‘Devrim her taraftan gelir’
Yakalanmasının ardından hemen Ankara’ya getirilen Deniz Gezmiş, basının önünde 12 Mart Muhtırası sonrası istifaya zorlanan Süleyman Demirel hükümetinin İçişleri Bakanı Haldun Menteşeoğlu’nun karşısına çıkarılmıştı. Giderayak son bir gösteri yapmak isteyen Menteşoğlu ile Deniz Gezmiş arasında geçen konuşmalar, halkın gözünde Deniz’in bir efsane olarak anılmasına neden olan olaylardandır:
“Bakan: Neden yola çıktın bu genç yaşta?
Deniz: İnandığım dava için mücadele veriyorum. Sizin yüzünüzden mücadele veriyorum.
Bakan: Nereye gidiyordunuz?
Deniz. Devrime.
Bakan: (Eliyle duvardaki haritada Sivas’ı işaret ederek) Devrim o tarafta mı?
Deniz: Devrimin o tarafı, bu tarafı yoktur. Her taraftan gelir.
Bakan: Parayı ne yaptın.
Deniz: Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu paranın gereğini yapacaktır.
(...)
Bakan: (Deniz’i gazetecilere göstererek) İşte bu pejmürde adam, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun kahraman kumandanı imiş. İyi bakın, kılığına, kıyafetine, suratına...
Deniz: Kahramanım tabii.
Bakan: Kimin kahraman olduğu belli olmadı mı?
Bakan: Belli oldu. Kahraman olduğunuz için istifa ettiniz değil mi? Sizler emperyalizmin neferisiniz, ben Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun.
Bakan: Susturun şu ukalayı, konuşturmayın. Götürün.”
1947 yılında Ankara’da doğdu.Liseyi İstanbul’da okudu.1966’da İÜ Hukuk Fakültesi’ne girdi.Kısa sürede gençlik eylemlerinde öne çıktı.TİP’de çalıştı.1968’de Devrimci Hukuklular Örgütü’nü kurdu.Amerikan 6.Filosu’nu protesto eylemlerine katıldı ve İstanbul Üniversitesi’nin kurtuluşuna öncülük etti.DÖB’ün kurucuları arasında yer aldı.Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü tertipledi.1969’da Filistin’e gitti, gerilla eğitimi gördü.THKO örgütünü kurdu.Örgütün ilk eylemi olan İşbankası Ankara Emek Şubesi soygununa katıldı.Yine Ankara’daki Balgat Amerikan Üssü’nden dört Amerikalının kaçırılması eylemine katıldı.Sivas Gemerek’te çatışmada yakalandı.Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildi.
Deniz Gezmiş'in Ağzından
Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün. Ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armğan etmekten onur duyuyorum. Bu bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz.
Sayın Savcı,
1. Amerikan emperyalizmi gayrî millîdir.
2. Ona ortaklık edenler halkımıza ihanet etmişlerdir.
3. Emperyalizme karşı mücadele suç değildir, silahlı mücadele ise Anayasayı ihlâl değildir.
4. Gayrî millî olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü, Anayasaya aykırıdır.
Buna göre iki şey var:
1. Eğer belli bir hata sonucu, iddianame ve mütalaayı hazırladınızsa, dikkatli
olunuz; idamını istediğiniz kişiler kasaplık koyun değildir ve siz savcısınız…
2. Yok eğer yaptığınızın bilincinde iseniz; yolunuz açık olsun.
İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu ile
Deniz Gezmiş arasında geçen konuşma
Menteşoğlu: Neden yola çıktın bu genç yaşta?
Deniz: İnandığım dava uğrana mücadele veriyorum. Sizin yüzünüzden mücadele veriyorum.
Menteşoğlu: Nereye gidiyordunuz?
Deniz: Devrime
Menteşoğlu: (Eliyle duvardaki haritada Sivas'ı işaret ederek) Devrim o tarafta mı?
Deniz: Devrimin o tarafı, bu tarafı yoktur. Her taraftan gelir.
Menteşoğlu: Parayı ne yaptın?
Deniz: Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu paranın gereğini yapacaktır.
Menteşoğlu: Halk Kurtuluş Ordusu nedir? Türkiye'de bir tek ordu vardır o da Cumhuriyet ordusudur
Deniz: Hükümetinizin istifasından belli.
