Büyü; gerçek sebebi gizli olduğu için olduğundan başka şekilde hayal edilen göz bağlama, şarlatanlık ve hilekarlık demektir. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru; hayali gerçek, gerçeği hayal gibi algılamaya sebep olduğundan kötü bir şeydir. Mesela; Hz. Musa (a.s.) ’ın asasının bir mucize olarak büyük bir yılana dönüşmesi karşısında bunalan Firavun, sihirbazları yardımına çağırmış, onlar da insanların gözlerini boyamış ve onları korkutmuşlar, (A’raf, 7/116) attıkları ipleri ve değnekleri koşuyor gibi göstermişlerdi. (Taha, 20/66)
Bazı tefsirlerde bildirildiğine göre sihirbazlar, koyun barsaklarına civa doldurmuşlar, üstten tutunca değnek, ortadan tutunca ip gibi görünen bu barsakları sıcak kumların üzerine atmışlar. Sıcaktan çok etkilenen civa hareketlenince barsaklar, yılan gibi kıvrılmaya başlamışlardı. Oraya yılan görmek için gelen insanlar gördükleri manzara karşısında korkuya kapılmış onları koşan birer yılan gibi algılamışlardı. Hz. Musa (a.s.) değneğini atınca değneği sihirbazların yılanlarını yutmuş orada bulunanlardan önce sihirbazlar, bunun bir sihir olmadığını anladıkları için secdeye kapanmış ve Hz. Musa’ya inanmışlardı. (A’raf, 7/120)
Tabiatta bilmediğimiz bir çok kanun vardır. Bazı kimseler bu kanunlardan bazısını öğrenerek insanları etkileyebilirler. Mesela; televizyonun hiç bilinmediği bir yerde kapalı devre televizyon yayınıyla insanları etki altına almak mümkündür. İnsanların büyü için kullandıkları yöntemler yeni keşifler ve yeni gelişmelerle değişebilir.
Cinler aracılığıyla da büyü yapılabilir. Mesela; bir cinci yanına gelen bir kişiyle ilgili bilgileri ilişkide olduğu bir cinden alarak ona söyleyince o şahsı etkisi altına alabilir. “Ben hiç bir şey konuşmadan benim adımı, yaptığım işi, arkadaşlarımla ilişkilerimi vs. bildi” diyerek o şahsa insan üstü değer veren ve etkisi altına giren kişilere her zaman rastlanabilir.
Sihirbazlar yaptıkları işin gerçeğini gizleyerek kendilerini olağanüstü güçlere sahip kişiler olarak takdim edip insanları etkileri altına almaya çalıştıkları için yaptıkları iş haramdır. Allah’ın vermediği bir gücün kendilerinde olduğunu; kendilerinin Allah’a ait bir kısım yetkileri kullanabileceklerini gösterdikleri için aynı zamanda şirk içine girmiş olurlar.
Üste Dön
Büyüyü bozmak için bir büyücüye mi gitmek gerekir?
Büyü insanda ağır psikolojik etkiler bırakır. Büyüyü bozmak, bu etkiyi ortadan kaldırmak demektir. Bunun için büyücüye gidilmez. Yapılacak şey, kişinin kendine güvenini sağlayıcı çalışmalardır. Kur’an’ın anlamını düşünerek okumak, bu konuda çok etkili olur.
Üste Dön
Aileme yapılan bir büyünün beni etkilendiği söyleniyor. Bunun için ne yapılmalıdır?
Bu tür şeyler insanın içini daraltır. İnsan kendini rahatlatmak ister. Kur’an-ı Kerim’in bir özelliği de okundukça insanı huzura kavuşturmasıdır. Çünkü o, insanlar için bir rahmet ve şifadır:
“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifa, mü’minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yunus, 10/57)
“Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için bir şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsra, 17/82)
Kur’an’ın bir diğer adı da “zikir” dir:
“O Zikri (Kur’an'ı) biz indirdik ve onu elbette biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9)
Kur’an’ı Zikir olarak vasıflandıran Allah-u Teala, kalplerin ancak bu zikri okumakla tatmin olacağını bildirmektedir:
“(Onlar) İman edenler ve gönülleri Allah’ın zikri ile sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile sükunet bulur.” (Ra’d, 13/28)
Bu ayetlerde işaret edildiği gibi Kur’an okumak insanı huzura sevk eder, ona şifa ve gönül huzuru verir. Bu sebeple müslüman bir insanın, her daim Kur’an’ı anlayarak okuması ve ondan öğrendiklerini hayatına geçirmesi lazımdır ki her türlü kötülüklere, büyülere karşı sağlam bir koruyucusu olsun.
istanbul imam hatip lisesi nin halic e hakim terasinda, geceleri yaptigimiz kacamaklarin en hit parcasiydi. boylu boyunca butun halic ve eyup koprusunden durmadan gecen arabalar, fener rum patrikhanesinin karanlik silueti, ateste kaynayan cay...hey gidi hey..sonra baslar o melodi, cirpinipta san ovaya cikinca..
'kafirleri dost edinmeyin, zira onlar birbirlenin dostudurlar, sizden kim onlari dos edinirse oda onlardandir! Allah fasiklar topluluguna hidayet vermez' (ayet)
'sizin Allah tan baska dostunuz yoktur'(ayet)
' Allah a ve ahiret gunune inan gercek muminler, babalari,akrabalari dahi olsa, kafilre sevgi beslediklerini goremezssin, onlara siddetli bir sekilde davranir, muminlere ise sevkatle yaklasirlar. sen onlari ruku ederken ve secde ederken gororsun'(ayet)
muhammde ibn abdul basit el-abd es-samet...gercek ismi budur.
misirin en iyi karilerinden biridir. kucuk yasta hafiz olmus ve kiraat-i asereyi tamamlamistir. hocasi otoriteler tafafindan en iyi okuyucu olarak kabul edilen muhammed rifat rahimehullah tir. kur an okuyus senedeleri peygamber sav e kadar kopmadan gelmistir.. hafizligini imam vers kiraatina gore tamamlamistir. kendisi selefisalihin yolunda olup tasavvufa karsidir. Allah rahmet eylesin..
tdk dayken uydurdugu binlerce kelimeyle turkcnin en buyuk katillerinden biri olup, cumhurbaskanindan baska kimsenin kullanmadigi 'gonenc' kelimesinin mucididir.
iyi bi sairdir. hikaye isimli siiri tavsiye edilir..
Türkiye'de ve bazı İslam ülkelerinde müslüman kadının başını örtmesi istenmemektedir. Bunu istemeyenler genellikle dine ve gerçek dindarlara saygılı olduklarını söyler ve din dışılıkla suçlanmayı reddederler.
Bir taraftan da Müslümanlar dini hayatlarını Kur'an ışığında gözden geçirmeye başlamışlardır. Kur'an'a yönelme ile birlikte hurafelere karşı da savaş açılmıştır. Artık iki türlü müslümanlıktan söz edilmektedir; biri Kur'an müslümanlığı, diğeri Kur'an dışı müslümanlıktır. Kur'an dışı müslümanlıkla kastedilen geleneksel müslümanlıktır. Dindarların büyük çoğunluğu, geleneksel anlamda müslüman oldukları için Kur'an müslümanlığı başörtüsü yasakçılarının da ilgisini çekmektedir.
Bu yazıda başörtüsü yasakçılarının durumu sırf Kur'an ayetleri ışığında ele alınmıştır. Okuyucuya kolaylık olması için karşılıklı sohbet havası içinde yazılan yazı ile sizi baş başa bırakıyorum.
- Müslüman kadınların başlarını örtmelerine karşı çıkanlarla ilgili bir hüküm gerçekten Kur'an'da var mı?
