Sultan Fatih Yağcı Adlı Üyenin Nedir Yazıları ...

  • Terketmek

    18.11.2006 - 21:11

    Giderken kendinide al!
    Ve gelirken geri getirme...

  • pesimist

    18.11.2006 - 21:01

    -'Yüzünün yarısını bana vereceksin! '
    Yüzümün bir yarısı intihar eden sevgilimin peşinden gitti. Öte yarısı film artisti olmak için evden kaçtı.

    -'Ellerinden biri benim olsun! '
    Ellerimden biri en büyük aşkımın saçları arasında kayboldu. Ötekisi hapse girdi.

    -'Çocukluğunun en güzel günlerini bana armağan et! '
    Çocukluğumun en güzel günlerinden bazılarını kurtlar yedi. Geri kalan kısmını ise çocuk esirgeme kurumuna bağışladım.

    -'Umutlarının aynısından bana da ısmarla! '
    Umutlarımın bir kısmından hüznüme şahane bir sos hazırladım. Arta kalan kısmını evlatlıktan reddettim.

    -'Hiç kimsenin bilmediği yerlere gidelim! '
    Hiç kimsenin bilmediği yerlerin bir bölümü düşler altında kaldı. Diğer bölümlerin inşası sürmekte.

    -'Herşeyini bana anlat! '
    Herşeyimin bir parçasından trajedi imal ettiler. Boşta kalanlarını da sucuk yaptılar.

    -'Kalbinin temizliği için gündelikçi olabilirim! '
    Kalbimin temizliğinin bir katıyla uzayın sonsuzluğu ilgileniyor. Öte katlarında zaten belalı yalnızlıklar yaşamakta.

    -'Hiç ayrılmayalım! '
    Ayrılıkların çoğunluğu ruhun iklim şartlarından: Sen karasalsın, ben ılıman. Ayrılıkların azınlığı bitki örtüsünden: Sende kaktüsler var, bende plastik vazo çiçekleri.

    -'Saçmalıyorsun artık! '
    Saçmalıklarımdan kimisini hayattan aldım. Kimisini alkol sanıp içtim.

    Sen iyisi mi üstüne basacağın bir mayın bul ve beni unut!

    aLpHaE' ye ithafen..

  • ebu zerr

    18.11.2006 - 11:44

    İlk müslüman sosyalist
    tanımlamasını yapar bazı düşünürler onun için..

  • idrak

    18.11.2006 - 11:18

    Araplar bir merdivenin en altındaki basamağına 'dereke' derler.
    Aynı zamanda bir şeyin en alt kısmı anlamında genel olarakta kullanılır bu kelime.
    'idrâk' ise bir şeyin dibine inme, yetişme, ulaşma anlamındadır ki;
    buna 'DANK etmek' te diyebiliriz..
    bu ses susuz, karanlık bir kuyuya atılan taşın en dibe ulaştığında çıkarttığı sestir ki
    zihin kuyusuna atılan kavramlar da dibe düştüğü zaman aynı sesi çıkarır;
    idrâk etmek, kavramaktır..

  • haluk levent

    18.11.2006 - 11:08

    El yazısı çok çirkin..
    Hapishaneye girdiği zaman bir kız arkadaşım ona mektup yazmış,
    ve oda yanıtlamıştı..
    Hiç ama hiç bir şey anlaşılmıyordu yazısından..
    Yaptığı müziğin kalitesi
    çektiği düşük maliyetli kliplerin basitliğini gölgede bırakıyor..
    Severek dinleriz kendisini..

  • elfida

    18.11.2006 - 10:57

    Omuzumda iz bırakma; yüküm dünyaya yakın..

