Bir onceki Genclige Hitabe belki yeni yetmeler tarafindan anlasilamayabilir, bir kez de gunumuz Turkcesi ile yazalim...
'Ey Türk Gençliği!
Birinci ödevin Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli (güven) kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır.
Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyeti'ni savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için, içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!
Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyeti'ne kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler.
Zorla, ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir.
Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hayınlık içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler.
Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin genç kuşakları!
Işte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyeti'ni kurtarmaktır.
Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır.
Doktor- Her sey normal, hadi simdi guzelce yatin ve uyuyun, bir oglunuz oldu. Guzel bir oglunuz oldu. Ne dedigimi anliyorsunuz degil mi. Saglikli bir oglan. Agladigini duymadiniz mi?
Kadin- Saglikli mi doktor?
Doktor - Elbette saglikli
Kadin- Birakin da goreyim onu lutfen.
Doktor- Biraz sonra goreceksiniz.
Kadin- Saglikli oldugundan emin misiniz?
Doktor- Kesinlikle.
Kadin- Hala agliyor mu?
Doktor- Artik dinlenmelisiniz, kaygilanacak hicbir sey yok.
Kadin- Neden aglamayi kesti doktor? Ne oldu?
Doktor- Kendinizi yormayin lutfen, her sey yolunda.
Kadin- Onu gormek istiyorum. lutfen onu gosterin bana.
Doktor- Sevgili bayan, cok guzel, saglikli bir bebeginiz oldu. Bana inanmiyor musunuz yoksa?
Kadin- Suradaki kadin ona ne yapiyor oyle?
Doktor- Bebeginizi sizin icin hazirliyor, guzellestiriyor. Yikiyoruz onu, birazdan hazir olur.
Kadin- Bir sorun olmadigina yemin eder misiniz?
Doktor- Evet ederim. Simdi dinlenin lutfen, hadi uzanin ve gozlerinizi kapayin... Oldu... Aferin...
Kadin- Yasamasi icin oyle cok dua ettim ki.
Doktor- Elbette yasayacak, neler soyluyorsunuz boyle?
Kadin- Otekiler yasamadi ama.
Doktor- Efendim?
Kadin- Dogurdugum oteki bebeklerden hicbiri yasamadi, doktor.
Doktor- Kaygilanmayin, saglikli, kusursuz bir oglan.
Kadin- Otekiler icin de aynen bunlari soylemislerdi. Ama hepsini kaybettim doktor. Son on sekiz ayda tam 3 bebek kaybettim. Endisemi hos gormelisiniz.
Doktor- Uc mu?
Kadin- Bu dorduncu....Dort yilda. Bunun ne demek oldugunu bilemezsiniz. Uc cocugu da teker teker pes pese yitirmenin. Gozumun onunden hic gitmiyorlar. Gustav harika bir bebekti. Ama surekli hastaydi. Caresizce onun basinda beklemek nasil kotudur bilemezsiniz. Kizim Ida Noel'den once öldü.
Doktor- Artik yeni bir bebeginiz var.
Kadin- Ama Ida cok guzeldi.
Doktor- Biliyorum
Kadin - Nereden bileceksinizzzzz.
Doktor- Cok guzel olduguna eminim ama bu bebek de cok guzel.
Kadin- Ida iki yasindaydi. Gustav'im gitmis, Otto'm gitmisti. Bir o kalmisti. Kizim oldugunde yine gebeydim tam dort aylik. Cenazeden sonra 'Bu bebegi istemiyorum, yeterince cocuk gomdum' diye bagirdim. Kocam yanima geldi ve 'Sana iyi haberlerim var Klara' dedi. Dusunebiliyor musunuz, biz cocugumuzu yeni gommusuz o iyi haber diyor. 'Bugun baska yere atandim, toplanmaya basla.' Ve iste buradayiz. Korkuyorum doktor.
Doktor- Korkmaniza gerek yok.
Kadin- Dorduncu bebegimin sansi ne kadar?
Doktor- Boyle seyler dusunmeyin.
Kadin - Elimde degil cocuklarimin pes pese olmesinin bir nedeni olmali, bir tur lanet, soya cekim... Otto dogdugunda kocam bana ne dedi biliyor musunuz? 'Butun cocuklarin bu kadar gucsuz ve kucuk olmak zorunda mı? Neden daha saglikli numunelere sahip olamiyorum? ' Uc gun sonra da Otto'm öldü. Ardindan Gustav, ardindan Ida ve ev bosaldi.
Doktor- Dusunmeyin artik.
Kadin- Bu seferki de kucuk mu?
Doktor- Normal bir cocuk.
Kadin - Ama kucuk?
Doktor- Belki biraz kucuk. Ama kucukler daha dayanikli cikar. Bir yil sonra yurumeye, iki yil sonra da konusmaya baslayacak.
Hemsire- Iste minik guzelimiz. Kucagina almak ister misin?
Doktor- Iyice sarin, burasi serin.
Hemsire- Bugune kadar gordugum en guzel eller, parmaklarina bakin ne kadar zarif ve uzun. Hadi annesi, basini cevir de bak suna, al hadi.
Kadin- Bakmaya korkuyorum. Bir bebegim daha olduguna, ustelik saglikli olduguna inanmaya cesaretim yok.
Hemsire- Aptal aptal konusma.