- Elbette var. Müslüman kadınların başını örtmesi Allah'ın bir emridir. Allah'ın bir tek emrini bile kabul etmeyenin durumu Kur'an'da açıklanmıştır. Her müslümanın bunu çok iyi bilmesi gerekir. Şimdi ben sorayım, Kur'anda sapmanın ve saptırmanın simgesi haline gelmiş varlık hangisidir?
- Şeytan mı?
- Evet.. Şeytan, diğer adı ile İblis, meleklerle beraberken Allah ona ve bütün meleklere Adem için secdeye kapanma emri verdiğinde o bu emri kabul etmediği için kafir olmuştur. Konu ile ilgili ayetler şöyledir:
Vaktin birinde Rabbin meleklere demişti ki: 'Ben, kurumuş çamurdan, değişken kara balçıktan bir insan yaratacağım.
Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için secdeye kapanın.'
Bütün melekler hemen topluca secde ettiler.
İblis öyle yapmadı. O, secde edenlerle beraber olmamakta direndi.
Allah buyurdu ki: 'Ey İblis! Senin neyin var ki, onlarla birlikte secde etmedin? '
Dedi ki, 'Kurumuş çamurdan, değişken kara balçıktan yarattığın insana secde edemem.'
Allah buyurdu ki, 'Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. (Hicr 15/28-34)
Demek ki, İblis Allah'ın bir tek emrini kabul etmediği için kovulmuştur.
- Bir de kibirlenmesi var. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: '...İblis direndi, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.' (Bakara 2/34)
- Şeytanın kibirlenmesi, aslında Hz. Adem'e karşı değil, Allah'ın emrine karşıdır. Yani Allah'ın, çamurdan yarattığı biri için secdeye kapanmasını istemesi İblis'in ağırına gitmiştir. Bundan dolayı Allah ona,'...İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, çık, sen alçağın tekisin' demiştir. (Araf 7/13)
- İblis bu haliyle Allah'ı inkar etmiş mi oluyor?
- Burada İblis Allah'ın bir emrini tanımamış oluyor. Bu da onun kafir olması için yeterli sayılmıştır. Yoksa iblis, Allah'ın ne varlığını, ne birliğini, ne yaratıcılığını ne de kudretini reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim İblis'in saptıktan sonra,'..Doğrusu ben Allah'tan korkarım, Allah'ın cezası pek ağırdır.' (Enfal 8/48) dediğini bildirmektedir. Allah'ın bazı emirlerini tanımamaya devam ettiği için bu sözü onu kafir olmaktan kurtaramamıştır.
- Doğru, Allah'a 'Rabbim' diye hitap ediyor. Nitekim bulunduğu makamdan Allah tarafından indirilince şöyle demişti: 'Rabbim! Hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.' (Hicr 15/36)
- Buradan onun ahirete inandığı da açıkça anlaşılmaktadır.
- O zaman çok ilginç bir durum ortaya çıkıyor. İblis Allah'a inanıyor, meleklere inanıyor, çünkü zaten kendisi onların arasındaydı. Ahiret gününe inanıyor. İnanması gereken bir peygamber henüz yok, çünkü Hz. Adem daha peygamber olmamıştır. İndirilmiş bir kitap da yok. Bazıları böyle birini iyi bir müslüman sayabilir ama Bakara suresinin 34. ayeti onun kâfir olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Üstelik Kur'an'ın bütününe baktığınızda onun kâfirlikte en önde olduğu açıkça gözükür.
-İşte Allah'ın bir tek emrini tanımaması onun bu hale gelmesi için yetmiştir. Onun kâfirliği böyle başlamış, sonra da günah yükünü ha bire çoğaltmıştır.
-Dilden dile dolaşan bir söz var, deniyor ki, 'Bir kimsenin kâfir olduğuna dair doksan dokuz, müslüman olduğuna dair bir delil bulunsa müftünün o bir delil ile amel etmesi gerekir.'
- Böyle bir şey kabul edilemez. O sözün doğrusu şöyledir: 'Bir tek konunun farklı yorumları olsa ve bu yorumlar kişinin kafir olmasını gerektirse ama bir yorumu da o kişinin kafir olmadığı şeklinde olsa müftüye düşen kâfir olmayacağına dair olan yorumu dikkate almaktır. Eğer o kişinin niyeti bu ise zaten müslümandır. Ama eğer niyeti böyle değilse müftünün onu kâfir saymamasının ona bir faydası yoktur[1].' Yoksa ayette olduğu gibi, kafir olmayı gerektiren bir tek söz ve davranış bile kişiyi Allah yanında kâfir yapmaya yeter.
- Başörtüsü konusunda, Allah Teâlâ'nın“Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar....” (Nur 24/31) diye emri var; ama deniyor ki, ayette 'başörtüleri' diye tercüme edilen kelime, humur kelimesidir. Bu hımar'ın çoğuludur. Bu kelime örtü anlamına da gelir. Burada başörtüsü yasakçıları lehine bir yorum yapılamaz mı?
- Evet ayette geçen, hımar (خ م ا ر ;) kelimesinin kökü hamr (خ م ر ;) dır. Bunun anlamı bir şeyi örtmektir. Hımar (خ م ا ر ;) da örtü anlamında kullanılmıştır. Ama bu kelime Arap örfünde kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur. Bunun kadının başörtüsü anlamına geldiği eski Arapça sözlüklerde yazılıdır[2].
Bu ayet indiği zaman Araplarda hımar kelimesi kadının başörtüsü anlamındaydı. İçinde hımar kelimesi geçen çok sayıda hadis vardır ve bunlar kadının başörtüsü anlamınadır. Bunlardan üç örnek verelim:
1- Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme ipekli kumaşlar getirilmişti. Ömer'e bir parça gönderdi. Üsâme b. Zeyd'e bir parça gönderdi. Ali b. Ebî Talib'e bir parça verdi ve dedi ki; Onu kadınların arasında hımar (başörtüsü) olarak parçalara ayır. (Müslim, Libas 7-2068)
2- Alkame b. ebî Alkame annesinin şöyle dediğini naklediyor: Abdurrahman'ın kızı Hafsa Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemenin eşi Ayşe'nin yanına girdi Hafsa'nın üzerinde ince bir hımar (başörtüsü) vardı. Ayşe onu parçaladı ve ona kalın bir hımar (başörtüsü) giydirdi. (El-Muvatta, Libas, 4, hadis no 6)
3- Hz. Ayşe Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini bildirmiştir. 'Allah adet gören bir kadının namazını başı hımarlı (başörtülü) olmadan kabul etmez.' (Ebu Davud Salat 58, H. no 641)
göstermek içindir.
----------
* Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR, İst. Ün. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi
[1]- M. Alauddin el-Haskefî (öl. 1088 h.) ed-Dürr'ül-muhtâr alâ Tenvîr'il-ebsâr, (İbn Abidîn Haşiyesi ile birlikte) , Mısır 1404/1984, c.IV, s. 249, Ridde bölümü.
[2]- Bakınız, İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem (630-711 h.) , Lisan'ul-Arab, Beyrut, 1410/1990, IV/257; Muhammed Murtaza ez-Zebîdî, Tâc'ul-Arûs, Mısır 10306, III/188.
[3]- Tahsin SARAÇ, Fransızca Türkçe Büyük Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1976, c.II, s.1325.
bismillah la kalkıp sabahın o engüzel vaktinde, harman yerinde yıldırımlara yakalanmak gibi...
önce şarktan gelen bir bâd-ı sâbâ, boynunuzdan içeri girerek bütün vücudunuzu ürpertir. tatlı bir üşümedir bu. sonra anlınızı secdeye koyarsınız ve dünyanın en şanslı insanı olduğunuzu düşünürsünüz.
o saatte herkes uyumaktadır... tam bir gaflet vaktidir... insanlar o saatteki uykularını hiç bir şeye değişmezler... ama o ses ' Essalâtü hayr-ün min-en nevm' vicdanınızı uyandırır. ömrünüzdeki en güzel sorumluluğu yerine getirdiğinizi bilirsiniz. anlatılmaz bişeydir.. sadece yaşanır.. hele balattan saatin dördünde kıvrıla kıvrıla haliç e inersiniz ve haliç yolundan gidersiniz eyüp sultan'a, bitersiniz...
