Kelliği önlemenin çaresi ilaçta değil doğada gizli. Saç dibine düzenli sürülen lavanta suyu, hem saç çıkartıyor hem de dökülmeyi önlüyor
Bilimsel bir araştırma Erkeklerin en büyük kabusu olan kelliğe karşı, doğal bir çözüm bulundu. Kanadalı bilimadamlarının yaptığı araştırmalarda, lavanta suyunun kelliği önlemede mucize yarattığı ortaya çıktı. 308 saçsız erkeği inceleyen araştırmacılar, bu erkeklere 1 ay boyunca düzenli olarak lavanta suyu kürü uyguladı.
Egzamayı da yok ediyor Yatmadan önce saç diplerine lavanta suyu sürülen erkeklerin saçlarının yeniden çıkmaya başladığı, ayrıca 1.5 kat az döküldüğü gözlendi. Uzmanlar, lavanta suyunun genç yaşlardan itibaren sürülmesi halinde, saçların dökülmeyeceğini müjdeliyor ve ekliyor: 'Lavanta suyu, egzamayı da önlüyor.'
Bugün Amerika'nın bağımsız çalışan NPR radyosunda dinlediğim bir haberle şoke oldum. Yıllardır bayılarak hemen hergün yediğim çikulatanın aslında ne şekillerde evime, mideme girdiğini bilsem yemezdim, bugüne kadar bu şirketlere verdiğim paralar da haram zıkkım olsun demeden edemiyeceğim. Çikulata firmaları çikulatanın ana maddesi olan cocoa beans (kakao) yu bazı çoçukların mezarları pahasına üretiyorlarmış da bugüne kadar haberim yokmuş, reklâmlarla satın alınmış olsa gerek basında da bu yönde bir haber daha önce görmedim. Özetle haber şöyleydi; cocoa beans’ in dünya kaynağının yüzde yetmişi Ivory Coast (Fildişi Sahili) adlı ülkede üretiliyor. Buradaki çiftliklerde küçük yaştaki çocuklar KÖLE, evet yalnış duymadınız köle olarak çalıştırılarak kakao üretiliyor. Günde 12-14 saat haftada 5 ila 7 gün çalıştırılan çocuklara az bir yemek ve az bir uyku veriliyor. Zehirli ilaçlamalardan, kakao'nun toplanmasına kadar ağır işlerde çalıştırılıyorlar. Paranın adı geçmiyor. Maaştan bahseden olursa da onları makineli tüfekli adamlar mezarların başına götürerek, para falan istemeyin yoksa burayı boylarsınız deniliyor. Kaçanlar vuruluyor. Bunlar bu çiftliklerden kaçabilen iki üç çocuğun ağzından da tercüman aracılığıyla teyyit edildi programda. Şimdi gelelim işin en kötü noktasına, bu olay yeni bir şey değilmiş. 1900 lü yılların başından beri biliniyormuş. O zaman çikulata ve kakao üreten şirketler bizim kölemiz yok biz sadece onlardan satın alıyoruz gibi uyduruktan bir bahane ile bu günlere gelinmiş. Bile bile çiftlik sahipleri ödüllendirilmiş. Geçen sene, 2005te, yani bir asır geçtikten sonra ADM, Cargill ve Nestle firmaları hakkında yeni dava açılmış. Amerika'daki ünlü çikulata üreticileri Hershey, Nestle ve Mars hep bunu bilen ve buna rağmen köle tacirlerinden kakao alan firmalar arasında! Aşağıya söylediklerimle ilgili bir kaç link de koyuyorum, ama sözü kısa keseyim. Bundan sonra vicdanınız elverip gönül rahatlığıyla, mideniz bulanmadan bir çukulata yiyebileceğinizi zannetmiyorum. Eğer yediğiniz markalar bunlar değilse bile önce bir telefon edin sorun bakalım, hammaddelerini nereden alıyorlarmış. Yakında 14 Şubat geliyor, çikulata şirketleri çok para yapmayı umuyor, sayıları on bin civarında olduğu tahmin edilen bu yavruların teriyle, kanıyla hazırlanan bu çikulatalardan almayınız sevdiklerinize, çiçek alın başka bir şey yapın. Hatta Nestle'yi Hershey'i arayın protesto edin ve sevdiğinize de belki bir çoçuğun hayatta kalmasına yardımcı oldum, benim sana hediyem de bu diyebilin. O kadar da yapamıyorsanız bu emaili bir tanıdığınıza gönderin de belki o telefon eder. Çukulatasız bir hayata geçişimizin ilânıdır, ta ki 21.ci yüzyılda çoçuk köleliği kalkana kadar.
Sağlıcakla kalın.
Ömer Karakaya
Not: Yabancı basında ve bilhassa ABD'de basında bu haber yer aldığı için internette başka kaynaklardan daha detaylı bilgi alabilirsiniz.
Şekeri tansiyonu olan bir kardeşimiz:
500 Gram yeşil zeytin yaprağı (dişi ağaçtan olacak yani meyve veren zeytin ağacı)
50 Gram Kişniş (arapça adı kızbara)
Zeytin yaprağını iyice yıkadıktan sonra her yaprağı ortadan kesip kişniş ile birlikte 4 veya 5 litre suda kaynatılacak çok aşırı fazla kaynatmayın ki tadı bozulmasın ve kaynadıktan sonra ateşten indirip 15 dakika bekletilecek daha sonra bir tülbent ile süzülerek suyunu bir kavanoz veya büyük bir şişeye aktarılacak ve sabah veya akşam aç karna bir çay bardağı ilçilecek Göreceksinizki Allah (c.c.) ın izniyle içen hastada şeker ve tansiyondan tamamamen kurtulmuş olacak.(siteden alıntıdır)
(konuyla bağlantılı olarak bulduğum bir başka mesaj) Kantaron tedavisini bana tavsiye eden ve eşimin karnındaki yaklaşık 25 cm uzunluğundaki kanserli tümörün tedavisini sağlayan Gazi Üniversitesi KBB Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdoğan İnal'ın e-mail adresi şöyledir:
Çağımızın vebası kanser, herkesin yüreğini ağzına getiren tehlikeli bir
hastalıktır. Kanser'in ne kadar ağır bir hastalık olduğunu eşim kanser
hastalığına yakalanınca anladık.
Önce göğsü alındı. Sonra 6 kür kemoterapi uygulandı. Bir yıl sonra
kemiklere sıçradı. Hem radyoterapi, hem kemoterapi uygulandı. Maaselef
hiçbir faydası olmadı. Tek faydası ağrılarının azalmasıydı. Ancak kanser
vücut üzerinde yayılmaya devam ediyordu. Kemoterapi sırasında eşimin
karnında yaklaşık 25 cm büyüklüğünde bir tümor oluştu. Normal tedaviden
umudu kesmiştik.
İşte bu sırada alternatif kanser tedavisine yöneldik. A, C, E vitaminleri
ile birlikte DMSO, Beres Csep damla, Prolysin C, İmmunex gibi bağışıklık
sistemini tavkiye edici ilaç ve bitkisel destek ürünlerine yöneldik.
İşte tam bu sırada değerli dostum Gazi Üniversitesi KBB Bölüm Başkanı
Prof.
Dr. Erdoğan İnal hoca; 'Kayınpederim mesane kanseri olmuştu. Tam 7 kere
ameliyat oldu. Fakat bir türlü iyileşmedi. En sonunda birisinin tavsiyesi
ile kantaron otunu kaynatıp suyunu içirdik. 3,5 ay sonra çekilen filmlerde
ve tetkiklerde kayınpederimde mesane kanserinden eser kalmadığını gördüm.
Sen de eşine kantaron otunun suyunu içir. ' dedi.
Prof. Dr. Erdoğan İnal hocanın tavsiyesine uydum. Ozon tedavisi ile
birlikte kantaron otu suyunu eşime içirdim. Yaklaşık 50 gün sonra
karnından
alınan doku örnekleri üzerinde yapılan patalojik incelemelerde 'kanser
tümöründen' eser kalmadığını, geriye sadece yağ dokusunun kaldığını
gördük.
Eşimin kemiklerinde de mevcut olan kanser hastalığının, kemiklerdeki son
durumunu bilmiyoruz. Bu durumu ancak, kemiklerde MR çekimi sonrası
anlayabileceğiz. Ancak eşimin karnındaki o kocaman kitlede kanser
hastalığından eser kalmadı.
Kantaron otu birçok yararları bilinen bir bitkidir. 79 çeşidi olduğubelirtilmektedir.
KANTARON OTU KESİNLİKLE BAHARATÇILARDAN ALINARAK KULLANILACAK BİR BİTKİ DEĞİLDİR. ÇOK BÜYÜK DİKKATİ GEREKTİRMEKTEDİR. YAN ETKİLERİ OLAN BİR BİTKİDİR.
KANSER TEDAVİSİNDE KULLANILACAK KANTARON OTU, BAHARATÇILARDA SATILAN ÇAYLIK KANTARON OTU OLMAYIP, YURT DIŞINA İHRAÇ EDİLEN İLAÇLIK KANTARON OTUDUR. BAZI BAHARATÇILAR FIRSATTAN İSTİFADE İLE KANSER HASTASININ ÖLÜMÜNE SEBEP OLACAK ÇAYLIK KANTARON OTUNU KANSER TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLIK KANTARON OTU DİYE SATMAKTAN ÇEKİNMEMEKTEDİRLER.
AYRICA BU TÜR BAHARATÇILARI TABİBLER ODASINA VE TARIM İL MÜDÜRLÜKLERİNE ŞİKAYET ETMENİZ HALİNDE HAKLARINDA GEREKLİ CEZA DAVALARI AÇILACAK VE HAPİS CEZASI ALACAKLARDIR.
BAZI BAHARATÇILARDA; İLK 6 AY 100 GRAM KANTARON OTU KULLANIN, SONRA 200 GRAMA ÇIKARIRSINIZ DİYE SON DERECE TEHLİKELİ TARİFLER VERMEKTEDİRLER. SİZE YAZILI BELGE VEREN BAHARATÇILARA BU BELGELER ÜZERİNDE KAŞELERİNİ VURUP İMZALARINI ATMALARINI DA SÖYLEYİN.
Kanser tedavisinde kullanılan kantaron otu, ilaç yapımı için toplanan özel bir tür olup, genel olarak yurt dışına ihraç edilmektedir.
Kantaron otunun tedariki konusunda yardımcı olabilirim. Doğru kantaron otunu kullanmamanız durumunda size hiçbir şifa vermeyecektir. Gelişi güzel baharatçılardan alınan kantaron otu güneşte kurutulan ve kanseri tedavi etmek bir tarafa tam aksine güneşte kurutulduğu için kanseri tetikleyen cinsi olma ihtimali çok yüksek olacağından kantaron otu temin konusunda Kanser-Der Kanserden Korkmayanlar Sağlık Eğitim ve Araştırma Derneği isimli derneğimizden ya da bizzat benden yardım isteyebilirsiniz.
Derneğimizi ve alternatif kanser tedavisini tanıttığımız kanserdenkorkma.com veb sitemizde daha fazla bilgiler bulabilirsiniz.
Allah tüm hastalara acil şifalar versin.
Av.İlhan Demir
Marmara Sok. 16/7 Sıhhiye/Ankara
Tel:0312-4315680 - cep: 0533 7179766 (www.cagatayyolda.net/forum/dan alıntıdır)
japonlar kahve içmeye başladıktan sonra büyük sanayi devrimini yapmışlar diye bi kitapta okumuştum.kahvenin çalışma ve zihin performansı üzerindeki etkilerinden sanırım.acaba hakikaten öylemi? ? ? ? ?
kahve içmeye başladıktan sonra büyük sanayi devrimini yapmışlar diye bi kitapta okumuştum.kahvenin çalışma ve zihin performansı üzerindeki etkilerinden sanırım.acaba hakikaten öylemi? ? ? ? ?
KEÇİBOYNUZU (HARNUP)
İngilizcesi “carob” ise de, genelde “St.Johns Bread” olarak bilinir. Almanca’sı da “johannisbrot” dur. Her iki lisanda da “Yakup Peygamberin Ekmeği' anlamına gelir. Yakup peygamberin çölde ekmek yerine tükettiği bir meyvedir. Yaklaşık 5000 yıldan beri bilinmektedir.
Birkaç yüzyıl öncesine kadar şeker yerine veya yapılan tatlılarda ağırlıklı olarak harnup kullanılırdı. Günümüzdeki beyaz şeker üretiminin başlaması ile bu kültür ve bu sağlıklı beslenme yapısı yok olmuştur. Harnup ağacı ilk 15 yıl hiç meyve vermeyen bir ağaçtır. Yetişkin bir ağaç 1000 kiloya kadar meyve verebilmektedir.
Yıllar içerisinde insanlar harnupun beslenmedeki önemini unuttular. Çeşit çeşit hazır besinler tüm süpermarketlerde insanın hizmetine sunulurken, tabii (doğal) beslenme gelenekleri ve alışkanlıkları da yavaş yavaş ortadan kalkıyor... Son bir kaç yıldan beri tekrar eskiye dönüş yolları aranmaya başlandı... Avrupa’da “reformhaus” veya “bioladen” adı altındaki marketlerde zirai ilaç ve suni gübre kullanılmadan yetiştirilen meyve ve sebzeler ayrıcalıklı olarak satılıyor. Hem de nerede ise gösterişli sebze ve meyvelerin iki katı fiyatına... Bizde de durum pek farklı değil. Aynı şekilde, kepeğini içeren pirinç, normal pirinç fiyatının hemen hemen iki buçuk misli fiyatla satılıyor. Halk pazarlarına giden insanlarımız satın alacakları sebzenin yayla sebzesi olup olmadığını sorup öyle alıyor. Onların “yayla”dan kasteddikleri, hormonsuz sebze. Yoksa, sebzenin gerçekte yüksek yaylalarda yetişmiş olması değil aranan...
Keçiboynuzunun en önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır. Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadır. Bu etkin madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıklarında öylesine etkilidir ki; derhal sonuç almak mümkün olabilmektedir. Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde büyük bir başarıyla uygulanabilir.
Kortizon tedavisinden başka çare bulamayan, alerjik nefes darlığı çeken ve yılın belli mevsimlerinde öksürük krizlerinin nedenli şiddetli olduğunu anlatan bir çok insanın, Keçiboynuzunu kullanmaya başladıktan daha hemen ertesi gün rahatlamaya başladıkları gözlemlenmektedir.
Guatr rahatsızlığından dolayı nefes darlığı çekenler de olumlu sonuçlar aldıklarını belirtmişlerdir.
Keçiboynuzunun içerdiği gallik asit insan sağlığı üzerinde çok yönlü özellikleri olan bir maddedir. Bu maddenin, bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir.
Sağlığımız için keçiboynuzunun faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Bu faydalarından bir kısmı şöyledir:
Ağrı kesici, Alerjiye karşı, Astıma karşı, Bakteri yok edici, Bronşite karşı, Kansere karşı, Karaciğeri toksinden arındırıcı, Serbest radikalleri yok edici, Bağışıklık sistemini güçlendirici, Mikroplara karşı, Antiseptik, Kansere karşı koruyucu, ishale ve kabızlığa karşı, Nitrozamin yok edici, Bronş genişletici, Çocuk felçine karşı. Ayrıca gıda maddelerinde E410 ile gösterilen kıvam artırıcı katkı maddesi olarak kullanılır.
Keçiboynuzu ve çekirdekleri öğütülerek sütle ve balla sütlü kahve veya nest kafe pişirir gibi pişirilerek veya pekmez yapılarak tüketilebilir.
Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkandır. Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyeceklerdir.
Keçiboynuzu, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir. Özellikle sigara içen insanlarda akciğer kanserine yakalanma riskinin ne kadar yüksek olduğu, bu konuyla ilgili hemen her klinik deneyde ortaya konmaktadır. Keçiboynuzunun bu koruyucu özelliği Allah’ın insanlara olan bir lütfudur.
Değerli okuyucu, bir insanın kendi kendine (sağlığı açısından) verebileceği en büyük zarar; sigara içmesidir. Unutmayınız ki, sigara içmek sadece akciğer kanserine yakalanma riskini artırmıyor, genel olarak insan sağlığını olumsuz etkileyen zararlı bir alışkanlıktır.
Keçiboynuzu akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir. Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok zayıftır. Bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile hastalığı tedavi etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir. Keçiboynuzunun akciğer kanserini tedavi etmekteki gücünü artırıcı farklı etkin maddeler içeren ikinci bir bitkiye ihtiyaç vardır. Bu ikinci takviye bitki kırmızı turptur.
Keçiboynuzunda kolestrol bulunmaması ayrı bir avantajdır. Kaffein ve theobromine içermediği içinde tansiyon problemi olanların rahatlıkla kullanabilecekleri bir bitkidir. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir. Bu nedenle osteoporoz rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir destekleyicidir.
KEÇİBOYNUZU (HARNUP) PEKMEZİ
Faydaları:
1. Kalsiyum bakımından çok zengindir (sütün 3 katı)
2. İçindeki E vitamini sayesinde; öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi gelir
3. Balgam söktürür,göğsü yumuşatır,bronşları açar, sigara tiryakileri için faydalıdır ve nefes darlığına oldukça etkilidir.(Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçiboynuzu pekmezi tavsiye edilir.)
4. Yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına ve gastrite etkilidir. Mide ve bağırsak gazlarını dışarı atarak mide şişkinliğini giderir Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizler. Mideye kuvvet verir.
5. Yüksek mineral ve vitamin içeriği ile de diş ve diş etleri üzerinde çok olumlu etkileri vardır.
6. Yüksek doğal şekerler, zengin mineraller (özellikle çinko) ve vitaminler (A, B, B2, B3, D) içeriği dolayısıyla doğal güç ve besin kaynağıdır.