Menteşoğlu: İşte bu pejmurde adam Türkiye Halk Kurtuuş Ordusu'nun kahraman kumandanıymış. İyi bakın kılığına kıyafetine suratına.
Deniz: Kahramanım tabii.
Menteşoğlu: Kimin kahraman olduğu belli olmadı mı?
Deniz: Belli oldu. Kahraman olduğunuz için istifa ettiniz değil mi?
Haram olsun
gerille yüreğimi alıp elime
mavzerlerime sürüp yağlı kurşunları
ölüp dirilip binlerce kez
öpmezsem alnını ölümün
haram olsun
on sekiz yaş gençliğime
__________________
dağlar geçilmiyor kardan / aman yok ki candarmadan
ayrılamam ben bu yardan / yürü yağız atım yürü.
peşime düştü takipler / boynumu bekliyor ipler
zeybekler seni ayıplar / yürü yağız atım yürü.
Türkünü söylüyorum Deniz
Mavi yosunların eşliğinde
Türkünü söylüyorum Deniz
Duru çakılların eşliğinde
Direnişin anlatılıyor analarca
Yeni büyüyen çocuklarına yurdumun
Balıkçılar kavganı çeker ağlarıyla
Pul pul ulaşır kentlere
Türkünü söylüyorum Deniz
Direnişlerinde madenlerin
Çocukların ışıldayan gözleriyle
Savaşa hayır diyen dilleriyle
Meydanlarda alkış alkış
Çoğalan öfkenin sesiyle
Türkünü söylüyorum Deniz
Kavgada şehit düşen yiğitlerimizle
İçimizi yakan öfkemizle
Fabrikalarda geleceği işleyen işçimizle
Toprağında yarının güzelliğine
Su veren köylümüzle
Türkünü söylüyorum Deniz
Şubat soğuğunda doğan güneşimizle
Türkünü söylüyoruz Deniz
Denizlerce çoğalarak
Mamak Askeri Cezaevi... Ön hücrelerin havalandırması. Görünen her şey bir bir gün, beş gün, beş ay öncesinin aynı... Duvarlar, tel örgüler, karşıda tepesi görünen kel bir dağ bozuntusu, tutuklular, askerler, gardiyanlar, subaylar...
Korkunç bir farklılık var ama bu gün. Görülmeyen bir farklılık bu... Sadece duyulan ve duygularla algılanabilen bir farklılık...
İstedikleri kadar dış dünyadan koparmış olsunlar bizi... Yaş ortalaması en çok yirmi iki – yirmi üç olan deli fişek, inançlı gençleriz. Cıvıltımızı kesemediler bu güne değin... hele de sabahları... Yandaki koğuştan ödünç voleybol topu isteyenler, türkü çağıranlar, hızlı bir voltada bağırıp çağırarak kurumsal tartışmalar yapanlar, koşanlar, kültür fizik yapanlar...
- Bizim koğuşun gazeteleri nerede kaldı? Diye gardiyanlara bağıranlar;
- Er Ahmet Çelik, ön koğuş nöbetinde görüşünüze hazırdır komutanım! Diye, çığlık çığlığa tekmil veren askerler...
Ama bu gün farklı...
Korkutucu bir sessizlik egemen tüm cezaevine; kimse konuşmuyor, kimse kurumsal tartışma yapmıyor, kimse şarkı türkü söylemiyor, koşan, kültür fizik yapan da yok bugün. Kimse “merhaba”, “günaydın”, “nasılsınız? ” bile demiyor... Askerlerin, gardiyanların, subayların bile sesi çıkmıyor...
Havalandırmada volta atıyorum. Diğer arkadaşlarım da aynı şeyi yapıyor.
Bu kez herkes tek tek voltalıyor beton bahçeyi. Hızlı ama alabildiğine ses çıkarmamaya çalışarak atılıyor voltalar.
Becerebildiğim kadar dik tutuyorum başımı. Gözlerim yerde de olsa başım dik durmalı...
Yerde bir su birikintisi var. Ona basmamaya çalışarak yürüyorum.
Bu ikinci tanık oluşum ’toplu ölüme’... Bu kez ilkindeki gibi milyonların içinde yapayalnız değilim. Kinle, acıyla, neşeyle, umutla kenetlenmiş – en azından dışa karşı böyle görünen – kavga arkadaşlarımla beraberim.