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesi ile ilgili resmi belgelerde, savaşı kazanmak için Allah'ın yanında Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yardımının da beklendiği görülmektedir. Sanki o, Allah'ın elçisi değildir de hâşâ, Allah'ın yanında ikinci bir tanrıdır. Sanki o, ölmemiştir de diridir. Sanki o, kendine yapılan çağrıları işitme, olayın geçtiği yeri görme ve istediğine istediği yardımı yapma yetkisine sahiptir[2].
Allah Teâlâ bu şekilde yardım bekleyenleri sapık sayıyor.
“Allah’ın berisinden kıyâmete kadar kendisine cevap veremeyecek olanı çağırandan daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların çağrısından habersizdirler. (Ahqâf 5)
Şimdi belgelerdeki ifadelere bakalım:
a- Sultan Reşad'ın savaş ilanı ile ilgili beyannâmesinin son bölümünde yer alan ifadeler:
'...Hak ve adl bizde zulüm ve udvan düşmanlarımızda olduğundan düşmanlarımızı kahretmek içün Cenab-ı âdil-i mutlakın inâyet-i samadâniyesi ve Peygamber-i zîşânımızın imdâd-ı maneviyesinin bize yâr u yaver olacağında şüphe yoktur..,[3]'
Bu ifadeyi şöyle sadeleştirebiliriz:
' Biz haklı ve dürüst, düşmanlarımız ise zalim ve saldırgan olduğundan düşmanlarımızı yere sermek için adaleti şaşmaz olan Allah'ın yüce desteğinin ve şanlı Peygamberimizin manevi yardımının bize yar ve yardımcı olacağında şüphe yoktur...'
b-Başkumandan vekili[4] Enver Paşa'nın beyannamesi şu ifadelerle başlamaktadır:
'...Hepimiz düşünmeliyiz ki, başımızın ucunda peygamberimizin ve sahabe-i güzîn efendilerimizin ruhları uçuyor...[5]'
Bu ifadeler şöyle sadeleştirilebilir:
'Allah'ın desteği, Peygamberimizin ruhânî yardımı ve mübarek Padişahımızın hayır duasıyla ordumuz düşmanlarımızı yere serecektir.' '...Hepimiz düşünmeliyiz ki, başımızın ucunda Peygamberimizin ve onun seçkin arkadaşlarının ruhları uçuyor..'
c- İslam ülkelerini cihada davet beyannamesi:
Bu beyanname Meclis-i Ali-i ilmî (Yüksek ilim Kurulu) tarafından hazırlanmış ve halife sıfatıyla Sultan Reşad tarafından imzalanmıştır. Beyannamenin altında en üst seviyeden toplam 34 alimin imzası da vardır. Bunların arasında üçü eski, birisi görevde olmak üzere dört şeyhülislam ve Fetva Emini Ali Haydar Efendi de vardır.
Beyannamenin dördüncü paragrafı şu ifadelerle bitmektedir:
'... Dîn-i mübîn-i ilâhîsi namına cihada şitâbân olan müslimîni her bir hususta mazhar-ı fevz ve nusret buyuracağı inâyet ve eltâf-ı celîle-i samâdânîden mev'ûd ve şeriat-ı garrây-ı Ahmediyenin i'lây-ı şânı içün fedây-ı cân ve mal eyleyen ümmet-i nâciyesine zahîr ve destgîr olmak içün ruhâniyet-i mukaddese-i nebeviyye hazır ve mevcuddur.'
Beyannâme'nin son paragrafı da şöyledir:
' Ey mücâhidîn-i İslâm Cenab-ı Hakk'ın nusret ve inâyeti ve Nebiyy-i muhteremimizin meded-i ruhâniyetiyle a'dây-ı dîni kahr ve tedmîr ve kulûb-i müslimîni sermedî seâdetlerle tesrîr eylemeniz va'd-ı celîl-i ilâhî ile müeyyed ve mübeşşerdir[6].'
Bu ifadeleri şu şekilde sadeleştirebiliriz:
'Allah'ın açık dini adına hızla savaşa çıkan Müslümanları her konuda başarılı kılıp yardım edeceğine onun yüce lütuflarıyla söz verilmiştir. Hz. Ahmed'in[7] aydınlık şeriatını yüceltmek için canını ve malını feda eden ümmet-i nâciyesine[8] arka çıkıp elinden tutmak için Hz. Peygamberin muhakaddes ruhu hazır ve mevcuttur...'
'... Ey islam mücahitleri! Allah Teâlâ'nın yardımı ve desteği, muhterem Peygamberimizin ruhaniyetinin yardımı ile din düşmanlarını yere serip yok etmeniz ve Müslümanların kalplerini sonsuz mutluluklarla sevindirmeniz Yüce Allah'ın verdiği söz ile teyit edilmiş ve müjdelenmiştir.'
Soru-Müslümanlar kafirlere karşı cihada çıkıyorlar. Bu, Hz. Peygamberi memnun edecek bir davranıştır. Elbette o, ruhaniyetiyle Müslümanlara yardım edecektir. Onun seçkin sahabelerinin ruhlarının Müslümanların başları ucunda uçması da yadırganamaz. Çünkü bu savaşta sahabeler de yer almak isterler.
Cevap- Eğer Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve onun seçkin arkadaşları hayatta olsaydı elbette bundan çok memnun olur ve Müslümanların başarısı için ellerinden gelen her şeyi yaparlardı. Ama artık onlar ölmüşlerdir. Bizim yapmamız gereken, kendi hayallerimize göre davranmayı bırakıp Hz. Muhammed'in getirdiği Kur'an-ı Kerim'e uymaktır. Allah Teâlâ kendinden başkasının yardıma çağrılmasını Kur'an'da şirk saymış ve kesinkes yasaklamıştır.
işte böyle. Kuşkusuz Allah haktır ve O'ndan başkasını çağırmanız ise batıldır.(Hac 22/62)
Zaten Allah'tan başka yardıma çağrılan kim olursa olsun onun hiçbir şeye gücü yetmez.
işte Rabbiniz olan Allah, hakimiyet onundur. Ondan başka çağırdıklarınız bir çekirdek zarına bile hükmedemezler.
Onları çağırsanız, çağrınızı işitmezler; işitmiş olsalar bile size karşılık veremezler; kıyâmet günü de sizin ortak koşmanızı tanımazlar. Hiç kimse sana, her şeyi bilen Allah gibi, haber vermez. (Fatır 35/13-14)
Allah'tan başkasını olağan dışı yollarla yardıma çağırmak şirktir. Allah böylelerine yardım etmez.
“inananlar ve imanlarını şirkle[9] bulandırmayanlar var ya işte güven onların hakkıdır; doğru yolu tutturanlar da onlardır.” (En’am 6/82)
Birinci Dünya Savaşi'nda Müslümanlarla savaşan ingiliz, Fransiz, italyan ve Yunanlilar da zafer için Allah'a dua etmiyorlar miydi sanki. Ama onlar, Hristiyan olduklari için Allah'in yaninda Hz. isa'yi da yardima çagiriyorlardi. Öyleyse Müslümanlarla onlarin ne farki kaldi? Üstelik onlarin elindeki kitap bozulmuş, Müslümanlarin Kur'an'i hiç bozulmamiştir. Hem Kur'an'a göre Allah'tan başkasini yardima çagirmak, dogru yola girmişken geriye çevrilmek ve açik arazide şaşkina dönmektir.