7. Yüksek sodyum ve potasyum içeriği sayesinde tansiyon, karaciğer ve akciğer üzerine çok yararlı etkileri bulunmaktadır. Kanın zehirli maddelerini temizler.
Keçiboynuzu aynı zamanda sperm sayısını artıran özelliğede sahiptir. Aktif sperm sayısı az olan ve az sperm sayısından dolayı çocuğu olmama riski yüksek baba adaylarının kullanmasında büyük fayda vardır. Keçiboynuzu kürünü kullananlar sperm sayılarının nasıl artış gösterdiğini hayretle göreceklerdir.
İktidarsızlığa karşı çözüm keçiboynuzudur. İktidarsızlık çeken erkeklerin hiç çekinmeden kullanabilecekleri keçiboynuzu kürü, iktidarsızlığa karşı mükemmel bir çözümdür. Herhangi bir yan tesir olmayan bu uygulama iktidarsızlık şikayetleri olan erkekler için mükemmel bir yardımcıdır. İktidarsızlığa karşı eczanelerde satılan, 2000 yılının bu konudaki en büyük buluşlarından biri sayılan viagraâ (sildenafil citrate) ile mukayese kabul edilemiyecek özellikleri vardır. Viagra’nın bir çok yan tesiri vardır. Özellikle kalp rahatsızlığı olanların kullanmaması gereken bir ilaçtır.
Keçiboynuzu kürünün viagra’dan üstün tarafları
1. Keçiboynuzunun herhangi bir yan tesiri yoktur.
2. Hem besleyici hem de besin değeri olan keçiboynuzudur
4. Akciğer ödemini yok edici ve sperm sayısını artırıcı ve balgam söktürücü olarak olumlu özellikleri vardır. Viagra’da bu özellikler yoktur.
Keçiboynuzu kürü erkeklerin iktidarsızlığına karşı bir gecelik çözümler yerine, tedavi edici ve de kalıcı çözüm getirmektedir. Keçiboynuzu kürü uygulanmaya başladıktan 4-5 gün sonra etkisini göstermeye ve cinsel hayatı dengelemeye başlar. Eğer uzun zamandan beri iktidarsızlık çekiliyor ise bir haftadan itibaren etkisini göstermeye başlar.
Keçiboynuzunda kolestrol bulunmaması ayrı bir avantajdır. Kaffein ve theobromine içermediği için de tansiyon problemi olanların rahatlıkla uygulayabilecekleri bir kürdür. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir. Bu nedenle osteoporoz rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir desdekleyicidir.
Daha çabuk sonuç alırım diye kesinlikle abartarak kullanmayınız. Uygulama sürelerine ve miktarlarına kesin olarak uyunuz. Doğa bir denge, nizam ve kural üzerine kuruludur ve de belirli kurallara göre çalışmaktadır. İnsan da, doğanın bir parçası olduğuna göre, insan vücudu da aynı şekilde belirli dengeler çerçevesinde çalışmaktadır. İşte, günümüzde bilim adamları ekolojik dengeden, biyolojik dengeden ve de daha bir çok dengelerden bahsetmekteler ve bu dengelerin bozulması durumunda dünyamızı nedenli büyük felaketlerin beklediğini vurgulamaktadırlar. Örneğin, demir. Demir, insan vücudu için hayati önem taşıyan bir maddedir. Demirin eksikliğide, fazlalığıda insan vücudu için zararlıdır. Bazı insanlar vitaminlerin çok faydalı olduklarına inandıklarından dolayı vitamin haplarını fazla fazla kullanırlar. Çünki, fazlasının insan vücuduna zarar vermediğini zannederler. Unutmayınızki, vitaminlerin eksikliği sağlığımız açısından hayati önem taşırlarken, fazlası da vücudumuza zarar verirler. Aynı şekilde size önerilen bitkileri de belirtildikleri şekilde kullanmak gerekir. Fazla kullanarak daha çabuk sağlığıma kavuşurum diye düşünmek yanlıştır.
fazla gülmeyi terkedene heybet fazla konuşmayı terkedene hikmet verilir,.... fazla yemeği terkedene ibadetin lezzeti verilir,mizahı terkedene zerafet verilir dünya sevgisini terkedene,ahiret sevgisi verilir,başkalarının kusurlarıyla uğraşmayı terk edene kendi kusurlarını islah etme imkanı verilir HZ.ÖMER (r.a.)
Müslümanlar için çok daha sinsi ve vahim bir durum nedir biliyormusunuz? Meyve suyu ve konsantrelerinin ve dondurmaların üretiminde jelatinin kullanılmasıdır. Bir renk verme ajanı olarak çoğunlukla kullanılan beta-karoteni dengede tutmak için nihai ürüne eklendiği gibi meyve sularının arıtılmasında ve dondurmaların çabuk katılaşmasında da da jelatin kullanılmaktadır.
Firmalardan doğru bilgi elde etmekteki güçlükler sebebi ile, meşrubatlardaki ve dondurmalardaki jelatinden kaçınmak için en iyi tavsiyemiz, etiketlerinde beta-karoten vs gibi boyar maddeler belirtilen meşrubatlardan, meyve sularından ve dondurmalardan uzak durmanızdır. Ayrıca tüm meşrubatlarda olduğu gibi meyve sularında ve dondurmalarda da hayvan kökenli boya maddelerinin (cochineal gibi) , fareler üzerinde yapılan testlerde tümör oluşturduğu tesbit edilen aspartam gibi suni tatlandırıcıların ve raf ömrünü uzatmak için kullanılan ve pekçoğunun sağlığa zararlı etkilerinin olduğu bilinen diğer katkı maddelerinin varlığı bizi bu tavsiyemizde haklılığımızı pekiştirmektedir.
Dondurmada ise merdiven altı dondurma üretiminde hiçbir denetim ve yaptırım uygulanamadığı için hem hijyenlik ve hem de dini açıdan ciddi bir güvensizlik oluşturmakta, markalı ürünlerde de etiketlerinde belirtmedikleri halde Arjantin, Brezilya vs gibi ülkelerden ithal ettikleri jelatini kullanarak üretim yaptıkları konuşulmaktadır. Panda, Algida ve Gold markalı ürünleri üreten firmaların kamu oyuna açıklama yapmaları büyük önem arzetmektedir. Bu ülkelerden getirdikleri jelatin için bu ülkelerden aldıkları helal sertifikalarla kendilerini müdafaya kalkmaları halinde inandırıcı olmalarının güçleşeceğini şimdiden hatırlatmak isteriz. Zira bu ülkelerden getirtilen jelatinlerin dini açıdan uygun olmadığı çeşitli vesilelerle sitemizde dile getirilmiştir. Bu güne kadar da aksine bir belge ibraz edilmemiştir.
Ekte bu görüşümüzü teyid eden altı kaynak verilmektedir. Birincisi Vejeteryanların bir web sitesinden alınmıştır. İkincisi TSE nin meşrubat standartlarından alınmıştır ve litresinde 5 gr etil alkolün bulanabileceğini göstermektedir. Üçüncü kaynak ise bir Alman meşrubat firmasından bir kardeşimizin sorularına gönderilen cevap yazısıdır ki burada da yağda eriyen vitaminlerin sıvı içerisinde dağılabilmesi için jelatinin kullanıldığı ve etil alkol bulunduğu açıkça belirtilmektedir. Dördüncüsü cochineal böceğinden çıkartılan bir boya maddesinin meşrubatlarda kullanıldığını, beşinci kaynakta ise Bologna’da bir laboratuarda fareler üzerinde yapılan deneylerde aspartamın tümör oluşturduğunu belirtmektedir. Altıncı kaynakta ise jelatinin kalınlaştırma, koyulaştırma ve katı yapı oluşturma maksadı ile meşrubatlarda ve dondurmalarda kullanıldığı açıklanmaktadır. Kaynak uluslar arası kabul görmüş Wikipedia Ansiklopedisidir.
Bu ve benzeri bilimsel açıklamalarımıza rağmen REKLAMLARIN, İNANÇ ZAYIFLIĞININ VE BİLGİSİZLİĞİN sarhoşluğu içersinde kendilerine dayatılan SAĞLIKSIZ YAŞAM TARZININ adeta tutsağı olmuş toplumumuzun büyük bir kesimini hala yönetebildikleri için olsa gerek, ülkemizdeki üreticilerin büyük bir çoğunluğu umursamaz bir şekilde bildikleri yolda dolu dizgin koşmaya devam ediyorlar.
Bu sebeple, bu toplum katmanlarını uyandırmada, kazanç hırsı ile dolu dizgin koşturan üreticileri dizginlemede bilinçli Müslümana çok büyük görevler düşmektedir.
KAYNAKLAR:
1-“The Vegetarian Society UK Soft Drinks and Gelatin”
More insidious however, because it is less well publicised, is the use of gelatine in the manufacture of soft drinks. Gelatine can be used to clarify fruit juices as well as added to the final product to stabilise beta-carotene, which is often used as a colouring agent.
Given the difficulty in obtaining reliable information from companies, the best advice for avoiding gelatine in soft drinks is probably to steer clear of those listing beta-carotene and/or apple juice as ingredients. http://www.jainworld.com/society/jainfood/softdrink.htm
Bugün dünyada 2000- 3000 ton/yıl kapasiteli tesisler kurulabilmektedir. Burada en önemli konu işletmede gerekli olan helal şartlarda kemik ve deri parçalarının sistemli ve sürekli tedarik ağının oluşturulmasıdır.
JELATİN ÜRETİMİ
1.Ön İşlemler
2.Ekstraksiyon(Çekme,Çıkarma)
1.Ön İşlemler
Ham maddenin tam olarak temizliğinden sonra, ham maddenin kökenine bağlı olarak uygulanan farklı ön hazırlık işlem adımlarını içerir.
jelatin on isleme
Ham maddenin hazırlanması
Jelatin üretiminde, prensip olarak iki işlem metodu kullanılır:
Asit işlem metodu-A tipi jelatin için
Ham madde(öncelikle domuz derisi) İlk olarak bir üç günlük hazım işlemine tabi tutulur. Burada malzeme asitle muamele edilir ve hemen sonra jelatin çıkartma işlemine başlanabilir.
Alkali işlem metodu-B tipi jelatin için:
Bu işlem, birkaç haftalık bir zaman periyoduna yayılır ve sakin bir şekilde kollagen yapısını değiştirir. Burada yalnız kemik ve deri parçaları kullanılabilir. Bu yolla üretilen Kollagen sıcak suda erimiş şekildedir.
1.Ekstraksiyon
Ön işlem görmüş malzemeye daha sonra sıcak su ilave edilir ve çok kademeli ekstraksiyon işlemi başlatılır. Düşük sıcaklıkta elde edilen ilk jelatin fraksiyonları en yüksek derecede gelleşme konumuna sahiptir. Yaklaşık %5 lik solüsyon elde edilir. Malzeme,daha sonra taze ve sıcak su kullanarak ekstarksiyon işlemine tabi tutulur. Bu işlem, jelatinin en küçük parçasının kaynar su kullanılarak ekstraksiyonu yapılıncaya kadar devam eder. Tamama çok yakın olarak ekstraksiyon sonucu ürün elde edilir.
jelatin ekstraksiyon
Ekstraksiyon
2.Arıtma
Ekstraksiyon işleminden elde edilen yaklaşık %5 lik jelatin solisyonu, yüksek performanslı seperatörlerin kullanımı ile yağ ve lif artıklarından arındırılır. Ön arıtma, temizleyici kiselgurdan geçirilmesi ile tamamlanır.
Ön tabakalama filtreleri ki, azami derecede ince partikülleri tutmayı sağlarlar ve arkasından meşrubat sanayiinde kullanılana benzer sellüloz plaka filtrelerinden geçirilir. Arıtılmış malzeme daha sonra iyon alıp veren reçine içeren kolonlardan geçirilirken, şartlara bağlı olarak, kalsiyumdan,sodyumdan, asit artıklarından ve diğer tuzlardan, jelatin serbest hale getirilir.
jelatin aritma
Arıtma
3.Konsantrasyon:
Ön ısıtma donanımlı çok kademeli vakum evaparatorler,jelatin solüsyonunu sterilize etmek için kullanılır. Aynı zamanda enerjinin minimum kullanımı ile, seyreltik çözeltiden yumuşak bir tarzda su uzaklaştırılarak bal kıvamında bir konsantre elde edilir. Yüksek viskos özellikteki solüsyon, daha sonra tekrar sellüloz plakalardan oluşan filtrelerinden geçirilir. Herhangi kalmış kalıntılar da uzaklaştırılmış olur.
jelatin konsantrasyon
Konsantrasyon
4.Öğütme, Eleme ve Harmanlama:
Bunlar son işlemlerdir ancak, müşterinin özel istekleri veya farklı uygulamalar için jelatinin önceden hazırlanmasını gerektiren zincirde çok önemli adımlardır. Bu şartlar sebebi ile farklı öğütücüler ve blenderler kullanılır. Silolara doldurulduktan sonra kalite kontrol laboratuarı tarafından son kontrollar yapılır çuval, torba ve kutularda anbalajlanarak müşteriye gönderilir.
ogutme
Öğütme, Eleme ve Harmanlama
5.Kurutma:
Yüksek derecede konsantre edilmiş jelatin solüsyonu, daha sonra potansiyel tehlikelere karşı tekrar sterilize işlemi olarak, hızla yüksek sıcaklıkta bir sterilazyon işlemine tabi tutulur, soğutulur ve katılaştırılır.
Bu işlem, kurutucu tablası üzerinde eşit olarak dağılmış jelatin nodullarını üretir. Burada kıllanılan filtreleme, yıkama, ön kurutma ve filizlenmeyi önleyen hava jelatini kurutur. Kurutucuyu terk etmek üzere şimdi sert ve kırılgan jelatin parçalanarak alınır ve aynı parça ebatlarına getirmek için öğütülür. Bu formda, bir sonraki işleme gerek oluncaya kadar depoda depolanır. 1000, 2000 kg. lık yığınlar olarak kullanıma gitmeden önce kimyasal, fiziksel ve bakteriyel olarak testleri yapılır.
İstenen ölçüde birbiri içinde dağılmayan sıvı ve hamur şeklinde bulunan maddelerin karışımını sağlayabilmek için Emülsiyon yapıcı katkı maddeleri kullanılır.
İki tip Emulsiyon vardır:
1 – Yağ içinde su Emulsiyonu: Tereyağı
2 – Su içinde yağ Emulsiyonu: Süt
Öyle malzemeler vardır ki bunlar bir Emulsiyon’ un oluşumunu kolaylaştırırlar veya karışımı önlerler.
Emulsiyonlar istikrarsız yapılardır, bu sebeple kendiliğinden oluşmazlar. Bir emulsiyonu oluşturmak için gerekli enerji girişinin çalkalama, karıştırma, püskürtme ve homojenleştiriciler ile sağlanması gerekir.
Bunlara Emulsiyon yapıcılar veya Emulgatörler denir. Bazı gıda maddeleri Emulsiyon formlarında hazırlanır. Mesela margarin, Mayonez gibi.
Genellikle yağlı ve balmumlu, tozumsu maddelerdir. Bunlar emülsiyon’ un oluşumunu temin ederler ve emulsiyonu dayanıklı hale getirirler.
Açık anlamıyla yüzeysel aktif bağlantıları sağlarlar (nemlendiricidirler) , bunlar karışmayan iki maddeyi (yağ/su) temas yüzeyinde koyulaştırırlar ve sınırlayıcı alanın gerginliğini indirgeyerek dağılma imkanını mümkün kılar.(Emulsiyonlar Suspansiyonlar ve köpükler) bu oluşumun meydana gelmesini sağlayan sebep, aynı molekülde buluşan Lipofil (yağlı maddeler) ve Hidrofil (sulu Maddeler) gruplarıdır.
Gıda Emulgatörleri için ana maddeler nebat ve hayvan yağlarından elde edilen yağ asidi ve bunların tuzları, ayrıca gliserin ve de diğer tabii yenilir yağ asitleri ve bunların tuzları, sodyum hidratlar ve poli-oksi bileşimleridir. E322 Lesitin, E470 Mono ve digliserid ve E495 e kadar isimleri geçen katkı maddeleri homojenleştirici, stabilizatör, emülsiyon yapıcı,yani Emülgatör olarak kullanılan katkı maddeleridir. (Homojenleştiriciler, Stabilizatörler)
Emulgatörler sadece gıda sektöründe kullanılmazlar. Krem, Losyon ve deterjan gibi kozmetik ürünlerin ve ilaçların üretiminde de kullanılmaktadırlar.
Çok sayıda hammaddeler, çok değişik Emulgatör’ün imalini sağlar. Ayrıca karıştırılarak, kullanılma gayesine en uygun şekilde uygulanabilir. Günümüzün, dondurma, margarin, çikolata ekmek, pasta ve benzeri gıdaların yapımında gerekli olan kalite standardı, ancak Emülgatörlerin kullanımıyla sağlanabilmektedir.Bunlar klasik fonksiyonları yanında pek çok yiyecek maddelerinin özellikleri açısından da etkendirler.
Hayvan köken’li olanlar için dikkatli olmamız gerekir. Genellikle bu katkı maddeleri, ülkemize ithal edilmektedir. Üretici ülkelerde ise üretimde kullanılan hammaddeler domuz ve dinimizce yenmesi haram olan hayvanlardan elde edilebilmektedir. En iyisi, gerek üretici firmaların, gerek ithalatçıların bitkisel olanını ithal etmeleridir.Tüketici kardeşlerimiz de bu hususa dikkat ederek, sorgulayarak seçimlerini yapmalıdırlar.
Bilinen Uygulama Alanları:
1 – Yağlar (yemek yağları) , pasta yapımında kullanılan özel yağlar.
2 - Mayonezler. Salata sosları. Krema yağları.