  • baba

    17.11.2006 - 20:48

    BİR BABANIN DUASI
    Bana öyle bir evlat nasip etki Allah'ım, Zayıf olduğu zamanları bilecek kadar güçlü, korktuğunu kendisine itiraf edebilecek kadar cesur olsun; şerefli bir mağlubiyette mağrur ve dik kalabilsin; zaferde ise mütevazı ve ve şefkatli olabilsin.
    Bana öyle bir evlat nasip etki Allah'ım, Yapması gereken işler sadece birer arzu olarak kalmasın, seni tanıyan bir evlat olsun ve kendini tanımak bilginin temel taşı olduğunu bilsin. Sana yalvarırım Allah'ım, onu kolay ve rahat yollarda değil, güçlüklerle savaşmanın zevkini duyacağı yollarda yürüt ki, fırtınalarda ayakta kalmayı, ayakta kalamayanlar için de sevgi ve şefkat duymayı öğrensin.
    Bana öyle bir evlat nasip etki Allah'ım, Kalbi temiz olsun, ümitleri yüksek... Öyle bir evlat olsun ki, başkalarına hükmetmeden önce kendine hükmetmesi gerektiğini bilsin, öyle bir evlat ki, geleceğe uzansın ama geçmişi unutmasın.
    Ve bütün bunları ona verdikten sonra, yine yalvarırım Allah'ım, yine yalvarırım Allah'ım, ona gülebilme duygusunu ver ki, daima ciddi olduğu halde kendisini fazla ciddiye almasın, ona alçakgönüllülük ver ki daima gerçek büyüklüğün sadeliğini, gerçek zekanın açık sözlülüğünü,
    gerçek gücün şefkat ve yumuşaklılığını hatırlasın.
    Ancak ondan sonra Allah'ım ben, babası “boşuna yaşamadım” diyebileyim..

  • Yakar top

    17.11.2006 - 18:12

    Metoor..

  • Yakar top

    17.11.2006 - 18:09

    Altı üstü bir top. Demirden değilki deydiği zaman can yaksın.
    Neydi o toptan kaçmak için atılan taklalar, amuda kalkmalar..
    Can almak için bilmemnerelerimizden akan terler..
    Ağladığımı bilirim tek kişi kaldığımda '9' a gelince yandığım için..
    Eğlenceliydi..

  • kurabiye

    17.11.2006 - 18:00

    'gureybîye' un, şeker ve yağla yapılan ve fırında pişirilen tatlı
    'gureyb' kelimesinden türemiş..
    Şu meşhur Ebû Gureyb cezaevi ' kurabiye cezaevi' anlamına gelmiyor tabiki..
    'gureyb' küçük garip şey anlamına geliyor..
    Kurabiye yi ilk keşfeden kişinin bu keşfi yanlışlıkla yaptığı çıkıyor ortaya..
    Zira ne olduğunu bilinseydi ona 'küçük garip şey' denmezdi herhalde...

  • şıra

    17.11.2006 - 17:32

    Farsçada her çeşit meyve suyu (bitki sütü) 'şıra' ismini alırken
    Türkiye'de akla gelen ilk şey 'üzüm şıra'sıdır.

  • unisex isimler

    17.11.2006 - 17:25

    Mazot

  • ilişkiler

    17.11.2006 - 17:19

    'ilişkiler'
    'ilişki'
    'ilişik'
    kökeni 'il-mek'tir.. Eski türkçede birbirine bağlamak anlamına gelir..
    İki şeyi birbirine bağlayan ip ve benzeri nesneler
    aradan kalktığı zaman
    ilişkide ortadan kalkar..
    İp ne kadar sıkı bağlandıysa
    bağlanan nesnelerdeki iz o kadar fazla olur..
    İlişkisi sağlam olanın
    tabiri caiz ise 'kopuş-kusu' da sağlam olur..
    böylelikle Türkçe yeni bir kelimeye daha kavuştu..
    'kopuşku' TDK ya bildirmeliyim bunu!

  • bocalamak

    17.11.2006 - 17:14

    Boca, bir yelkencilik terimi olup,
    yelkenli teknenin rüzgara karşı pozisyon almasıdır.
    Bocalayan tekne yerinde durur,
    hatta çok yavaş olmak kaydıyla geriye seyir halinde olabilir.
    Kelime diğer çoğu denizcilik teriminin olduğu gibi
    İtalyanca'dır.
    'poggia'

