Muvahhid Duranoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları ...

  • gece

    24.11.2005 - 04:05

    karanliktan korkarim ben..

  • amin maalouf

    23.11.2005 - 00:49

    butun kitaplarini okudum. evet okutturuyor..
    araplarin gozuyle hacli seferleri isimli kitabinin ismini yanlis koymus bence. haclilarin gozuyle araplar olmasi lazimdi..

  • vatan

    20.11.2005 - 06:32

    insanin hor gorulmedigi yer. anne sevkatiyle kucaklandigi yer. inancindan ve dusuncesinden oturu asagiliklar tarafindan asagilanmadigi yer. goreniniz varmi?

  • gidebilsem

    20.11.2005 - 05:05

    devre dagina. ama aylardan agustos olsa. buzun altindan cikan sudan icsem kana kana. kar yesem. nefti yesili cimenlere uzansam. sari mor kirmizi yaban ciceklerini koklasam. uzunsam devrenin eteklerine, tezek kokusu gelse burnuma, milkinazin sut kaznlarini yikarken cikardigi sesleri duysam, babamin harman sonrasi terinin kokusunu cigerlerime doldursam, yagmur agarken baktigimiz camlar yine yerinde olsa, misketlerimi caldigi icin dovdugum arkadasima bir poset misket gotursem, annemle yine bir oturusta bir demlik cayi icsem tandir baslarinda...

  • ve bütün çirkinler öldürülecek

    20.11.2005 - 04:53

    ne yani bendemi?

  • büyü

    19.11.2005 - 19:46

    Büyü nedir?

    Büyü; gerçek sebebi gizli olduğu için olduğundan başka şekilde hayal edilen göz bağlama, şarlatanlık ve hilekarlık demektir. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru; hayali gerçek, gerçeği hayal gibi algılamaya sebep olduğundan kötü bir şeydir. Mesela; Hz. Musa (a.s.) ’ın asasının bir mucize olarak büyük bir yılana dönüşmesi karşısında bunalan Firavun, sihirbazları yardımına çağırmış, onlar da insanların gözlerini boyamış ve onları korkutmuşlar, (A’raf, 7/116) attıkları ipleri ve değnekleri koşuyor gibi göstermişlerdi. (Taha, 20/66)

    Bazı tefsirlerde bildirildiğine göre sihirbazlar, koyun barsaklarına civa doldurmuşlar, üstten tutunca değnek, ortadan tutunca ip gibi görünen bu barsakları sıcak kumların üzerine atmışlar. Sıcaktan çok etkilenen civa hareketlenince barsaklar, yılan gibi kıvrılmaya başlamışlardı. Oraya yılan görmek için gelen insanlar gördükleri manzara karşısında korkuya kapılmış onları koşan birer yılan gibi algılamışlardı. Hz. Musa (a.s.) değneğini atınca değneği sihirbazların yılanlarını yutmuş orada bulunanlardan önce sihirbazlar, bunun bir sihir olmadığını anladıkları için secdeye kapanmış ve Hz. Musa’ya inanmışlardı. (A’raf, 7/120)

    Tabiatta bilmediğimiz bir çok kanun vardır. Bazı kimseler bu kanunlardan bazısını öğrenerek insanları etkileyebilirler. Mesela; televizyonun hiç bilinmediği bir yerde kapalı devre televizyon yayınıyla insanları etki altına almak mümkündür. İnsanların büyü için kullandıkları yöntemler yeni keşifler ve yeni gelişmelerle değişebilir.

    Cinler aracılığıyla da büyü yapılabilir. Mesela; bir cinci yanına gelen bir kişiyle ilgili bilgileri ilişkide olduğu bir cinden alarak ona söyleyince o şahsı etkisi altına alabilir. “Ben hiç bir şey konuşmadan benim adımı, yaptığım işi, arkadaşlarımla ilişkilerimi vs. bildi” diyerek o şahsa insan üstü değer veren ve etkisi altına giren kişilere her zaman rastlanabilir.

    Sihirbazlar yaptıkları işin gerçeğini gizleyerek kendilerini olağanüstü güçlere sahip kişiler olarak takdim edip insanları etkileri altına almaya çalıştıkları için yaptıkları iş haramdır. Allah’ın vermediği bir gücün kendilerinde olduğunu; kendilerinin Allah’a ait bir kısım yetkileri kullanabileceklerini gösterdikleri için aynı zamanda şirk içine girmiş olurlar.