3 – Etler ve etle yapılan malzemeler. Hazır çorbalar
4 – Süt ürünleri.
5 – Dondurma.
6 – Ekmek, pasta ve bisküviler.
7 – Nişastalı yiyecekler. Krem şantiler, pudingler
8 – Tatlılar.
9 – Kozmetik ve ilaç üretimi
'DOMUZ ETİNİN ZARARLARI':
(Dinimizin yasakladığı husulardan birisİ de domuz etidir.Bu yasaklamanın pek çok hikmeti vardır.Biz burada sadece bir kaçına işaret edeceğiz.)
' YILDA 3 BİN TON DOMUZ YAĞININ KULLANILDIĞI ÜLKEMİZİN, TEMİZ İNSANLARININ DİKKATİNE'
1) ZEHİRLİ MADDELER:
Domuz eti çok yağlıdır.Yenildiği takdirde bu yağ kana geçer.Kandaki fazla miktarda yağ atardamarların sertleşmesine,tansiyon yükselmesine ve kalp enfatüsüne sebep olur.Ayrıca domuz yağı içerisinde 'sutoksin'denilen zehirli maddeler mevcuttur.Vücuda giren bu maddelerin dışarı atılması için lenf bezlerinin çok çalışması gerekir.burum lenf düğümlerinin(nbademcik gibi) iltihaplanması ve şişmesine neden olur.Bu duruma DOMUZ HASTALIĞI da denilen 'skrofuloz a neden olur.
2) FAZLA MİKTARDA KÜKÜRT
Domuz etinde bulunan anormal miktarda kükürt kıkırdak kas ve sinirlere oturarak eklemlerde iltihaplanmalara yol açar.Kireçlenme ve bel fıtığına yol açar.
3) AŞIRI BÜYÜME
Domuzda büyüme hormonu çok fazladır.Domuz etiyle alınan bu anormal miktarda ki büyüme hormonu vücüdun düzensiz büyümesine neden olur.Ellerin ayakların yada kafanın anormal şekilde büyümesine yol açar.
4) DERİ HASTALIĞI
Domuz eti ve yağı kullanan kişinin derisinde 'imidazol' denilen maddeler kaşıntıya yol açar.Egzama dermati, nörodermatit gibi iltihabi deri hastalıklarına zemin hazırlar.
5) TRİNŞİN
Domuz etiyle insanlara geçen bu hastalık domuzlarda ağır bir hastaık yapmamasına rağmen insanlarda öldürücüdür.Bu hastalıkğın tek kaynağı domuzlardır.
6) SİROZ
Ottowa Üniversitesi araştırmacıları domuz eti tüketimi ile karaciğer iltihaplanması olan siroz arasında orantılı bir artış tespit ettiler.Araştırmayı yapan Dr. Amin Nanji ve Dr.Samuel French domuz eti ile alkol tüketildiği zaman riskin dahada arttığını belirtiyor.İsviçre, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde kişi başı kişi başı ortalama domuz eti tüketimi ile sirozdan ölenlerin oranları doğru orantılıdır.
7) KANSER
Domuz eti ve yağı, cilt kanseri, mide kanseri, bağırsak kanseri, lenf kanseri gibi kanser çeşitlerine yakalanma riskini arttırmaktadır.Ayrıca taşıdığı aşırı büyüme hormonu nedeniyle kanserin gelişmesine zemin hazırlamaktadır.
8) OBEZİTE
Yapılan araştırmalarda vücudun metabolizmasının dengesizliği ile oluşan bir tür hastalık olan obeziteye yakalanma riskinin domuz eti kullanımı ile doğru orantılı olduğu belirtilmekte.İşte bu nedenle özellikle hristiyan ülkelerde obezite çok yaygındır.
9) HAYA DUYGUSUNU AZALTMASI
Yapılan araştırmalardadomuz etinin barındırdığı bir tür maddenin insanlardaki kıskanma ve haya duygusunu azalttığı kanıtlanmıştır.Bu durum toplum içinde fuhuşun ve ahlaksızlığın artmasına cinsel sapkınlıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.Özellikle ülkemiz için önemli olan Türk aile yapısı bu nedenle bir tehdit altındadır.Çünkü eşini kıskanmayan tek varlık domuzdur.Yani bir domuz aynı zamanlarda birçok domuzla birliklte olur.
Cep telefonlarının en yakın olduğu bölge başımız, dolayısıyla beynimiz. Bu da beynin, gönderilen elektromanyetik dalgaları emmesine yolaçıyor. Oysa beynin kendi içinde zaten dört ayrı elektromanyetik alan haritası var. Bunlar birbirleriyle içiçe geçmiş biçimde çalışıyor ve sinyalleri aktarıyorlar. Yani karmaşık bir düzen söz konusu.
Buna dışarıdan bir başka alan eklendiğinde, sinyaller gerçekten karmaşık bir hal alıyor. Dolayısıyla beyin, vücuda yanlış sinyaller gönderebiliyor. Dahası bu dalgalar, beyinde hücreleri çevreleyen bazı dokuları da olumsuz etkiliyorlar.
Sonuç, sinir sistemiyle ilgili hastalıklarda artış, hafıza zayıflaması, neurodejeneretif hastalıklar (beyinde dejenerasyon) ve hatta alzheimer olabiliyor.
Kulak
Cep telefonlarından etkilenen bir diğer bölge de kulak. Henüz kanıtlanmamış olmakla beraber, kulakta duyu bozukluklarının ileride yaşanabileceği varsayılıyor.
Manyetik alanlar, bir takım sesleri duymamamıza veya kalıcı çınlamalara yolaçabiliyor. Zira manyetik alan da bir gürültüdür. Bu da sinir sistemini olumsuz etkiliyor.
Gözler
Daha önce yapılan çalışmalarda, yüksek orandaki elektromanyetik dalgaların, görme bozuklukları yapabileceği ortaya konmuştu. Aynı durum, birikme etkisi sonucunda da ortaya çıkabiliyor.
Göğüsler
World Health Organization/Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptırdığı bir çalışmaya göre, cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgalar, melatonin hormonunu sıkıştırıyor. Bu hormonun bloke olması da bazı göğüs kanseri tiplerinin üremisine neden olabiliyor.
Kalp
Cep telefonları, kalbin ritmini hızlandırabiliyor. Özellikle kalp pili veya yapay kalp kapakçığı kullananlarda büyük tehlike yaratabiliyor. Kalbin kasılıp kalmasına yolaçıyor.
Cinsel Organlar
Yüksek frekanstaki elektromanyetik dalgaların, testisleri etkilediği biliniyor. Bunu, yapılan bütün çalışmalar kanıtlamış durumda. Bu durumda, cep telefonunu gereğinden fazla kullanan erkeklerin, ileride iktidarsızlık gibi bir sorun yaşayabilme olasılığı var.
Termoregülatör Sistem
Elektromanyetik dalgalar, vücudun termaregülatör yani ısı sistemini de etkiliyor. Bu durumda vücut ısısı ya durup dururken düşüyor ve titremeler görülüyor veya artıyor ve yüksek ateş ortaya çıkıyor. Tübitak'ın yaptığı bazı araştırmalar da bu yönde.
Yetkililer şöyle diyor: 'Fizik tedavi araçlarından biri ısıtma tedavisidir. Elektromanyetik dalgaların dokunun üzerinde ısı etkisi yarattığını burada gözlemleyebilirsiniz. Öyleyse bu dalgaların dokunun üzerinde bir ısınma etkisi yarattığı kesin. Yalnız cep telefonlarında bu kontrollü değil'.
Psikomotor Sistem
Yani kas/sinir ileti sistemi de cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgaların kurbanı olabiliyor. Kasların, beynin verdiği emri yerine getirebilmesi, sinirlerin bir uçtan diğer uca yolladığı sinyaller sayesinde oluyor.
Sinirlerin bir ucunun artı, diğer ucunun da eksi olduğunu düşünün. Bu mesajlara, dışarıdan müdahele, sürekli artı veya sürekli eksi mesaj gitmesine yolaçabiliyor. Bu da kontrol ve ileti bozuklukları demek.
Hücreler
Tüm hücrelerin, içiyle dışı arasında bir potansiyel farkı var. Yani hücrenin içine sodyum-potasyumun giriş çıkışı, belli orantıda gerçekleşiyor. Manyetik alan, bunların bazılarını değiştiriyor. Bir takım hücreler hiç etkilenmezken, bazıları biraz, bazıları da çok etkilenip ters çalışmaya başlıyor. Bu ters çalışmanın da olması gerek ama, bazıları gereğinden fazla gerçekleşiyor.
İlaç İletimi
Manyetik dalgalar, vücuttaki iyonları da etkiliyor. Bu da alınan ilaçların, gerekli yerlere daha yavaş ulaşmasına veya hiç ulaşmamasına yolaçıyor.
Özetle, insan vücudu entropi kanunlarına uyuyor. Yani, insanın içi, daima bir karmaşa içindedir. Bu dengeli ve kendi içinde düzeni olan bir karmaşa. Bu kimyasal kaos içinde olduğumuzdan, yaşamımıza devam ediyoruz. Ölünce bu kimyasal reaksiyonlar düz bir hale geliyor. Cep telefonu kullanmak, bu kaosun içine, dışarıdan bir fiziksel enerji sokmak demek. Bu durumda da enerjiyi koyduğunuz yerde bir takım etkiler söz konusu oluyor.
Domuz etinde insana zararlı parazitlerin bulunduğunu, bu eti yemenin damar sertliği, karaciğer kalp yetmezliğine zemin hazırladığını ifade eden Başkanlık, domuz etinin cinsiyet hayatını düzenleyen hormonlar üzerinde olumsuz etki yaptığını da bildirdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, domuz etinin cinsiyet hayatını düzenleyen hormonlar üzerinde olumsuz etki yaptığını belirtti.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 'Diyanet' takviminde domuz etinin niçin haram kılındığını insan sağlığına ilişkin bazı verilere dayanarak anlattı.
İslam dininin insanları maddi-manevi bir çok zarar ve kötülükten korumak için kurallar koyduğunu ifade eden Başkanlık, 'zararlı, kötü ve pis şeylerin' yasaklandığını, 'temiz ve faydalı olanların' ise helal kılındığını belirtti.
Diyanet, İslamiyet'in beslenme konusunda da bazı temel prensipler belirlediğini, bu prensipler gereğince domuz etinin yasaklandığını kaydetti.
İslam bilginlerice domuz etinin yasaklanışıyla ilgili olarak çeşitli gerekçeler ileri sürüldüğüne işaret eden Diyanet, şu bilgilere yer verdi:
'İslam bilginlerince domuzun, laşe, fare ve kendi pisliği dahil bir çok şeyi yemesi sebebiyle etinde insan sağlığına zararlı parazitler bulunduğu, domuz eti yiyenlerde trişinöz, domuz şeridi, yılancığı, domuz vebası, salmonallazlar gibi tehli bir çok hastalığın oluştuğu çok yağlı olan domuz etinin cinsiyet hayatını düzenleyen hormonlar üzerinde olumsuz etkiler yaptığı, bol miktarda kollestrol ihtiva ettiği, damar sertliği, karaciğer ve kalp yetmezliklerine zemin hazırladığı ifade edilmektedir.'
Domuz etinin Müslümanlara haram kılınmasının gerekçelerini sadece bunlara bağlamanın doğru olmayacağını ifade eden Başkanlık, bu gerekçeler ortadan kaldırılsa da İslam'da domuz eti hükmünün değişmeyeceğini bildirdi. Başkanlık, 'Çünkü yüce Allah'ın emir ve yasaklarında bilebildiğimiz ve bilemediğimiz bir çok sebep ve hikmet mevcuttur. Biz yüce Allah'ın emir ve yasaklarını yalnızca onun emri ve yasağı olduğu için yerine getiririz' ifadelerini kullandı.
Domuz eti yenmesinin sağlığa zararlı pek çok yönü bulunmaktadır. Bu zararlar geçmiş dönemlerde olduğu gibi, alınan her türlü tedbire rağmen günümüzde de söz konusudur. Herşeyden evvel domuz, her ne kadar çiftliklerde, bakımlı ortamlarda yetiştirilirse yetiştirilsin, kendi pisliğini yiyen bir hayvandır. Gerek pislikle beslenmesi gerekse biyolojik yapısı nedeniyle domuzun bünyesi diğer hayvanlara oranla çok fazla miktarlarda antikor üretir. Yine domuzun vücudunda diğer hayvanlara ve insana oranla çok yüksek dozda büyüme hormonu üretilir. Doğal olarak bu yüksek dozdaki antikorlar ve büyüme hormonu, dolaşım yoluyla domuzun kas dokusuna da geçerek birikir. Bunun yanı sıra domuz eti çok yüksek oranlarda kolesterol ve lipid içerir. Bunların sonucunda tüm bu aşırı düzeydeki antikorlar, hormonlar, kolesterol ve lipidlerle yüklü olan domuz etinin insan sağlığı açısından önemli bir tehdit olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Bugün domuz etinin yoğun olarak tüketildiği ABD, Almanya gibi ülkelerin nüfuslarının önemli bir bölümünü oluşturan normalin çok ötesinde şişman kimselerin varlığı, artık alışılmış bir durum olmuştur. Domuz etine dayalı bir beslenme sonucunda, aşırı büyüme hormonuna maruz kalan insan bünyesi, önce çok fazla kilo toplamakta, sonra da vücut deformasyona -şekil bozukluklarına- uğramaktadır.
Bunların dışında, domuz etindeki sağlığa zararlı maddelerden biri de “trişin” parazitidir. İnsan vücuduna girdiğinde doğrudan kalp kaslarına yerleşerek ölümcül tehlike oluşturan trişin parazitine domuz etinde sıklıkla rastlanmaktadır. Günümüz teknolojisiyle trişinli domuzları teknik olarak tespit etmek mümkünse de önceki asırlarda böyle bir yöntem bilinmiyordu. Bu nedenle, domuz eti yiyen herkes için trişin parazitini kapma ve ölümle karşı karşıya kalma riski vardı.
Görüldüğü gibi tüm bu sebepler, Rabbimiz'in domuz etini yasaklanmasının hikmetlerinden bir kısmıdır. Ayrıca Rabbimiz'in bu emri, her koşulda sağlığa zararlı etkilerini sürdüren, denetimsiz üretiminde ise ölümcül bile olabilen domuz etinin yenmesine karşı tam bir korumadır.
20. yüzyıla kadar domuz etinin insan sağlığını doğrudan tehdit eden zararları olduğundan haberdar olmak mümkün değildi. Bugünkü tıbbi cihazlarla, biyolojik testlerle somut biçimde ortaya konmuş bu zarara karşı, daha kimsenin mikrop, bakteri, trişin, hormon, antikor gibi kavramlardan haberi olmadığı 14. yüzyılda indirilen Kuran'da kesin önlem alınması da, Kuran'ın üstün ilim sahibi Rabbimiz'in vahyi olduğunu gösteren mucizelerdendir. Bugün de domuz üretiminde alınan her türlü önlem ve denetime rağmen, domuz etinin fizyolojik olarak insan vücuduna uygun bir besin türü olmadığı, insan sağlığına kesin zararı olan bir et çeşidi olduğu gerçeği değişmemiştir.
Bu muhtemelen kanser üzerine okuyacaginiz en önemli makaledir. Çalışmasına devam eden ve bunu genişleten Johanna Budwig ile bir görüşme yaptım. Ofisime döndüm ve sonunda, ne olup bittiğini tam olarak anladım ve bunu size aktarıyorum.
Önce, bir kanser hücresinin metabolizmasini tanımladığı için, Otto Warburg tıp dalında 1931 Nobel Ödülünü kazandi. O, hücrenin aniden anaerobic(oksijensiz) olduğunu ve sadece fermentasyon olarak tanımlanabilecek bir formda metabolize etmek için büyük miktarlarda glukoza (seker) gereksinim duyduğunu belirtti:
“Kanserin başlıca nedeni beden hücrelerinin normal oksijen solunumunun, anaerobic hücre solunumu ile yerdeğiştirmesidir” - Otto Warburg
Hücre, glukozu (seker; kanser sekeri sever) alır ve laktik asit salgılar, laktik asit asidik bir çevre meydana getirir.. Kanser beslenmesi için asidik bir çevreye gereksinim duyar ve bunun tersine dengeli alkali bir çevrede ise yasayamaz.
Dr. Garnett Poly – MVA için araştırmasında keşfettiği gibi, kanser ile ilgili elektriksel bir bağlantı vardır.
Çin tıbbı, yüzyıllardır (4 – 6 bin yıldır) yaşam gücünü enerji olarak tanımladı. Çinliler meridyen sisteminin haritasını çıkardı, meridyen sistemi 1994’te geleneksel tıp tarafından yeniden haritalandı (en küçük elektrik miktarını ölçen yüksek – teknolojili alet kullanarak) . Bu meridyenler boyunca bizim yaşam gücümüz yolculuk yapar: Çinlilere göre Chi (Ki) , biz bunu enerji olarak adlandırabiliriz.
1968’de canlı hücrelerin ışık ürettiği keşfedildi. Işığın miktarı hücrenin sağlığını tayin eder. Işık ne kadar parlak olursa, hücre o kadar sağlıklı olur. Ilginç, değil mi?
Ellili yillarda, Johanna Budwig kanser denklemine ekleme yapti. O, normal, sağlıklı hücrelerde “elektriksel olarak pozitif olan çekirdek ve yüksek derecede doymamış yağ asidiyle elektriksel olarak negatif olan hücre zarı arasinda bir iki kutupluluk (dipolarite) buluyoruz” dedi.
O, “Elektronların oksijene büyük ilgisi var, oksijeni seviyorlar. Elektronlar oksijeni çekiyor ve nefes alıp vermemizi canlandırıyorlar.” diye devam ediyor. “Nefes alma” ile, Budwig her canlı hücrede yaşamın nefesinden sözediyor.
