19:24Avni Anıl
09.07.2023 - 19:16yıldız
09.07.2023 - 19:10Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar,
Yeryüzünde sizin kadar yalnızım,
Bir haykırsam belki duyulur sesim,
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım.
Kaderim bu böyle yazılmış yazım,
Hiçkimsenin aşkında yoktur gözüm,
Bir yalnızlık şarkısı çalar sazım,
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım.
Çekmediğim dert kalmadı dünyada,
Hangi gönle girdimse kaldı izim,
Taşa geçer kendime geçmez sözüm,
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım.
zeki müren
yarın
09.07.2023 - 19:01eşik
09.07.2023 - 18:58denizdeyim…,
tam karşısında,
kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için,
gözlerimi kırpmadan bekliyorum…,
kafamı kaldırıp bir an göğe baksam,
yine orada bilirsin,
o şımarık,
tembel ve inatçı bulut…,
neden anlamak bu kadar zor ve hayat,
bu kadar zor olmak zorunda mı,
senkronize kederlerimiz ya hû;
ah kalbimin kamburu aşk,
içimin güvesi…,
ve üvey düşlerimin
silsilesi sağlamlardan el almış efendisi,
bırak beni;
acının eşiğindeyim,
telaşla düşüyorum maviden,
oysa sen inatla,
yüzümde susan nehre atıyorsun kendini,
yalvarıyorum sana,
kemirip bitir senden kalan ne varsa,
her sabah aynı ezan sesi geçerken uykumdan,
ah hüda,
al bu sevdayı benden…,
ve mahmur yüreğim,
sesin kısılana dek ağla şimdi...,
ah;
balina
09.07.2023 - 18:52çekip gittin gurbetinden,
ki tutucu bir adamım ben çok doğru,
bir yol tuttu mu;
geriye çevrilmem öyle kolay kolay,
yalnız bir tek,
geri çevrilmenin muhabbete gitmek,
anlamına geldiğine inanırsam,
yön tanımaz olurum ve kararır gözlerim,
ah evet;
çizgisi orta yerde,
bağnazıyım gerçek hayatın…,
peki şimdi söyle güzel kardeşim,
tam olarak sen nerdesin,
bak kaç ömürdür burdayım,
bu denizin karşısında…,
ve ne kadar zaman oldu,
yine hiçliğimle bekliyorum,
kıpırdamadan, eylemsiz…;
intiharı seçmiş bir balina kadar ölü,
kıyıya vurmuş ve cansız…,
bulutlar renk değişmez mi hiç,
hep o puslu gri,
(kaç gündür aralıksız yağan)
/bir iç ses daha evet/
sıkılmaz mı inatçı bulut çakılı kalmaktan,
hep aynı hoşnutlukta…;
renklerden gri, gri, gri,
tepemden bana bakar,
beyazlar kirlide…,
/hey;
hep maviyi bekleyen,
/çekil aşağımdan;
deniz suyu,
köpük,
bulanık burnumun ucu…;
bir fecirde,
çok yakın ve uyanıktım sana,
ama bu gri sabahta çok uzaksın evet;
ah;
trafik
09.07.2023 - 18:47XVIII
sıhhıye köprüsünün
ömür törpüsü uğultulu pisliğinden,
kuduz köpekten kaçar gibi kaçıp,
kibirsiz mimarisi ve
geniş, huzurlu ön avlusu
ve bilge sütunları olan,
dil/tarih/coğrafya fakültesi önünden geçerek,
ankara radyosu bahçe saatine baktım,
09:25;
yani günümüz insanlarının,
birbirini arayabilir olduğu \medenî\ vakte,
otuzbeş kalaydı ve,
anladım ki hikmetleri bilinmediğinde trafik ışıkları,
aptallaradır…,
oysa ki basit arkadaş;
sabırsızlanmadan sükûnetle kırmızıda bekleyip,
yeşilde mutluluk içinde geçeceksin karşıya,
şu kirli sarıya gelince,
hayat onu takmaz ve hazır da olmaz kimse zaten,
ki bir anlıktır…,
ve susuzluktan içi yangın yeri olan maşuk;
hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması gibi,
sunamam sana bir cam kâse dolusu su,
iç okyanus gözlerimi kana kana ki,
dualarım,
içini daha da kanatacak kızıl gonca gül gibi…,
o güzelim iki yanı körpe çınar ağaçlarıyla bezeli yolun,
çamur deryasına bulandığı gece,
ayaklarım yere değmiyordu sanki,
inerken çankayadan kızılaya,
atasız bulvar önlerine…,
aşkın bulvarında ve ışıl ışıldım,
canına susamış bir cellatla geçen,
bunca yıllık yıkıntıdan,
virâneden çıkmış,
delişmen bir delikanlının;
yürek gücüyle…,
kırkından sonraki meşkin,
transandantal ve gizemli boyutlarını,
seyridir; aşk…,
ki hey cellat;
yine de muhabbete yaşama anlayışı tanıman,
gözüne sokulmuş bir eros oku değil midir…,