    Üste Dön
    Büyüyü bozmak için bir büyücüye mi gitmek gerekir?

    Büyü insanda ağır psikolojik etkiler bırakır. Büyüyü bozmak, bu etkiyi ortadan kaldırmak demektir. Bunun için büyücüye gidilmez. Yapılacak şey, kişinin kendine güvenini sağlayıcı çalışmalardır. Kur’an’ın anlamını düşünerek okumak, bu konuda çok etkili olur.

    Üste Dön
    Aileme yapılan bir büyünün beni etkilendiği söyleniyor. Bunun için ne yapılmalıdır?

    Bu tür şeyler insanın içini daraltır. İnsan kendini rahatlatmak ister. Kur’an-ı Kerim’in bir özelliği de okundukça insanı huzura kavuşturmasıdır. Çünkü o, insanlar için bir rahmet ve şifadır:

    “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifa, mü’minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yunus, 10/57)

    “Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için bir şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsra, 17/82)

    Kur’an’ın bir diğer adı da “zikir” dir:

    “O Zikri (Kur’an'ı) biz indirdik ve onu elbette biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9)

    Kur’an’ı Zikir olarak vasıflandıran Allah-u Teala, kalplerin ancak bu zikri okumakla tatmin olacağını bildirmektedir:

    “(Onlar) İman edenler ve gönülleri Allah’ın zikri ile sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile sükunet bulur.” (Ra’d, 13/28)

    Bu ayetlerde işaret edildiği gibi Kur’an okumak insanı huzura sevk eder, ona şifa ve gönül huzuru verir. Bu sebeple müslüman bir insanın, her daim Kur’an’ı anlayarak okuması ve ondan öğrendiklerini hayatına geçirmesi lazımdır ki her türlü kötülüklere, büyülere karşı sağlam bir koruyucusu olsun.

  • acem kızı

    11.11.2005 - 07:17

    istanbul imam hatip lisesi nin halic e hakim terasinda, geceleri yaptigimiz kacamaklarin en hit parcasiydi. boylu boyunca butun halic ve eyup koprusunden durmadan gecen arabalar, fener rum patrikhanesinin karanlik silueti, ateste kaynayan cay...hey gidi hey..sonra baslar o melodi, cirpinipta san ovaya cikinca..

  • dost

    09.11.2005 - 08:46

    'kafirleri dost edinmeyin, zira onlar birbirlenin dostudurlar, sizden kim onlari dos edinirse oda onlardandir! Allah fasiklar topluluguna hidayet vermez' (ayet)
    'sizin Allah tan baska dostunuz yoktur'(ayet)
    ' Allah a ve ahiret gunune inan gercek muminler, babalari,akrabalari dahi olsa, kafilre sevgi beslediklerini goremezssin, onlara siddetli bir sekilde davranir, muminlere ise sevkatle yaklasirlar. sen onlari ruku ederken ve secde ederken gororsun'(ayet)

    baska soze gerek varmi?

  • Abdulbasit Abdussamed

    09.11.2005 - 08:08

    muhammde ibn abdul basit el-abd es-samet...gercek ismi budur.
    misirin en iyi karilerinden biridir. kucuk yasta hafiz olmus ve kiraat-i asereyi tamamlamistir. hocasi otoriteler tafafindan en iyi okuyucu olarak kabul edilen muhammed rifat rahimehullah tir. kur an okuyus senedeleri peygamber sav e kadar kopmadan gelmistir.. hafizligini imam vers kiraatina gore tamamlamistir. kendisi selefisalihin yolunda olup tasavvufa karsidir. Allah rahmet eylesin..

  • Cahit Külebi

    07.11.2005 - 20:30

    tdk dayken uydurdugu binlerce kelimeyle turkcnin en buyuk katillerinden biri olup, cumhurbaskanindan baska kimsenin kullanmadigi 'gonenc' kelimesinin mucididir.
    iyi bi sairdir. hikaye isimli siiri tavsiye edilir..

  • cumhuriyet

    07.10.2005 - 20:43

    insanlara ve dusuncelere ozgurluk getiren yonetim bicimi.
    adi bir kagit parcasindan farksiz olan gazetenin ismi.