Şimdi, sağlıklı bir hücrenin resmine sahibiz, normal bir tarzda büyüyen, gelişen ve kendi kopyasını yapan bir hücre. Sonra Budwig, öncelikle hücre zarındaki değişimleri tanımlayarak kanserin oluşumunu tanımlamaya devam ediyor.
Hücre zarı lipidler veya yağlardan oluşur. Budwig’in sözünü ettiği yüksek derecede doymamış yağ asidi omega – 3 yağ asitleri olarak adlandırılır. Bunlar “balık yağları” ile ilgilidir, geleneksel tıp bile bunu tavsiye eder. Amerika’da bir dizi balık yağı satmayan bir eczane bulamazsınız. Bu yağlar ayrıca başka gidalarda da bulunur, ama en çok ketende (keten tohumu) bulunur.
Bir hücre duvarındaki başka bir lipid de kolesteroldur. Ve siz bunun korkunç bir şey olduğunu düşünürsünüz. Hücrelerinizin her birindeki kolesterol hücre duvarı içinde “hidrofobik” bir bağ oluşturur. Hidrofobik “sudan korkan” anlamına gelir. Bu, hücrelerimizin bu fonksiyonunu tanımlamak için hoş bir yoldur, ancak yaşamlarımızda bu, basitçe bir yağmurda erimememizin veya duş aldığımızda çözülmememizin nedenini belirtir. Hücrelerimiz suya direnç gösterir. bu direnç olmasaydı, suda – çözünür olurduk ve bir yağmurda çözünürdük.
Bu ülkede diyetlerimiz bu yüksek derecede doymamış yağ asitlerinden yoksundur ve trans yağlar (veya kismen hidrojene edilmiş yağlar) olarak bilinen insan yapımı yağları aşırı miktarda içerir. Bu yağlar (hidrojene yağlar) kolesterole çok benzer ve bedenlerimiz farkı anlayamaz. Bu yağlar hücre duvarlarımıza girer ve elektrik yükünü bozar. Elektrik yükü olmayınca, hücrelerimiz boğulmaya başlar. Oksijen olmayınca, hücrenin bunun yerine koyabileceği tek yol anaerobic olarak solunum yapmaktir.(Bunlar ayrıca çok dayanıklı yağlardır ve 20 – yıllık raf ömürleri vardir. Bunlar hücresel değişim işlemini engeller veya besinleri içeri almayı ve atıkları dışarı atmayı önler. Trans yağlar ayrıca Tip II diabetlerden sorumludur, çünkü insulin çok büyük bir moleküldür, kolesterol olmayan ve insan yapımı yağlarla oluşturulan hücre duvarından geçmesi çok uzun sürer.)
Neler olduğunu görüyor musunuz?
Bir dakika diyetlerimize bakalım. Bir naturopat ile markete gittim, yanında çok küçük elektrik miktarlarını ölçen bir alet vardı. Bu alet o kadar hassastı ki, gitmeden önce meridyenlerimdeki ve akupunktur noktalarındaki yükleri ölçtü.
Markette, çesitli gıdaların içindeki enerjiyi ölçtü. Evet, her şeyin enerjisi var ve daha iyi bir gıdanın daha fazla enerjisi vardır. O bana organik sebzelerin geleneksel olarak üretilmiş sebzelerden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi. Dışarı çıktığımızda, aldığımız birkaç kutulanmis sebzeyi açtı. Taze fasulye ve domatesin (ikisi de kutulanmış) kuşkonmaz ve kutulanmış meyvelerden daha fazla enerjisi vardı. O, domates ve taze fasulyenin kutulanmış olarak alınabilecek tek sebzeler olduğunu söyledi.
Yaşam elektrikseldir. Doğulu hekimlere göre, hastalık enerji akışındaki blokaj veya bozulma ile başlar. Bu ülkede, hastalık belirtilerle başlar. Enerji akışındaki blokaj veya bozulma, belirtilerden 7 veya 8 adım öncedir. Böylece, tahmin edebileceğiniz gibi, Dogu’da koruyucu hekimlik uygulanır ve burada, batıda geleneksel tıp uygulanır.
Küçük kanser hücremize ve Dr. Budwig’e geri dönersek: O, bir hücrenin elektriksel yükünü kaybetmesinin bir çok nedeni olduğunu, ama fıstık yağının (peanut butter) kanserli hücrenin çok genel bir nedeni olduğunu belirtiyor. Buna inanabilir misiniz? Fıstık yağı gibi basit bir şey kansere neden oluyor? Çoğu fıstık yağları hidrojene edilmiştir. Neden? Ayrılmasını (ayrışmasını) önlemek için. Doğal fıstık yağlarınıza gidip bir bakın. Çoğu buzdolabında tutulur, çünkü bu ayrışmayı önlemek için onların uyguladığı bir şeydir.
Budwig ayrıca, kemoterapi nedeniyle oluşan ikincil/paralel (collateral) hasarları tanımlayarak devam ediyor. O, kemoterapinin de sağlıklı hücrelerde bu enerji kaybına neden olduğunu söylüyor; kemoterapi ve radyasyon sağlıklı hücrelerdeki normal enerji akışını tahrip ederek, onları kanserli olmaya hazır hale getiriyor. Budwig, daha sağlıklı hücrelerin iyileşmesi üzerine odaklanacaklarına, kanser hücrelerini çoğalttıkları için kanser endüstrisine karşı çıktı. Başka bir deyişle, sağlıklı hücreleri koruyun, özen gösterin ve kanser kendi kendini iyileştirir diyordu.
Bu kemotoksik ilaçları araştıran ve ürettiren Kanser Araştırmaları Merkez Komitesi, onların endüstrisini yaralayan bu kadının etrafta dolaşıp bu beyanatları vermesinden hoşlanmadı ve yalanlar söylediği, iftira attığı ve bu olaganüstü ilaçlari yapan bu mükemmel insanlari incittiği için Budwig’e karşı dava açtılar. Mahkemede, yargıç, her iki tarafın ifadelerini inceledikten sonra, kanser araştırıcılarını bir kenara çekti ve onlara bu kadının üzerine gitmemelerini söyledi. Mahkeme, yönetici yargıcın sözlerini kaydetti: “Doktor Budwig’in dökümanları ve raporları kesindir. Bilimsel dünyada bir skandal olacakır, çünkü halk kesinlikle Doktor Budwig’i destekleyecektir.”
Bunun önemini anlıyor musunuz? Bu kadın kanseri iyileştirmek için dökümante edilmiş bir yönteme sahipti ve tibbi topluluk buna sahip değildi. Onlar kanser hücrelerini öldüreceklerdi, ama onu tedavi edemeyeceklerdi. Budwig sadece diyet ile kanserin iyileştirilebileceğini bildiriyordu.
Üzücü gerçek şu ki, bilim kanser/yağ bağlantısını yıllardır biliyordu. Budwig’in araştırmasından yıllar önce, onlar yağda bir şeyler olduğunu biliyordu. Onun ilk çalışmasından yıllar sonra, çok yağ içeren diyetin kansere götürebileceğini artık biliyoruz. Ayrica, Akdeniz diyetinin % 60 yağ içerdiğini biliyoruz, ancak onlarda çok az kanserli oranı olduğu da biliniyor.. Buradan, tüm yağların aynı durumda olmadığını öğrenmiş oluyoruz. Çünki Akdeniz diyeti zeytinyağı ağırlıklıdır.
Ve şimdi, omega – 3 yağ asitleri olarak tanınan yüksek derecede doymamış yağ asitlerini biliyoruz. Bunlar ayrıca Temel Yağ Asitleri (EFAs - Essential Fatty Acids) olarak adlandırılır. Bunlar temel olarak adlandırılır, isteğe bağlı oldukları için değil, bunlar isteğe bağlı/seçmeli değildir. Bunlar sağlık için zorunludur, çünkü beden bunları kendisi yapamaz.
Zamanın başlangıcından beri bunlar sağlık için zorunlu olsa da, ancak son zamanlarda, Omega 3 yağ asitlerinin insan sağlığı için önemi tartışılmaktadır.
(Çeviri; Saffet)
1 bardak organic(kimyasal katkı bulunmayan) ev peyniri(az yağlı, çok sert olmayan, en iyisi evde kendinizin yaptığı) veya ev yoğurdu
2-5 çorba kaşığı keten tohumu yağı
1-3 çorba kaşığı taze öğütülmüş keten tohumu
Kitleyi yumuşatmak için yeteri miktar su
Küçük bir arnavut biberi
İsteğe bağlı:
Az bir miktar sarmısak
Az bir miktar kırmızı biber
Bu karışımı blendırda çok yumuşak oluncaya kadar karıştırın
Hergün isteğinize uygun bir miktarı yemeye devam edin.
Keten tohumu yağı(Bezir yağı) diyetini ilk defa gündeme getiren Dr. Johanna Budwig bir Alman biyokimyacı ve katı ve sıvı yağlar üzerinde uzmandır. Uluslar arası pekçok kanser araştırmacısı Dr. Budwig’in önerdiği diyeti olumlu karşılamıştır. Bunlardan biri olan Dr Dan C. Roehm şöyle iddia etmiştir.”bu diyet, diğer diyetlerden kat kat üstün ve anti kanser diyeti olarak çok başarılıdır.”
Budwig’in düşüncesine göre; diyet hem durdurucu(önleyici) , hem de tedavi edici olmalıdır. Kanser oluşumunu teşvik eden ve diğer pekçok kronik hastalıklara neden olan Oksidas oluşumunun sorumlusu ise linolik asidin yokluğudur.
Faydalı oksidas fermentleri etleri korumak için kullanılan nitratlar ile ve gıdalardaki yağların yüksek sıcaklıkta ısıtılmaları veya kaynatılmaları ile yok edilmektedir.
Teori şöyledir: Organizmadaki oksijenin kullanımı, yağları suda eriyebilir yapan ve peynirde, cevizde, soğanda, prasada, sarmısakta ve bilhassa ev peynirinde mevcut olan sülfirik içeriğinin protein bileşenleri tarafından uyarılabilir.
Hücre solunumunun fermentleri yüksek derecede doymamış yağ asitleri ile yakından ilişkilidir. Burada söz konusu olan yağlar yüksek linolik asit içeren rafine edilmemiş ve soğuk pres edilmiş yağlardır. Bu yağların dışındaki yağların tüketilmesi ise faydadan çok zarar verir.
En iyi kombinasyon, ev peyniri ve keten tohumu yağıdır. Keten tohumu taze ürün olmalıdır. Hurma, incir, armut, elma ve üzüm gibi doğal şeker içeren karbonhidratlar da diyetin içindedir. Bal da faydalıdır. Sentetik Avitamin preparasyonlarının çoğu kötüdür. Çünki oksidasyon ürünleri içerirler, fakat havuçtan oluşturulan provitamin karoten tüketilebilir. B Vitaminin, yayık ayranı, yoğurt ve doğal maya ile alınması faydalıdır.
Önerilen diyet her çeşit kronik hastalıklar için bilhassa kalp hastalıkları, sinir bozuklukları, mavsal iltihapları ve habis urlar için ilaç olarak gösteriliyor. İşitme ve görme bozukluklarını iyileştiriyor. Çocuk ve bebekler için ideal bir besleyicidir. Bu diyetin laktik asit fermentleri ile desteklenmesi ile etkinliğinin arttırılabileceği ifade edilebilir.
Bu diyette yasak olan gıdalar:
1-Şeker mutlak olarak yasaktır. Taze sıkılmış diğer sebze/meyve sularını tatlandırmak için üzüm suyu eklenebilir.
2-Diğer yasaklar:
Tüm hayvani yağlar
Tüm salata yağları(piyasadaki mayonezler)
Kimyasal katkılı ve hormonlu bütün etler
Tereyağlar
Margarinler
Koruyucu katkı maddeli etler(koruyucular keten tohumu yağının metabolize olmasını bloke eder)
Faydalı uygulamalar:
1- Havuç, kereviz, elma ve kırmızı pancar gibi sebzelerin taze sıkılmış suları
2- Günde 3 defa nane, kuşburnu veya üzüm çayı isteğe bağlı olarak balla tatlandırılabilir. Bir bardak çay öğlenden evvel içilebilir.
GÜNLÜK PLAN
Kahvaltıdan önce- Bir bardak tatlı yoğurt veya lahana suyu alınır.
Kahvaltı- 2çorba kaşığı keten tohumu yağı ve balla kaplanmış mısır gevreği ve mevsimine göre kiraz, çilek, kayısı, şeftali ve rendelenmiş elma gibi yaş meyve. Hergün çeşni değiştirilebilir. Kabuklu kuru yemişler ve özellikle yer fıstığı yenmeyecek.Bitki çayları veya siyah çay.
Sabah çayı(saat10) - Bir bardak taze havoc suyu, elma, kereviz veya pancar-elma suyu alınır.
Öğle- Yoğurtlu çiğ salata-Keten tohumu yağlı mayonez. Yeşil salatalara ilave olarak rendelenmiş şalgam, havoc, yer lahanası, turp, lahana veya karnabahar. Ayrıca maydanoz eklenebilir.
Öğleden Sonra-(saat 16) küçük bir bardak taze sıkılmış meyve suyu ile birlikte 1-2 çorba kaşığı bal ve keten tohumu karışımı.
Zeytin, sıcak ülkelerde yetişen, uzun ömürlü olan bir ağacın meyvesidir. Gıda değeri yüksektir. Taze iken yeşil renkli olup sonradan kahverengi veya siyaha dönüşen, yağlı bir meyvedir.
Zeytin, Cenâb-ı Hakk'ın, Kurân-ı Kerîm'inde de birkaç yerde zikrettiği, esrârına yemin ettiği ve mübârek bir meyvedir. Hadîs-i şeriflerde de zikredilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de meâlen; 'Ve bir ağaç da inşâ ettik (yarattık) ki, Tûr-i Sinâ'dan çıkar, yiyecekler için yağ ile ve bir katık ile biter.' (Mü'minûn Sûresi, âyet 20) buyuruldu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) , 'Zeytinyağını ekmeğe katık ediniz ve onunla yağlanınız. Zirâ o, mübârek bir ağaçtandır.' buyurdular. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'in, zâtülcenp (akciğer zarı iltihabı) hastalığının tedâvisi için zeytinyağını tavsiye etmiştir.
Zeytinyağı; hem gıda, hem ilaç ve hem de aydınlatmada kullanılmıştır. Tedâvi için ağızdan alınır veya merhem gibi hâricen kullanılır.
Zeytinyağı; vücuttaki sertliklere sürülüp ovulursa faydalıdır. (Çiğ olarak alındığı zaman) Basur hastalığı için gayet faydalıdır. Karın ağrılarını dindirir ve karnı yumuşatır, bağırsak kurtlarını düşürür. Katı ve sıvı yağlar arasında hazmı en kolay olan bu yağ, kalp ve damar hastalıklarına iyi gelir. Midenin ülsere karşı korunması, kemiklerin güçlenmesi, hücrelerin yenilenmesi gibi birçok fâidesi vardır.
İhtivâ ettiği 'tanen' maddesi sebebiyle, mikrop öldürücü olduğundan, basit yaraların ve hafif yanıkların tedâvisinde kullanılır. İçinde bulunan E vitamini, insan vücudunu yaşlanmaya karşı korumaktadır.
Bütün bu fâidelerinden dolayı, 'Zeytinyağı fakirlerin tedâvi oldukları ilaçtır' denilmiştir.
miğde rahatsızlığı için
dikkat:Midesi yaralı olan kardeşlerim Buğday suyunu kullansınlar.
İLACI:
1 nci Tertib: Limon suyuna biraz şeker katılarak her sabah aç karna bir çay bardağı içilir.
2 nci Tertib: Buğday kaynatılarak suyundan hergün yatmadan önce bir çay bardağı içilir.
3 ncü tertib: Yemekten sonra Bir tane Ekşi nar kabuğu ile birlikte sıkılarak suyu içilir.
kellik
01.03.2007 - 14:21Kelliği önlemenin çaresi ilaçta değil doğada gizli. Saç dibine düzenli sürülen lavanta suyu, hem saç çıkartıyor hem de dökülmeyi önlüyor
Bilimsel bir araştırma Erkeklerin en büyük kabusu olan kelliğe karşı, doğal bir çözüm bulundu. Kanadalı bilimadamlarının yaptığı araştırmalarda, lavanta suyunun kelliği önlemede mucize yarattığı ortaya çıktı. 308 saçsız erkeği inceleyen araştırmacılar, bu erkeklere 1 ay boyunca düzenli olarak lavanta suyu kürü uyguladı.
Egzamayı da yok ediyor Yatmadan önce saç diplerine lavanta suyu sürülen erkeklerin saçlarının yeniden çıkmaya başladığı, ayrıca 1.5 kat az döküldüğü gözlendi. Uzmanlar, lavanta suyunun genç yaşlardan itibaren sürülmesi halinde, saçların dökülmeyeceğini müjdeliyor ve ekliyor: 'Lavanta suyu, egzamayı da önlüyor.'
alıntıdır.. takvim
orhan pamuk
01.03.2007 - 12:04nobeli kazanmış ama halkını kaybetmiş kişi.tabi bu durumda halkı kim diye sormak lazım..