ey ruhu kana bulanmış cani,
hayat trafiği işte,
hayat trafiği,
celladını durduruyor vuslat cinayetleri,
kırmızıda…,
morg
09.07.2023 - 18:01bir martı kalbimi leş niyetine didikliyor ve
goncalarındaki hakikate aklımın ermediği,
bir gül bahçesi soluyordu sanki kalbimde…,
ve işittik,
/tamam mı
dedi…,
gaiplerden bir sesti,
duyduk…;
sol yanım liğme liğme,
alıp bir morg masasının üstüne attım
öylece attım solumu; soluğumu,
rayından fırlamış bir tren kadar
şaşkındım,
etrafa saçılan eşyalar gibi,
anlamsızdım,
içimin çatlağından sızan korku,
aklımın tavanından yüreğime damlıyor;
küfff kokusu,
nem kokusu,
ölülü masada sol yanım,
zuhûratın tâbisi tel örgümüzdeki,
parçalarımı topluyorum…,
bir martının gözlerini oyup,
çıkmış gözlerinin yuvalarına,
iki okyanus bilye yerleştiriyorum,
öylece…;
bir kardan adama havuçtan burun yapar gibi,
musafahasız,
böyle hazin, noksan ve tamamlanmamış,
tek kelime edemezken sükûtuna,
ve o buz gibi masada,
sol yanım ezik bir gül gibi ağlarken,
böylece,
böylece son bulmalı,
zincirlikuyunun asrî kokusu…,
karacaahmetin derviş gülüşü,
ah;
taş
09.07.2023 - 17:52ah;
aşk…,
yüreklerimizin buzulunda,
kızakla kayan bir çocuğun,
hırkasına sakladığı çekiç ile kırmasıydı buzu…,
ve kulaç attık farklı iklimlerin soğuğuna ve,
şimdi titriyoruz tir\tir, ayrılık deyince...,
ki ayrılık,
yüzümün atlasına sinen,
çam kokusu ile,
kar tebessümleriydi…,
bu son sözümüz olsun varsın,
tamam dedik,
bitsin…,
söz verelim peki,
orta mescid kıraathanesinin,
ikramı kabul görmez bir fincan kahvesinin hatırsızlığına…,
peki ve bir peki daha,
öyle duruyorum karşında,
tamamlanmamış bir sapak çayevi heykeli gibi,
öyle duruyorum,
taş kesilmiş bir taş bağırlı gibi,
acayip şiirler
09.07.2023 - 17:49https://www.dr.com.tr/kitap/taksim/edebiyat/siir/turk-siiri/urunno=0002052614001
tezgah
09.07.2023 - 10:17https://pin.it/mj4mKNH
canan
08.07.2023 - 00:15.
...
.....
dağ adımlı, bal lisanlı;
merhamette cömert nazarlı,
başına buyruk, hicaplı ve bir bîmarhane kaçkını kadar
özgürlüğüne düşkün ve…,
heybetli platoların doruğundan gelen,
kar sularının dokunulmazlığında,
çapa ruhlu ve,
orman kuytularında şırıldayıp duran;
delişmen ve güleç yüzlü ve efkârlı ve,
yufka bağır yangınlı…,
mütemadî musibetlere maruzluğun
közlerine inat, hitabı kızılcık şırası,
ötelere sevdalı;
süreyya gözlerinin ışıltısında
bütün bilinenleri unutturan,
hem aşkı kendinde kayboluş bilen
zamanın ilişemediği bir taze nefes,
hem nadasa bırakılmış çorak bir gönle,
çisil çisil ve ansızın yağan
bu rahmet,
bu can;
bir ahir ömür tesellisidir…,
o/nun ikram ve ihsanı olan
ah ah;
.....
...
.
canım
08.07.2023 - 00:13.
...
.....
yetim büyümüş bir çocuğun;
kaf dağının sarp yollarından başkası olmayan,
gençlik çağından arta kalan
incitilmiş, yaralı; ve
kursağında düğüm düğüm umutları,
ömrünün sırlarıdır…
nihayet;
ızdıraplı,
tedaviye cevap vermeyeceği bilinen bir bitkinlikte,
şifa aranan ve,
çilelerle hem hal geçen,
olgunluk ıssızlığındaki,
buruk ve gücenik gülümsemeler deminin,
yüzü maskelediği son dönemecin,
ve kendinde ancak,
nefeslerini sürdürebilmeye
derman bulan halinin,
yalnızca;
insanların gözlerinin derinliğine bakabilecek kadar
temiz yüreklilerce farkına varılabilecek,
gurebalıkta;
kendine kapanık ama yedi kat semaya açık gönüllü,
ve hayatın kırık kanatları sırtında,
sendeleyip duran,
yıkılmamak için,
umut bağlayıp tutunduğu avuntuların,
bir bir çözülüp dağıldığı,
kör karanlıkta kalmış haline dahi
yanmaktan menkul, pusulası kayıp,
bir can/a…;
.....
...
.
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)
05.07.2023 - 16:41tuz buz, toz duman, ve bir hiç ve; paramparça olmaya ve yok edilip imhaya da hazırım demektir karşıyım demek, bedelini ve faturasını ödemeye de hazır olmayı gerektirir...
Toplam 840 mesaj bulundu