  • türban

    13.06.2005 - 19:05

    KUR'AN'A GÖRE BAŞÖRTÜSÜ YASAKÇILARININ DURUMU*

    Türkiye'de ve bazı İslam ülkelerinde müslüman kadının başını örtmesi istenmemektedir. Bunu istemeyenler genellikle dine ve gerçek dindarlara saygılı olduklarını söyler ve din dışılıkla suçlanmayı reddederler.

    Bir taraftan da Müslümanlar dini hayatlarını Kur'an ışığında gözden geçirmeye başlamış­lardır. Kur'an'a yönelme ile birlikte hurafelere karşı da savaş açılmıştır. Artık iki türlü müslümanlıktan söz edilmektedir; biri Kur'an müslümanlığı, diğeri Kur'an dışı müslümanlıktır. Kur'an dışı müslü­manlıkla kastedilen geleneksel müslümanlıktır. Dindarların büyük çoğunluğu, geleneksel an­lamda müslüman oldukları için Kur'an müslümanlığı başörtüsü yasakçılarının da ilgisini çekmek­tedir.

    Bu yazıda başörtüsü yasakçılarının durumu sırf Kur'an ayetleri ışığında ele alınmıştır. Okuyucuya kolaylık olması için karşılıklı sohbet havası içinde yazılan yazı ile sizi baş başa bırakıyorum.

    - Müslüman kadınların başlarını örtmelerine karşı çıkanlarla ilgili bir hüküm gerçekten Kur'an'da var mı?

    - Elbette var. Müslüman kadınların başını örtmesi Allah'ın bir emridir. Allah'ın bir tek emrini bile kabul etmeyenin durumu Kur'an'da açıklanmıştır. Her müslümanın bunu çok iyi bilmesi gerekir. Şimdi ben sorayım, Kur'anda sapmanın ve saptırmanın simgesi haline gelmiş varlık hangisidir?

    - Şeytan mı?

    - Evet.. Şeytan, diğer adı ile İblis, meleklerle beraberken Allah ona ve bütün meleklere Adem için secdeye kapanma emri verdiğinde o bu emri kabul etmediği için kafir olmuştur. Konu ile ilgili ayetler şöyledir:

    Vaktin birinde Rabbin meleklere demişti ki: 'Ben, kurumuş çamurdan, değişken kara balçık­tan bir insan yaratacağım.

    Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için secdeye kapanın.'

    Bütün melekler hemen topluca secde ettiler.

    İblis öyle yapmadı. O, secde edenlerle beraber olmamakta direndi.

    Allah buyurdu ki: 'Ey İblis! Senin neyin var ki, onlarla birlikte secde etmedin? '

    Dedi ki, 'Kurumuş çamurdan, değişken kara balçıktan yarattığın insana secde edemem.'

    Allah buyurdu ki, 'Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. (Hicr 15/28-34)

    Demek ki, İblis Allah'ın bir tek emrini kabul etmediği için kovulmuştur.

    - Bir de kibirlenmesi var. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: '...İblis direndi, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.' (Bakara 2/34)

    - Şeytanın kibirlenmesi, aslında Hz. Adem'e karşı değil, Allah'ın emrine karşıdır. Yani Allah'ın, çamurdan yarattığı biri için secdeye kapanmasını istemesi İblis'in ağırına gitmiştir. Bundan dolayı Allah ona,'...İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, çık, sen alçağın te­kisin' demiştir. (Araf 7/13)

    - İblis bu haliyle Allah'ı inkar etmiş mi oluyor?

    - Burada İblis Allah'ın bir emrini tanımamış oluyor. Bu da onun kafir olması için yeterli sayıl­mıştır. Yoksa iblis, Allah'ın ne varlığını, ne birliğini, ne yaratıcılığını ne de kudretini reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim İblis'in saptıktan sonra,'..Doğrusu ben Allah'tan korkarım, Allah'ın cezası pek ağırdır.' (Enfal 8/48) dediğini bildirmektedir. Allah'ın bazı emirlerini tanımamaya devam ettiği için bu sözü onu kafir olmaktan kurtaramamıştır.

    - Doğru, Allah'a 'Rabbim' diye hitap ediyor. Nitekim bulunduğu makamdan Allah tarafından indirilince şöyle demişti: 'Rabbim! Hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.' (Hicr 15/36)

    - Buradan onun ahirete inandığı da açıkça anlaşılmaktadır.