çikolata
28.02.2007 - 23:59Çikulata'nin da tadi kaçti.(siteden alıntıdır)
Değerli arkadaşım,
Bugün Amerika'nın bağımsız çalışan NPR radyosunda dinlediğim bir haberle şoke oldum. Yıllardır bayılarak hemen hergün yediğim çikulatanın aslında ne şekillerde evime, mideme girdiğini bilsem yemezdim, bugüne kadar bu şirketlere verdiğim paralar da haram zıkkım olsun demeden edemiyeceğim. Çikulata firmaları çikulatanın ana maddesi olan cocoa beans (kakao) yu bazı çoçukların mezarları pahasına üretiyorlarmış da bugüne kadar haberim yokmuş, reklâmlarla satın alınmış olsa gerek basında da bu yönde bir haber daha önce görmedim. Özetle haber şöyleydi; cocoa beans’ in dünya kaynağının yüzde yetmişi Ivory Coast (Fildişi Sahili) adlı ülkede üretiliyor. Buradaki çiftliklerde küçük yaştaki çocuklar KÖLE, evet yalnış duymadınız köle olarak çalıştırılarak kakao üretiliyor. Günde 12-14 saat haftada 5 ila 7 gün çalıştırılan çocuklara az bir yemek ve az bir uyku veriliyor. Zehirli ilaçlamalardan, kakao'nun toplanmasına kadar ağır işlerde çalıştırılıyorlar. Paranın adı geçmiyor. Maaştan bahseden olursa da onları makineli tüfekli adamlar mezarların başına götürerek, para falan istemeyin yoksa burayı boylarsınız deniliyor. Kaçanlar vuruluyor. Bunlar bu çiftliklerden kaçabilen iki üç çocuğun ağzından da tercüman aracılığıyla teyyit edildi programda. Şimdi gelelim işin en kötü noktasına, bu olay yeni bir şey değilmiş. 1900 lü yılların başından beri biliniyormuş. O zaman çikulata ve kakao üreten şirketler bizim kölemiz yok biz sadece onlardan satın alıyoruz gibi uyduruktan bir bahane ile bu günlere gelinmiş. Bile bile çiftlik sahipleri ödüllendirilmiş. Geçen sene, 2005te, yani bir asır geçtikten sonra ADM, Cargill ve Nestle firmaları hakkında yeni dava açılmış. Amerika'daki ünlü çikulata üreticileri Hershey, Nestle ve Mars hep bunu bilen ve buna rağmen köle tacirlerinden kakao alan firmalar arasında! Aşağıya söylediklerimle ilgili bir kaç link de koyuyorum, ama sözü kısa keseyim. Bundan sonra vicdanınız elverip gönül rahatlığıyla, mideniz bulanmadan bir çukulata yiyebileceğinizi zannetmiyorum. Eğer yediğiniz markalar bunlar değilse bile önce bir telefon edin sorun bakalım, hammaddelerini nereden alıyorlarmış. Yakında 14 Şubat geliyor, çikulata şirketleri çok para yapmayı umuyor, sayıları on bin civarında olduğu tahmin edilen bu yavruların teriyle, kanıyla hazırlanan bu çikulatalardan almayınız sevdiklerinize, çiçek alın başka bir şey yapın. Hatta Nestle'yi Hershey'i arayın protesto edin ve sevdiğinize de belki bir çoçuğun hayatta kalmasına yardımcı oldum, benim sana hediyem de bu diyebilin. O kadar da yapamıyorsanız bu emaili bir tanıdığınıza gönderin de belki o telefon eder. Çukulatasız bir hayata geçişimizin ilânıdır, ta ki 21.ci yüzyılda çoçuk köleliği kalkana kadar.
Sağlıcakla kalın.
Ömer Karakaya
Not: Yabancı basında ve bilhassa ABD'de basında bu haber yer aldığı için internette başka kaynaklardan daha detaylı bilgi alabilirsiniz.
http://www.dailynews.com/film/ci_3504587
http://www.npr.org/templates/story/story.php? storyId=1124954 http://www.npr.org/templates/story/story.php? storyId=4498442
http://www.organicconsumers.org/fair-trade/cocoa072005.cfm
diyabet
28.02.2007 - 15:52ŞEKER VE TANSİYON İLACI
Şekeri tansiyonu olan bir kardeşimiz:
500 Gram yeşil zeytin yaprağı (dişi ağaçtan olacak yani meyve veren zeytin ağacı)
50 Gram Kişniş (arapça adı kızbara)
Zeytin yaprağını iyice yıkadıktan sonra her yaprağı ortadan kesip kişniş ile birlikte 4 veya 5 litre suda kaynatılacak çok aşırı fazla kaynatmayın ki tadı bozulmasın ve kaynadıktan sonra ateşten indirip 15 dakika bekletilecek daha sonra bir tülbent ile süzülerek suyunu bir kavanoz veya büyük bir şişeye aktarılacak ve sabah veya akşam aç karna bir çay bardağı ilçilecek Göreceksinizki Allah (c.c.) ın izniyle içen hastada şeker ve tansiyondan tamamamen kurtulmuş olacak.(siteden alıntıdır)
kanser
28.02.2007 - 15:34(konuyla bağlantılı olarak bulduğum bir başka mesaj) Kantaron tedavisini bana tavsiye eden ve eşimin karnındaki yaklaşık 25 cm uzunluğundaki kanserli tümörün tedavisini sağlayan Gazi Üniversitesi KBB Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdoğan İnal'ın e-mail adresi şöyledir:
[email protected]
kanser
28.02.2007 - 15:10kanser ve kantoron otu
Çağımızın vebası kanser, herkesin yüreğini ağzına getiren tehlikeli bir
hastalıktır. Kanser'in ne kadar ağır bir hastalık olduğunu eşim kanser
hastalığına yakalanınca anladık.
Önce göğsü alındı. Sonra 6 kür kemoterapi uygulandı. Bir yıl sonra
kemiklere sıçradı. Hem radyoterapi, hem kemoterapi uygulandı. Maaselef
hiçbir faydası olmadı. Tek faydası ağrılarının azalmasıydı. Ancak kanser
vücut üzerinde yayılmaya devam ediyordu. Kemoterapi sırasında eşimin
karnında yaklaşık 25 cm büyüklüğünde bir tümor oluştu. Normal tedaviden
umudu kesmiştik.
İşte bu sırada alternatif kanser tedavisine yöneldik. A, C, E vitaminleri
ile birlikte DMSO, Beres Csep damla, Prolysin C, İmmunex gibi bağışıklık
sistemini tavkiye edici ilaç ve bitkisel destek ürünlerine yöneldik.
İşte tam bu sırada değerli dostum Gazi Üniversitesi KBB Bölüm Başkanı
Prof.
Dr. Erdoğan İnal hoca; 'Kayınpederim mesane kanseri olmuştu. Tam 7 kere
ameliyat oldu. Fakat bir türlü iyileşmedi. En sonunda birisinin tavsiyesi
ile kantaron otunu kaynatıp suyunu içirdik. 3,5 ay sonra çekilen filmlerde
ve tetkiklerde kayınpederimde mesane kanserinden eser kalmadığını gördüm.
Sen de eşine kantaron otunun suyunu içir. ' dedi.
Prof. Dr. Erdoğan İnal hocanın tavsiyesine uydum. Ozon tedavisi ile
birlikte kantaron otu suyunu eşime içirdim. Yaklaşık 50 gün sonra
karnından
alınan doku örnekleri üzerinde yapılan patalojik incelemelerde 'kanser
tümöründen' eser kalmadığını, geriye sadece yağ dokusunun kaldığını
gördük.
Eşimin kemiklerinde de mevcut olan kanser hastalığının, kemiklerdeki son
durumunu bilmiyoruz. Bu durumu ancak, kemiklerde MR çekimi sonrası
anlayabileceğiz. Ancak eşimin karnındaki o kocaman kitlede kanser
hastalığından eser kalmadı.
Kantaron otu birçok yararları bilinen bir bitkidir. 79 çeşidi olduğubelirtilmektedir.
KANTARON OTU KESİNLİKLE BAHARATÇILARDAN ALINARAK KULLANILACAK BİR BİTKİ DEĞİLDİR. ÇOK BÜYÜK DİKKATİ GEREKTİRMEKTEDİR. YAN ETKİLERİ OLAN BİR BİTKİDİR.
KANSER TEDAVİSİNDE KULLANILACAK KANTARON OTU, BAHARATÇILARDA SATILAN ÇAYLIK KANTARON OTU OLMAYIP, YURT DIŞINA İHRAÇ EDİLEN İLAÇLIK KANTARON OTUDUR. BAZI BAHARATÇILAR FIRSATTAN İSTİFADE İLE KANSER HASTASININ ÖLÜMÜNE SEBEP OLACAK ÇAYLIK KANTARON OTUNU KANSER TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLIK KANTARON OTU DİYE SATMAKTAN ÇEKİNMEMEKTEDİRLER.
BAHARATÇILARIN, KANTARON OTUNU KANSER İÇİN KULLANILAN KANTARON OTU DİYE SİZE SATMALARI HALİNDE, O BAHARATÇI HAKKINDA DERHAL CUMHURİYET SAVCILIĞINA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUN.
AYRICA BU TÜR BAHARATÇILARI TABİBLER ODASINA VE TARIM İL MÜDÜRLÜKLERİNE ŞİKAYET ETMENİZ HALİNDE HAKLARINDA GEREKLİ CEZA DAVALARI AÇILACAK VE HAPİS CEZASI ALACAKLARDIR.
BAZI BAHARATÇILARDA; İLK 6 AY 100 GRAM KANTARON OTU KULLANIN, SONRA 200 GRAMA ÇIKARIRSINIZ DİYE SON DERECE TEHLİKELİ TARİFLER VERMEKTEDİRLER. SİZE YAZILI BELGE VEREN BAHARATÇILARA BU BELGELER ÜZERİNDE KAŞELERİNİ VURUP İMZALARINI ATMALARINI DA SÖYLEYİN.
Kanser tedavisinde kullanılan kantaron otu, ilaç yapımı için toplanan özel bir tür olup, genel olarak yurt dışına ihraç edilmektedir.
Kantaron otunun tedariki konusunda yardımcı olabilirim. Doğru kantaron otunu kullanmamanız durumunda size hiçbir şifa vermeyecektir. Gelişi güzel baharatçılardan alınan kantaron otu güneşte kurutulan ve kanseri tedavi etmek bir tarafa tam aksine güneşte kurutulduğu için kanseri tetikleyen cinsi olma ihtimali çok yüksek olacağından kantaron otu temin konusunda Kanser-Der Kanserden Korkmayanlar Sağlık Eğitim ve Araştırma Derneği isimli derneğimizden ya da bizzat benden yardım isteyebilirsiniz.
Derneğimizi ve alternatif kanser tedavisini tanıttığımız kanserdenkorkma.com veb sitemizde daha fazla bilgiler bulabilirsiniz.
Allah tüm hastalara acil şifalar versin.
Av.İlhan Demir
Marmara Sok. 16/7 Sıhhiye/Ankara
Tel:0312-4315680 - cep: 0533 7179766 (www.cagatayyolda.net/forum/dan alıntıdır)
kabakulak
27.02.2007 - 22:59kulakların içinde en ukala en kibirli olanı.diğer adı küstah kulak..mmmm çok kabadır kendileri..
kahve
27.02.2007 - 22:56japonlar kahve içmeye başladıktan sonra büyük sanayi devrimini yapmışlar diye bi kitapta okumuştum.kahvenin çalışma ve zihin performansı üzerindeki etkilerinden sanırım.acaba hakikaten öylemi? ? ? ? ?
japon
27.02.2007 - 22:50kahve içmeye başladıktan sonra büyük sanayi devrimini yapmışlar diye bi kitapta okumuştum.kahvenin çalışma ve zihin performansı üzerindeki etkilerinden sanırım.acaba hakikaten öylemi? ? ? ? ?
Jerry Goldsmith
27.02.2007 - 22:33omen harikadır.zaten oscar almıştı bu film müziğiyle...
Keçiboynuzu
27.02.2007 - 21:55KEÇİBOYNUZU (HARNUP)
İngilizcesi “carob” ise de, genelde “St.Johns Bread” olarak bilinir. Almanca’sı da “johannisbrot” dur. Her iki lisanda da “Yakup Peygamberin Ekmeği' anlamına gelir. Yakup peygamberin çölde ekmek yerine tükettiği bir meyvedir. Yaklaşık 5000 yıldan beri bilinmektedir.
Birkaç yüzyıl öncesine kadar şeker yerine veya yapılan tatlılarda ağırlıklı olarak harnup kullanılırdı. Günümüzdeki beyaz şeker üretiminin başlaması ile bu kültür ve bu sağlıklı beslenme yapısı yok olmuştur. Harnup ağacı ilk 15 yıl hiç meyve vermeyen bir ağaçtır. Yetişkin bir ağaç 1000 kiloya kadar meyve verebilmektedir.
Yıllar içerisinde insanlar harnupun beslenmedeki önemini unuttular. Çeşit çeşit hazır besinler tüm süpermarketlerde insanın hizmetine sunulurken, tabii (doğal) beslenme gelenekleri ve alışkanlıkları da yavaş yavaş ortadan kalkıyor... Son bir kaç yıldan beri tekrar eskiye dönüş yolları aranmaya başlandı... Avrupa’da “reformhaus” veya “bioladen” adı altındaki marketlerde zirai ilaç ve suni gübre kullanılmadan yetiştirilen meyve ve sebzeler ayrıcalıklı olarak satılıyor. Hem de nerede ise gösterişli sebze ve meyvelerin iki katı fiyatına... Bizde de durum pek farklı değil. Aynı şekilde, kepeğini içeren pirinç, normal pirinç fiyatının hemen hemen iki buçuk misli fiyatla satılıyor. Halk pazarlarına giden insanlarımız satın alacakları sebzenin yayla sebzesi olup olmadığını sorup öyle alıyor. Onların “yayla”dan kasteddikleri, hormonsuz sebze. Yoksa, sebzenin gerçekte yüksek yaylalarda yetişmiş olması değil aranan...
Keçiboynuzunun en önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır. Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadır. Bu etkin madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıklarında öylesine etkilidir ki; derhal sonuç almak mümkün olabilmektedir. Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde büyük bir başarıyla uygulanabilir.
Kortizon tedavisinden başka çare bulamayan, alerjik nefes darlığı çeken ve yılın belli mevsimlerinde öksürük krizlerinin nedenli şiddetli olduğunu anlatan bir çok insanın, Keçiboynuzunu kullanmaya başladıktan daha hemen ertesi gün rahatlamaya başladıkları gözlemlenmektedir.
Guatr rahatsızlığından dolayı nefes darlığı çekenler de olumlu sonuçlar aldıklarını belirtmişlerdir.
Keçiboynuzunun içerdiği gallik asit insan sağlığı üzerinde çok yönlü özellikleri olan bir maddedir. Bu maddenin, bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir.
Sağlığımız için keçiboynuzunun faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Bu faydalarından bir kısmı şöyledir:
Ağrı kesici, Alerjiye karşı, Astıma karşı, Bakteri yok edici, Bronşite karşı, Kansere karşı, Karaciğeri toksinden arındırıcı, Serbest radikalleri yok edici, Bağışıklık sistemini güçlendirici, Mikroplara karşı, Antiseptik, Kansere karşı koruyucu, ishale ve kabızlığa karşı, Nitrozamin yok edici, Bronş genişletici, Çocuk felçine karşı. Ayrıca gıda maddelerinde E410 ile gösterilen kıvam artırıcı katkı maddesi olarak kullanılır.
Keçiboynuzu ve çekirdekleri öğütülerek sütle ve balla sütlü kahve veya nest kafe pişirir gibi pişirilerek veya pekmez yapılarak tüketilebilir.
Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkandır. Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyeceklerdir.
Keçiboynuzu, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir. Özellikle sigara içen insanlarda akciğer kanserine yakalanma riskinin ne kadar yüksek olduğu, bu konuyla ilgili hemen her klinik deneyde ortaya konmaktadır. Keçiboynuzunun bu koruyucu özelliği Allah’ın insanlara olan bir lütfudur.
Değerli okuyucu, bir insanın kendi kendine (sağlığı açısından) verebileceği en büyük zarar; sigara içmesidir. Unutmayınız ki, sigara içmek sadece akciğer kanserine yakalanma riskini artırmıyor, genel olarak insan sağlığını olumsuz etkileyen zararlı bir alışkanlıktır.
Keçiboynuzu akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir. Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok zayıftır. Bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile hastalığı tedavi etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir. Keçiboynuzunun akciğer kanserini tedavi etmekteki gücünü artırıcı farklı etkin maddeler içeren ikinci bir bitkiye ihtiyaç vardır. Bu ikinci takviye bitki kırmızı turptur.
Keçiboynuzunda kolestrol bulunmaması ayrı bir avantajdır. Kaffein ve theobromine içermediği içinde tansiyon problemi olanların rahatlıkla kullanabilecekleri bir bitkidir. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir. Bu nedenle osteoporoz rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir destekleyicidir.
KEÇİBOYNUZU (HARNUP) PEKMEZİ
Faydaları:
1. Kalsiyum bakımından çok zengindir (sütün 3 katı)
2. İçindeki E vitamini sayesinde; öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi gelir
3. Balgam söktürür,göğsü yumuşatır,bronşları açar, sigara tiryakileri için faydalıdır ve nefes darlığına oldukça etkilidir.(Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçiboynuzu pekmezi tavsiye edilir.)
4. Yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına ve gastrite etkilidir. Mide ve bağırsak gazlarını dışarı atarak mide şişkinliğini giderir Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizler. Mideye kuvvet verir.
5. Yüksek mineral ve vitamin içeriği ile de diş ve diş etleri üzerinde çok olumlu etkileri vardır.
6. Yüksek doğal şekerler, zengin mineraller (özellikle çinko) ve vitaminler (A, B, B2, B3, D) içeriği dolayısıyla doğal güç ve besin kaynağıdır.
7. Yüksek sodyum ve potasyum içeriği sayesinde tansiyon, karaciğer ve akciğer üzerine çok yararlı etkileri bulunmaktadır. Kanın zehirli maddelerini temizler.
8. İnsanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir.