Yine de atamıyorum yalnızlık duygusunu. Salt ben değil, hepimiz, tüm cezaevi; mahkumu, tutuklusu, gardiyanı, askeri, subayı, haini, ispiyoncusu, direngeni, cesuru, korkağı herkes yalnız o gün...
Birlikteydik, ama yalnızdık.
Sessizdi cezaevi... Herkesin kendisiyle hesaplaşmasına olanak verecek ölçüde sessiz durağan... Anlaşmalı bir sessizlik bu....
Bir avuç subay ve gardiyanı bir yana bırakırsak; askeri, tutuklusu yaş ortalaması yirmi iki - yirmi üç olan bu gençlerin hepsi mi taş yürekli?
Niye hiç ağlayan, bağırıp çağıran yok?
Niye isyan etmiyor kimse?
Biz ki; sokak köpeklerine, dağ başında yanlışlıkla basıp ezdiğimiz çiğdeme üzülen, sevgililerimizin hasretine dayanamayıp iki tek attıktan sonra sulu zırtlak olan; içerikli bir sinemayı, tiyatroyu seyrederken çekinmeden gözyaşlarını akıtabilen bir kuşağız.
İşte en yakınımızdaki, en dost olan üç yoldaşımızı koparıp almışlar bizden, hem de sonsuza değin.
Niye böyle taş gibiyiz hepimiz? Ne oldu bize? ... Niye birbirimizin yüzüne bile bakamıyoruz?
Oysa, çığlık çığlığa tüm benliğim... Biliyorum tüm dostlarım da öyle.
Savaşıyorduk hala... Haklı bir savaşı sürdürmenin doğal bir yöntemini, sessiz bir anlaşmayla sağlamıştık aramızda. Alınmış bir kararı, belirlenmiş bir taktiği yoktu bu savaşın...
Karşı tarafın temsilcileri kapılardan, pencerelerden bakıp; geldikleri gibi yine sessizce kayboluyorlardı. Bu koşullarda ancak böyle savaşabilirdik. Susarak, dişlerimizi sıkarak, başımızı alabildiğince dik tutarak, göz yaşlarımızı içimize akıtarak, alabildiğince sert adımlar atarak... Öyle de yaptık.
Elbet yanıyordu yüreğimiz, elbet tüm bedenimiz dağlanmıştı,elbet acıyla doluydu tüm benliğimiz. Ama bırakalım karşıdakileri, birbirimize bile açık edemezdik duygularımızı.
Erlerin, gardiyanların çoğu da üzülüyordu. Bu yüzlerinden, oturup kalkışlarından belliydi. Ama şu bol ‘yıldız’lı, ‘ay’lı takım. Bu kararı verenler, planları yapanlar, pusu kuranlar, erketelik yapanlar... Onlar ne düşünüyordu o gün? Hangi duygularla doluydular? Aradan yirmi beş sene geçti hala merak ederim.
Uyudum mu dün gece? Duyduklarım düş müydü? Zincir sesleri, açılıp kapanan kapılar, postal gıcırtıları...
“Sağlıcakla kalın, kendinize iyi bakın! ...” diye, gür sesle bağırdı mı birisi?
Atilla Keskin
Acılara Yenilmeyen Gülümseyişler
(Anı / Roman)
Gendaş Yayınevi İstanbul 1999
(deniz gezmişin idam günü atilla keskin in ağzından)
mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum.ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamani istiyorum, insanlar doğar,büyür,yaşar ölürler,önemli olan cok yasamak degil,yaşadiğı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.bu nedenle ben erken gitmeyi normal karsiliyorum.ve kaldı ki benden evvel giden arkadaslarim hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir.benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın,oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunda da bu olduğunu biliyordu.seninle düşüncelerini ayri ama beni anlayacagini tahmin ediyorum.sadece senin degil, türkiye’de yasayan kürt ve türk halklarının da anlayacagina inaniyorum.cenazem için avukatlarıma gerekli talimati verdim.ayrica savcıya da bildirecegim.ankara’da 1969’ olen arkadasim taylan özgür’un yanina gömülmek istiyorum.onun icin cenazemi istanbul’a götürmeye kalkışma, annemi teselli etmek sana düşüyor.kitaparımı küçü kardeşime bırakıyorum.kendisine özellikle tembih et,onun bilim adami olmasini istiyorum,bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir,son anda yaptiklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi,abimi,kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarim.