    - O zaman çok ilginç bir durum ortaya çıkıyor. İblis Allah'a inanıyor, meleklere inanıyor, çünkü zaten kendisi onların arasındaydı. Ahiret gününe inanıyor. İnanması gereken bir pey­gamber henüz yok, çünkü Hz. Adem daha peygamber olmamıştır. İndirilmiş bir kitap da yok. Bazıları böyle birini iyi bir müslüman sayabilir ama Bakara suresinin 34. ayeti onun kâfir oldu­ğunu açıkça ortaya koyuyor. Üstelik Kur'an'ın bütününe baktığınızda onun kâfirlikte en önde olduğu açıkça gözükür.

    -İşte Allah'ın bir tek emrini tanımaması onun bu hale gelmesi için yetmiştir. Onun kâfirliği böyle başlamış, sonra da günah yükünü ha bire çoğaltmıştır.

    -Dilden dile dolaşan bir söz var, deniyor ki, 'Bir kimsenin kâfir olduğuna dair doksan dokuz, müslüman olduğuna dair bir delil bulunsa müftünün o bir delil ile amel etmesi gerekir.'

    - Böyle bir şey kabul edilemez. O sözün doğrusu şöyledir: 'Bir tek konunun farklı yorumları olsa ve bu yorumlar kişinin kafir olmasını gerektirse ama bir yorumu da o kişinin kafir olma­dığı şeklinde olsa müftüye düşen kâfir olmayacağına dair olan yorumu dikkate almaktır. Eğer o kişinin niyeti bu ise zaten müslümandır. Ama eğer niyeti böyle değilse müftünün onu kâfir say­mamasının ona bir faydası yoktur[1].' Yoksa ayette olduğu gibi, kafir olmayı gerektiren bir tek söz ve davranış bile kişiyi Allah yanında kâfir yapmaya yeter.

    - Başörtüsü konusunda, Allah Teâlâ'nın“Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vur­sunlar....” (Nur 24/31) diye emri var; ama deniyor ki, ayette 'başörtüleri' diye tercüme edilen ke­lime, humur kelimesidir. Bu hımar'ın çoğuludur. Bu kelime örtü anlamına da gelir. Burada başör­tüsü yasakçıları lehine bir yorum yapılamaz mı?

    - Evet ayette geçen, hımar (خ م ا ر ;) kelimesinin kökü hamr (خ م ر ;) dır. Bunun anlamı bir şeyi örtmektir. Hımar (خ م ا ر ;) da örtü anlamında kullanılmıştır. Ama bu kelime Arap örfünde kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur. Bunun kadının başörtüsü anlamına geldiği eski Arapça sözlüklerde yazılı­dır[2].

    Bu ayet indiği zaman Araplarda hımar kelimesi kadının başörtüsü anlamındaydı. İçinde hımar kelimesi geçen çok sayıda hadis vardır ve bunlar kadının başörtüsü anlamınadır. Bunlardan üç örnek verelim:

    1- Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme ipekli kumaşlar getirilmişti. Ömer'e bir parça gön­derdi. Üsâme b. Zeyd'e bir parça gönderdi. Ali b. Ebî Talib'e bir parça verdi ve dedi ki; Onu ka­dınların arasında hımar (başörtüsü) olarak parçalara ayır. (Müslim, Libas 7-2068)

    2- Alkame b. ebî Alkame annesinin şöyle dediğini naklediyor: Abdurrahman'ın kızı Hafsa Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemenin eşi Ayşe'nin yanına girdi Hafsa'nın üzerinde ince bir hımar (başörtüsü) vardı. Ayşe onu parçaladı ve ona kalın bir hımar (başörtüsü) giydirdi. (El-Muvatta, Libas, 4, hadis no 6)

    3- Hz. Ayşe Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini bildirmiştir. 'Allah adet gören bir kadının namazını başı hımarlı (başörtülü) olmadan kabul etmez.' (Ebu Davud Salat 58, H. no 641)

    göstermek içindir.

    ----------

    * Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR, İst. Ün. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi

    [1]- M. Alauddin el-Haskefî (öl. 1088 h.) ed-Dürr'ül-muhtâr alâ Tenvîr'il-ebsâr, (İbn Abidîn Haşiyesi ile birlikte) , Mısır 1404/1984, c.IV, s. 249, Ridde bölümü.

    [2]- Bakınız, İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem (630-711 h.) , Lisan'ul-Arab, Beyrut, 1410/1990, IV/257; Muhammed Murtaza ez-Zebîdî, Tâc'ul-Arûs, Mısır 10306, III/188.