9. Kalbe faydalıdır, kalp çarpıntısını önler
10. İnsan vücuduna giren radyasyonu dışarı atar.
11. Dogal bir dopingdir
Keçiboynuzu aynı zamanda sperm sayısını artıran özelliğede sahiptir. Aktif sperm sayısı az olan ve az sperm sayısından dolayı çocuğu olmama riski yüksek baba adaylarının kullanmasında büyük fayda vardır. Keçiboynuzu kürünü kullananlar sperm sayılarının nasıl artış gösterdiğini hayretle göreceklerdir.
İktidarsızlığa karşı çözüm keçiboynuzudur. İktidarsızlık çeken erkeklerin hiç çekinmeden kullanabilecekleri keçiboynuzu kürü, iktidarsızlığa karşı mükemmel bir çözümdür. Herhangi bir yan tesir olmayan bu uygulama iktidarsızlık şikayetleri olan erkekler için mükemmel bir yardımcıdır. İktidarsızlığa karşı eczanelerde satılan, 2000 yılının bu konudaki en büyük buluşlarından biri sayılan viagraâ (sildenafil citrate) ile mukayese kabul edilemiyecek özellikleri vardır. Viagra’nın bir çok yan tesiri vardır. Özellikle kalp rahatsızlığı olanların kullanmaması gereken bir ilaçtır.
Keçiboynuzu kürünün viagra’dan üstün tarafları
1. Keçiboynuzunun herhangi bir yan tesiri yoktur.
2. Hem besleyici hem de besin değeri olan keçiboynuzudur
3. Astım, alerjik astım, alerjik nefes darlığı, akciğer kanserini önleyici,
4. Akciğer ödemini yok edici ve sperm sayısını artırıcı ve balgam söktürücü olarak olumlu özellikleri vardır. Viagra’da bu özellikler yoktur.
Keçiboynuzu kürü erkeklerin iktidarsızlığına karşı bir gecelik çözümler yerine, tedavi edici ve de kalıcı çözüm getirmektedir. Keçiboynuzu kürü uygulanmaya başladıktan 4-5 gün sonra etkisini göstermeye ve cinsel hayatı dengelemeye başlar. Eğer uzun zamandan beri iktidarsızlık çekiliyor ise bir haftadan itibaren etkisini göstermeye başlar.
Keçiboynuzunda kolestrol bulunmaması ayrı bir avantajdır. Kaffein ve theobromine içermediği için de tansiyon problemi olanların rahatlıkla uygulayabilecekleri bir kürdür. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir. Bu nedenle osteoporoz rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir desdekleyicidir.
Daha çabuk sonuç alırım diye kesinlikle abartarak kullanmayınız. Uygulama sürelerine ve miktarlarına kesin olarak uyunuz. Doğa bir denge, nizam ve kural üzerine kuruludur ve de belirli kurallara göre çalışmaktadır. İnsan da, doğanın bir parçası olduğuna göre, insan vücudu da aynı şekilde belirli dengeler çerçevesinde çalışmaktadır. İşte, günümüzde bilim adamları ekolojik dengeden, biyolojik dengeden ve de daha bir çok dengelerden bahsetmekteler ve bu dengelerin bozulması durumunda dünyamızı nedenli büyük felaketlerin beklediğini vurgulamaktadırlar. Örneğin, demir. Demir, insan vücudu için hayati önem taşıyan bir maddedir. Demirin eksikliğide, fazlalığıda insan vücudu için zararlıdır. Bazı insanlar vitaminlerin çok faydalı olduklarına inandıklarından dolayı vitamin haplarını fazla fazla kullanırlar. Çünki, fazlasının insan vücuduna zarar vermediğini zannederler. Unutmayınızki, vitaminlerin eksikliği sağlığımız açısından hayati önem taşırlarken, fazlası da vücudumuza zarar verirler. Aynı şekilde size önerilen bitkileri de belirtildikleri şekilde kullanmak gerekir. Fazla kullanarak daha çabuk sağlığıma kavuşurum diye düşünmek yanlıştır.
KAYNAKÇA:
http://www.bsm.web.tr/index.php
http://www.geocities.com/iastr/tcarob.htm
DR.MEHMET GÖBELEZ -GIDALARIMIZ ve SAĞLIĞIMIZ
http://www.encyclopedia.com/doc/1E1-carob.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Carob (25.02.2007 19:35)
hz.ömer
27.02.2007 - 21:53fazla gülmeyi terkedene heybet fazla konuşmayı terkedene hikmet verilir,.... fazla yemeği terkedene ibadetin lezzeti verilir,mizahı terkedene zerafet verilir dünya sevgisini terkedene,ahiret sevgisi verilir,başkalarının kusurlarıyla uğraşmayı terk edene kendi kusurlarını islah etme imkanı verilir HZ.ÖMER (r.a.)
Jelatin
27.02.2007 - 21:42Meşrubatlarda ve Dondurmalarda Jelatin
Müslümanlar için çok daha sinsi ve vahim bir durum nedir biliyormusunuz? Meyve suyu ve konsantrelerinin ve dondurmaların üretiminde jelatinin kullanılmasıdır. Bir renk verme ajanı olarak çoğunlukla kullanılan beta-karoteni dengede tutmak için nihai ürüne eklendiği gibi meyve sularının arıtılmasında ve dondurmaların çabuk katılaşmasında da da jelatin kullanılmaktadır.
Firmalardan doğru bilgi elde etmekteki güçlükler sebebi ile, meşrubatlardaki ve dondurmalardaki jelatinden kaçınmak için en iyi tavsiyemiz, etiketlerinde beta-karoten vs gibi boyar maddeler belirtilen meşrubatlardan, meyve sularından ve dondurmalardan uzak durmanızdır. Ayrıca tüm meşrubatlarda olduğu gibi meyve sularında ve dondurmalarda da hayvan kökenli boya maddelerinin (cochineal gibi) , fareler üzerinde yapılan testlerde tümör oluşturduğu tesbit edilen aspartam gibi suni tatlandırıcıların ve raf ömrünü uzatmak için kullanılan ve pekçoğunun sağlığa zararlı etkilerinin olduğu bilinen diğer katkı maddelerinin varlığı bizi bu tavsiyemizde haklılığımızı pekiştirmektedir.
Dondurmada ise merdiven altı dondurma üretiminde hiçbir denetim ve yaptırım uygulanamadığı için hem hijyenlik ve hem de dini açıdan ciddi bir güvensizlik oluşturmakta, markalı ürünlerde de etiketlerinde belirtmedikleri halde Arjantin, Brezilya vs gibi ülkelerden ithal ettikleri jelatini kullanarak üretim yaptıkları konuşulmaktadır. Panda, Algida ve Gold markalı ürünleri üreten firmaların kamu oyuna açıklama yapmaları büyük önem arzetmektedir. Bu ülkelerden getirdikleri jelatin için bu ülkelerden aldıkları helal sertifikalarla kendilerini müdafaya kalkmaları halinde inandırıcı olmalarının güçleşeceğini şimdiden hatırlatmak isteriz. Zira bu ülkelerden getirtilen jelatinlerin dini açıdan uygun olmadığı çeşitli vesilelerle sitemizde dile getirilmiştir. Bu güne kadar da aksine bir belge ibraz edilmemiştir.
Ekte bu görüşümüzü teyid eden altı kaynak verilmektedir. Birincisi Vejeteryanların bir web sitesinden alınmıştır. İkincisi TSE nin meşrubat standartlarından alınmıştır ve litresinde 5 gr etil alkolün bulanabileceğini göstermektedir. Üçüncü kaynak ise bir Alman meşrubat firmasından bir kardeşimizin sorularına gönderilen cevap yazısıdır ki burada da yağda eriyen vitaminlerin sıvı içerisinde dağılabilmesi için jelatinin kullanıldığı ve etil alkol bulunduğu açıkça belirtilmektedir. Dördüncüsü cochineal böceğinden çıkartılan bir boya maddesinin meşrubatlarda kullanıldığını, beşinci kaynakta ise Bologna’da bir laboratuarda fareler üzerinde yapılan deneylerde aspartamın tümör oluşturduğunu belirtmektedir. Altıncı kaynakta ise jelatinin kalınlaştırma, koyulaştırma ve katı yapı oluşturma maksadı ile meşrubatlarda ve dondurmalarda kullanıldığı açıklanmaktadır. Kaynak uluslar arası kabul görmüş Wikipedia Ansiklopedisidir.
Bu ve benzeri bilimsel açıklamalarımıza rağmen REKLAMLARIN, İNANÇ ZAYIFLIĞININ VE BİLGİSİZLİĞİN sarhoşluğu içersinde kendilerine dayatılan SAĞLIKSIZ YAŞAM TARZININ adeta tutsağı olmuş toplumumuzun büyük bir kesimini hala yönetebildikleri için olsa gerek, ülkemizdeki üreticilerin büyük bir çoğunluğu umursamaz bir şekilde bildikleri yolda dolu dizgin koşmaya devam ediyorlar.
Bu sebeple, bu toplum katmanlarını uyandırmada, kazanç hırsı ile dolu dizgin koşturan üreticileri dizginlemede bilinçli Müslümana çok büyük görevler düşmektedir.
KAYNAKLAR:
1-“The Vegetarian Society UK Soft Drinks and Gelatin”
More insidious however, because it is less well publicised, is the use of gelatine in the manufacture of soft drinks. Gelatine can be used to clarify fruit juices as well as added to the final product to stabilise beta-carotene, which is often used as a colouring agent.
Given the difficulty in obtaining reliable information from companies, the best advice for avoiding gelatine in soft drinks is probably to steer clear of those listing beta-carotene and/or apple juice as ingredients. http://www.jainworld.com/society/jainfood/softdrink.htm
Jelatin
27.02.2007 - 21:37JELATİN(GELATINE) ÜRETİM PROSESİ
Bugün dünyada 2000- 3000 ton/yıl kapasiteli tesisler kurulabilmektedir. Burada en önemli konu işletmede gerekli olan helal şartlarda kemik ve deri parçalarının sistemli ve sürekli tedarik ağının oluşturulmasıdır.
JELATİN ÜRETİMİ
1.Ön İşlemler
2.Ekstraksiyon(Çekme,Çıkarma)
1.Ön İşlemler
Ham maddenin tam olarak temizliğinden sonra, ham maddenin kökenine bağlı olarak uygulanan farklı ön hazırlık işlem adımlarını içerir.
jelatin on isleme
Ham maddenin hazırlanması
Jelatin üretiminde, prensip olarak iki işlem metodu kullanılır:
Asit işlem metodu-A tipi jelatin için
Ham madde(öncelikle domuz derisi) İlk olarak bir üç günlük hazım işlemine tabi tutulur. Burada malzeme asitle muamele edilir ve hemen sonra jelatin çıkartma işlemine başlanabilir.
Alkali işlem metodu-B tipi jelatin için:
Bu işlem, birkaç haftalık bir zaman periyoduna yayılır ve sakin bir şekilde kollagen yapısını değiştirir. Burada yalnız kemik ve deri parçaları kullanılabilir. Bu yolla üretilen Kollagen sıcak suda erimiş şekildedir.
1.Ekstraksiyon
Ön işlem görmüş malzemeye daha sonra sıcak su ilave edilir ve çok kademeli ekstraksiyon işlemi başlatılır. Düşük sıcaklıkta elde edilen ilk jelatin fraksiyonları en yüksek derecede gelleşme konumuna sahiptir. Yaklaşık %5 lik solüsyon elde edilir. Malzeme,daha sonra taze ve sıcak su kullanarak ekstarksiyon işlemine tabi tutulur. Bu işlem, jelatinin en küçük parçasının kaynar su kullanılarak ekstraksiyonu yapılıncaya kadar devam eder. Tamama çok yakın olarak ekstraksiyon sonucu ürün elde edilir.
jelatin ekstraksiyon
Ekstraksiyon
2.Arıtma
Ekstraksiyon işleminden elde edilen yaklaşık %5 lik jelatin solisyonu, yüksek performanslı seperatörlerin kullanımı ile yağ ve lif artıklarından arındırılır. Ön arıtma, temizleyici kiselgurdan geçirilmesi ile tamamlanır.
Ön tabakalama filtreleri ki, azami derecede ince partikülleri tutmayı sağlarlar ve arkasından meşrubat sanayiinde kullanılana benzer sellüloz plaka filtrelerinden geçirilir. Arıtılmış malzeme daha sonra iyon alıp veren reçine içeren kolonlardan geçirilirken, şartlara bağlı olarak, kalsiyumdan,sodyumdan, asit artıklarından ve diğer tuzlardan, jelatin serbest hale getirilir.
jelatin aritma
Arıtma
3.Konsantrasyon:
Ön ısıtma donanımlı çok kademeli vakum evaparatorler,jelatin solüsyonunu sterilize etmek için kullanılır. Aynı zamanda enerjinin minimum kullanımı ile, seyreltik çözeltiden yumuşak bir tarzda su uzaklaştırılarak bal kıvamında bir konsantre elde edilir. Yüksek viskos özellikteki solüsyon, daha sonra tekrar sellüloz plakalardan oluşan filtrelerinden geçirilir. Herhangi kalmış kalıntılar da uzaklaştırılmış olur.
jelatin konsantrasyon
Konsantrasyon
4.Öğütme, Eleme ve Harmanlama:
Bunlar son işlemlerdir ancak, müşterinin özel istekleri veya farklı uygulamalar için jelatinin önceden hazırlanmasını gerektiren zincirde çok önemli adımlardır. Bu şartlar sebebi ile farklı öğütücüler ve blenderler kullanılır. Silolara doldurulduktan sonra kalite kontrol laboratuarı tarafından son kontrollar yapılır çuval, torba ve kutularda anbalajlanarak müşteriye gönderilir.
ogutme
Öğütme, Eleme ve Harmanlama
5.Kurutma:
Yüksek derecede konsantre edilmiş jelatin solüsyonu, daha sonra potansiyel tehlikelere karşı tekrar sterilize işlemi olarak, hızla yüksek sıcaklıkta bir sterilazyon işlemine tabi tutulur, soğutulur ve katılaştırılır.
Bu işlem, kurutucu tablası üzerinde eşit olarak dağılmış jelatin nodullarını üretir. Burada kıllanılan filtreleme, yıkama, ön kurutma ve filizlenmeyi önleyen hava jelatini kurutur. Kurutucuyu terk etmek üzere şimdi sert ve kırılgan jelatin parçalanarak alınır ve aynı parça ebatlarına getirmek için öğütülür. Bu formda, bir sonraki işleme gerek oluncaya kadar depoda depolanır. 1000, 2000 kg. lık yığınlar olarak kullanıma gitmeden önce kimyasal, fiziksel ve bakteriyel olarak testleri yapılır.
Emulgatör
27.02.2007 - 21:33Emulgatörler
İstenen ölçüde birbiri içinde dağılmayan sıvı ve hamur şeklinde bulunan maddelerin karışımını sağlayabilmek için Emülsiyon yapıcı katkı maddeleri kullanılır.
İki tip Emulsiyon vardır:
1 – Yağ içinde su Emulsiyonu: Tereyağı
2 – Su içinde yağ Emulsiyonu: Süt
Öyle malzemeler vardır ki bunlar bir Emulsiyon’ un oluşumunu kolaylaştırırlar veya karışımı önlerler.
Emulsiyonlar istikrarsız yapılardır, bu sebeple kendiliğinden oluşmazlar. Bir emulsiyonu oluşturmak için gerekli enerji girişinin çalkalama, karıştırma, püskürtme ve homojenleştiriciler ile sağlanması gerekir.
Bunlara Emulsiyon yapıcılar veya Emulgatörler denir. Bazı gıda maddeleri Emulsiyon formlarında hazırlanır. Mesela margarin, Mayonez gibi.
Genellikle yağlı ve balmumlu, tozumsu maddelerdir. Bunlar emülsiyon’ un oluşumunu temin ederler ve emulsiyonu dayanıklı hale getirirler.
Açık anlamıyla yüzeysel aktif bağlantıları sağlarlar (nemlendiricidirler) , bunlar karışmayan iki maddeyi (yağ/su) temas yüzeyinde koyulaştırırlar ve sınırlayıcı alanın gerginliğini indirgeyerek dağılma imkanını mümkün kılar.(Emulsiyonlar Suspansiyonlar ve köpükler) bu oluşumun meydana gelmesini sağlayan sebep, aynı molekülde buluşan Lipofil (yağlı maddeler) ve Hidrofil (sulu Maddeler) gruplarıdır.
Gıda Emulgatörleri için ana maddeler nebat ve hayvan yağlarından elde edilen yağ asidi ve bunların tuzları, ayrıca gliserin ve de diğer tabii yenilir yağ asitleri ve bunların tuzları, sodyum hidratlar ve poli-oksi bileşimleridir. E322 Lesitin, E470 Mono ve digliserid ve E495 e kadar isimleri geçen katkı maddeleri homojenleştirici, stabilizatör, emülsiyon yapıcı,yani Emülgatör olarak kullanılan katkı maddeleridir. (Homojenleştiriciler, Stabilizatörler)
Emulgatörler sadece gıda sektöründe kullanılmazlar. Krem, Losyon ve deterjan gibi kozmetik ürünlerin ve ilaçların üretiminde de kullanılmaktadırlar.
Çok sayıda hammaddeler, çok değişik Emulgatör’ün imalini sağlar. Ayrıca karıştırılarak, kullanılma gayesine en uygun şekilde uygulanabilir. Günümüzün, dondurma, margarin, çikolata ekmek, pasta ve benzeri gıdaların yapımında gerekli olan kalite standardı, ancak Emülgatörlerin kullanımıyla sağlanabilmektedir.Bunlar klasik fonksiyonları yanında pek çok yiyecek maddelerinin özellikleri açısından da etkendirler.
