Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu 1972 yılında Türkiye'nin ilk gönüllü çevre kuruluşlarından birisi olarak, Sayın Selahaddin Üzel ve arkadaşları tarafından İstanbul'da kurulmuştur. TÜRÇEK'e üye olan herkes yönetimi belirleme, karar organlarını oluşturma ya da bu organlarda yer alma hakkına sahiptir. Gönüllüler Turçek temsilcisi olabilir. Temsilci olan kişiler; bulundukları yerde Turçek adına resmi kuruluşlar, yerel yönetimler, eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkileri yürütmek, çevre sorunlarına karşı duyarlı kişilerle örgütlenme çalışmalarında bulunmak gibi görevler üstlenecektir.
Kızılay 11 Haziran 1868 tarihinde 'Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti' adıyla kurulmuştur. Kızılay savaş,deprem, sel, yangın gibi felaketlere uğrayanlara yardım eder ve yiyecek içecek verir.
Yeşilay (Hilâl-i Ahdar) , sigara, içki ve diğer uyuşturucu maddelerin tüketimini devlet organları ile işbirliği yaparak en aza indirerek sağlıklı bir neslin ve toplumun oluşmasına zemin hazırlamak için kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur
Ulusal egemenlik demek, halkın kendi kendini yönetmesi, kendisini ilgilendiren kararları doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla kendisinin alması demektir.
Ülkemizde Kurtuluş Savaşı öncesinde egemenlik padişaha aitti. Padişah ülkeyi tek başına yönetir, iki dudağının arasından çıkan her söz kanun kabul edilirdi.
Kurtuluş Savaşı sırasında M. Kemal Atatürk TBMM’nin kuruluşuna önayak olmuş, daha Kurtuluş Savaşı aşamasında halkın temsilcileri aracılığıyla TBMM’de görüşülen ve alınan kararlara katılması sağlanmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra hilafetin kaldırılması, padişahlığın sona erdirilmesi, siyasi partilerin kurulmasının ve serbest seçimlerin yapılmasının sağlanmasıyla ulusal egemenlik güçlendirilmiştir. Çok partili döneme geçilmesiyle ulusal egemenlik iyice pekiştirilmiş ve günümüz ulusal egemenlik anlayışına ulaşılmıştır.
Cumhuriyetin kurucusu, askeri-siyasal-iktisadi bağımsızlığı ulusal egemenliğin ayrılmaz üç kavramı olarak belirtir.(Nutuk) kurikolela
Ulusal egemenlik, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletine ait olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve milli kahraman Mustafa Kemal, ulusal egemenliği, bir vatan üzerinde yaşayan bir halkın bütün kararlarını kendisinin verebilmesi, yönetimini demokratik seçimlerle gelen siyasal partilerin oluşturduğu TBMM aracılığıyla seçmesi gerektiğini söylemiştir. Bu yönetim ilkesi aynı zamanda üç ilkeyi kapsar:
1. Emperyalistlere ve mandacılara karşı bağımsızlık. 2. Padişah ve halifeye karşı bağımsızlık. 3. İktisadi bağımsızlık.(İzmir İktisat Kongresi, Mustafa Kemal'in konuşması)
Peygamberimizin dünyayı teşrifleri olan Mevlid-i Nebevi (Hicri Rebiülevvel ayının 12. gecesi) , asırlardır milletimiz tarafından “Mevlid Kandili” olarak kutlanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, yüzyıllar önce bir ilim ve kültür bayramı şeklinde kutlanan mevlid geleneğini canlandırmayı amaçlamış, bu düşünce ile de Peygamberimizin doğum gününü içine alan haftayı, “Kutlu Doğum Haftası” olarak ilan etmiştir.
Çorum'un Alaca kazasından olup 32 yaşındaydı. Ankara Türközü Bademlidere semtinde oturuyordu. Ankara'da cereyan eden bir takım olaylara karıştığı iddiasıyla tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevi'ne kapatılmıştı.
Yargılandığı 12 Eylül mahkemelerinde 'idam'ına karar verildi. 27 Mart günü, sabahın ilk saatlerinde Mamak Cezaevi'nde asılarak şehit edildi. Cenazesi, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı sözcüğü sözcüğüne hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir.
Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant'a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.
NİZAM-I ALEM,Allah (C.C) ve Resulünün (S.A.V) çizgisinde yürümektir.