    [3]- Tahsin SARAÇ, Fransızca Türkçe Büyük Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1976, c.II, s.1325.

  • sabah namazı

    21.03.2005 - 15:59

    bismillah la kalkıp sabahın o engüzel vaktinde, harman yerinde yıldırımlara yakalanmak gibi...
    önce şarktan gelen bir bâd-ı sâbâ, boynunuzdan içeri girerek bütün vücudunuzu ürpertir. tatlı bir üşümedir bu. sonra anlınızı secdeye koyarsınız ve dünyanın en şanslı insanı olduğunuzu düşünürsünüz.
    o saatte herkes uyumaktadır... tam bir gaflet vaktidir... insanlar o saatteki uykularını hiç bir şeye değişmezler... ama o ses ' Essalâtü hayr-ün min-en nevm' vicdanınızı uyandırır. ömrünüzdeki en güzel sorumluluğu yerine getirdiğinizi bilirsiniz. anlatılmaz bişeydir.. sadece yaşanır.. hele balattan saatin dördünde kıvrıla kıvrıla haliç e inersiniz ve haliç yolundan gidersiniz eyüp sultan'a, bitersiniz...

  • adıyaman / menzil köyü

    25.02.2005 - 22:01

    Müslümanları Batıran Şirk

    Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesi ile ilgili resmi belgelerde, savaşı kazanmak için Allah'ın yanında Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yardımının da beklendiği görülmektedir. Sanki o, Allah'ın elçisi değildir de hâşâ, Allah'ın yanında ikinci bir tanrıdır. Sanki o, ölmemiştir de diridir. Sanki o, kendine yapılan çağrıları işitme, olayın geçtiği yeri görme ve istediğine istediği yardımı yapma yetkisine sahiptir[2].

    Allah Teâlâ bu şekilde yardım bekleyenleri sapık sayıyor.

    “Allah’ın berisinden kıyâmete kadar kendisine cevap veremeyecek olanı çağırandan daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların çağrısından habersizdirler. (Ahqâf 5)

    Şimdi belgelerdeki ifadelere bakalım:

    a- Sultan Reşad'ın savaş ilanı ile ilgili beyannâmesinin son bölümünde yer alan ifadeler:

    '...Hak ve adl bizde zulüm ve udvan düşmanlarımızda olduğundan düşmanlarımızı kahretmek içün Cenab-ı âdil-i mutlakın inâyet-i samadâniyesi ve Peygamber-i zîşânımızın imdâd-ı maneviyesinin bize yâr u yaver olacağında şüphe yoktur..,[3]'

    Bu ifadeyi şöyle sadeleştirebiliriz:

    ' Biz haklı ve dürüst, düşmanlarımız ise zalim ve saldırgan olduğundan düşmanlarımızı yere sermek için adaleti şaşmaz olan Allah'ın yüce desteğinin ve şanlı Peygamberimizin manevi yardımının bize yar ve yardımcı olacağında şüphe yoktur...'

    b-Başkumandan vekili[4] Enver Paşa'nın beyannamesi şu ifadelerle başlamaktadır:

    'Allah'ın inayeti, Peygamberimizin imdâd-ı ruhâniyesi ve mübarek Padişahımızın hayır duasıyla ordumuz düşmanlarımızı kahredecekdir.'

    Beyannâme'nin orta kısmında şu ifadeler vardır:

    '...Hepimiz düşünmeliyiz ki, başımızın ucunda peygamberimizin ve sahabe-i güzîn efendilerimizin ruhları uçuyor...[5]'

    Bu ifadeler şöyle sadeleştirilebilir:

    'Allah'ın desteği, Peygamberimizin ruhânî yardımı ve mübarek Padişahımızın hayır duasıyla ordumuz düşmanlarımızı yere serecektir.' '...Hepimiz düşünmeliyiz ki, başımızın ucunda Peygamberimizin ve onun seçkin arkadaşlarının ruhları uçuyor..'

    c- İslam ülkelerini cihada davet beyannamesi:

    Bu beyanname Meclis-i Ali-i ilmî (Yüksek ilim Kurulu) tarafından hazırlanmış ve halife sıfatıyla Sultan Reşad tarafından imzalanmıştır. Beyannamenin altında en üst seviyeden toplam 34 alimin imzası da vardır. Bunların arasında üçü eski, birisi görevde olmak üzere dört şeyhülislam ve Fetva Emini Ali Haydar Efendi de vardır.