Kadin- Benim mi bu, tanrim ne kadar guzel.
(koca girer.)
Doktor- Tebrikler, bir oglunuz oldu.
Koca- Oglan ha, nasil peki?
Doktor- Cok iyi, kariniz da oyle.
Koca- Guzeeel... Evet Klara, nasil gitti?
Hemsire- Cigerleri olaganustu, dunyaya gelir gelmez oyle bir bagirmaya basladi ki....
Koca- Ama Klara, aman tanrim, bu Otto'dan da kucuk.
Doktor- Bu cocuk gayet saglikli ve saglam.
Koca- Yalan soylemenize gerek yok doktor. Bunun ne anlama geldigini biliyorum. Yine ayni seyleri yasayacagiz.
Doktor- Beni dinleyin...
Koca- Iyi ama doktor, otekilere ne oldugunu biliyor musunuz?
Doktor- Otekileri unutun. Buna bir sans verin.
Koca- Ama oyle kucuk ve zayif ki.
Doktor- Daha yeni dogdu ama beyfendi.
Koca - Oyle olsa bile...
Doktor- Kariniza iyi davranin. Anlayisli olun lutfen. Bu cok onemli.
Kadin- Yasamasi icin oyle cok dua ettim ki Alois. Aylarca her gun kiliseye gittim. Dizlerimin uzerinde onu sag birakmasi icin tanri'ya yalvardim. O yasamali Alois, Adolf'um yasamali. Yasamak zorunda.
NOT: Ronald Dahl'in Adolf Hitler'in dogusunu anlattigi ve 'Gercek Bir Oyku' basligi altinda yazdigi oykuden kisaltip alinmistir...
Bir kıvılcım düşer önce,
Büyür yavaş yavaş,
Bir bakarsın volkan olmuş,yanmışsın arkadaş...
Dolduramaz boşluğunu ne ana, ne kardaş,
Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş...
Ortak olmak her sevince, her derde kedere,
Ve yürümek ömürboyu,
Beraberce elele...
Olmasın hiç,
O ta içten gülen gözlerde yaş,
Bir gün yollarımız ayrılsa bile arkadaş...
Yılmaz Güney...
Arkadas konusunda, kendi tanitim yazimda da yazili olan bu siir uzerine pek bir sey soylenmez saniyorum... Belki Melike Demirag'in sarkisinin bir yerlerinde soyledigi su cumleler eklenebilir:
- Evet arkadaş.. Kim olduğumu ne olduğumu.. Nerden gelip nereye gittiğimi sen öğrettin bana.. Elimden tutup karanlıktan aydınlığa sen çıkardın.. Bana yürümeyi öğrettin.. Elele ve daima ileriye.. Birgün.. Birgün birbirimizden ayrı düşsek bile biliyorum hiçbir zaman ayrı değil yollarımız.. Ve aynı yolda yürüdükçe gün gelir yine ellerimiz dostça birleşir.. Ayrılsak bile kopamayız..
Ortak olmak her sevince her derde kedere
Ve yürümek ömür boyu beraberce elele
Olmayacak o taa içten gülen gözlerde yaş
Birgün gelip ayrılsak bile seninle arkadaş...
Bir televizyon programinda yasanmis bir kucuk oyku:
Efendim, Rizede bir müezzin iftar ezanını yanlıştıkla 5 dk kadar önce okumuş. Ezani duyan insanlar da oruçlarını açmış doğal olarak fakat, ertesi gün müftü çıkıp 'Hacan olmaz öyle, rabbimun orucuyla dalga mı geçiiysuuz pütün Rizeli hemşerilarum bu orucu kaza edecektur' buyurmuş. Ve tabi kavga derecesine varan buyuk tartismalar cikmis. Yok efendim olurdu olmazdı. Bu esnada canlı yayına Almanya'dan -tekrar ediyorum Almanya'dan- bir telefon gelmis. Konuşma aşağıdaki gibiymis...
- Iyi akşamlar, haçan ben birşey soracağum, biz de ailecek Rizeliyuz, acaba aha bu orucu biz de mi kaza edeceğuz?
Müftünün cevabı:
- Ha bu ezanı oradan duymuşsanuz, siz de edeceksunuz!
Özetle;
Biz de Bedevi'nin öyküsünü mesnet alırsak; ortaya şu sonuçlar çıkıyor:
1) . Türkiye; '10 Kasım 1938'den beri, varlık nedeni olan Cumhuriyeti, gerçek anlamda savunan bir liderden yoksun olarak, 70 yıl geçirmiştir.
2) Bu dönemde gelen istisnasız tüm liderler, kendi siyasi pazarlamalarını, Cumhuriyete ve Cumhuriyet Devrimlerine 'vurmak' üstüne kurulmuş stratejilerle yapmışlardır.
3) Yaklaşık üç kuşağa tekabül eden bu zaman zarfında, Türkiye'nin milli eğitim politikası 'teokratikleştirilmiştir' ve 'teokratikleştirilmekte' dir.
4) 29 Ekim 1923'te gerçekleştirilen 'devrim', bila fasıla tam 85 yıl süren bir 'karşı devrim' ile tasfiyenin son aşamasına gelmiştir.
Son söz:
'Başını rica ile çadıra sokan deve, artık sahibini dışarı davet etmektedir...'