De ki: Allah'in berisinden bize ne bir fayda ne de zarar verecek olani çagiralim da Allah bizi dogru yola sokmuşken ökçelerimiz üzerine geri çevirilmiş mi olalim? Tipki şeytanlarin açik araziye çektikleri şaşkin kimse gibi mi? Hem onu, 'Bize gel.' diye dogru yola çagiran arkadaşlari da olmuş olsun. Onlara de ki, 'Dogru yol ancak Allah'in yoludur. Bize verilmiş emir alemlerin Rabbine teslim olmamiz içindir.(En'am 6/71)
Soru- Müslümanlar tarih boyunca çok yenilgiler almişlardir. Bu Allah'in onlari bir imtihanidir. Nitekim Hz. Muhammed'in ordusu da Uhud Savaşi'nda yenilmişti. Ama onun gayretleriyle daha sonra durum lehlerine çevrilmişti.
Cevap- Burada Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir komutan olarak büyük gayret göstermiş ve durumu lehine çevirmeyi başarmiştir. Fakat ' Ben Allah'in elçisiyim. Benim duam ve manevi destegimle bu savaş kazanilir.' dememiştir. Bütün savaşlarinda, bir komutan olarak yapilabilecek her şeyi yapmiştir.
Yenilgi dedik ya, cephede yenilmek o kadar önemli degildir. Toparlanir, düşmana daha büyük bir darbe vurabilirsiniz. Asil yenilgi içten yenilgidir. işte o zaman yapacaginiz bir şey olmaz.
Müslümanlar içten yenilmişlerdir. Onlar kendi siyasi, sosyal, iktisâdî askerî düzenlerine olan güvenlerini çoktan yitirmişlerdir. Bunlarin yerine Batili sistemleri ikame etme çabalari hep bu güvensizligin sonucudur. Bunu daha iyi anlamak isteyenler, Müslümanlarin hararetle destekledigi okullarda hangi sistemin ögretildigine baksinlar. Büyük maddi imkanlarla desteklenip Avrupa'ya ve Amerika'ya gönderilen ögrenciler, hangi sistemi ögrenmeye gidiyorlar? Kendi sistemimizi ögretmek için harcadigimiz çabayi bununla kiyaslarsak korkunç bir fark ortaya çikar. işte bunlar bati karşisinda kafamizi dik tutmamizi engellemektedir.
İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hala sevimli mi sevimli
ve hala bir tomucuk tadında
yürüyelim seninle İstanbul'da
korkusuz bir rüyadır
bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
yenilgisiz bir muamma gibidir
arar bulusmayan ellerimizi
deli rüzgar yine sarhoş, hovarda
tam orada, Çamlıca yokuşunda
birkaç bulut çekelim gökyüzünden
damarlarımızdan geçirelim ve birden
bırakalım suların üzerine
sen bir defa konuş, sen bir defa gül
kumlu ebrular yapalım seninle
serpmeli ebrular, bülbülyuvası
hercaimenekşe, gonca ve sümbül
yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
yürüyelim seninle İstanbul'da
boğaziçi magrur türkülerini
gözlerine baka baka söyleyin
martılar üşüyünce
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi
anlayabilir misin
neden çıban gibi büyür bağrımda
büyürde kelebek olur bu sızı
kırmızıyı sevdiğini söyledin
bu yüzden mi günlerdir
İstanbul'da gül kokusu yayılan
tepeler kırmızı, sular kırmızı
İstanbul bilmeli ki, sahillerine
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeliki, limanlardan gemiler
önce senin yüreğine açılır
uzaklarda bir yerde
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
parmaklarında hüzün
sana doğru akan nehrin
ağlayan suretidir
bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle İstanbul'da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı
Anadolukavağı'nda her akşam
burcu burcu bir rüyadır hayalin
karanlık, hüznünü düşürür dağa
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
endamın her sabah iner toprağa
İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
uykusundan uyanınca fırtına
dalgalar türkümüze aşina olur
yüzümüze bakınca deniz fenerleri
sahibini arayan gemilerin
çığlığıyla vurulur
tarih heyelandır hainlerin ardında
İstanbul tarihin soylu anası
biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
sevdayı kız kulesi'nden
yalıların burukluğu altında
geçiyoruz sokaklardan delice
anlayabilir misin
beyoğlu'nda gezinen
hayal kırıklığının benden türediğini
anlayabilir misin
kırmızı neden böyle
doldurur aynalara inleyen yüreğimi
sana giden yolların kavşağında
bir adam direniyor izini bulmak için
siliyor tanyerine akan alın terini
ufkunda sapsarı umudun rengi
mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
arıyor sessizce kaybolan günlerini
Gülhane'de simit satan çocuklar
nasıl anlasınlar ellerimizin
neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
gökyüzüne dokunurken bu acı
kimdir diye sorsunlar içlerinden
birlikte yürüyen iki yabancı
biz gitsek de, İstanbul'da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı
Ahmed b. Hanbel Hz. Ali radiyellahü anh'tan ?unu rivayet etmi?tir: Beni Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem ça?yrdy ve buyurdu ki, ' Sende Ysâ'ya benzer bir yön vardyr. Yahudiler onu öylesine horlamy?lardyr ki, anasyna iftira bile etmi?lerdir. Hyrystiyanlar da öylesine sevmi?lerdir ki, onu kendisine layyk olmayan bir yere indirmi?lerdir.' Hz. Ali ?öyle devam etti: Dikkat edin, iki grup, benim hakkymda kendilerini gerçekten mahvedeceklerdir. Birisi sevenlerdir ki, beni bende olmayan ?eylerle öveceklerdir. Di?eri de horlayanlardyr ki, bana olan kinleri onlary bana iftiraya zorlayacaktyr. Bakyn, ben peygamber de?ilim. Bana vahiy gelmez. Ama ben gücümün yetti?i kadar Allah'yn kitabyna ve Resulüllahyn sünnetine uygun i? yaparym. Size Allah'a boyun e?meyi emretti?im sürece ho?unuza gitse de gitmese de bana boyun e?emek görevinizdir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/160)
Hz. Ali hakkynda a?yrylyk edenler iki gruptur. Biri ona a?yry sevgi besleyenler di?eri de onu a?yry derecede horlayanlardyr. Hz. Ali 'nin ifadesi ile bunlaryn her ikisi de kendilerini mahvetmi?lerdir
var edenin adıyla.. sabun beyazdır.. bir zamanlar yeşildi sabun.. sabun hayvandı.. sonra pembeye boyandı.. sonra sıvılandı.. hepimiz çok sevdik.. olmayanlarımız olanlara imrendi..sabunla saç yıkanır ve eldeki yağı çıkartır yağıyla.. sonra yüz yıkamak ...
gece
24.11.2005 - 04:05karanliktan korkarim ben..
amin maalouf
23.11.2005 - 00:49butun kitaplarini okudum. evet okutturuyor..
araplarin gozuyle hacli seferleri isimli kitabinin ismini yanlis koymus bence. haclilarin gozuyle araplar olmasi lazimdi..
vatan
20.11.2005 - 06:32insanin hor gorulmedigi yer. anne sevkatiyle kucaklandigi yer. inancindan ve dusuncesinden oturu asagiliklar tarafindan asagilanmadigi yer. goreniniz varmi?
gidebilsem
20.11.2005 - 05:05devre dagina. ama aylardan agustos olsa. buzun altindan cikan sudan icsem kana kana. kar yesem. nefti yesili cimenlere uzansam. sari mor kirmizi yaban ciceklerini koklasam. uzunsam devrenin eteklerine, tezek kokusu gelse burnuma, milkinazin sut kaznlarini yikarken cikardigi sesleri duysam, babamin harman sonrasi terinin kokusunu cigerlerime doldursam, yagmur agarken baktigimiz camlar yine yerinde olsa, misketlerimi caldigi icin dovdugum arkadasima bir poset misket gotursem, annemle yine bir oturusta bir demlik cayi icsem tandir baslarinda...
ve bütün çirkinler öldürülecek
20.11.2005 - 04:53ne yani bendemi?
büyü
19.11.2005 - 19:46Büyü nedir?