Hayvan köken’li olanlar için dikkatli olmamız gerekir. Genellikle bu katkı maddeleri, ülkemize ithal edilmektedir. Üretici ülkelerde ise üretimde kullanılan hammaddeler domuz ve dinimizce yenmesi haram olan hayvanlardan elde edilebilmektedir. En iyisi, gerek üretici firmaların, gerek ithalatçıların bitkisel olanını ithal etmeleridir.Tüketici kardeşlerimiz de bu hususa dikkat ederek, sorgulayarak seçimlerini yapmalıdırlar.
Bilinen Uygulama Alanları:
1 – Yağlar (yemek yağları) , pasta yapımında kullanılan özel yağlar.
2 - Mayonezler. Salata sosları. Krema yağları.
3 – Etler ve etle yapılan malzemeler. Hazır çorbalar
4 – Süt ürünleri.
5 – Dondurma.
6 – Ekmek, pasta ve bisküviler.
7 – Nişastalı yiyecekler. Krem şantiler, pudingler
8 – Tatlılar.
9 – Kozmetik ve ilaç üretimi
kaçak çay
26.02.2007 - 20:51bu çay sürekli kanundan kaçar.yakalandığında demlenir içilir.
domuz
26.02.2007 - 20:43'DOMUZ ETİNİN ZARARLARI':
(Dinimizin yasakladığı husulardan birisİ de domuz etidir.Bu yasaklamanın pek çok hikmeti vardır.Biz burada sadece bir kaçına işaret edeceğiz.)
' YILDA 3 BİN TON DOMUZ YAĞININ KULLANILDIĞI ÜLKEMİZİN, TEMİZ İNSANLARININ DİKKATİNE'
1) ZEHİRLİ MADDELER:
Domuz eti çok yağlıdır.Yenildiği takdirde bu yağ kana geçer.Kandaki fazla miktarda yağ atardamarların sertleşmesine,tansiyon yükselmesine ve kalp enfatüsüne sebep olur.Ayrıca domuz yağı içerisinde 'sutoksin'denilen zehirli maddeler mevcuttur.Vücuda giren bu maddelerin dışarı atılması için lenf bezlerinin çok çalışması gerekir.burum lenf düğümlerinin(nbademcik gibi) iltihaplanması ve şişmesine neden olur.Bu duruma DOMUZ HASTALIĞI da denilen 'skrofuloz a neden olur.
2) FAZLA MİKTARDA KÜKÜRT
Domuz etinde bulunan anormal miktarda kükürt kıkırdak kas ve sinirlere oturarak eklemlerde iltihaplanmalara yol açar.Kireçlenme ve bel fıtığına yol açar.
3) AŞIRI BÜYÜME
Domuzda büyüme hormonu çok fazladır.Domuz etiyle alınan bu anormal miktarda ki büyüme hormonu vücüdun düzensiz büyümesine neden olur.Ellerin ayakların yada kafanın anormal şekilde büyümesine yol açar.
4) DERİ HASTALIĞI
Domuz eti ve yağı kullanan kişinin derisinde 'imidazol' denilen maddeler kaşıntıya yol açar.Egzama dermati, nörodermatit gibi iltihabi deri hastalıklarına zemin hazırlar.
5) TRİNŞİN
Domuz etiyle insanlara geçen bu hastalık domuzlarda ağır bir hastaık yapmamasına rağmen insanlarda öldürücüdür.Bu hastalıkğın tek kaynağı domuzlardır.
6) SİROZ
Ottowa Üniversitesi araştırmacıları domuz eti tüketimi ile karaciğer iltihaplanması olan siroz arasında orantılı bir artış tespit ettiler.Araştırmayı yapan Dr. Amin Nanji ve Dr.Samuel French domuz eti ile alkol tüketildiği zaman riskin dahada arttığını belirtiyor.İsviçre, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde kişi başı kişi başı ortalama domuz eti tüketimi ile sirozdan ölenlerin oranları doğru orantılıdır.
7) KANSER
Domuz eti ve yağı, cilt kanseri, mide kanseri, bağırsak kanseri, lenf kanseri gibi kanser çeşitlerine yakalanma riskini arttırmaktadır.Ayrıca taşıdığı aşırı büyüme hormonu nedeniyle kanserin gelişmesine zemin hazırlamaktadır.
8) OBEZİTE
Yapılan araştırmalarda vücudun metabolizmasının dengesizliği ile oluşan bir tür hastalık olan obeziteye yakalanma riskinin domuz eti kullanımı ile doğru orantılı olduğu belirtilmekte.İşte bu nedenle özellikle hristiyan ülkelerde obezite çok yaygındır.
9) HAYA DUYGUSUNU AZALTMASI
Yapılan araştırmalardadomuz etinin barındırdığı bir tür maddenin insanlardaki kıskanma ve haya duygusunu azalttığı kanıtlanmıştır.Bu durum toplum içinde fuhuşun ve ahlaksızlığın artmasına cinsel sapkınlıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.Özellikle ülkemiz için önemli olan Türk aile yapısı bu nedenle bir tehdit altındadır.Çünkü eşini kıskanmayan tek varlık domuzdur.Yani bir domuz aynı zamanlarda birçok domuzla birliklte olur.
nostalji
26.02.2007 - 19:58bu arada NOSTALJİ şeytanın insanları üzmek için kullandığı etkili silahlardan biriymiş...aç parantez bunuda belirtmekde yarar var.
cep telefonu
26.02.2007 - 19:23Beyin
Cep telefonlarının en yakın olduğu bölge başımız, dolayısıyla beynimiz. Bu da beynin, gönderilen elektromanyetik dalgaları emmesine yolaçıyor. Oysa beynin kendi içinde zaten dört ayrı elektromanyetik alan haritası var. Bunlar birbirleriyle içiçe geçmiş biçimde çalışıyor ve sinyalleri aktarıyorlar. Yani karmaşık bir düzen söz konusu.
Buna dışarıdan bir başka alan eklendiğinde, sinyaller gerçekten karmaşık bir hal alıyor. Dolayısıyla beyin, vücuda yanlış sinyaller gönderebiliyor. Dahası bu dalgalar, beyinde hücreleri çevreleyen bazı dokuları da olumsuz etkiliyorlar.
Sonuç, sinir sistemiyle ilgili hastalıklarda artış, hafıza zayıflaması, neurodejeneretif hastalıklar (beyinde dejenerasyon) ve hatta alzheimer olabiliyor.
Kulak
Cep telefonlarından etkilenen bir diğer bölge de kulak. Henüz kanıtlanmamış olmakla beraber, kulakta duyu bozukluklarının ileride yaşanabileceği varsayılıyor.
Manyetik alanlar, bir takım sesleri duymamamıza veya kalıcı çınlamalara yolaçabiliyor. Zira manyetik alan da bir gürültüdür. Bu da sinir sistemini olumsuz etkiliyor.
Gözler
Daha önce yapılan çalışmalarda, yüksek orandaki elektromanyetik dalgaların, görme bozuklukları yapabileceği ortaya konmuştu. Aynı durum, birikme etkisi sonucunda da ortaya çıkabiliyor.
Göğüsler
World Health Organization/Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptırdığı bir çalışmaya göre, cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgalar, melatonin hormonunu sıkıştırıyor. Bu hormonun bloke olması da bazı göğüs kanseri tiplerinin üremisine neden olabiliyor.
Kalp
Cep telefonları, kalbin ritmini hızlandırabiliyor. Özellikle kalp pili veya yapay kalp kapakçığı kullananlarda büyük tehlike yaratabiliyor. Kalbin kasılıp kalmasına yolaçıyor.
Cinsel Organlar
Yüksek frekanstaki elektromanyetik dalgaların, testisleri etkilediği biliniyor. Bunu, yapılan bütün çalışmalar kanıtlamış durumda. Bu durumda, cep telefonunu gereğinden fazla kullanan erkeklerin, ileride iktidarsızlık gibi bir sorun yaşayabilme olasılığı var.
Termoregülatör Sistem
Elektromanyetik dalgalar, vücudun termaregülatör yani ısı sistemini de etkiliyor. Bu durumda vücut ısısı ya durup dururken düşüyor ve titremeler görülüyor veya artıyor ve yüksek ateş ortaya çıkıyor. Tübitak'ın yaptığı bazı araştırmalar da bu yönde.
Yetkililer şöyle diyor: 'Fizik tedavi araçlarından biri ısıtma tedavisidir. Elektromanyetik dalgaların dokunun üzerinde ısı etkisi yarattığını burada gözlemleyebilirsiniz. Öyleyse bu dalgaların dokunun üzerinde bir ısınma etkisi yarattığı kesin. Yalnız cep telefonlarında bu kontrollü değil'.
Psikomotor Sistem
Yani kas/sinir ileti sistemi de cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgaların kurbanı olabiliyor. Kasların, beynin verdiği emri yerine getirebilmesi, sinirlerin bir uçtan diğer uca yolladığı sinyaller sayesinde oluyor.
Sinirlerin bir ucunun artı, diğer ucunun da eksi olduğunu düşünün. Bu mesajlara, dışarıdan müdahele, sürekli artı veya sürekli eksi mesaj gitmesine yolaçabiliyor. Bu da kontrol ve ileti bozuklukları demek.
Hücreler
Tüm hücrelerin, içiyle dışı arasında bir potansiyel farkı var. Yani hücrenin içine sodyum-potasyumun giriş çıkışı, belli orantıda gerçekleşiyor. Manyetik alan, bunların bazılarını değiştiriyor. Bir takım hücreler hiç etkilenmezken, bazıları biraz, bazıları da çok etkilenip ters çalışmaya başlıyor. Bu ters çalışmanın da olması gerek ama, bazıları gereğinden fazla gerçekleşiyor.
İlaç İletimi
Manyetik dalgalar, vücuttaki iyonları da etkiliyor. Bu da alınan ilaçların, gerekli yerlere daha yavaş ulaşmasına veya hiç ulaşmamasına yolaçıyor.
Özetle, insan vücudu entropi kanunlarına uyuyor. Yani, insanın içi, daima bir karmaşa içindedir. Bu dengeli ve kendi içinde düzeni olan bir karmaşa. Bu kimyasal kaos içinde olduğumuzdan, yaşamımıza devam ediyoruz. Ölünce bu kimyasal reaksiyonlar düz bir hale geliyor. Cep telefonu kullanmak, bu kaosun içine, dışarıdan bir fiziksel enerji sokmak demek. Bu durumda da enerjiyi koyduğunuz yerde bir takım etkiler söz konusu oluyor.
domuz
26.02.2007 - 13:44Domuz etinde insana zararlı parazitlerin bulunduğunu, bu eti yemenin damar sertliği, karaciğer kalp yetmezliğine zemin hazırladığını ifade eden Başkanlık, domuz etinin cinsiyet hayatını düzenleyen hormonlar üzerinde olumsuz etki yaptığını da bildirdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, domuz etinin cinsiyet hayatını düzenleyen hormonlar üzerinde olumsuz etki yaptığını belirtti.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 'Diyanet' takviminde domuz etinin niçin haram kılındığını insan sağlığına ilişkin bazı verilere dayanarak anlattı.
İslam dininin insanları maddi-manevi bir çok zarar ve kötülükten korumak için kurallar koyduğunu ifade eden Başkanlık, 'zararlı, kötü ve pis şeylerin' yasaklandığını, 'temiz ve faydalı olanların' ise helal kılındığını belirtti.
Diyanet, İslamiyet'in beslenme konusunda da bazı temel prensipler belirlediğini, bu prensipler gereğince domuz etinin yasaklandığını kaydetti.
İslam bilginlerice domuz etinin yasaklanışıyla ilgili olarak çeşitli gerekçeler ileri sürüldüğüne işaret eden Diyanet, şu bilgilere yer verdi:
'İslam bilginlerince domuzun, laşe, fare ve kendi pisliği dahil bir çok şeyi yemesi sebebiyle etinde insan sağlığına zararlı parazitler bulunduğu, domuz eti yiyenlerde trişinöz, domuz şeridi, yılancığı, domuz vebası, salmonallazlar gibi tehli bir çok hastalığın oluştuğu çok yağlı olan domuz etinin cinsiyet hayatını düzenleyen hormonlar üzerinde olumsuz etkiler yaptığı, bol miktarda kollestrol ihtiva ettiği, damar sertliği, karaciğer ve kalp yetmezliklerine zemin hazırladığı ifade edilmektedir.'
Domuz etinin Müslümanlara haram kılınmasının gerekçelerini sadece bunlara bağlamanın doğru olmayacağını ifade eden Başkanlık, bu gerekçeler ortadan kaldırılsa da İslam'da domuz eti hükmünün değişmeyeceğini bildirdi. Başkanlık, 'Çünkü yüce Allah'ın emir ve yasaklarında bilebildiğimiz ve bilemediğimiz bir çok sebep ve hikmet mevcuttur. Biz yüce Allah'ın emir ve yasaklarını yalnızca onun emri ve yasağı olduğu için yerine getiririz' ifadelerini kullandı.
domuz
26.02.2007 - 13:43Domuz eti yenmesinin sağlığa zararlı pek çok yönü bulunmaktadır. Bu zararlar geçmiş dönemlerde olduğu gibi, alınan her türlü tedbire rağmen günümüzde de söz konusudur. Herşeyden evvel domuz, her ne kadar çiftliklerde, bakımlı ortamlarda yetiştirilirse yetiştirilsin, kendi pisliğini yiyen bir hayvandır. Gerek pislikle beslenmesi gerekse biyolojik yapısı nedeniyle domuzun bünyesi diğer hayvanlara oranla çok fazla miktarlarda antikor üretir. Yine domuzun vücudunda diğer hayvanlara ve insana oranla çok yüksek dozda büyüme hormonu üretilir. Doğal olarak bu yüksek dozdaki antikorlar ve büyüme hormonu, dolaşım yoluyla domuzun kas dokusuna da geçerek birikir. Bunun yanı sıra domuz eti çok yüksek oranlarda kolesterol ve lipid içerir. Bunların sonucunda tüm bu aşırı düzeydeki antikorlar, hormonlar, kolesterol ve lipidlerle yüklü olan domuz etinin insan sağlığı açısından önemli bir tehdit olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Bugün domuz etinin yoğun olarak tüketildiği ABD, Almanya gibi ülkelerin nüfuslarının önemli bir bölümünü oluşturan normalin çok ötesinde şişman kimselerin varlığı, artık alışılmış bir durum olmuştur. Domuz etine dayalı bir beslenme sonucunda, aşırı büyüme hormonuna maruz kalan insan bünyesi, önce çok fazla kilo toplamakta, sonra da vücut deformasyona -şekil bozukluklarına- uğramaktadır.
Bunların dışında, domuz etindeki sağlığa zararlı maddelerden biri de “trişin” parazitidir. İnsan vücuduna girdiğinde doğrudan kalp kaslarına yerleşerek ölümcül tehlike oluşturan trişin parazitine domuz etinde sıklıkla rastlanmaktadır. Günümüz teknolojisiyle trişinli domuzları teknik olarak tespit etmek mümkünse de önceki asırlarda böyle bir yöntem bilinmiyordu. Bu nedenle, domuz eti yiyen herkes için trişin parazitini kapma ve ölümle karşı karşıya kalma riski vardı.
Görüldüğü gibi tüm bu sebepler, Rabbimiz'in domuz etini yasaklanmasının hikmetlerinden bir kısmıdır. Ayrıca Rabbimiz'in bu emri, her koşulda sağlığa zararlı etkilerini sürdüren, denetimsiz üretiminde ise ölümcül bile olabilen domuz etinin yenmesine karşı tam bir korumadır.
20. yüzyıla kadar domuz etinin insan sağlığını doğrudan tehdit eden zararları olduğundan haberdar olmak mümkün değildi. Bugünkü tıbbi cihazlarla, biyolojik testlerle somut biçimde ortaya konmuş bu zarara karşı, daha kimsenin mikrop, bakteri, trişin, hormon, antikor gibi kavramlardan haberi olmadığı 14. yüzyılda indirilen Kuran'da kesin önlem alınması da, Kuran'ın üstün ilim sahibi Rabbimiz'in vahyi olduğunu gösteren mucizelerdendir. Bugün de domuz üretiminde alınan her türlü önlem ve denetime rağmen, domuz etinin fizyolojik olarak insan vücuduna uygun bir besin türü olmadığı, insan sağlığına kesin zararı olan bir et çeşidi olduğu gerçeği değişmemiştir.
kanser
26.02.2007 - 13:33KANSERİ NASIL İYİLEŞTİRİRSİNİZ?
Bu muhtemelen kanser üzerine okuyacaginiz en önemli makaledir. Çalışmasına devam eden ve bunu genişleten Johanna Budwig ile bir görüşme yaptım. Ofisime döndüm ve sonunda, ne olup bittiğini tam olarak anladım ve bunu size aktarıyorum.
Önce, bir kanser hücresinin metabolizmasini tanımladığı için, Otto Warburg tıp dalında 1931 Nobel Ödülünü kazandi. O, hücrenin aniden anaerobic(oksijensiz) olduğunu ve sadece fermentasyon olarak tanımlanabilecek bir formda metabolize etmek için büyük miktarlarda glukoza (seker) gereksinim duyduğunu belirtti:
“Kanserin başlıca nedeni beden hücrelerinin normal oksijen solunumunun, anaerobic hücre solunumu ile yerdeğiştirmesidir” - Otto Warburg
Hücre, glukozu (seker; kanser sekeri sever) alır ve laktik asit salgılar, laktik asit asidik bir çevre meydana getirir.. Kanser beslenmesi için asidik bir çevreye gereksinim duyar ve bunun tersine dengeli alkali bir çevrede ise yasayamaz.
Dr. Garnett Poly – MVA için araştırmasında keşfettiği gibi, kanser ile ilgili elektriksel bir bağlantı vardır.