Atatürk'ten sonraki lider İsmet İnönü; Köy Enstitüleri'ni kapatilmasina on ayak olarak, bir anlamda cumhuriyet devrimlerinin kırsala uzanan kollarını koparmis oldu
Sonraki lider Adnan Menderes, dini politik bir enstrüman olarak kullanma geleneğini başlattı. Dini; hurafelerden, siyasi spekülasyonlardan arınmış bir şekilde halka öğretecek aydın din adamları yetiştirmek üzere kurulan İmam Hatip liselerinin misyonunu ters çevirdi.
Sonraki lider Suleyman Demirel ise, Menderes'ten de baskın çıktı. Tarikatlar üzerinden siyasi ikbal aramaktan çekinmedi.
Arada gelen ve çoğumuz tarafından, Cumhuriyet devrimlerinin, laisizmin ve demokrasinin seçkin temsilcisi olarak gördüğümüz bir başka lider, yani Kenan Evren, Fethullah Gülen ile muhabbetli olmaktan sonuç bekledi.
Sonraki lider Sayın Turgut Özal; zaten bir tarikat uyesi olduğunu, gizlemeye gerek bile duymadı.
Sonraki lider Necmettin Erbakan döneminde, tarikat şeyhleri, başbakanlık protokolünün liste başındaydılar.
Modern Türk kadını imajını güçlü bir rüzgar gibi arkasına ve oy portföyüne alıp, Başbakan olan Sayin Tansu Çiller, nabzını tarikatlara tutturdu.
Bulent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz'lı hükümet, tarikatların ve dipten gelen dalganın sırtını sıvazlamaya devam etti.
Sonuc olarak;
Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra gelen bütün liderler; devenin çadıra girmesine izin verdiler. İzin vermenin ötesinde, teşvik ettiler.
Colde yasayan bir Bedevi'ye sormuslar:
'Sence lider kimdir? ..'
Bedevi;
'Bir tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim' demis; 'Elbette, anlat öykünü' diye yanıtlamislar.
Bedevi baslamis oykusunu anlatmaya:
'Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. Deneyimli Bedevi, bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar.
Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar. Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırını alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler.
Son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir:
'Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin' der. Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve 'Pekii, başını çadıra sokabilirsin' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.
Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır; 'Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. izin ver, boynumu da çadıra sokayım.' Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'Pekii' der Bedevi.
Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; 'Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver...' Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir; 'Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan...'
'Lider kimdir? ' di soru degilm mi... Bu hikayeyi temel alarak yanitlayayim efendim:
Lider, devenin başını dahi çadıra sokmasına izin vermeyen insandır.
Bizim Başbakan Erdoğan, dış destek aramak için İngiltereyi ziyarete gitmiş. Ziyareti sırasında Kraliçe tarafından çay içmeye Davet edilen Erdoğan, Kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne olduğunu sormuş. Kraliçe:
- 'Cçevremi akıllı insanlarla doldurmak' cevabını vermiş. Erdoğan bunun üzerine kraliçeye çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini sormuş. Kraliçe:
- 'Onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum' diye yanıtlamış ve - 'Iizin verin göstereyim' demiş. Kraliçe hemen Tony Blair'i aramış ve: 'Sayın Başbakan, lütfen bu soruya cevap verin: Annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. Kimdir bu? ' diye sormuş. Tony Blair: 'Bu tabii ki benim majesteleri' diye yanıtlamış. Kraliçe: 'Doğru.Teşekkürler, iyi çalışmalar Mr. Blair' demiş ve Erdoğan'a dönerek: 'Gördünüz mü Sayın Erdoğan? '
'Evet majesteleri, çok teşekkür ederim, bu metodunuzu kesinlikle kullanacağım' diyerek oradan ayrılmış.
Yurda dönüşünde hemen Unakıtan'ı yanına çağıran Erdoğan: 'Kemal abi sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum' demiş. Unakıtan: 'Tabii efendim, nedir? ' Erdoğan: 'Annenin bir çocuğu var, babanın bir çocuğu var ve bu çocuk senin ne kız, ne de erkek kardeşin. Kimdir bu? '
Unakıtan sağa bakmış, sola bakmış, düşünmüş, taşınmış ve en sonunda: 'Efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem? ' demiş. Erdoğan kabul etmiş ve Unakıtan oradan ayrılmış, vakit kaybetmeden Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırmış. Saatlerce bu soru üzerinde düşünmüşler, ama, bir cevap bulamamışlar.
En sonunda Kemal Unakıtan Kemal Derviş'i aramış ve durumu açıkladıktan sonra: 'Annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve bu çocuk sizin ne kız, ne de erkek kardeşiniz. Kimdir bu? ' Derviş: 'Bunda bilemeyecek ne var, tabii ki benim! ' diye yanıtlamış. Cevabı alan Unakıtan hemen Erdogan'i arayarak: 'Cevabı buldum efendim, kim olduğunu biliyorum, Sayın Kemal Derviş' demiş.
Basbakan Erdogan büyük bir hayal kırıklığıyla cevapvermiş: 'Yanlış cevap Kemal abi. Doğru cevap Tony Blair olacakti'
Adamın biri elinde büyük bir bıçakla camiye dalar ve sorar:
- 'Aranızda müslüman olan var mı? '
Korkudan kimse bişey diyemez. Birazdan yaşlı bir adam ayağa kalkar:
- 'Ben müslümanım' der.