Büyü; gerçek sebebi gizli olduğu için olduğundan başka şekilde hayal edilen göz bağlama, şarlatanlık ve hilekarlık demektir. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru; hayali gerçek, gerçeği hayal gibi algılamaya sebep olduğundan kötü bir şeydir. Mesela; Hz. Musa (a.s.) ’ın asasının bir mucize olarak büyük bir yılana dönüşmesi karşısında bunalan Firavun, sihirbazları yardımına çağırmış, onlar da insanların gözlerini boyamış ve onları korkutmuşlar, (A’raf, 7/116) attıkları ipleri ve değnekleri koşuyor gibi göstermişlerdi. (Taha, 20/66)
Bazı tefsirlerde bildirildiğine göre sihirbazlar, koyun barsaklarına civa doldurmuşlar, üstten tutunca değnek, ortadan tutunca ip gibi görünen bu barsakları sıcak kumların üzerine atmışlar. Sıcaktan çok etkilenen civa hareketlenince barsaklar, yılan gibi kıvrılmaya başlamışlardı. Oraya yılan görmek için gelen insanlar gördükleri manzara karşısında korkuya kapılmış onları koşan birer yılan gibi algılamışlardı. Hz. Musa (a.s.) değneğini atınca değneği sihirbazların yılanlarını yutmuş orada bulunanlardan önce sihirbazlar, bunun bir sihir olmadığını anladıkları için secdeye kapanmış ve Hz. Musa’ya inanmışlardı. (A’raf, 7/120)
Tabiatta bilmediğimiz bir çok kanun vardır. Bazı kimseler bu kanunlardan bazısını öğrenerek insanları etkileyebilirler. Mesela; televizyonun hiç bilinmediği bir yerde kapalı devre televizyon yayınıyla insanları etki altına almak mümkündür. İnsanların büyü için kullandıkları yöntemler yeni keşifler ve yeni gelişmelerle değişebilir.
Cinler aracılığıyla da büyü yapılabilir. Mesela; bir cinci yanına gelen bir kişiyle ilgili bilgileri ilişkide olduğu bir cinden alarak ona söyleyince o şahsı etkisi altına alabilir. “Ben hiç bir şey konuşmadan benim adımı, yaptığım işi, arkadaşlarımla ilişkilerimi vs. bildi” diyerek o şahsa insan üstü değer veren ve etkisi altına giren kişilere her zaman rastlanabilir.
Sihirbazlar yaptıkları işin gerçeğini gizleyerek kendilerini olağanüstü güçlere sahip kişiler olarak takdim edip insanları etkileri altına almaya çalıştıkları için yaptıkları iş haramdır. Allah’ın vermediği bir gücün kendilerinde olduğunu; kendilerinin Allah’a ait bir kısım yetkileri kullanabileceklerini gösterdikleri için aynı zamanda şirk içine girmiş olurlar.
Üste Dön
Büyüyü bozmak için bir büyücüye mi gitmek gerekir?
Büyü insanda ağır psikolojik etkiler bırakır. Büyüyü bozmak, bu etkiyi ortadan kaldırmak demektir. Bunun için büyücüye gidilmez. Yapılacak şey, kişinin kendine güvenini sağlayıcı çalışmalardır. Kur’an’ın anlamını düşünerek okumak, bu konuda çok etkili olur.
Üste Dön
Aileme yapılan bir büyünün beni etkilendiği söyleniyor. Bunun için ne yapılmalıdır?
Bu tür şeyler insanın içini daraltır. İnsan kendini rahatlatmak ister. Kur’an-ı Kerim’in bir özelliği de okundukça insanı huzura kavuşturmasıdır. Çünkü o, insanlar için bir rahmet ve şifadır:
“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifa, mü’minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yunus, 10/57)
“Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için bir şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsra, 17/82)
Kur’an’ın bir diğer adı da “zikir” dir:
“O Zikri (Kur’an'ı) biz indirdik ve onu elbette biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9)
Kur’an’ı Zikir olarak vasıflandıran Allah-u Teala, kalplerin ancak bu zikri okumakla tatmin olacağını bildirmektedir:
“(Onlar) İman edenler ve gönülleri Allah’ın zikri ile sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile sükunet bulur.” (Ra’d, 13/28)
Bu ayetlerde işaret edildiği gibi Kur’an okumak insanı huzura sevk eder, ona şifa ve gönül huzuru verir. Bu sebeple müslüman bir insanın, her daim Kur’an’ı anlayarak okuması ve ondan öğrendiklerini hayatına geçirmesi lazımdır ki her türlü kötülüklere, büyülere karşı sağlam bir koruyucusu olsun.
acem kızı
11.11.2005 - 07:17istanbul imam hatip lisesi nin halic e hakim terasinda, geceleri yaptigimiz kacamaklarin en hit parcasiydi. boylu boyunca butun halic ve eyup koprusunden durmadan gecen arabalar, fener rum patrikhanesinin karanlik silueti, ateste kaynayan cay...hey gidi hey..sonra baslar o melodi, cirpinipta san ovaya cikinca..
dost
09.11.2005 - 08:46'kafirleri dost edinmeyin, zira onlar birbirlenin dostudurlar, sizden kim onlari dos edinirse oda onlardandir! Allah fasiklar topluluguna hidayet vermez' (ayet)
'sizin Allah tan baska dostunuz yoktur'(ayet)
' Allah a ve ahiret gunune inan gercek muminler, babalari,akrabalari dahi olsa, kafilre sevgi beslediklerini goremezssin, onlara siddetli bir sekilde davranir, muminlere ise sevkatle yaklasirlar. sen onlari ruku ederken ve secde ederken gororsun'(ayet)
baska soze gerek varmi?
Abdulbasit Abdussamed
09.11.2005 - 08:08muhammde ibn abdul basit el-abd es-samet...gercek ismi budur.
misirin en iyi karilerinden biridir. kucuk yasta hafiz olmus ve kiraat-i asereyi tamamlamistir. hocasi otoriteler tafafindan en iyi okuyucu olarak kabul edilen muhammed rifat rahimehullah tir. kur an okuyus senedeleri peygamber sav e kadar kopmadan gelmistir.. hafizligini imam vers kiraatina gore tamamlamistir. kendisi selefisalihin yolunda olup tasavvufa karsidir. Allah rahmet eylesin..
Cahit Külebi
07.11.2005 - 20:30tdk dayken uydurdugu binlerce kelimeyle turkcnin en buyuk katillerinden biri olup, cumhurbaskanindan baska kimsenin kullanmadigi 'gonenc' kelimesinin mucididir.
iyi bi sairdir. hikaye isimli siiri tavsiye edilir..
cumhuriyet
07.10.2005 - 20:43insanlara ve dusuncelere ozgurluk getiren yonetim bicimi.
adi bir kagit parcasindan farksiz olan gazetenin ismi.
türban
13.06.2005 - 19:05KUR'AN'A GÖRE BAŞÖRTÜSÜ YASAKÇILARININ DURUMU*
Türkiye'de ve bazı İslam ülkelerinde müslüman kadının başını örtmesi istenmemektedir. Bunu istemeyenler genellikle dine ve gerçek dindarlara saygılı olduklarını söyler ve din dışılıkla suçlanmayı reddederler.
Bir taraftan da Müslümanlar dini hayatlarını Kur'an ışığında gözden geçirmeye başlamışlardır. Kur'an'a yönelme ile birlikte hurafelere karşı da savaş açılmıştır. Artık iki türlü müslümanlıktan söz edilmektedir; biri Kur'an müslümanlığı, diğeri Kur'an dışı müslümanlıktır. Kur'an dışı müslümanlıkla kastedilen geleneksel müslümanlıktır. Dindarların büyük çoğunluğu, geleneksel anlamda müslüman oldukları için Kur'an müslümanlığı başörtüsü yasakçılarının da ilgisini çekmektedir.