oğlun deniz gezmis
1947 yılında Ankara’da doğdu.Liseyi İstanbul’da okudu.1966’da İÜ Hukuk Fakültesi’ne girdi.Kısa sürede gençlik eylemlerinde öne çıktı.TİP’de çalıştı.1968’de Devrimci Hukuklular Örgütü’nü kurdu.Amerikan 6.Filosu’nu protesto eylemlerine katıldı ve İstanbul Üniversitesi’nin işgaline öncülük etti.DÖB’ün kurucuları arasında yer aldı.Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü tertipledi.1969’da Filistin’e gitti, gerilla eğitimi gördü.THKO örgütünü kurdu.Örgütün ilk eylemi olan İşbankası Ankara Emek Şubesi soygununa katıldı.Yine Ankara’daki Balgat Amerikan Üssü’nden dört Amerikalının kaçırılması eylemine katıldı.Sivas Gemerek’te çatışmada yakalandı.Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildi.
6 mayıs sabahı dar ağacında can veren 3 yiğit gencimiz.biz onları unutmadık...ve onlarda iyi bir ders verdi o ipi boyunlarına geçirenlere asla başlarını eğmedi.onurlu yaşayıp onurlu öldüler.
bana hayatının yaşanacak en güzel çağında darağacında can veren yusuf aslan ı hatırlatıyor...ama onu ve tüm devrimcileri öldürenler bilmiyorki binlerce yusuf binlerce hüseyin binlerce deniz binlerce yılmaz güney doğdu...ve hala doğuyor...
örnek aldığım sayılı insanlardan birisi.onunla bir kere konuşmak için neler neler göze alırdım...keşke hepimiz onlar gibi olabilsek.bir insanın ölüyken yaşaması ne güzel...
hergün insanların üzerine binlerce bomba yağdığı bir coğrafyada çocuk olmak...ne doya doya korkusuz oyunların tadını alabilir minicik kalpleri,ne ölen anne babasının acısını...minicik kalp ve koskocaman acılar.
onu siz amerikaya sorun işkence metotları bol bulunur mesela bir babanın çocuğum var ateş etmeyin demesi üzerine çocuğuna ateş ettirip o küçük çocuğu öldürüp babanın kafayı yemesini izlemek gibi.allah yardım esin ne diyeyim.
insanın böyle bir hemşerisi olması ne kadar güzel bir duygu anlatamam.onun okuduğu liseyi hergün görüyorum onun yürüdüğü yollarda yürüyorum onun yaşadığı şehirde yaşıyorum bu büyük zevk.keşke tanışabilsem.heralde ismimi bir kere söylemesinle bayılabilirdim....
'Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi. Cehennem yangınlarından Ölmeden çıktıysa bedenim; artık Benim olmalıyım, benim. Yeter yüreğimi bir çift gözün Ateşine rehin verdiğim. Ateş artıyı Değildir karşılığımız. Pusatını dağ Si ...
deniz
25.08.2006 - 18:54‘Devrim her taraftan gelir’
Yakalanmasının ardından hemen Ankara’ya getirilen Deniz Gezmiş, basının önünde 12 Mart Muhtırası sonrası istifaya zorlanan Süleyman Demirel hükümetinin İçişleri Bakanı Haldun Menteşeoğlu’nun karşısına çıkarılmıştı. Giderayak son bir gösteri yapmak isteyen Menteşoğlu ile Deniz Gezmiş arasında geçen konuşmalar, halkın gözünde Deniz’in bir efsane olarak anılmasına neden olan olaylardandır:
“Bakan: Neden yola çıktın bu genç yaşta?
Deniz: İnandığım dava için mücadele veriyorum. Sizin yüzünüzden mücadele veriyorum.
Bakan: Nereye gidiyordunuz?
Deniz. Devrime.
Bakan: (Eliyle duvardaki haritada Sivas’ı işaret ederek) Devrim o tarafta mı?
Deniz: Devrimin o tarafı, bu tarafı yoktur. Her taraftan gelir.
Bakan: Parayı ne yaptın.
Deniz: Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu paranın gereğini yapacaktır.
(...)