Çin tıbbı, yüzyıllardır (4 – 6 bin yıldır) yaşam gücünü enerji olarak tanımladı. Çinliler meridyen sisteminin haritasını çıkardı, meridyen sistemi 1994’te geleneksel tıp tarafından yeniden haritalandı (en küçük elektrik miktarını ölçen yüksek – teknolojili alet kullanarak) . Bu meridyenler boyunca bizim yaşam gücümüz yolculuk yapar: Çinlilere göre Chi (Ki) , biz bunu enerji olarak adlandırabiliriz.
1968’de canlı hücrelerin ışık ürettiği keşfedildi. Işığın miktarı hücrenin sağlığını tayin eder. Işık ne kadar parlak olursa, hücre o kadar sağlıklı olur. Ilginç, değil mi?
Ellili yillarda, Johanna Budwig kanser denklemine ekleme yapti. O, normal, sağlıklı hücrelerde “elektriksel olarak pozitif olan çekirdek ve yüksek derecede doymamış yağ asidiyle elektriksel olarak negatif olan hücre zarı arasinda bir iki kutupluluk (dipolarite) buluyoruz” dedi.
O, “Elektronların oksijene büyük ilgisi var, oksijeni seviyorlar. Elektronlar oksijeni çekiyor ve nefes alıp vermemizi canlandırıyorlar.” diye devam ediyor. “Nefes alma” ile, Budwig her canlı hücrede yaşamın nefesinden sözediyor.
Şimdi, sağlıklı bir hücrenin resmine sahibiz, normal bir tarzda büyüyen, gelişen ve kendi kopyasını yapan bir hücre. Sonra Budwig, öncelikle hücre zarındaki değişimleri tanımlayarak kanserin oluşumunu tanımlamaya devam ediyor.
Hücre zarı lipidler veya yağlardan oluşur. Budwig’in sözünü ettiği yüksek derecede doymamış yağ asidi omega – 3 yağ asitleri olarak adlandırılır. Bunlar “balık yağları” ile ilgilidir, geleneksel tıp bile bunu tavsiye eder. Amerika’da bir dizi balık yağı satmayan bir eczane bulamazsınız. Bu yağlar ayrıca başka gidalarda da bulunur, ama en çok ketende (keten tohumu) bulunur.
Bir hücre duvarındaki başka bir lipid de kolesteroldur. Ve siz bunun korkunç bir şey olduğunu düşünürsünüz. Hücrelerinizin her birindeki kolesterol hücre duvarı içinde “hidrofobik” bir bağ oluşturur. Hidrofobik “sudan korkan” anlamına gelir. Bu, hücrelerimizin bu fonksiyonunu tanımlamak için hoş bir yoldur, ancak yaşamlarımızda bu, basitçe bir yağmurda erimememizin veya duş aldığımızda çözülmememizin nedenini belirtir. Hücrelerimiz suya direnç gösterir. bu direnç olmasaydı, suda – çözünür olurduk ve bir yağmurda çözünürdük.
Bu ülkede diyetlerimiz bu yüksek derecede doymamış yağ asitlerinden yoksundur ve trans yağlar (veya kismen hidrojene edilmiş yağlar) olarak bilinen insan yapımı yağları aşırı miktarda içerir. Bu yağlar (hidrojene yağlar) kolesterole çok benzer ve bedenlerimiz farkı anlayamaz. Bu yağlar hücre duvarlarımıza girer ve elektrik yükünü bozar. Elektrik yükü olmayınca, hücrelerimiz boğulmaya başlar. Oksijen olmayınca, hücrenin bunun yerine koyabileceği tek yol anaerobic olarak solunum yapmaktir.(Bunlar ayrıca çok dayanıklı yağlardır ve 20 – yıllık raf ömürleri vardir. Bunlar hücresel değişim işlemini engeller veya besinleri içeri almayı ve atıkları dışarı atmayı önler. Trans yağlar ayrıca Tip II diabetlerden sorumludur, çünkü insulin çok büyük bir moleküldür, kolesterol olmayan ve insan yapımı yağlarla oluşturulan hücre duvarından geçmesi çok uzun sürer.)
Neler olduğunu görüyor musunuz?
Bir dakika diyetlerimize bakalım. Bir naturopat ile markete gittim, yanında çok küçük elektrik miktarlarını ölçen bir alet vardı. Bu alet o kadar hassastı ki, gitmeden önce meridyenlerimdeki ve akupunktur noktalarındaki yükleri ölçtü.
Markette, çesitli gıdaların içindeki enerjiyi ölçtü. Evet, her şeyin enerjisi var ve daha iyi bir gıdanın daha fazla enerjisi vardır. O bana organik sebzelerin geleneksel olarak üretilmiş sebzelerden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi. Dışarı çıktığımızda, aldığımız birkaç kutulanmis sebzeyi açtı. Taze fasulye ve domatesin (ikisi de kutulanmış) kuşkonmaz ve kutulanmış meyvelerden daha fazla enerjisi vardı. O, domates ve taze fasulyenin kutulanmış olarak alınabilecek tek sebzeler olduğunu söyledi.
Yaşam elektrikseldir. Doğulu hekimlere göre, hastalık enerji akışındaki blokaj veya bozulma ile başlar. Bu ülkede, hastalık belirtilerle başlar. Enerji akışındaki blokaj veya bozulma, belirtilerden 7 veya 8 adım öncedir. Böylece, tahmin edebileceğiniz gibi, Dogu’da koruyucu hekimlik uygulanır ve burada, batıda geleneksel tıp uygulanır.
Küçük kanser hücremize ve Dr. Budwig’e geri dönersek: O, bir hücrenin elektriksel yükünü kaybetmesinin bir çok nedeni olduğunu, ama fıstık yağının (peanut butter) kanserli hücrenin çok genel bir nedeni olduğunu belirtiyor. Buna inanabilir misiniz? Fıstık yağı gibi basit bir şey kansere neden oluyor? Çoğu fıstık yağları hidrojene edilmiştir. Neden? Ayrılmasını (ayrışmasını) önlemek için. Doğal fıstık yağlarınıza gidip bir bakın. Çoğu buzdolabında tutulur, çünkü bu ayrışmayı önlemek için onların uyguladığı bir şeydir.
Budwig ayrıca, kemoterapi nedeniyle oluşan ikincil/paralel (collateral) hasarları tanımlayarak devam ediyor. O, kemoterapinin de sağlıklı hücrelerde bu enerji kaybına neden olduğunu söylüyor; kemoterapi ve radyasyon sağlıklı hücrelerdeki normal enerji akışını tahrip ederek, onları kanserli olmaya hazır hale getiriyor. Budwig, daha sağlıklı hücrelerin iyileşmesi üzerine odaklanacaklarına, kanser hücrelerini çoğalttıkları için kanser endüstrisine karşı çıktı. Başka bir deyişle, sağlıklı hücreleri koruyun, özen gösterin ve kanser kendi kendini iyileştirir diyordu.
Bu kemotoksik ilaçları araştıran ve ürettiren Kanser Araştırmaları Merkez Komitesi, onların endüstrisini yaralayan bu kadının etrafta dolaşıp bu beyanatları vermesinden hoşlanmadı ve yalanlar söylediği, iftira attığı ve bu olaganüstü ilaçlari yapan bu mükemmel insanlari incittiği için Budwig’e karşı dava açtılar. Mahkemede, yargıç, her iki tarafın ifadelerini inceledikten sonra, kanser araştırıcılarını bir kenara çekti ve onlara bu kadının üzerine gitmemelerini söyledi. Mahkeme, yönetici yargıcın sözlerini kaydetti: “Doktor Budwig’in dökümanları ve raporları kesindir. Bilimsel dünyada bir skandal olacakır, çünkü halk kesinlikle Doktor Budwig’i destekleyecektir.”
Bunun önemini anlıyor musunuz? Bu kadın kanseri iyileştirmek için dökümante edilmiş bir yönteme sahipti ve tibbi topluluk buna sahip değildi. Onlar kanser hücrelerini öldüreceklerdi, ama onu tedavi edemeyeceklerdi. Budwig sadece diyet ile kanserin iyileştirilebileceğini bildiriyordu.
Üzücü gerçek şu ki, bilim kanser/yağ bağlantısını yıllardır biliyordu. Budwig’in araştırmasından yıllar önce, onlar yağda bir şeyler olduğunu biliyordu. Onun ilk çalışmasından yıllar sonra, çok yağ içeren diyetin kansere götürebileceğini artık biliyoruz. Ayrica, Akdeniz diyetinin % 60 yağ içerdiğini biliyoruz, ancak onlarda çok az kanserli oranı olduğu da biliniyor.. Buradan, tüm yağların aynı durumda olmadığını öğrenmiş oluyoruz. Çünki Akdeniz diyeti zeytinyağı ağırlıklıdır.
Ve şimdi, omega – 3 yağ asitleri olarak tanınan yüksek derecede doymamış yağ asitlerini biliyoruz. Bunlar ayrıca Temel Yağ Asitleri (EFAs - Essential Fatty Acids) olarak adlandırılır. Bunlar temel olarak adlandırılır, isteğe bağlı oldukları için değil, bunlar isteğe bağlı/seçmeli değildir. Bunlar sağlık için zorunludur, çünkü beden bunları kendisi yapamaz.
Zamanın başlangıcından beri bunlar sağlık için zorunlu olsa da, ancak son zamanlarda, Omega 3 yağ asitlerinin insan sağlığı için önemi tartışılmaktadır.
(Çeviri; Saffet)
Kaynak: http://www.mnwelldir.org/docs/cancer1/budwig.htm http://home.online.no/~dusan/diseases/cancer/cancer_dr_budwig.html Dr.Johanna Budwig’in önerdiği Diyet:
Blendirinize aşağıdaki maddeleri koyun:
1 bardak organic(kimyasal katkı bulunmayan) ev peyniri(az yağlı, çok sert olmayan, en iyisi evde kendinizin yaptığı) veya ev yoğurdu
2-5 çorba kaşığı keten tohumu yağı
1-3 çorba kaşığı taze öğütülmüş keten tohumu
Kitleyi yumuşatmak için yeteri miktar su
Küçük bir arnavut biberi
İsteğe bağlı:
Az bir miktar sarmısak
Az bir miktar kırmızı biber
Bu karışımı blendırda çok yumuşak oluncaya kadar karıştırın
Hergün isteğinize uygun bir miktarı yemeye devam edin.
Keten tohumu yağı(Bezir yağı) diyetini ilk defa gündeme getiren Dr. Johanna Budwig bir Alman biyokimyacı ve katı ve sıvı yağlar üzerinde uzmandır. Uluslar arası pekçok kanser araştırmacısı Dr. Budwig’in önerdiği diyeti olumlu karşılamıştır. Bunlardan biri olan Dr Dan C. Roehm şöyle iddia etmiştir.”bu diyet, diğer diyetlerden kat kat üstün ve anti kanser diyeti olarak çok başarılıdır.”
Budwig’in düşüncesine göre; diyet hem durdurucu(önleyici) , hem de tedavi edici olmalıdır. Kanser oluşumunu teşvik eden ve diğer pekçok kronik hastalıklara neden olan Oksidas oluşumunun sorumlusu ise linolik asidin yokluğudur.
Faydalı oksidas fermentleri etleri korumak için kullanılan nitratlar ile ve gıdalardaki yağların yüksek sıcaklıkta ısıtılmaları veya kaynatılmaları ile yok edilmektedir.
Teori şöyledir: Organizmadaki oksijenin kullanımı, yağları suda eriyebilir yapan ve peynirde, cevizde, soğanda, prasada, sarmısakta ve bilhassa ev peynirinde mevcut olan sülfirik içeriğinin protein bileşenleri tarafından uyarılabilir.
Hücre solunumunun fermentleri yüksek derecede doymamış yağ asitleri ile yakından ilişkilidir. Burada söz konusu olan yağlar yüksek linolik asit içeren rafine edilmemiş ve soğuk pres edilmiş yağlardır. Bu yağların dışındaki yağların tüketilmesi ise faydadan çok zarar verir.
En iyi kombinasyon, ev peyniri ve keten tohumu yağıdır. Keten tohumu taze ürün olmalıdır. Hurma, incir, armut, elma ve üzüm gibi doğal şeker içeren karbonhidratlar da diyetin içindedir. Bal da faydalıdır. Sentetik Avitamin preparasyonlarının çoğu kötüdür. Çünki oksidasyon ürünleri içerirler, fakat havuçtan oluşturulan provitamin karoten tüketilebilir. B Vitaminin, yayık ayranı, yoğurt ve doğal maya ile alınması faydalıdır.
Önerilen diyet her çeşit kronik hastalıklar için bilhassa kalp hastalıkları, sinir bozuklukları, mavsal iltihapları ve habis urlar için ilaç olarak gösteriliyor. İşitme ve görme bozukluklarını iyileştiriyor. Çocuk ve bebekler için ideal bir besleyicidir. Bu diyetin laktik asit fermentleri ile desteklenmesi ile etkinliğinin arttırılabileceği ifade edilebilir.
Bu diyette yasak olan gıdalar:
1-Şeker mutlak olarak yasaktır. Taze sıkılmış diğer sebze/meyve sularını tatlandırmak için üzüm suyu eklenebilir.
2-Diğer yasaklar:
Tüm hayvani yağlar
Tüm salata yağları(piyasadaki mayonezler)
Kimyasal katkılı ve hormonlu bütün etler
Tereyağlar
Margarinler
Koruyucu katkı maddeli etler(koruyucular keten tohumu yağının metabolize olmasını bloke eder)
Faydalı uygulamalar:
1- Havuç, kereviz, elma ve kırmızı pancar gibi sebzelerin taze sıkılmış suları
2- Günde 3 defa nane, kuşburnu veya üzüm çayı isteğe bağlı olarak balla tatlandırılabilir. Bir bardak çay öğlenden evvel içilebilir.
GÜNLÜK PLAN
Kahvaltıdan önce- Bir bardak tatlı yoğurt veya lahana suyu alınır.
Kahvaltı- 2çorba kaşığı keten tohumu yağı ve balla kaplanmış mısır gevreği ve mevsimine göre kiraz, çilek, kayısı, şeftali ve rendelenmiş elma gibi yaş meyve. Hergün çeşni değiştirilebilir. Kabuklu kuru yemişler ve özellikle yer fıstığı yenmeyecek.Bitki çayları veya siyah çay.
Sabah çayı(saat10) - Bir bardak taze havoc suyu, elma, kereviz veya pancar-elma suyu alınır.
Öğle- Yoğurtlu çiğ salata-Keten tohumu yağlı mayonez. Yeşil salatalara ilave olarak rendelenmiş şalgam, havoc, yer lahanası, turp, lahana veya karnabahar. Ayrıca maydanoz eklenebilir.
Öğleden Sonra-(saat 16) küçük bir bardak taze sıkılmış meyve suyu ile birlikte 1-2 çorba kaşığı bal ve keten tohumu karışımı.
zeytinyağı
25.02.2007 - 21:32ZEYTİNYAĞI
Zeytin, sıcak ülkelerde yetişen, uzun ömürlü olan bir ağacın meyvesidir. Gıda değeri yüksektir. Taze iken yeşil renkli olup sonradan kahverengi veya siyaha dönüşen, yağlı bir meyvedir.
Zeytin, Cenâb-ı Hakk'ın, Kurân-ı Kerîm'inde de birkaç yerde zikrettiği, esrârına yemin ettiği ve mübârek bir meyvedir. Hadîs-i şeriflerde de zikredilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de meâlen; 'Ve bir ağaç da inşâ ettik (yarattık) ki, Tûr-i Sinâ'dan çıkar, yiyecekler için yağ ile ve bir katık ile biter.' (Mü'minûn Sûresi, âyet 20) buyuruldu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) , 'Zeytinyağını ekmeğe katık ediniz ve onunla yağlanınız. Zirâ o, mübârek bir ağaçtandır.' buyurdular. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'in, zâtülcenp (akciğer zarı iltihabı) hastalığının tedâvisi için zeytinyağını tavsiye etmiştir.
Zeytinyağı; hem gıda, hem ilaç ve hem de aydınlatmada kullanılmıştır. Tedâvi için ağızdan alınır veya merhem gibi hâricen kullanılır.
Zeytinyağı; vücuttaki sertliklere sürülüp ovulursa faydalıdır. (Çiğ olarak alındığı zaman) Basur hastalığı için gayet faydalıdır. Karın ağrılarını dindirir ve karnı yumuşatır, bağırsak kurtlarını düşürür. Katı ve sıvı yağlar arasında hazmı en kolay olan bu yağ, kalp ve damar hastalıklarına iyi gelir. Midenin ülsere karşı korunması, kemiklerin güçlenmesi, hücrelerin yenilenmesi gibi birçok fâidesi vardır.
İhtivâ ettiği 'tanen' maddesi sebebiyle, mikrop öldürücü olduğundan, basit yaraların ve hafif yanıkların tedâvisinde kullanılır. İçinde bulunan E vitamini, insan vücudunu yaşlanmaya karşı korumaktadır.
Bütün bu fâidelerinden dolayı, 'Zeytinyağı fakirlerin tedâvi oldukları ilaçtır' denilmiştir.
(fazilet takvimi 30/01/2007)
ülser
25.02.2007 - 21:15miğde rahatsızlığı için
dikkat:Midesi yaralı olan kardeşlerim Buğday suyunu kullansınlar.
İLACI:
1 nci Tertib: Limon suyuna biraz şeker katılarak her sabah aç karna bir çay bardağı içilir.
2 nci Tertib: Buğday kaynatılarak suyundan hergün yatmadan önce bir çay bardağı içilir.
3 ncü tertib: Yemekten sonra Bir tane Ekşi nar kabuğu ile birlikte sıkılarak suyu içilir.
Toplam 265 mesaj bulundu