Bu yazıda başörtüsü yasakçılarının durumu sırf Kur'an ayetleri ışığında ele alınmıştır. Okuyucuya kolaylık olması için karşılıklı sohbet havası içinde yazılan yazı ile sizi baş başa bırakıyorum.
- Müslüman kadınların başlarını örtmelerine karşı çıkanlarla ilgili bir hüküm gerçekten Kur'an'da var mı?
- Elbette var. Müslüman kadınların başını örtmesi Allah'ın bir emridir. Allah'ın bir tek emrini bile kabul etmeyenin durumu Kur'an'da açıklanmıştır. Her müslümanın bunu çok iyi bilmesi gerekir. Şimdi ben sorayım, Kur'anda sapmanın ve saptırmanın simgesi haline gelmiş varlık hangisidir?
- Şeytan mı?
- Evet.. Şeytan, diğer adı ile İblis, meleklerle beraberken Allah ona ve bütün meleklere Adem için secdeye kapanma emri verdiğinde o bu emri kabul etmediği için kafir olmuştur. Konu ile ilgili ayetler şöyledir:
Vaktin birinde Rabbin meleklere demişti ki: 'Ben, kurumuş çamurdan, değişken kara balçıktan bir insan yaratacağım.
Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için secdeye kapanın.'
Bütün melekler hemen topluca secde ettiler.
İblis öyle yapmadı. O, secde edenlerle beraber olmamakta direndi.
Allah buyurdu ki: 'Ey İblis! Senin neyin var ki, onlarla birlikte secde etmedin? '
Dedi ki, 'Kurumuş çamurdan, değişken kara balçıktan yarattığın insana secde edemem.'
Allah buyurdu ki, 'Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. (Hicr 15/28-34)
Demek ki, İblis Allah'ın bir tek emrini kabul etmediği için kovulmuştur.
- Bir de kibirlenmesi var. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: '...İblis direndi, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.' (Bakara 2/34)
- Şeytanın kibirlenmesi, aslında Hz. Adem'e karşı değil, Allah'ın emrine karşıdır. Yani Allah'ın, çamurdan yarattığı biri için secdeye kapanmasını istemesi İblis'in ağırına gitmiştir. Bundan dolayı Allah ona,'...İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, çık, sen alçağın tekisin' demiştir. (Araf 7/13)
- İblis bu haliyle Allah'ı inkar etmiş mi oluyor?
- Burada İblis Allah'ın bir emrini tanımamış oluyor. Bu da onun kafir olması için yeterli sayılmıştır. Yoksa iblis, Allah'ın ne varlığını, ne birliğini, ne yaratıcılığını ne de kudretini reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim İblis'in saptıktan sonra,'..Doğrusu ben Allah'tan korkarım, Allah'ın cezası pek ağırdır.' (Enfal 8/48) dediğini bildirmektedir. Allah'ın bazı emirlerini tanımamaya devam ettiği için bu sözü onu kafir olmaktan kurtaramamıştır.
- Doğru, Allah'a 'Rabbim' diye hitap ediyor. Nitekim bulunduğu makamdan Allah tarafından indirilince şöyle demişti: 'Rabbim! Hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.' (Hicr 15/36)
- Buradan onun ahirete inandığı da açıkça anlaşılmaktadır.
- O zaman çok ilginç bir durum ortaya çıkıyor. İblis Allah'a inanıyor, meleklere inanıyor, çünkü zaten kendisi onların arasındaydı. Ahiret gününe inanıyor. İnanması gereken bir peygamber henüz yok, çünkü Hz. Adem daha peygamber olmamıştır. İndirilmiş bir kitap da yok. Bazıları böyle birini iyi bir müslüman sayabilir ama Bakara suresinin 34. ayeti onun kâfir olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Üstelik Kur'an'ın bütününe baktığınızda onun kâfirlikte en önde olduğu açıkça gözükür.
-İşte Allah'ın bir tek emrini tanımaması onun bu hale gelmesi için yetmiştir. Onun kâfirliği böyle başlamış, sonra da günah yükünü ha bire çoğaltmıştır.
-Dilden dile dolaşan bir söz var, deniyor ki, 'Bir kimsenin kâfir olduğuna dair doksan dokuz, müslüman olduğuna dair bir delil bulunsa müftünün o bir delil ile amel etmesi gerekir.'
- Böyle bir şey kabul edilemez. O sözün doğrusu şöyledir: 'Bir tek konunun farklı yorumları olsa ve bu yorumlar kişinin kafir olmasını gerektirse ama bir yorumu da o kişinin kafir olmadığı şeklinde olsa müftüye düşen kâfir olmayacağına dair olan yorumu dikkate almaktır. Eğer o kişinin niyeti bu ise zaten müslümandır. Ama eğer niyeti böyle değilse müftünün onu kâfir saymamasının ona bir faydası yoktur[1].' Yoksa ayette olduğu gibi, kafir olmayı gerektiren bir tek söz ve davranış bile kişiyi Allah yanında kâfir yapmaya yeter.
- Başörtüsü konusunda, Allah Teâlâ'nın“Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar....” (Nur 24/31) diye emri var; ama deniyor ki, ayette 'başörtüleri' diye tercüme edilen kelime, humur kelimesidir. Bu hımar'ın çoğuludur. Bu kelime örtü anlamına da gelir. Burada başörtüsü yasakçıları lehine bir yorum yapılamaz mı?
- Evet ayette geçen, hımar (خ م ا ر ;) kelimesinin kökü hamr (خ م ر ;) dır. Bunun anlamı bir şeyi örtmektir. Hımar (خ م ا ر ;) da örtü anlamında kullanılmıştır. Ama bu kelime Arap örfünde kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur. Bunun kadının başörtüsü anlamına geldiği eski Arapça sözlüklerde yazılıdır[2].
Bu ayet indiği zaman Araplarda hımar kelimesi kadının başörtüsü anlamındaydı. İçinde hımar kelimesi geçen çok sayıda hadis vardır ve bunlar kadının başörtüsü anlamınadır. Bunlardan üç örnek verelim:
1- Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme ipekli kumaşlar getirilmişti. Ömer'e bir parça gönderdi. Üsâme b. Zeyd'e bir parça gönderdi. Ali b. Ebî Talib'e bir parça verdi ve dedi ki; Onu kadınların arasında hımar (başörtüsü) olarak parçalara ayır. (Müslim, Libas 7-2068)
2- Alkame b. ebî Alkame annesinin şöyle dediğini naklediyor: Abdurrahman'ın kızı Hafsa Allah'ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemenin eşi Ayşe'nin yanına girdi Hafsa'nın üzerinde ince bir hımar (başörtüsü) vardı. Ayşe onu parçaladı ve ona kalın bir hımar (başörtüsü) giydirdi. (El-Muvatta, Libas, 4, hadis no 6)
3- Hz. Ayşe Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini bildirmiştir. 'Allah adet gören bir kadının namazını başı hımarlı (başörtülü) olmadan kabul etmez.' (Ebu Davud Salat 58, H. no 641)
göstermek içindir.
----------
* Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR, İst. Ün. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi
[1]- M. Alauddin el-Haskefî (öl. 1088 h.) ed-Dürr'ül-muhtâr alâ Tenvîr'il-ebsâr, (İbn Abidîn Haşiyesi ile birlikte) , Mısır 1404/1984, c.IV, s. 249, Ridde bölümü.
[2]- Bakınız, İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem (630-711 h.) , Lisan'ul-Arab, Beyrut, 1410/1990, IV/257; Muhammed Murtaza ez-Zebîdî, Tâc'ul-Arûs, Mısır 10306, III/188.
[3]- Tahsin SARAÇ, Fransızca Türkçe Büyük Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1976, c.II, s.1325.
sabah namazı
21.03.2005 - 15:59bismillah la kalkıp sabahın o engüzel vaktinde, harman yerinde yıldırımlara yakalanmak gibi...