Bıçaklı adam ona benimle gel der ve camiden birlikte çıkarlar. Adam dışarıdaki inek sürüsünü gösterip:
- 'Amca, şu hayvanlari kesecem de ben beceremem yardım eder misin? ' der.
Yaşlı adam baya bir hayvanı kestikten sonra 'Ben yoruldum başka birini bul' der. Adam bu sefer kanlı bıçakla yine camiye girer ve sorar:
- 'Aranızda başka müslüman var mı? '
Az önceki adamı doğradığını düşünen cemaat çok korkar ve herkes aynı anda imama bakar, imam:
- 'Ulan iki rekat namaz kıldırdık diye müslüman mı olduk'
Sanliurfa denince akla gelen ilk yer. Meslekte ilk gorev yerimin burasi olmasi nedeniyle cok iyi bilirim bolgeyi. Guzel bir yerdir. Etrafindaki cami, bedesten, kale gibi yapilar, tepedeki kule, mancinik falan cevreye daha bir guzellik katar. Urfa'da az bulunan yesilin en cogu buradadir diye dusunmusumdur hep.
Goldeki baliklari yemez yerli halk. Bana, iyi ki de yemez dedirtir nedense. Saniyorum, eger biri yerse, Balikli Gol'de balik kalmayacagina olan inancimdir beni boyle dusunduren. Bu konuda bir de soylenti vardir. Urfa'ya gorevli gelen bir polis yemis ve gozlerinden olmustur...
Yabanci oldugunuz anlasilirsa, ki, cok rahat anlasilir, etrafiniz bir suru cocukla cevrilir. Size gerek Urfa'nin, gerekse Balikli Gol'un tarihini anlatma teklifleri gelir yagmur gibi... Laf aramizda, secin birini ve bir dinleyin. Anlattiklari dogru mudur, degil midir pek emin degilim ama, yoreye ozgu siveleriyle cok tatlidir hepsi. Fazla bir para da almazlar...
Bir de, golun kiyisini mesken tutmus balik yemcileri vardir. Kucuk bir cay tabagi gibi kapta satilan yemi, baliklara attiginizda, su birden karisi o bolgede... Kutsal baliklar bir yem icin birbirini ezmeye baslar...
gençliğe hitabe
26.10.2008 - 14:12Bir onceki Genclige Hitabe belki yeni yetmeler tarafindan anlasilamayabilir, bir kez de gunumuz Turkcesi ile yazalim...
'Ey Türk Gençliği!
Birinci ödevin Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli (güven) kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır.
Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyeti'ni savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için, içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!
Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyeti'ne kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler.
Zorla, ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir.
Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hayınlık içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler.
Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin genç kuşakları!
Işte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyeti'ni kurtarmaktır.
Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır.
Mustafa Kemal Ataturk.'
dürzü
26.10.2008 - 14:01Faso aga...
adolf hitler
26.10.2008 - 13:43Doktor- Her sey normal, hadi simdi guzelce yatin ve uyuyun, bir oglunuz oldu. Guzel bir oglunuz oldu. Ne dedigimi anliyorsunuz degil mi. Saglikli bir oglan. Agladigini duymadiniz mi?
Kadin- Saglikli mi doktor?
Doktor - Elbette saglikli
Kadin- Birakin da goreyim onu lutfen.
Doktor- Biraz sonra goreceksiniz.
Kadin- Saglikli oldugundan emin misiniz?
Doktor- Kesinlikle.
Kadin- Hala agliyor mu?
Doktor- Artik dinlenmelisiniz, kaygilanacak hicbir sey yok.
Kadin- Neden aglamayi kesti doktor? Ne oldu?
Doktor- Kendinizi yormayin lutfen, her sey yolunda.
Kadin- Onu gormek istiyorum. lutfen onu gosterin bana.
Doktor- Sevgili bayan, cok guzel, saglikli bir bebeginiz oldu. Bana inanmiyor musunuz yoksa?
Kadin- Suradaki kadin ona ne yapiyor oyle?
Doktor- Bebeginizi sizin icin hazirliyor, guzellestiriyor. Yikiyoruz onu, birazdan hazir olur.
Kadin- Bir sorun olmadigina yemin eder misiniz?
Doktor- Evet ederim. Simdi dinlenin lutfen, hadi uzanin ve gozlerinizi kapayin... Oldu... Aferin...
Kadin- Yasamasi icin oyle cok dua ettim ki.
Doktor- Elbette yasayacak, neler soyluyorsunuz boyle?
Kadin- Otekiler yasamadi ama.
Doktor- Efendim?
Kadin- Dogurdugum oteki bebeklerden hicbiri yasamadi, doktor.
Doktor- Kaygilanmayin, saglikli, kusursuz bir oglan.
Kadin- Otekiler icin de aynen bunlari soylemislerdi. Ama hepsini kaybettim doktor. Son on sekiz ayda tam 3 bebek kaybettim. Endisemi hos gormelisiniz.
Doktor- Uc mu?
Kadin- Bu dorduncu....Dort yilda. Bunun ne demek oldugunu bilemezsiniz. Uc cocugu da teker teker pes pese yitirmenin. Gozumun onunden hic gitmiyorlar. Gustav harika bir bebekti. Ama surekli hastaydi. Caresizce onun basinda beklemek nasil kotudur bilemezsiniz. Kizim Ida Noel'den once öldü.