Bakan: (Deniz’i gazetecilere göstererek) İşte bu pejmürde adam, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun kahraman kumandanı imiş. İyi bakın, kılığına, kıyafetine, suratına...
Deniz: Kahramanım tabii.
Bakan: Kimin kahraman olduğu belli olmadı mı?
Bakan: Belli oldu. Kahraman olduğunuz için istifa ettiniz değil mi? Sizler emperyalizmin neferisiniz, ben Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun.
Bakan: Susturun şu ukalayı, konuşturmayın. Götürün.”
hoşçakal kardeşim deniz
24.08.2006 - 22:20nazım hikmet'in çok sevdiğim şiirlerinden sadece birisi...
deniz
24.08.2006 - 21:47DENİZ GEZMİŞ
1947 yılında Ankara’da doğdu.Liseyi İstanbul’da okudu.1966’da İÜ Hukuk Fakültesi’ne girdi.Kısa sürede gençlik eylemlerinde öne çıktı.TİP’de çalıştı.1968’de Devrimci Hukuklular Örgütü’nü kurdu.Amerikan 6.Filosu’nu protesto eylemlerine katıldı ve İstanbul Üniversitesi’nin kurtuluşuna öncülük etti.DÖB’ün kurucuları arasında yer aldı.Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü tertipledi.1969’da Filistin’e gitti, gerilla eğitimi gördü.THKO örgütünü kurdu.Örgütün ilk eylemi olan İşbankası Ankara Emek Şubesi soygununa katıldı.Yine Ankara’daki Balgat Amerikan Üssü’nden dört Amerikalının kaçırılması eylemine katıldı.Sivas Gemerek’te çatışmada yakalandı.Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildi.
Deniz Gezmiş'in Ağzından
Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün. Ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armğan etmekten onur duyuyorum. Bu bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz.
Sayın Savcı,
1. Amerikan emperyalizmi gayrî millîdir.
2. Ona ortaklık edenler halkımıza ihanet etmişlerdir.
3. Emperyalizme karşı mücadele suç değildir, silahlı mücadele ise Anayasayı ihlâl değildir.
4. Gayrî millî olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü, Anayasaya aykırıdır.
Buna göre iki şey var:
1. Eğer belli bir hata sonucu, iddianame ve mütalaayı hazırladınızsa, dikkatli
olunuz; idamını istediğiniz kişiler kasaplık koyun değildir ve siz savcısınız…
2. Yok eğer yaptığınızın bilincinde iseniz; yolunuz açık olsun.
İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu ile
Deniz Gezmiş arasında geçen konuşma
Menteşoğlu: Neden yola çıktın bu genç yaşta?
Deniz: İnandığım dava uğrana mücadele veriyorum. Sizin yüzünüzden mücadele veriyorum.
Menteşoğlu: Nereye gidiyordunuz?
Deniz: Devrime
Menteşoğlu: (Eliyle duvardaki haritada Sivas'ı işaret ederek) Devrim o tarafta mı?
Deniz: Devrimin o tarafı, bu tarafı yoktur. Her taraftan gelir.
Menteşoğlu: Parayı ne yaptın?
Deniz: Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu paranın gereğini yapacaktır.
Menteşoğlu: Halk Kurtuluş Ordusu nedir? Türkiye'de bir tek ordu vardır o da Cumhuriyet ordusudur
Deniz: Hükümetinizin istifasından belli.
Menteşoğlu: İşte bu pejmurde adam Türkiye Halk Kurtuuş Ordusu'nun kahraman kumandanıymış. İyi bakın kılığına kıyafetine suratına.
Deniz: Kahramanım tabii.
Menteşoğlu: Kimin kahraman olduğu belli olmadı mı?
Deniz: Belli oldu. Kahraman olduğunuz için istifa ettiniz değil mi?