önce şarktan gelen bir bâd-ı sâbâ, boynunuzdan içeri girerek bütün vücudunuzu ürpertir. tatlı bir üşümedir bu. sonra anlınızı secdeye koyarsınız ve dünyanın en şanslı insanı olduğunuzu düşünürsünüz.
o saatte herkes uyumaktadır... tam bir gaflet vaktidir... insanlar o saatteki uykularını hiç bir şeye değişmezler... ama o ses ' Essalâtü hayr-ün min-en nevm' vicdanınızı uyandırır. ömrünüzdeki en güzel sorumluluğu yerine getirdiğinizi bilirsiniz. anlatılmaz bişeydir.. sadece yaşanır.. hele balattan saatin dördünde kıvrıla kıvrıla haliç e inersiniz ve haliç yolundan gidersiniz eyüp sultan'a, bitersiniz...
adıyaman / menzil köyü
25.02.2005 - 22:01Müslümanları Batıran Şirk
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesi ile ilgili resmi belgelerde, savaşı kazanmak için Allah'ın yanında Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yardımının da beklendiği görülmektedir. Sanki o, Allah'ın elçisi değildir de hâşâ, Allah'ın yanında ikinci bir tanrıdır. Sanki o, ölmemiştir de diridir. Sanki o, kendine yapılan çağrıları işitme, olayın geçtiği yeri görme ve istediğine istediği yardımı yapma yetkisine sahiptir[2].
Allah Teâlâ bu şekilde yardım bekleyenleri sapık sayıyor.
“Allah’ın berisinden kıyâmete kadar kendisine cevap veremeyecek olanı çağırandan daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların çağrısından habersizdirler. (Ahqâf 5)
Şimdi belgelerdeki ifadelere bakalım:
a- Sultan Reşad'ın savaş ilanı ile ilgili beyannâmesinin son bölümünde yer alan ifadeler:
'...Hak ve adl bizde zulüm ve udvan düşmanlarımızda olduğundan düşmanlarımızı kahretmek içün Cenab-ı âdil-i mutlakın inâyet-i samadâniyesi ve Peygamber-i zîşânımızın imdâd-ı maneviyesinin bize yâr u yaver olacağında şüphe yoktur..,[3]'
Bu ifadeyi şöyle sadeleştirebiliriz:
' Biz haklı ve dürüst, düşmanlarımız ise zalim ve saldırgan olduğundan düşmanlarımızı yere sermek için adaleti şaşmaz olan Allah'ın yüce desteğinin ve şanlı Peygamberimizin manevi yardımının bize yar ve yardımcı olacağında şüphe yoktur...'
b-Başkumandan vekili[4] Enver Paşa'nın beyannamesi şu ifadelerle başlamaktadır:
'Allah'ın inayeti, Peygamberimizin imdâd-ı ruhâniyesi ve mübarek Padişahımızın hayır duasıyla ordumuz düşmanlarımızı kahredecekdir.'
Beyannâme'nin orta kısmında şu ifadeler vardır:
'...Hepimiz düşünmeliyiz ki, başımızın ucunda peygamberimizin ve sahabe-i güzîn efendilerimizin ruhları uçuyor...[5]'
Bu ifadeler şöyle sadeleştirilebilir:
'Allah'ın desteği, Peygamberimizin ruhânî yardımı ve mübarek Padişahımızın hayır duasıyla ordumuz düşmanlarımızı yere serecektir.' '...Hepimiz düşünmeliyiz ki, başımızın ucunda Peygamberimizin ve onun seçkin arkadaşlarının ruhları uçuyor..'
c- İslam ülkelerini cihada davet beyannamesi:
Bu beyanname Meclis-i Ali-i ilmî (Yüksek ilim Kurulu) tarafından hazırlanmış ve halife sıfatıyla Sultan Reşad tarafından imzalanmıştır. Beyannamenin altında en üst seviyeden toplam 34 alimin imzası da vardır. Bunların arasında üçü eski, birisi görevde olmak üzere dört şeyhülislam ve Fetva Emini Ali Haydar Efendi de vardır.
Beyannamenin dördüncü paragrafı şu ifadelerle bitmektedir:
'... Dîn-i mübîn-i ilâhîsi namına cihada şitâbân olan müslimîni her bir hususta mazhar-ı fevz ve nusret buyuracağı inâyet ve eltâf-ı celîle-i samâdânîden mev'ûd ve şeriat-ı garrây-ı Ahmediyenin i'lây-ı şânı içün fedây-ı cân ve mal eyleyen ümmet-i nâciyesine zahîr ve destgîr olmak içün ruhâniyet-i mukaddese-i nebeviyye hazır ve mevcuddur.'
Beyannâme'nin son paragrafı da şöyledir:
' Ey mücâhidîn-i İslâm Cenab-ı Hakk'ın nusret ve inâyeti ve Nebiyy-i muhteremimizin meded-i ruhâniyetiyle a'dây-ı dîni kahr ve tedmîr ve kulûb-i müslimîni sermedî seâdetlerle tesrîr eylemeniz va'd-ı celîl-i ilâhî ile müeyyed ve mübeşşerdir[6].'
Bu ifadeleri şu şekilde sadeleştirebiliriz:
'Allah'ın açık dini adına hızla savaşa çıkan Müslümanları her konuda başarılı kılıp yardım edeceğine onun yüce lütuflarıyla söz verilmiştir. Hz. Ahmed'in[7] aydınlık şeriatını yüceltmek için canını ve malını feda eden ümmet-i nâciyesine[8] arka çıkıp elinden tutmak için Hz. Peygamberin muhakaddes ruhu hazır ve mevcuttur...'
'... Ey islam mücahitleri! Allah Teâlâ'nın yardımı ve desteği, muhterem Peygamberimizin ruhaniyetinin yardımı ile din düşmanlarını yere serip yok etmeniz ve Müslümanların kalplerini sonsuz mutluluklarla sevindirmeniz Yüce Allah'ın verdiği söz ile teyit edilmiş ve müjdelenmiştir.'
Soru-Müslümanlar kafirlere karşı cihada çıkıyorlar. Bu, Hz. Peygamberi memnun edecek bir davranıştır. Elbette o, ruhaniyetiyle Müslümanlara yardım edecektir. Onun seçkin sahabelerinin ruhlarının Müslümanların başları ucunda uçması da yadırganamaz. Çünkü bu savaşta sahabeler de yer almak isterler.
Cevap- Eğer Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve onun seçkin arkadaşları hayatta olsaydı elbette bundan çok memnun olur ve Müslümanların başarısı için ellerinden gelen her şeyi yaparlardı. Ama artık onlar ölmüşlerdir. Bizim yapmamız gereken, kendi hayallerimize göre davranmayı bırakıp Hz. Muhammed'in getirdiği Kur'an-ı Kerim'e uymaktır. Allah Teâlâ kendinden başkasının yardıma çağrılmasını Kur'an'da şirk saymış ve kesinkes yasaklamıştır.
işte böyle. Kuşkusuz Allah haktır ve O'ndan başkasını çağırmanız ise batıldır.(Hac 22/62)
Zaten Allah'tan başka yardıma çağrılan kim olursa olsun onun hiçbir şeye gücü yetmez.
işte Rabbiniz olan Allah, hakimiyet onundur. Ondan başka çağırdıklarınız bir çekirdek zarına bile hükmedemezler.
Onları çağırsanız, çağrınızı işitmezler; işitmiş olsalar bile size karşılık veremezler; kıyâmet günü de sizin ortak koşmanızı tanımazlar. Hiç kimse sana, her şeyi bilen Allah gibi, haber vermez. (Fatır 35/13-14)
Allah'tan başkasını olağan dışı yollarla yardıma çağırmak şirktir. Allah böylelerine yardım etmez.