Doktor- Artik yeni bir bebeginiz var.
Kadin- Ama Ida cok guzeldi.
Doktor- Biliyorum
Kadin - Nereden bileceksinizzzzz.
Doktor- Cok guzel olduguna eminim ama bu bebek de cok guzel.
Kadin- Ida iki yasindaydi. Gustav'im gitmis, Otto'm gitmisti. Bir o kalmisti. Kizim oldugunde yine gebeydim tam dort aylik. Cenazeden sonra 'Bu bebegi istemiyorum, yeterince cocuk gomdum' diye bagirdim. Kocam yanima geldi ve 'Sana iyi haberlerim var Klara' dedi. Dusunebiliyor musunuz, biz cocugumuzu yeni gommusuz o iyi haber diyor. 'Bugun baska yere atandim, toplanmaya basla.' Ve iste buradayiz. Korkuyorum doktor.
Doktor- Korkmaniza gerek yok.
Kadin- Dorduncu bebegimin sansi ne kadar?
Doktor- Boyle seyler dusunmeyin.
Kadin - Elimde degil cocuklarimin pes pese olmesinin bir nedeni olmali, bir tur lanet, soya cekim... Otto dogdugunda kocam bana ne dedi biliyor musunuz? 'Butun cocuklarin bu kadar gucsuz ve kucuk olmak zorunda mı? Neden daha saglikli numunelere sahip olamiyorum? ' Uc gun sonra da Otto'm öldü. Ardindan Gustav, ardindan Ida ve ev bosaldi.
Doktor- Dusunmeyin artik.
Kadin- Bu seferki de kucuk mu?
Doktor- Normal bir cocuk.
Kadin - Ama kucuk?
Doktor- Belki biraz kucuk. Ama kucukler daha dayanikli cikar. Bir yil sonra yurumeye, iki yil sonra da konusmaya baslayacak.
Hemsire- Iste minik guzelimiz. Kucagina almak ister misin?
Doktor- Iyice sarin, burasi serin.
Hemsire- Bugune kadar gordugum en guzel eller, parmaklarina bakin ne kadar zarif ve uzun. Hadi annesi, basini cevir de bak suna, al hadi.
Kadin- Bakmaya korkuyorum. Bir bebegim daha olduguna, ustelik saglikli olduguna inanmaya cesaretim yok.
Hemsire- Aptal aptal konusma.
Kadin- Benim mi bu, tanrim ne kadar guzel.
(koca girer.)
Doktor- Tebrikler, bir oglunuz oldu.
Koca- Oglan ha, nasil peki?
Doktor- Cok iyi, kariniz da oyle.
Koca- Guzeeel... Evet Klara, nasil gitti?
Hemsire- Cigerleri olaganustu, dunyaya gelir gelmez oyle bir bagirmaya basladi ki....
Koca- Ama Klara, aman tanrim, bu Otto'dan da kucuk.
Doktor- Bu cocuk gayet saglikli ve saglam.
Koca- Yalan soylemenize gerek yok doktor. Bunun ne anlama geldigini biliyorum. Yine ayni seyleri yasayacagiz.
Doktor- Beni dinleyin...
Koca- Iyi ama doktor, otekilere ne oldugunu biliyor musunuz?
Doktor- Otekileri unutun. Buna bir sans verin.
Koca- Ama oyle kucuk ve zayif ki.
Doktor- Daha yeni dogdu ama beyfendi.
Koca - Oyle olsa bile...
Doktor- Kariniza iyi davranin. Anlayisli olun lutfen. Bu cok onemli.
Kadin- Yasamasi icin oyle cok dua ettim ki Alois. Aylarca her gun kiliseye gittim. Dizlerimin uzerinde onu sag birakmasi icin tanri'ya yalvardim. O yasamali Alois, Adolf'um yasamali. Yasamak zorunda.
NOT: Ronald Dahl'in Adolf Hitler'in dogusunu anlattigi ve 'Gercek Bir Oyku' basligi altinda yazdigi oykuden kisaltip alinmistir...
Arapça
26.10.2008 - 13:17Araplarin dilidir...
Butun diller kadar guzel, bir o kadar da cirkindir...
Astek Uygarlığı
26.10.2008 - 13:10Boyle bir uygarlik hic olmamistir...
güz
26.10.2008 - 13:04Sonbahar'in bir diger adidir... Ama, ne zaman baslikta gectigi gibi duysam, aklima, daha dogrusu dilimin ucuna Guz Gulleri sarkisi gelir...
Inanki aglamadim
Huzunluyum sadece
Gozlerimdeki yaslar cig gibi
Yagar boyle her gece
Guz gulleri gibiyim
Hic bahar yasamadim
Ya sevmeyi bilmedim yillarca
Ya sevince gec kaldim
Simdi delicesine
Sevmek istesem bile
Sonbahar sisi cokmus ustume
Sevincim buruk yine
Guz gulleri gibiyim
Hic bahar yasamadim
Ya sevmeyi bilmedim yillarca
Ya sevince gec kaldim...
arkadaş
26.10.2008 - 00:48ARKADAS
Bir kıvılcım düşer önce,
Büyür yavaş yavaş,
Bir bakarsın volkan olmuş,yanmışsın arkadaş...