NİZAM-I ALEM,Türklüğü bedeni,İslamiyet’i ruhu bilmektir.
NİZAM-I ALEM,Türklük şuur ve vakarı,İslam iman,ahlak ve aksiyonuna sahip olmaktır.
NİZAM-I ALEM,Türk-İslam Kültürü ve Türk-İslam Medeniyetine bağlı olmaktır.
'Nizam-I Alem,Türk Milletinin tarih sahnesine çıktığı andan itibaren kendi toplumu için ve bütün insanlık için öngördüğü,insan haklarına dayalı din,dil,ırk,renk farkı gözetmeksizin sevgi,şefkat ile hak ve hukuku ile refahı temel alan bir ülküdür
İslam dininde, Muhammed (s.a.v) 'in değişik olaylar ve sorunlar karşısında inananları aydınlatmak, Kur'an'ın bazı ayetlerini daha açık bir dille ifade etmek için söylediği sözler bütünüdür.
Asıl adı Veli. Türkmen aşıklarının önde gelenlerinden. Kul Mustafa mahlasını kullanan Aşık Musa'nın oğlu. Az da olsa eğitim aldı. Avşar beylerinden Küçük Alioğlu ile Kozanoğlu'nun yanında imamlık, katiplik yaptı. Şiirlerinde göçerlik koşullarını, döneminde orta Anadolu'da hüküm süren aşiret kavgaları ve aşiretlerin Osmanlı ile savaşlarını yansıtır. Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesidir. Asıl ününü kavga türküleri ile yaptı. Yüz kadar şiiri sözlü kaynaklardan derlenerek günümüze kadar ulaştı.
Türk-İslam Ülküsü'nün örnek bîr şahsiyeti, yılmaz bir savaşçısıydı. Milletinin derin ve saf kültürü ile mücehhez, insan sevgisiyle dopdolu, asil davranışlarıyla, efendiliği ve engin kültürüyle, bilge bir dava adamıydı.
Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve inkılaplarının önderi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu,ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün, Ankara Anıttepe'de (eski adıyla Rasattepe) bulunan anıt mezarıdır
Fikrin değil, kişinin dedikodusu olur! .
Akıllı insan, ilmi ve aklı kadarıyla fikrin eleştirisini yapar! .
Kişinin eleştirisi olan gıybet, yalnızca, edenini değil dinleyeni de kozasına hapseder ve dahi kozasını kalınlaştırır! .
Kişiye saygısı olmayanın Allah’a da saygısı olmaz!
Seyr ii elde edememiş veya elinden kaçırmış olanın tek meşgalesi, dedikodu olur!
Dünyada insanın niye varolmuş olduğunu fark edemeyenler, günlerini Allah’ı tanıma ve erme ilmiyle değil, birbirleriyle çekişmeyle tüketirler! .
Her gününü, sana ebedi hayatında yararlı olacak yeni bir ilim öğrenerek değerlendiremiyorsan, ancak perdeni kalınlaştırmakla meşgulsün, demektir.
Gıybet bir fitnedir ki, onu uyandırana, devam ettirene, ancak Allah’ın belasını isteyenler devam ederler! .
Allah hepimize aklın yolundan, imanın gereğini yaşamak suretiyle; Allah rasulünün yolunda yürümeyi nasip etsin ve kolaylaştırsın.
Çeşm-i bülbül (Bülbülün gözü) , 18. yüzyılın sonunda III. Selim’in Mevlevi dervişi Mehmet Dede’yi cam tekniklerini öğrenmek için Venedik’e göndermesi sonucunda ortaya çıkmış bir cam işleme sanatıdır.
Mehmet Dede opal cam tekniğini öğrendiği Venedik’ten dönüşte Beykoz’da bir atölye açmış, Dede’nin Venedik’ten getirdiği bu tekniğin geliştirilmesiyle çeşm-i bülbül ortaya çıkmıştır. Bu değerli ürünün imalatını yaygınlaştıran kişi ise Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa'dır.
Çeşm-i Bülbül, yaratılışında kullanılan özel camcılık teknolojisinin yanısıra, uzun işlemler ve yaratıcılık gerektiren bir üründür. Başlıca özelliği, ince ve renkli cam çubukların yüksek ısıda eriyip, su gibi olmuş camın içine yerleştirilmesidir. 'Dönerek burulan' çizgiler, o cam formu biçimlendiren ustanın hünerini ve üslûbunu yansıtırlar.