Haram olsun
gerille yüreğimi alıp elime
mavzerlerime sürüp yağlı kurşunları
ölüp dirilip binlerce kez
öpmezsem alnını ölümün
haram olsun
on sekiz yaş gençliğime
__________________
dağlar geçilmiyor kardan / aman yok ki candarmadan
ayrılamam ben bu yardan / yürü yağız atım yürü.
peşime düştü takipler / boynumu bekliyor ipler
zeybekler seni ayıplar / yürü yağız atım yürü.
deniz
24.08.2006 - 21:43DENİZ'İN TÜRKÜSÜ
Türkünü söylüyorum Deniz
Mavi yosunların eşliğinde
Türkünü söylüyorum Deniz
Duru çakılların eşliğinde
Direnişin anlatılıyor analarca
Yeni büyüyen çocuklarına yurdumun
Balıkçılar kavganı çeker ağlarıyla
Pul pul ulaşır kentlere
Türkünü söylüyorum Deniz
Direnişlerinde madenlerin
Çocukların ışıldayan gözleriyle
Savaşa hayır diyen dilleriyle
Meydanlarda alkış alkış
Çoğalan öfkenin sesiyle
Türkünü söylüyorum Deniz
Kavgada şehit düşen yiğitlerimizle
İçimizi yakan öfkemizle
Fabrikalarda geleceği işleyen işçimizle
Toprağında yarının güzelliğine
Su veren köylümüzle
Türkünü söylüyorum Deniz
Şubat soğuğunda doğan güneşimizle
Türkünü söylüyoruz Deniz
Denizlerce çoğalarak
İbrahim BAYRAMLAR
deniz
22.08.2006 - 18:066 MAYIS
Mamak Askeri Cezaevi... Ön hücrelerin havalandırması. Görünen her şey bir bir gün, beş gün, beş ay öncesinin aynı... Duvarlar, tel örgüler, karşıda tepesi görünen kel bir dağ bozuntusu, tutuklular, askerler, gardiyanlar, subaylar...
Korkunç bir farklılık var ama bu gün. Görülmeyen bir farklılık bu... Sadece duyulan ve duygularla algılanabilen bir farklılık...
İstedikleri kadar dış dünyadan koparmış olsunlar bizi... Yaş ortalaması en çok yirmi iki – yirmi üç olan deli fişek, inançlı gençleriz. Cıvıltımızı kesemediler bu güne değin... hele de sabahları... Yandaki koğuştan ödünç voleybol topu isteyenler, türkü çağıranlar, hızlı bir voltada bağırıp çağırarak kurumsal tartışmalar yapanlar, koşanlar, kültür fizik yapanlar...
- Bizim koğuşun gazeteleri nerede kaldı? Diye gardiyanlara bağıranlar;
- Er Ahmet Çelik, ön koğuş nöbetinde görüşünüze hazırdır komutanım! Diye, çığlık çığlığa tekmil veren askerler...
Ama bu gün farklı...
Korkutucu bir sessizlik egemen tüm cezaevine; kimse konuşmuyor, kimse kurumsal tartışma yapmıyor, kimse şarkı türkü söylemiyor, koşan, kültür fizik yapan da yok bugün. Kimse “merhaba”, “günaydın”, “nasılsınız? ” bile demiyor... Askerlerin, gardiyanların, subayların bile sesi çıkmıyor...
Havalandırmada volta atıyorum. Diğer arkadaşlarım da aynı şeyi yapıyor.
Bu kez herkes tek tek voltalıyor beton bahçeyi. Hızlı ama alabildiğine ses çıkarmamaya çalışarak atılıyor voltalar.
Becerebildiğim kadar dik tutuyorum başımı. Gözlerim yerde de olsa başım dik durmalı...
Yerde bir su birikintisi var. Ona basmamaya çalışarak yürüyorum.
Bu ikinci tanık oluşum ’toplu ölüme’... Bu kez ilkindeki gibi milyonların içinde yapayalnız değilim. Kinle, acıyla, neşeyle, umutla kenetlenmiş – en azından dışa karşı böyle görünen – kavga arkadaşlarımla beraberim.
Yine de atamıyorum yalnızlık duygusunu. Salt ben değil, hepimiz, tüm cezaevi; mahkumu, tutuklusu, gardiyanı, askeri, subayı, haini, ispiyoncusu, direngeni, cesuru, korkağı herkes yalnız o gün...
Birlikteydik, ama yalnızdık.
Sessizdi cezaevi... Herkesin kendisiyle hesaplaşmasına olanak verecek ölçüde sessiz durağan... Anlaşmalı bir sessizlik bu....
Bir avuç subay ve gardiyanı bir yana bırakırsak; askeri, tutuklusu yaş ortalaması yirmi iki - yirmi üç olan bu gençlerin hepsi mi taş yürekli?
Niye hiç ağlayan, bağırıp çağıran yok?