Dolduramaz boşluğunu ne ana, ne kardaş,
Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş...
Ortak olmak her sevince, her derde kedere,
Ve yürümek ömürboyu,
Beraberce elele...
Olmasın hiç,
O ta içten gülen gözlerde yaş,
Bir gün yollarımız ayrılsa bile arkadaş...
Yılmaz Güney...
Arkadas konusunda, kendi tanitim yazimda da yazili olan bu siir uzerine pek bir sey soylenmez saniyorum... Belki Melike Demirag'in sarkisinin bir yerlerinde soyledigi su cumleler eklenebilir:
- Evet arkadaş.. Kim olduğumu ne olduğumu.. Nerden gelip nereye gittiğimi sen öğrettin bana.. Elimden tutup karanlıktan aydınlığa sen çıkardın.. Bana yürümeyi öğrettin.. Elele ve daima ileriye.. Birgün.. Birgün birbirimizden ayrı düşsek bile biliyorum hiçbir zaman ayrı değil yollarımız.. Ve aynı yolda yürüdükçe gün gelir yine ellerimiz dostça birleşir.. Ayrılsak bile kopamayız..
Ortak olmak her sevince her derde kedere
Ve yürümek ömür boyu beraberce elele
Olmayacak o taa içten gülen gözlerde yaş
Birgün gelip ayrılsak bile seninle arkadaş...
Arkadassiz kalmamaniz dilegiyle...
sperm
26.10.2008 - 00:37Pek emin olmamakla birlikte, dunyada bunun kadar cok israf edilen bir baska sey daha yoktur gibi bir dusunce var kafamda...
laz
26.10.2008 - 00:25Bir televizyon programinda yasanmis bir kucuk oyku:
Efendim, Rizede bir müezzin iftar ezanını yanlıştıkla 5 dk kadar önce okumuş. Ezani duyan insanlar da oruçlarını açmış doğal olarak fakat, ertesi gün müftü çıkıp 'Hacan olmaz öyle, rabbimun orucuyla dalga mı geçiiysuuz pütün Rizeli hemşerilarum bu orucu kaza edecektur' buyurmuş. Ve tabi kavga derecesine varan buyuk tartismalar cikmis. Yok efendim olurdu olmazdı. Bu esnada canlı yayına Almanya'dan -tekrar ediyorum Almanya'dan- bir telefon gelmis. Konuşma aşağıdaki gibiymis...
- Iyi akşamlar, haçan ben birşey soracağum, biz de ailecek Rizeliyuz, acaba aha bu orucu biz de mi kaza edeceğuz?
Müftünün cevabı:
- Ha bu ezanı oradan duymuşsanuz, siz de edeceksunuz!
Işte laz budur. :)
Yuzunuzden gulumseme hic eksilmesin efendim...
lider
26.10.2008 - 00:17Özetle;
Biz de Bedevi'nin öyküsünü mesnet alırsak; ortaya şu sonuçlar çıkıyor:
1) . Türkiye; '10 Kasım 1938'den beri, varlık nedeni olan Cumhuriyeti, gerçek anlamda savunan bir liderden yoksun olarak, 70 yıl geçirmiştir.
2) Bu dönemde gelen istisnasız tüm liderler, kendi siyasi pazarlamalarını, Cumhuriyete ve Cumhuriyet Devrimlerine 'vurmak' üstüne kurulmuş stratejilerle yapmışlardır.
3) Yaklaşık üç kuşağa tekabül eden bu zaman zarfında, Türkiye'nin milli eğitim politikası 'teokratikleştirilmiştir' ve 'teokratikleştirilmekte' dir.
4) 29 Ekim 1923'te gerçekleştirilen 'devrim', bila fasıla tam 85 yıl süren bir 'karşı devrim' ile tasfiyenin son aşamasına gelmiştir.
Son söz:
'Başını rica ile çadıra sokan deve, artık sahibini dışarı davet etmektedir...'
lider
26.10.2008 - 00:15Atatürk'ten sonraki lider İsmet İnönü; Köy Enstitüleri'ni kapatilmasina on ayak olarak, bir anlamda cumhuriyet devrimlerinin kırsala uzanan kollarını koparmis oldu
Sonraki lider Adnan Menderes, dini politik bir enstrüman olarak kullanma geleneğini başlattı. Dini; hurafelerden, siyasi spekülasyonlardan arınmış bir şekilde halka öğretecek aydın din adamları yetiştirmek üzere kurulan İmam Hatip liselerinin misyonunu ters çevirdi.
Sonraki lider Suleyman Demirel ise, Menderes'ten de baskın çıktı. Tarikatlar üzerinden siyasi ikbal aramaktan çekinmedi.
Arada gelen ve çoğumuz tarafından, Cumhuriyet devrimlerinin, laisizmin ve demokrasinin seçkin temsilcisi olarak gördüğümüz bir başka lider, yani Kenan Evren, Fethullah Gülen ile muhabbetli olmaktan sonuç bekledi.
Sonraki lider Sayın Turgut Özal; zaten bir tarikat uyesi olduğunu, gizlemeye gerek bile duymadı.
Sonraki lider Necmettin Erbakan döneminde, tarikat şeyhleri, başbakanlık protokolünün liste başındaydılar.