    Beyannamenin dördüncü paragrafı şu ifadelerle bitmektedir:

    '... Dîn-i mübîn-i ilâhîsi namına cihada şitâbân olan müslimîni her bir hususta mazhar-ı fevz ve nusret buyuracağı inâyet ve eltâf-ı celîle-i samâdânîden mev'ûd ve şeriat-ı garrây-ı Ahmediyenin i'lây-ı şânı içün fedây-ı cân ve mal eyleyen ümmet-i nâciyesine zahîr ve destgîr olmak içün ruhâniyet-i mukaddese-i nebeviyye hazır ve mevcuddur.'

    Beyannâme'nin son paragrafı da şöyledir:

    ' Ey mücâhidîn-i İslâm Cenab-ı Hakk'ın nusret ve inâyeti ve Nebiyy-i muhteremimizin meded-i ruhâniyetiyle a'dây-ı dîni kahr ve tedmîr ve kulûb-i müslimîni sermedî seâdetlerle tesrîr eylemeniz va'd-ı celîl-i ilâhî ile müeyyed ve mübeşşerdir[6].'

    Bu ifadeleri şu şekilde sadeleştirebiliriz:

    'Allah'ın açık dini adına hızla savaşa çıkan Müslümanları her konuda başarılı kılıp yardım edeceğine onun yüce lütuflarıyla söz verilmiştir. Hz. Ahmed'in[7] aydınlık şeriatını yüceltmek için canını ve malını feda eden ümmet-i nâciyesine[8] arka çıkıp elinden tutmak için Hz. Peygamberin muhakaddes ruhu hazır ve mevcuttur...'

    '... Ey islam mücahitleri! Allah Teâlâ'nın yardımı ve desteği, muhterem Peygamberimizin ruhaniyetinin yardımı ile din düşmanlarını yere serip yok etmeniz ve Müslümanların kalplerini sonsuz mutluluklarla sevindirmeniz Yüce Allah'ın verdiği söz ile teyit edilmiş ve müjdelenmiştir.'

    Soru-Müslümanlar kafirlere karşı cihada çıkıyorlar. Bu, Hz. Peygamberi memnun edecek bir davranıştır. Elbette o, ruhaniyetiyle Müslümanlara yardım edecektir. Onun seçkin sahabelerinin ruhlarının Müslümanların başları ucunda uçması da yadırganamaz. Çünkü bu savaşta sahabeler de yer almak isterler.

    Cevap- Eğer Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve onun seçkin arkadaşları hayatta olsaydı elbette bundan çok memnun olur ve Müslümanların başarısı için ellerinden gelen her şeyi yaparlardı. Ama artık onlar ölmüşlerdir. Bizim yapmamız gereken, kendi hayallerimize göre davranmayı bırakıp Hz. Muhammed'in getirdiği Kur'an-ı Kerim'e uymaktır. Allah Teâlâ kendinden başkasının yardıma çağrılmasını Kur'an'da şirk saymış ve kesinkes yasaklamıştır.

    işte böyle. Kuşkusuz Allah haktır ve O'ndan başkasını çağırmanız ise batıldır.(Hac 22/62)

    Zaten Allah'tan başka yardıma çağrılan kim olursa olsun onun hiçbir şeye gücü yetmez.

    işte Rabbiniz olan Allah, hakimiyet onundur. Ondan başka çağırdıklarınız bir çekirdek zarına bile hükmedemezler.

    Onları çağırsanız, çağrınızı işitmezler; işitmiş olsalar bile size karşılık veremezler; kıyâmet günü de sizin ortak koşmanızı tanımazlar. Hiç kimse sana, her şeyi bilen Allah gibi, haber vermez. (Fatır 35/13-14)

    Allah'tan başkasını olağan dışı yollarla yardıma çağırmak şirktir. Allah böylelerine yardım etmez.