Çeşm-i bülbül olarak adlandırılan ürünler arasında vazo, sürahi, şekerlik, kase ve tabak gibi formlar bulunur
'Kıl Beni Ey Namaz'la namazın bizi doğru, duru, diri ve insan kılmasının ruhunu hissedeceksiniz. Abdestin insanın zihnini ve gönlünü nasıl kötülüklerden arındırdığına şahitlik edeceksiniz. Ezanla namaza çağrının, anne çağırışı gibi sıcak olduğunu fark edeceksiniz. Namaz vakitlerinin hayatımızı düzene koyduğunu keşfedeceksiniz. Fatiha Suresinde nûn’un gemisinde 'biz' olma bilinciyle bütün kainatı kucaklamayı öğreneceksiniz. Tesbihâtla, Rabbimize yakarışın en güzelini tesbih, hamd ve tekbir ışığında yaşayacaksınız. Namaz sevgisini bir nefes gibi içinize çekeceksiniz. Huşu’yu yakalayamadığınız anlar için namaza aşk ile bağlanmanın yollarını bulacaksınız.
'kıl beni ey namaz...'
Kıl beni ey namaz
Çöllerden topla hücrelerimi
Rahmetinin serinliğinde yıka kalbimi
Kıl beni ey namaz
Ruhumu secdede yeniden fısılda bana.
Şah damarı yakınlığından emzir yetimliklerimi.
Hoca Ahmet Yesevi Türk dünyasının manevi hayatında asırlardır tasarrufu devam eden ve 'Pir-i Türkistan', 'Hazret-i Türkistan' namı ile anılan büyük bir Türk mutasavvıfıdır. O, kendi adıyla anılan Yeseviyye tarikatının esaslarını belirlemiş ve bugün bütün dünyada büyük bir yaygınlığa sahip Nakşbendiyye tarikatını da çeşitli şekillerde etkilemiş bir mürşid-i kamildir. Ahmet Yesevi’ye atfedilen menkıbeyle karışmış kerametleri Kaşgar'dan Balkanlar'a kadar bütün Türk yurtlarında yayılmıştır. Bugün Kazakistan’ın tarihi ismi Yesi olan ancak Sovyet döneminde Türkistan adı verilen şehrinde yer alan türbesi, bugün de Türkistan’ ın manevi merkezi olarak kabul edilmektedir.
Fecr-i Ati bir Türk edebi akımıdır. Akımın temelinde eskiyi yıkmak; yani o günkü anlamıyla batılı düşünce sisteminden kaynaklanan felsefeyi, edebiyata uygulamak yatıyordu. Fecr-i ati'nin kelime anlamı 'geleceğin aydınlığı' demektir.
Fecr-i Ati'nin Edebiyat-ı Cedide’ye tepki olarak doğan bir akım olduğu savunulmuştur. Fecr-i Ati batıdaki benzerlerinde olduğu gibi belli ilkeler çevresinde birleşen bir yazın topluluğu biçiminde ortaya çıkmıştır.
Kimyâ Hatun sordu :Ey Şems beni niçin görmemezlikten geliyorsun? Şems durdu.Sustu. Başını göğe, bakışını yıldızlara yönelterek: Üç çeşit göz vardır. Ten gözü, kalp gözü ve can gözü.Ten gözünü tâ çocukluğumda kapattm, kalp gözünü çöllerde yitirdim, bi ...
tema vakfı
15.04.2009 - 16:12Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu 1972 yılında Türkiye'nin ilk gönüllü çevre kuruluşlarından birisi olarak, Sayın Selahaddin Üzel ve arkadaşları tarafından İstanbul'da kurulmuştur. TÜRÇEK'e üye olan herkes yönetimi belirleme, karar organlarını oluşturma ya da bu organlarda yer alma hakkına sahiptir. Gönüllüler Turçek temsilcisi olabilir. Temsilci olan kişiler; bulundukları yerde Turçek adına resmi kuruluşlar, yerel yönetimler, eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkileri yürütmek, çevre sorunlarına karşı duyarlı kişilerle örgütlenme çalışmalarında bulunmak gibi görevler üstlenecektir.