Modern Türk kadını imajını güçlü bir rüzgar gibi arkasına ve oy portföyüne alıp, Başbakan olan Sayin Tansu Çiller, nabzını tarikatlara tutturdu.
Bulent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz'lı hükümet, tarikatların ve dipten gelen dalganın sırtını sıvazlamaya devam etti.
Sonuc olarak;
Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra gelen bütün liderler; devenin çadıra girmesine izin verdiler. İzin vermenin ötesinde, teşvik ettiler.
lider
26.10.2008 - 00:09Colde yasayan bir Bedevi'ye sormuslar:
'Sence lider kimdir? ..'
Bedevi;
'Bir tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim' demis; 'Elbette, anlat öykünü' diye yanıtlamislar.
Bedevi baslamis oykusunu anlatmaya:
'Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. Deneyimli Bedevi, bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar.
Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar. Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırını alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler.
Son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir:
'Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin' der. Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve 'Pekii, başını çadıra sokabilirsin' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.
Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır; 'Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. izin ver, boynumu da çadıra sokayım.' Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'Pekii' der Bedevi.
Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; 'Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver...' Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir; 'Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan...'
'Lider kimdir? ' di soru degilm mi... Bu hikayeyi temel alarak yanitlayayim efendim:
Lider, devenin başını dahi çadıra sokmasına izin vermeyen insandır.
fıkra
26.10.2008 - 00:03Bizim Başbakan Erdoğan, dış destek aramak için İngiltereyi ziyarete gitmiş. Ziyareti sırasında Kraliçe tarafından çay içmeye Davet edilen Erdoğan, Kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne olduğunu sormuş. Kraliçe:
- 'Cçevremi akıllı insanlarla doldurmak' cevabını vermiş. Erdoğan bunun üzerine kraliçeye çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini sormuş. Kraliçe:
- 'Onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum' diye yanıtlamış ve - 'Iizin verin göstereyim' demiş. Kraliçe hemen Tony Blair'i aramış ve: 'Sayın Başbakan, lütfen bu soruya cevap verin: Annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. Kimdir bu? ' diye sormuş. Tony Blair: 'Bu tabii ki benim majesteleri' diye yanıtlamış. Kraliçe: 'Doğru.Teşekkürler, iyi çalışmalar Mr. Blair' demiş ve Erdoğan'a dönerek: 'Gördünüz mü Sayın Erdoğan? '
'Evet majesteleri, çok teşekkür ederim, bu metodunuzu kesinlikle kullanacağım' diyerek oradan ayrılmış.
Yurda dönüşünde hemen Unakıtan'ı yanına çağıran Erdoğan: 'Kemal abi sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum' demiş. Unakıtan: 'Tabii efendim, nedir? ' Erdoğan: 'Annenin bir çocuğu var, babanın bir çocuğu var ve bu çocuk senin ne kız, ne de erkek kardeşin. Kimdir bu? '
Unakıtan sağa bakmış, sola bakmış, düşünmüş, taşınmış ve en sonunda: 'Efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem? ' demiş. Erdoğan kabul etmiş ve Unakıtan oradan ayrılmış, vakit kaybetmeden Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırmış. Saatlerce bu soru üzerinde düşünmüşler, ama, bir cevap bulamamışlar.
En sonunda Kemal Unakıtan Kemal Derviş'i aramış ve durumu açıkladıktan sonra: 'Annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve bu çocuk sizin ne kız, ne de erkek kardeşiniz. Kimdir bu? ' Derviş: 'Bunda bilemeyecek ne var, tabii ki benim! ' diye yanıtlamış. Cevabı alan Unakıtan hemen Erdogan'i arayarak: 'Cevabı buldum efendim, kim olduğunu biliyorum, Sayın Kemal Derviş' demiş.
Basbakan Erdogan büyük bir hayal kırıklığıyla cevapvermiş: 'Yanlış cevap Kemal abi. Doğru cevap Tony Blair olacakti'
Yuzunuzden gulumseme hic eksilmesin efendim...
fıkra
25.10.2008 - 23:51Adamın biri elinde büyük bir bıçakla camiye dalar ve sorar:
- 'Aranızda müslüman olan var mı? '
Korkudan kimse bişey diyemez. Birazdan yaşlı bir adam ayağa kalkar:
- 'Ben müslümanım' der.
Bıçaklı adam ona benimle gel der ve camiden birlikte çıkarlar. Adam dışarıdaki inek sürüsünü gösterip:
- 'Amca, şu hayvanlari kesecem de ben beceremem yardım eder misin? ' der.
Yaşlı adam baya bir hayvanı kestikten sonra 'Ben yoruldum başka birini bul' der. Adam bu sefer kanlı bıçakla yine camiye girer ve sorar:
- 'Aranızda başka müslüman var mı? '
Az önceki adamı doğradığını düşünen cemaat çok korkar ve herkes aynı anda imama bakar, imam:
- 'Ulan iki rekat namaz kıldırdık diye müslüman mı olduk'
Yuzunuzden gulumseme hic eksilmesin efendim...
sofu
25.10.2008 - 23:44Dinin emir ve yasaklarina butunuyle uyan kimselere denir...