    “inananlar ve imanlarını şirkle[9] bulandırmayanlar var ya işte güven onların hakkıdır; doğru yolu tutturanlar da onlardır.” (En’am 6/82)

    Birinci Dünya Savaşi'nda Müslümanlarla savaşan ingiliz, Fransiz, italyan ve Yunanlilar da zafer için Allah'a dua etmiyorlar miydi sanki. Ama onlar, Hristiyan olduklari için Allah'in yaninda Hz. isa'yi da yardima çagiriyorlardi. Öyleyse Müslümanlarla onlarin ne farki kaldi? Üstelik onlarin elindeki kitap bozulmuş, Müslümanlarin Kur'an'i hiç bozulmamiştir. Hem Kur'an'a göre Allah'tan başkasini yardima çagirmak, dogru yola girmişken geriye çevrilmek ve açik arazide şaşkina dönmektir.

    De ki: Allah'in berisinden bize ne bir fayda ne de zarar verecek olani çagiralim da Allah bizi dogru yola sokmuşken ökçelerimiz üzerine geri çevirilmiş mi olalim? Tipki şeytanlarin açik araziye çektikleri şaşkin kimse gibi mi? Hem onu, 'Bize gel.' diye dogru yola çagiran arkadaşlari da olmuş olsun. Onlara de ki, 'Dogru yol ancak Allah'in yoludur. Bize verilmiş emir alemlerin Rabbine teslim olmamiz içindir.(En'am 6/71)

    Soru- Müslümanlar tarih boyunca çok yenilgiler almişlardir. Bu Allah'in onlari bir imtihanidir. Nitekim Hz. Muhammed'in ordusu da Uhud Savaşi'nda yenilmişti. Ama onun gayretleriyle daha sonra durum lehlerine çevrilmişti.

    Cevap- Burada Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir komutan olarak büyük gayret göstermiş ve durumu lehine çevirmeyi başarmiştir. Fakat ' Ben Allah'in elçisiyim. Benim duam ve manevi destegimle bu savaş kazanilir.' dememiştir. Bütün savaşlarinda, bir komutan olarak yapilabilecek her şeyi yapmiştir.

    Yenilgi dedik ya, cephede yenilmek o kadar önemli degildir. Toparlanir, düşmana daha büyük bir darbe vurabilirsiniz. Asil yenilgi içten yenilgidir. işte o zaman yapacaginiz bir şey olmaz.

    Müslümanlar içten yenilmişlerdir. Onlar kendi siyasi, sosyal, iktisâdî askerî düzenlerine olan güvenlerini çoktan yitirmişlerdir. Bunlarin yerine Batili sistemleri ikame etme çabalari hep bu güvensizligin sonucudur. Bunu daha iyi anlamak isteyenler, Müslümanlarin hararetle destekledigi okullarda hangi sistemin ögretildigine baksinlar. Büyük maddi imkanlarla desteklenip Avrupa'ya ve Amerika'ya gönderilen ögrenciler, hangi sistemi ögrenmeye gidiyorlar? Kendi sistemimizi ögretmek için harcadigimiz çabayi bununla kiyaslarsak korkunç bir fark ortaya çikar. işte bunlar bati karşisinda kafamizi dik tutmamizi engellemektedir.

    süleymaniyevakfi.org

  • istanbul

    13.02.2005 - 20:46

    Yürüyelim Seninle İstanbul'da


    Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
    hayallerim kıpkırmızı olurdu

    İstanbul hala güneşin ardında
    ufuklarında birkaç kara leke
    birkaç kan pıhtısı dudaklarında
    İstanbul hala sevimli mi sevimli
    ve hala bir tomucuk tadında
    yürüyelim seninle İstanbul'da

    korkusuz bir rüyadır
    bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
    birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
    yenilgisiz bir muamma gibidir
    arar bulusmayan ellerimizi
    deli rüzgar yine sarhoş, hovarda

    tam orada, Çamlıca yokuşunda
    birkaç bulut çekelim gökyüzünden
    damarlarımızdan geçirelim ve birden
    bırakalım suların üzerine
    sen bir defa konuş, sen bir defa gül
    kumlu ebrular yapalım seninle
    serpmeli ebrular, bülbülyuvası
    hercaimenekşe, gonca ve sümbül

    yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
    yürüyelim seninle İstanbul'da
    boğaziçi magrur türkülerini
    gözlerine baka baka söyleyin
    martılar üşüyünce
    denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi

    anlayabilir misin
    neden çıban gibi büyür bağrımda
    büyürde kelebek olur bu sızı
    kırmızıyı sevdiğini söyledin
    bu yüzden mi günlerdir
    İstanbul'da gül kokusu yayılan
    tepeler kırmızı, sular kırmızı