Niye isyan etmiyor kimse?
Biz ki; sokak köpeklerine, dağ başında yanlışlıkla basıp ezdiğimiz çiğdeme üzülen, sevgililerimizin hasretine dayanamayıp iki tek attıktan sonra sulu zırtlak olan; içerikli bir sinemayı, tiyatroyu seyrederken çekinmeden gözyaşlarını akıtabilen bir kuşağız.
İşte en yakınımızdaki, en dost olan üç yoldaşımızı koparıp almışlar bizden, hem de sonsuza değin.
Niye böyle taş gibiyiz hepimiz? Ne oldu bize? ... Niye birbirimizin yüzüne bile bakamıyoruz?
Oysa, çığlık çığlığa tüm benliğim... Biliyorum tüm dostlarım da öyle.
Savaşıyorduk hala... Haklı bir savaşı sürdürmenin doğal bir yöntemini, sessiz bir anlaşmayla sağlamıştık aramızda. Alınmış bir kararı, belirlenmiş bir taktiği yoktu bu savaşın...
Karşı tarafın temsilcileri kapılardan, pencerelerden bakıp; geldikleri gibi yine sessizce kayboluyorlardı. Bu koşullarda ancak böyle savaşabilirdik. Susarak, dişlerimizi sıkarak, başımızı alabildiğince dik tutarak, göz yaşlarımızı içimize akıtarak, alabildiğince sert adımlar atarak... Öyle de yaptık.
Elbet yanıyordu yüreğimiz, elbet tüm bedenimiz dağlanmıştı,elbet acıyla doluydu tüm benliğimiz. Ama bırakalım karşıdakileri, birbirimize bile açık edemezdik duygularımızı.
Erlerin, gardiyanların çoğu da üzülüyordu. Bu yüzlerinden, oturup kalkışlarından belliydi. Ama şu bol ‘yıldız’lı, ‘ay’lı takım. Bu kararı verenler, planları yapanlar, pusu kuranlar, erketelik yapanlar... Onlar ne düşünüyordu o gün? Hangi duygularla doluydular? Aradan yirmi beş sene geçti hala merak ederim.
Uyudum mu dün gece? Duyduklarım düş müydü? Zincir sesleri, açılıp kapanan kapılar, postal gıcırtıları...
“Sağlıcakla kalın, kendinize iyi bakın! ...” diye, gür sesle bağırdı mı birisi?
Atilla Keskin
Acılara Yenilmeyen Gülümseyişler
(Anı / Roman)
Gendaş Yayınevi İstanbul 1999
(deniz gezmişin idam günü atilla keskin in ağzından)
deniz
22.08.2006 - 17:59baba;
mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum.ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamani istiyorum, insanlar doğar,büyür,yaşar ölürler,önemli olan cok yasamak degil,yaşadiğı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.bu nedenle ben erken gitmeyi normal karsiliyorum.ve kaldı ki benden evvel giden arkadaslarim hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir.benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın,oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunda da bu olduğunu biliyordu.seninle düşüncelerini ayri ama beni anlayacagini tahmin ediyorum.sadece senin degil, türkiye’de yasayan kürt ve türk halklarının da anlayacagina inaniyorum.cenazem için avukatlarıma gerekli talimati verdim.ayrica savcıya da bildirecegim.ankara’da 1969’ olen arkadasim taylan özgür’un yanina gömülmek istiyorum.onun icin cenazemi istanbul’a götürmeye kalkışma, annemi teselli etmek sana düşüyor.kitaparımı küçü kardeşime bırakıyorum.kendisine özellikle tembih et,onun bilim adami olmasini istiyorum,bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir,son anda yaptiklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi,abimi,kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarim.
oğlun deniz gezmis
deniz gezmiş
deniz
22.08.2006 - 17:58Deniz Gezmiş
1947 yılında Ankara’da doğdu.Liseyi İstanbul’da okudu.1966’da İÜ Hukuk Fakültesi’ne girdi.Kısa sürede gençlik eylemlerinde öne çıktı.TİP’de çalıştı.1968’de Devrimci Hukuklular Örgütü’nü kurdu.Amerikan 6.Filosu’nu protesto eylemlerine katıldı ve İstanbul Üniversitesi’nin işgaline öncülük etti.DÖB’ün kurucuları arasında yer aldı.Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü tertipledi.1969’da Filistin’e gitti, gerilla eğitimi gördü.THKO örgütünü kurdu.Örgütün ilk eylemi olan İşbankası Ankara Emek Şubesi soygununa katıldı.Yine Ankara’daki Balgat Amerikan Üssü’nden dört Amerikalının kaçırılması eylemine katıldı.Sivas Gemerek’te çatışmada yakalandı.Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildi.