Gönül
25.10.2008 - 17:20Bulut olup diyar diyar gezersin
Bazen roman bazen şiir yazarsın
Zaman gelir söz dinlemez azarsın
Ben senin kahrını çekemem gönül
Zaman gelir yazdığımı okursun
Okursun ama bir bakar körsün
Ozümde yanan bir zalim korsun
Ben senin kahrını çekemem gönül
Yücelere yağan bir beyaz karsın
Bir fakire gölge olmaz çınarsın
Kurda kuşa su vermeyen pınarsın
Ben senin kahrını çekemem gönül
Seyyah olup tüm âlemi gezersin
Ordek olup ummanlarda yüzersin
Padişahım diye ferman yazarsın
Ben senin kahrını çekemem gönül
Namusu öldürdün birde ar istersin
Kara kışta utanmadan nar istersin
Ağustos ayında taze kar istersin
Ben senin kahrını çekemem gönül
Garip Bozkurt vasiyetin yazarsın
Leyla diye diyar diyar gezersin
Yaşayan canlara mezar kazarsın
Ben senin kahrını çekemem gönül..
Ali Bozkurt...
Gönül
25.10.2008 - 17:17Bağından her güzel bir gül seçerdi,
Bundan mı sarardın soldun,ey gönül?
Kadınlar geçerdi,kızlar geçerdi,
Bir zaman aşk için yoldun,ey gönül!
Dünyaya baksan da gülümser gibi
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın,doldun,ey gönül!
Care yok,matemin çok derinse de,
Hasretin tükenmez yaşın dinse de.
Gençliği hoş geçti,eğlendinse de
Sanmam ki bahtiyar oldun,ey gönül!
Faruk Nafiz Camlibel...
Gönül
25.10.2008 - 17:14bunca yıl herkesten kaçtın
en sonunda buldum sandın
ansızın içini açtın
yapma dedim yaptın gönül
gözleri senden uzaktı
farkedilmez bir tuzaktı
sana böylesi yasaktı
yapma dedim yaptın gönül
o bir yolcu sen bir hancı
gördüğün en son yalancı
içimdeki derin sancı
gitmez dedim kaldı gönül
sen istedin ben dinledim
senden ayrı olmaz dedim
en sonunda ben de sevdim
şimdi beni kurtar gönül
gözlerin bakar da, görmez
ellerin tutar da, bilmez
gece gündüz farkedilmez
demedim mi sana gönül
sabahın tam üçündesin
dertlerin en gücündesin
hâlâ onun peşindesin
gitme dedim gittin gönül
böylesi sevdiğin için
bir kördüğüm oldu içim
ağlıyorsun için için
demedim mi sana gönül
ağrı dağın eteğinde uçan güvercin olsam
25.10.2008 - 17:12Ilk kez, soguk bir kis gunu, Safranbolu Yedekcioglu Konak'ta dinledigim turku... Sozleri pek guzel olmasa da, ezgisi harikadir.
komünist
25.10.2008 - 16:59Komunizm taraftari olan kisilere verilen ad...
balıklı göl
25.10.2008 - 16:51Sanliurfa denince akla gelen ilk yer. Meslekte ilk gorev yerimin burasi olmasi nedeniyle cok iyi bilirim bolgeyi. Guzel bir yerdir. Etrafindaki cami, bedesten, kale gibi yapilar, tepedeki kule, mancinik falan cevreye daha bir guzellik katar. Urfa'da az bulunan yesilin en cogu buradadir diye dusunmusumdur hep.
Goldeki baliklari yemez yerli halk. Bana, iyi ki de yemez dedirtir nedense. Saniyorum, eger biri yerse, Balikli Gol'de balik kalmayacagina olan inancimdir beni boyle dusunduren. Bu konuda bir de soylenti vardir. Urfa'ya gorevli gelen bir polis yemis ve gozlerinden olmustur...
Yabanci oldugunuz anlasilirsa, ki, cok rahat anlasilir, etrafiniz bir suru cocukla cevrilir. Size gerek Urfa'nin, gerekse Balikli Gol'un tarihini anlatma teklifleri gelir yagmur gibi... Laf aramizda, secin birini ve bir dinleyin. Anlattiklari dogru mudur, degil midir pek emin degilim ama, yoreye ozgu siveleriyle cok tatlidir hepsi. Fazla bir para da almazlar...
Bir de, golun kiyisini mesken tutmus balik yemcileri vardir. Kucuk bir cay tabagi gibi kapta satilan yemi, baliklara attiginizda, su birden karisi o bolgede... Kutsal baliklar bir yem icin birbirini ezmeye baslar...
Yolunuz duserse, gidin gorun... Nacizane tavsiyemdir...
güzel
25.10.2008 - 16:35Bakmasi sevap olan sey :)
Atatürk'ün sevdiği şarkılar
25.10.2008 - 16:29Sahane gözler şahane
Hüsnüne yoktur bahane
Süleyman olsam cihane
Gönül eylenmez asla...
Uçan kuşlar kebab olsa
Akan sular şarab olsa
Meyhaneler mesken olsa
Gönül eylenmez asla...
Atatürk'ün sevdiği şarkılar
25.10.2008 - 16:28Alişimin kaşları kare aman,
Sen açtın sineme yare,
Bulamadım derdime çare aman,
Görmedin mi ah civan Alişimi Tuna boyunda...
Evleri var hane hane aman,
Benleri var tane tane,
Saramadın kane kane aman,
Görmedin mi ah civan Alişimi Tuna boyunda...
Toplam 936 mesaj bulundu