  • zaman

    17.11.2006 - 15:34

    1000 yılın değerini anlamak için sene değerini iki hane olarak programlamış olan bir programcıya sorun.
    100 yılın değerini anlamak için El değiştirmeye (Handover) tanık olmuş bir Hong Kong vatandaşına sorun.
    70 yılın değerini anlamak için ölmekte olan bir insana sorun.
    40 yılın değerini anlamak için çölde dolaşmış (traveled in the wilderness) bir Yahudi'ye sorun.
    7 yılın değerini anlamak için 7 yıllık iznini (sabbatical leave) alamamış bir profesöre sorun.
    5 yılın değerini anlamak için bir daha seçilememiş bir milletvekiline sorun.
    Bir milisaniyenin değerini anlamak için şehri karanlığa gömen bir elektrik (power) mühendisine sorun.
    Bir mikrosaniyenin değerini anlamak için pentium makine almış olan birine sorun.
    Bir nanosaniyenin değerini anlamak için yeni terfi etmiş bir dijital devreler tasarımcısına sorun.
    Bir pikosaniyenin değerini anlamak için birçok patentin sahibi olan analog devreler tasarımcısına sorun.
    Bir femtosaniyenin değerini anlamak için Nobel Ödülü kazanmış fizikçiye sorun

  • nedir bölümü

    17.11.2006 - 15:14

    Bir tür söz-lük..
    'söz' lük..

  • yanlış

    17.11.2006 - 15:11

    İnsanlar doğruların içinde (kendilerine göre) bir yanlış görmeyedursunlar..

    Bir gemide 1 tane masum 9 tane suçlu varsa o gemi 1 masumun hatırına
    batırılmaz.
    aynı şekilde
    Bir gemide 1 tane suçlu 9 tane masum varsa da o gemi kendi haline bırakılamaz..
    Adalet bunu gerektirir..

  • ben

    17.11.2006 - 15:07

    Ben..
    ne kadar tatlı, ne kadar hoş kendi cümlelerimizin arasına sıkıştırılınca..
    bakıp bakıp 'ben' diye övünürüz.
    Bu kelimeyi kullanmayı hakeden birisi varsa oda Robinson Crusoe'dir.
    Çünkü coğrafyasında kendinden başka birisi olmadı.
    Ya biz!
    Arapçada 'insan' sosyal olan, ünsiyet eden anlamına gelir.
    Ünsiyet etmek içinde bir ünsiyet edilene ihtiyaç var şüphesiz.
    Hal böyle iken
    'ben' e olan bu sınırsız ünsiyetimiz neden?
    Kendimizden başka ünsiyet edecek insan bulamayacak kadar yanlız mıyız?
    önce ben..
    o devrilince 'sen'.. sen ben e en yakın olan sıfat..
    sonra o.. biraz uzakta olsa da bir kişi..
    ve biz.. sen ve o nun toplamı..
    ve siz.. biz olmayanlarda..
    ve onlar.. onlar; bizi duyamayanlarda..

  • ezcümle

    17.11.2006 - 14:46

    Kısaca söylersek, bugün problem alanı olarak önümüze getirilen konuların tümüne düzmece problemler diye bakılmalıdır. İnsanlar her neyi put olarak görmüşlerse o putlar karşılarına problem olarak çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, günümüz dünyasında asıl problemin, problem diye uğraşılan konular olmadığını, fakat asıl problemin kafa yapısından doğduğunu söylemek gerekecektir.

    Rasim ÖZDENÖREN

  • panorama

    17.11.2006 - 14:42

    Halen beş milyara yakın insanın yaşadığı yeryüzünde, başka hiçbir ek faaliyete gerek duyulmaksızın mevcut nüfusun on mislini besleyebilecek seviyede bir üretim yapıldığı halde, milyonlarca insanın açlıkla pençeleştiği söylenirse ortada bir bozukluğun var olduğunu ileri sürmek için zeki olmak şart değildir.

    Üreticilerin, fiyatları düşürmemek için piyasaya mal arz etmekten kaçınıp stoklama yolunu tercih ettikleri bir dünyada, bir kısım insanların çıplak gezdiğini görünce, bu işin içinde bir bozukluk olduğunu söylemek için ekonomi tahsil etmeye gerek de yok.

    Kaliforniya'nın portakal bahçelerinde portakal toplamaya çıkmış yüzbinlerce tarım işçisinin günde üç portakal karşılığında bütün gün çalışmaya mecbur bırakıldıkları için karınlarını duyuramadıkları, fakat bahçe sahiplerinin fiyatları düşürmemek için toplanan portakalları denize döktükleri bir dünyada, bir bozukluk olduğunu görebilmek için Kaliforniya'ya portakal toplamaya gitmiş olmamız da gerekmez.