yusuf arslan
22.08.2006 - 15:536 mayıs sabahı dar ağacında can veren 3 yiğit gencimiz.biz onları unutmadık...ve onlarda iyi bir ders verdi o ipi boyunlarına geçirenlere asla başlarını eğmedi.onurlu yaşayıp onurlu öldüler.
hüseyin inan
22.08.2006 - 15:47ne mutlu onun gibi olabilen insanlara.inandı ve ölüm pahasına geri dönmedi....
halepçe katliamı
18.08.2006 - 22:05asıl soykırım çabası diyelim tek açıklamayla...
türk düşmanları
18.08.2006 - 21:58şu anda yüzümüze gülen ülkeler.hani zoruyla savaşlara katıldığımız varya.asıl düşmanlar bunlar.
kürt müziği
18.08.2006 - 21:55kürt uzun havaları ağıtları dinledinizmi hiç.insanı başka diyarlara götürür...bence çok güzel.kürtçeyi içinde hissetmek çok güzel.
Kürtçe
18.08.2006 - 21:52diğer tüm diller gibi anlaşmak amacıyla kullanılır ve bence çok güzel bir dil iyiki biliyorum bu dili...
ferhat tunç
17.08.2006 - 20:26hem müziği hemde kendisi birbirini tamamlıyor.sen ağlama yar çok güzel...
deniz
17.08.2006 - 20:24elbet bir bildiği vardı bu çocuğun
kolay değil öyle genç ölmek
yeşil bir yaprak gibi yüreği
koparıp ateşe atmak
pek öyle kolay değil...deniz gezmiş...
yusuf
17.08.2006 - 20:21bana hayatının yaşanacak en güzel çağında darağacında can veren yusuf aslan ı hatırlatıyor...ama onu ve tüm devrimcileri öldürenler bilmiyorki binlerce yusuf binlerce hüseyin binlerce deniz binlerce yılmaz güney doğdu...ve hala doğuyor...
fidel castro
17.08.2006 - 20:18küba devriminin öncülerinden ve che nin en yakın arkadaşı.sağlık durumu iyiye gidiyormuş.bu iyi bir haber :)))
ernesto che guevara
16.08.2006 - 21:46örnek aldığım sayılı insanlardan birisi.onunla bir kere konuşmak için neler neler göze alırdım...keşke hepimiz onlar gibi olabilsek.bir insanın ölüyken yaşaması ne güzel...
ırak ta çocuk olmak
15.08.2006 - 23:25hergün insanların üzerine binlerce bomba yağdığı bir coğrafyada çocuk olmak...ne doya doya korkusuz oyunların tadını alabilir minicik kalpleri,ne ölen anne babasının acısını...minicik kalp ve koskocaman acılar.
adolf hitler
06.08.2006 - 15:31bugün ki bush un alman versiyonu...
işkence
14.06.2006 - 12:47onu siz amerikaya sorun işkence metotları bol bulunur mesela bir babanın çocuğum var ateş etmeyin demesi üzerine çocuğuna ateş ettirip o küçük çocuğu öldürüp babanın kafayı yemesini izlemek gibi.allah yardım esin ne diyeyim.
canlı kalkanlar
14.06.2006 - 12:33keşke hepimiz onlar gibi olabilsek...
edip akbayram
14.06.2006 - 12:22insanın böyle bir hemşerisi olması ne kadar güzel bir duygu anlatamam.onun okuduğu liseyi hergün görüyorum onun yürüdüğü yollarda yürüyorum onun yaşadığı şehirde yaşıyorum bu büyük zevk.keşke tanışabilsem.heralde ismimi bir kere söylemesinle bayılabilirdim....
edip akbayram
14.06.2006 - 12:18antep teki konserlerini kaçırmam o kadar güzel sesi yorumu kişiliği sanatı sözleri varki.işte gerçek sanatçı bu.
Toplam 98 mesaj bulundu