    İstanbul bilmeli ki, sahillerine
    mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
    İstanbul bilmeliki, limanlardan gemiler
    önce senin yüreğine açılır
    uzaklarda bir yerde
    toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
    parmaklarında hüzün
    sana doğru akan nehrin
    ağlayan suretidir

    bir elimizde umut
    bir elimizde sevda
    yürüyelim seninle İstanbul'da
    musiki kesilsin, tükensin yazı
    çaresiz kalınca mızrap ve şiir
    ozan bir kenara bıraksın sazı
    ressam fırçasına neden mi kızgın
    tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
    kırmızıyı sevdiğini bilince
    çekilir mi artık güllerin nazı

    Anadolukavağı'nda her akşam
    burcu burcu bir rüyadır hayalin
    karanlık, hüznünü düşürür dağa
    kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
    endamın her sabah iner toprağa

    hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
    ayrılık acıyla süzülür kandan
    nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
    dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
    öylesine yorgun, mahzun ve candan

    İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
    uykusundan uyanınca fırtına
    dalgalar türkümüze aşina olur
    yüzümüze bakınca deniz fenerleri
    sahibini arayan gemilerin
    çığlığıyla vurulur

    tarih heyelandır hainlerin ardında
    İstanbul tarihin soylu anası
    biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
    sevdayı kız kulesi'nden
    yalıların burukluğu altında
    geçiyoruz sokaklardan delice

    anlayabilir misin
    beyoğlu'nda gezinen
    hayal kırıklığının benden türediğini
    anlayabilir misin
    kırmızı neden böyle
    doldurur aynalara inleyen yüreğimi

    sana giden yolların kavşağında
    bir adam direniyor izini bulmak için
    siliyor tanyerine akan alın terini
    ufkunda sapsarı umudun rengi
    mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
    arıyor sessizce kaybolan günlerini

    Gülhane'de simit satan çocuklar
    nasıl anlasınlar ellerimizin
    neden böyle çekingen olduğunu
    Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
    gökyüzüne dokunurken bu acı
    kimdir diye sorsunlar içlerinden
    birlikte yürüyen iki yabancı

    biz gitsek de, İstanbul'da yine de
    yıllar yılı gezinmeli bu sızı
    benden bir yaralı şiir kalmalı
    senden bir tebessüm, bir de kırmızı

  • alevilik

    13.02.2005 - 20:22

    Ahmed b. Hanbel Hz. Ali radiyellahü anh'tan ?unu rivayet etmi?tir: Beni Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem ça?yrdy ve buyurdu ki, ' Sende Ysâ'ya benzer bir yön vardyr. Yahudiler onu öylesine horlamy?lardyr ki, anasyna iftira bile etmi?lerdir. Hyrystiyanlar da öylesine sevmi?lerdir ki, onu kendisine layyk olmayan bir yere indirmi?lerdir.' Hz. Ali ?öyle devam etti: Dikkat edin, iki grup, benim hakkymda kendilerini gerçekten mahvedeceklerdir. Birisi sevenlerdir ki, beni bende olmayan ?eylerle öveceklerdir. Di?eri de horlayanlardyr ki, bana olan kinleri onlary bana iftiraya zorlayacaktyr. Bakyn, ben peygamber de?ilim. Bana vahiy gelmez. Ama ben gücümün yetti?i kadar Allah'yn kitabyna ve Resulüllahyn sünnetine uygun i? yaparym. Size Allah'a boyun e?meyi emretti?im sürece ho?unuza gitse de gitmese de bana boyun e?emek görevinizdir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/160)

    Hz. Ali hakkynda a?yrylyk edenler iki gruptur. Biri ona a?yry sevgi besleyenler di?eri de onu a?yry derecede horlayanlardyr. Hz. Ali 'nin ifadesi ile bunlaryn her ikisi de kendilerini mahvetmi?lerdir

  • ramazan

    30.10.2004 - 00:13

    on bir ayın sultanı hoş geldin ya şehr-i ramazan!
    hayırlı ramazanlar

  • abla

    08.08.2004 - 14:34

    caaan

  • türban

    08.08.2004 - 14:27

    sırma renginde pislik dünyanın süsü püsü
    bende tek aziz eşya annmin baş örtüsü

    EY ALLAH'IN KULLARI KARDEŞ OLUNUZ!

Toplam 164 mesaj bulundu