    Afrika'da, Hindistan'da, Güneydoğu Asya'da, Güney Amerika'da, açlıktan kemikleri çıkmış bebelerin resmini çektirmek için yarışa giren ve bu yarışta binlerce lirayı bir kalemde sarf edebilen gazete ve dergilerin bulunduğu bir dünyada,

    en aç insanın fotoğrafını çeken foto muhabiri altın madalya ile taltif edilirken, fotoğrafı çekilen aç bebenin sırtından para kazanabilen becerikli gazeteciler tebriklere boğulurken, aç insanların kendi halleriyle baş başa bırakılmasında bir bozukluk olsa gerek.

    Yoksul çocukları esirgeyip korumak adına düzenlenen balolarda, göbekleri yeterince şişmiş adamların sabahlara kadar vur patlasın çal oynasın vakit geçirirlerken, bu çocukların okuma kitaplarını nasıl satın alabileceğinin hesabının yapıldığı bir dünyada bir bozukluk var demektir.

    Aç kalma tehlikesiyle nüfus planlaması yapmak için teşkil edilen ekiplere binlerce liralık harcırahlar tahsis edilip bir o kadar hastane ve doktor masrafına katlanılırken, doğmamış çocukların rızıkları yüzünden uykuların kaçtığı dünyada bir bozukluk olsa gerek.

    Doğmuş çocuğu beslemek için sarf edilecek paranın ana rahmindeki çocuğun doğmaması için sarf edildiği bir dünyada bir bozukluk, bir terslik var demektir.

    Daha en az kırk milyar insanın rahatlıkla barınabileceğinin hesaplandığı bir dünyada, kırk katlı binaların yapılmasına rağmen insanların mesken sıkıntısından şikâyetçi olmaları önlenemiyorsa, burada da akla aykırı bir düzenin işlediğinde şüpheye düşmemeli.

    Okullarında çocuklarına cinsel eğitimin verildiği ülkelerde ve en çok bu ülkelerde, akla gelmez sapıklıkların yaygın biçimde yerleşmiş olması vakıası ile ırza tecavüz olaylarının, alkolizmin, klinik akıl ve ruh hastalıklarının yoğunlaştığının görüldüğü bir dünyada, bu işlerin düzenlenmesinde de bir bozukluğun olduğunu kabul etmek gerekecektir.

    İletişim araçlarının geçmişin hiç bir döneminde görülmediği biçimde çoğaldığı ve günlük hayatımızı doğrudan etkilediği bir dünyada, insanların fertler olarak iletişimsizlikten bu kadar yakındığı bir tablo ile karşılaşılıyorsa, bu işte de bir bozukluğun olduğunu teslim etmek zorundayız demektir.

    Kısaca söylersek, bugün problem alanı olarak önümüze getirilen konuların tümüne düzmece problemler diye bakılmalıdır. İnsanlar her neyi put olarak görmüşlerse o putlar karşılarına problem olarak çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, günümüz dünyasında asıl problemin, problem diye uğraşılan konular olmadığını, fakat asıl problemin kafa yapısından doğduğunu söylemek gerekecektir.

    Rasim ÖZDENÖREN

  • Çilingir

    17.11.2006 - 13:18

    'çilân' (kılıç, hançer, her türlü demirden edevât) + 'gar' (yapan)
    bugünün kapı açıcıları;
    dünün kılıç yapan demiri döven demircileri imiş..

  • adam

    17.11.2006 - 13:13

    Adam, adamdır eğer olmaz ise bir pulu
    Eşek yine eşektir, atlastan olsa çulu.
    Lâ Edri

  • baba

    17.11.2006 - 13:10

    'baba' sevgi ve saygı hitâbı olarak kullanılırmış eski türkçede.
    Eski farsçadan geçtiği tahmîn edilir ki
    eskilerin farsçasında 'pâpak' muhterem kişi, derviş' anlamındada kullanılırmış
    bildiğimiz baba anlamının dışında..

  • yıldız

    17.11.2006 - 13:02

    'Yultuz' diye yazılır eski türkçede..
    Kuzey anlamında da kullanılır, kutup yıldızına binâen..

Toplam 3332 mesaj bulundu