“inananlar ve imanlarını şirkle[9] bulandırmayanlar var ya işte güven onların hakkıdır; doğru yolu tutturanlar da onlardır.” (En’am 6/82)
Birinci Dünya Savaşi'nda Müslümanlarla savaşan ingiliz, Fransiz, italyan ve Yunanlilar da zafer için Allah'a dua etmiyorlar miydi sanki. Ama onlar, Hristiyan olduklari için Allah'in yaninda Hz. isa'yi da yardima çagiriyorlardi. Öyleyse Müslümanlarla onlarin ne farki kaldi? Üstelik onlarin elindeki kitap bozulmuş, Müslümanlarin Kur'an'i hiç bozulmamiştir. Hem Kur'an'a göre Allah'tan başkasini yardima çagirmak, dogru yola girmişken geriye çevrilmek ve açik arazide şaşkina dönmektir.
De ki: Allah'in berisinden bize ne bir fayda ne de zarar verecek olani çagiralim da Allah bizi dogru yola sokmuşken ökçelerimiz üzerine geri çevirilmiş mi olalim? Tipki şeytanlarin açik araziye çektikleri şaşkin kimse gibi mi? Hem onu, 'Bize gel.' diye dogru yola çagiran arkadaşlari da olmuş olsun. Onlara de ki, 'Dogru yol ancak Allah'in yoludur. Bize verilmiş emir alemlerin Rabbine teslim olmamiz içindir.(En'am 6/71)
Soru- Müslümanlar tarih boyunca çok yenilgiler almişlardir. Bu Allah'in onlari bir imtihanidir. Nitekim Hz. Muhammed'in ordusu da Uhud Savaşi'nda yenilmişti. Ama onun gayretleriyle daha sonra durum lehlerine çevrilmişti.
Cevap- Burada Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir komutan olarak büyük gayret göstermiş ve durumu lehine çevirmeyi başarmiştir. Fakat ' Ben Allah'in elçisiyim. Benim duam ve manevi destegimle bu savaş kazanilir.' dememiştir. Bütün savaşlarinda, bir komutan olarak yapilabilecek her şeyi yapmiştir.
Yenilgi dedik ya, cephede yenilmek o kadar önemli degildir. Toparlanir, düşmana daha büyük bir darbe vurabilirsiniz. Asil yenilgi içten yenilgidir. işte o zaman yapacaginiz bir şey olmaz.
Müslümanlar içten yenilmişlerdir. Onlar kendi siyasi, sosyal, iktisâdî askerî düzenlerine olan güvenlerini çoktan yitirmişlerdir. Bunlarin yerine Batili sistemleri ikame etme çabalari hep bu güvensizligin sonucudur. Bunu daha iyi anlamak isteyenler, Müslümanlarin hararetle destekledigi okullarda hangi sistemin ögretildigine baksinlar. Büyük maddi imkanlarla desteklenip Avrupa'ya ve Amerika'ya gönderilen ögrenciler, hangi sistemi ögrenmeye gidiyorlar? Kendi sistemimizi ögretmek için harcadigimiz çabayi bununla kiyaslarsak korkunç bir fark ortaya çikar. işte bunlar bati karşisinda kafamizi dik tutmamizi engellemektedir.
süleymaniyevakfi.org
istanbul
13.02.2005 - 20:46Yürüyelim Seninle İstanbul'da
Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu
İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hala sevimli mi sevimli
ve hala bir tomucuk tadında
yürüyelim seninle İstanbul'da
korkusuz bir rüyadır
bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
yenilgisiz bir muamma gibidir
arar bulusmayan ellerimizi
deli rüzgar yine sarhoş, hovarda
tam orada, Çamlıca yokuşunda
birkaç bulut çekelim gökyüzünden
damarlarımızdan geçirelim ve birden
bırakalım suların üzerine
sen bir defa konuş, sen bir defa gül
kumlu ebrular yapalım seninle
serpmeli ebrular, bülbülyuvası
hercaimenekşe, gonca ve sümbül
yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
yürüyelim seninle İstanbul'da
boğaziçi magrur türkülerini
gözlerine baka baka söyleyin
martılar üşüyünce
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi
anlayabilir misin
neden çıban gibi büyür bağrımda
büyürde kelebek olur bu sızı
kırmızıyı sevdiğini söyledin
bu yüzden mi günlerdir
İstanbul'da gül kokusu yayılan
tepeler kırmızı, sular kırmızı
İstanbul bilmeli ki, sahillerine
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeliki, limanlardan gemiler
önce senin yüreğine açılır
uzaklarda bir yerde
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
parmaklarında hüzün
sana doğru akan nehrin
ağlayan suretidir
bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle İstanbul'da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı
Anadolukavağı'nda her akşam
burcu burcu bir rüyadır hayalin
karanlık, hüznünü düşürür dağa
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
endamın her sabah iner toprağa
hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
ayrılık acıyla süzülür kandan
nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
öylesine yorgun, mahzun ve candan
İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
uykusundan uyanınca fırtına
dalgalar türkümüze aşina olur
yüzümüze bakınca deniz fenerleri
sahibini arayan gemilerin
çığlığıyla vurulur
tarih heyelandır hainlerin ardında
İstanbul tarihin soylu anası
biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
sevdayı kız kulesi'nden
yalıların burukluğu altında
geçiyoruz sokaklardan delice
anlayabilir misin
beyoğlu'nda gezinen
hayal kırıklığının benden türediğini
anlayabilir misin
kırmızı neden böyle
doldurur aynalara inleyen yüreğimi
sana giden yolların kavşağında
bir adam direniyor izini bulmak için
siliyor tanyerine akan alın terini
ufkunda sapsarı umudun rengi
mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
arıyor sessizce kaybolan günlerini
Gülhane'de simit satan çocuklar
nasıl anlasınlar ellerimizin
neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
gökyüzüne dokunurken bu acı
kimdir diye sorsunlar içlerinden
birlikte yürüyen iki yabancı
biz gitsek de, İstanbul'da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı
alevilik
13.02.2005 - 20:22Ahmed b. Hanbel Hz. Ali radiyellahü anh'tan ?unu rivayet etmi?tir: Beni Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem ça?yrdy ve buyurdu ki, ' Sende Ysâ'ya benzer bir yön vardyr. Yahudiler onu öylesine horlamy?lardyr ki, anasyna iftira bile etmi?lerdir. Hyrystiyanlar da öylesine sevmi?lerdir ki, onu kendisine layyk olmayan bir yere indirmi?lerdir.' Hz. Ali ?öyle devam etti: Dikkat edin, iki grup, benim hakkymda kendilerini gerçekten mahvedeceklerdir. Birisi sevenlerdir ki, beni bende olmayan ?eylerle öveceklerdir. Di?eri de horlayanlardyr ki, bana olan kinleri onlary bana iftiraya zorlayacaktyr. Bakyn, ben peygamber de?ilim. Bana vahiy gelmez. Ama ben gücümün yetti?i kadar Allah'yn kitabyna ve Resulüllahyn sünnetine uygun i? yaparym. Size Allah'a boyun e?meyi emretti?im sürece ho?unuza gitse de gitmese de bana boyun e?emek görevinizdir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/160)
Hz. Ali hakkynda a?yrylyk edenler iki gruptur. Biri ona a?yry sevgi besleyenler di?eri de onu a?yry derecede horlayanlardyr. Hz. Ali 'nin ifadesi ile bunlaryn her ikisi de kendilerini mahvetmi?lerdir
ramazan
30.10.2004 - 00:13on bir ayın sultanı hoş geldin ya şehr-i ramazan!
hayırlı ramazanlar
abla
08.08.2004 - 14:34caaan
türban
08.08.2004 - 14:27sırma renginde pislik dünyanın süsü püsü
bende tek aziz eşya annmin baş örtüsü
EY ALLAH'IN KULLARI KARDEŞ OLUNUZ!
Toplam 164 mesaj bulundu