tema vakfı
15.04.2009 - 16:12Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı ya da kısaca TEMA, 11 Eylül 1992 tarihinde, kurulmuş olan çevreci vakıftır.
kızılay
15.04.2009 - 16:09Kızılay 11 Haziran 1868 tarihinde 'Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti' adıyla kurulmuştur. Kızılay savaş,deprem, sel, yangın gibi felaketlere uğrayanlara yardım eder ve yiyecek içecek verir.
yeşilay
15.04.2009 - 16:04Yeşilay (Hilâl-i Ahdar) , sigara, içki ve diğer uyuşturucu maddelerin tüketimini devlet organları ile işbirliği yaparak en aza indirerek sağlıklı bir neslin ve toplumun oluşmasına zemin hazırlamak için kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur
Ulusal Egemenlik
15.04.2009 - 16:02Ulusal egemenlik demek, halkın kendi kendini yönetmesi, kendisini ilgilendiren kararları doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla kendisinin alması demektir.
Ülkemizde Kurtuluş Savaşı öncesinde egemenlik padişaha aitti. Padişah ülkeyi tek başına yönetir, iki dudağının arasından çıkan her söz kanun kabul edilirdi.
Kurtuluş Savaşı sırasında M. Kemal Atatürk TBMM’nin kuruluşuna önayak olmuş, daha Kurtuluş Savaşı aşamasında halkın temsilcileri aracılığıyla TBMM’de görüşülen ve alınan kararlara katılması sağlanmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra hilafetin kaldırılması, padişahlığın sona erdirilmesi, siyasi partilerin kurulmasının ve serbest seçimlerin yapılmasının sağlanmasıyla ulusal egemenlik güçlendirilmiştir. Çok partili döneme geçilmesiyle ulusal egemenlik iyice pekiştirilmiş ve günümüz ulusal egemenlik anlayışına ulaşılmıştır.
Cumhuriyetin kurucusu, askeri-siyasal-iktisadi bağımsızlığı ulusal egemenliğin ayrılmaz üç kavramı olarak belirtir.(Nutuk) kurikolela
Ulusal Egemenlik
15.04.2009 - 16:02Ulusal egemenlik, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletine ait olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve milli kahraman Mustafa Kemal, ulusal egemenliği, bir vatan üzerinde yaşayan bir halkın bütün kararlarını kendisinin verebilmesi, yönetimini demokratik seçimlerle gelen siyasal partilerin oluşturduğu TBMM aracılığıyla seçmesi gerektiğini söylemiştir. Bu yönetim ilkesi aynı zamanda üç ilkeyi kapsar:
1. Emperyalistlere ve mandacılara karşı bağımsızlık. 2. Padişah ve halifeye karşı bağımsızlık. 3. İktisadi bağımsızlık.(İzmir İktisat Kongresi, Mustafa Kemal'in konuşması)
23 nisan
15.04.2009 - 16:00Dünyada resmi olarak kutlanılan tek çocuk bayramıdır.23 Nisan Atatürk’ten çocuklara bir armağandır.
kutlu doğum haftası
15.04.2009 - 15:48Peygamberimizin dünyayı teşrifleri olan Mevlid-i Nebevi (Hicri Rebiülevvel ayının 12. gecesi) , asırlardır milletimiz tarafından “Mevlid Kandili” olarak kutlanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, yüzyıllar önce bir ilim ve kültür bayramı şeklinde kutlanan mevlid geleneğini canlandırmayı amaçlamış, bu düşünce ile de Peygamberimizin doğum gününü içine alan haftayı, “Kutlu Doğum Haftası” olarak ilan etmiştir.
Fikri Arıkan
13.04.2009 - 08:21Fikri ARIKAN (27 Mart 1982)
Çorum'un Alaca kazasından olup 32 yaşındaydı. Ankara Türközü Bademlidere semtinde oturuyordu. Ankara'da cereyan eden bir takım olaylara karıştığı iddiasıyla tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevi'ne kapatılmıştı.
Yargılandığı 12 Eylül mahkemelerinde 'idam'ına karar verildi. 27 Mart günü, sabahın ilk saatlerinde Mamak Cezaevi'nde asılarak şehit edildi. Cenazesi, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.
uluğ bey
12.04.2009 - 12:15Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı sözcüğü sözcüğüne hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir.
Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant'a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.
namaz
11.04.2009 - 02:03Allah inancını tevhid çerçevesinde kabul etmiş her müslümanın öncelikle yerine getirmesi gereken bir ibadettir
nizam ı alem
11.04.2009 - 01:21NİZAM-I ALEM,Allah (C.C) ve Resulünün (S.A.V) çizgisinde yürümektir.
NİZAM-I ALEM,Türklüğü bedeni,İslamiyet’i ruhu bilmektir.
NİZAM-I ALEM,Türklük şuur ve vakarı,İslam iman,ahlak ve aksiyonuna sahip olmaktır.
NİZAM-I ALEM,Türk-İslam Kültürü ve Türk-İslam Medeniyetine bağlı olmaktır.
'Nizam-I Alem,Türk Milletinin tarih sahnesine çıktığı andan itibaren kendi toplumu için ve bütün insanlık için öngördüğü,insan haklarına dayalı din,dil,ırk,renk farkı gözetmeksizin sevgi,şefkat ile hak ve hukuku ile refahı temel alan bir ülküdür
hadis
10.04.2009 - 23:47İslam dininde, Muhammed (s.a.v) 'in değişik olaylar ve sorunlar karşısında inananları aydınlatmak, Kur'an'ın bazı ayetlerini daha açık bir dille ifade etmek için söylediği sözler bütünüdür.
dadaloğlu
10.04.2009 - 12:10Asıl adı Veli. Türkmen aşıklarının önde gelenlerinden. Kul Mustafa mahlasını kullanan Aşık Musa'nın oğlu. Az da olsa eğitim aldı. Avşar beylerinden Küçük Alioğlu ile Kozanoğlu'nun yanında imamlık, katiplik yaptı. Şiirlerinde göçerlik koşullarını, döneminde orta Anadolu'da hüküm süren aşiret kavgaları ve aşiretlerin Osmanlı ile savaşlarını yansıtır. Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesidir. Asıl ününü kavga türküleri ile yaptı. Yüz kadar şiiri sözlü kaynaklardan derlenerek günümüze kadar ulaştı.
dündar taşer
10.04.2009 - 09:37Türk-İslam Ülküsü'nün örnek bîr şahsiyeti, yılmaz bir savaşçısıydı. Milletinin derin ve saf kültürü ile mücehhez, insan sevgisiyle dopdolu, asil davranışlarıyla, efendiliği ve engin kültürüyle, bilge bir dava adamıydı.
anıtkabir
10.04.2009 - 09:27Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve inkılaplarının önderi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu,ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün, Ankara Anıttepe'de (eski adıyla Rasattepe) bulunan anıt mezarıdır
üç şey
08.04.2009 - 18:12İman,Ahlak ve Adalet !
Kısacası Üç Hilal...
gıybet
08.04.2009 - 15:53Fikrin değil, kişinin dedikodusu olur! .
Akıllı insan, ilmi ve aklı kadarıyla fikrin eleştirisini yapar! .
Kişinin eleştirisi olan gıybet, yalnızca, edenini değil dinleyeni de kozasına hapseder ve dahi kozasını kalınlaştırır! .
Kişiye saygısı olmayanın Allah’a da saygısı olmaz!
Seyr ii elde edememiş veya elinden kaçırmış olanın tek meşgalesi, dedikodu olur!
Dünyada insanın niye varolmuş olduğunu fark edemeyenler, günlerini Allah’ı tanıma ve erme ilmiyle değil, birbirleriyle çekişmeyle tüketirler! .
Her gününü, sana ebedi hayatında yararlı olacak yeni bir ilim öğrenerek değerlendiremiyorsan, ancak perdeni kalınlaştırmakla meşgulsün, demektir.
Gıybet bir fitnedir ki, onu uyandırana, devam ettirene, ancak Allah’ın belasını isteyenler devam ederler! .
Allah hepimize aklın yolundan, imanın gereğini yaşamak suretiyle; Allah rasulünün yolunda yürümeyi nasip etsin ve kolaylaştırsın.
Çeşmi Bülbül
04.04.2009 - 01:20Çeşm-i bülbül (Bülbülün gözü) , 18. yüzyılın sonunda III. Selim’in Mevlevi dervişi Mehmet Dede’yi cam tekniklerini öğrenmek için Venedik’e göndermesi sonucunda ortaya çıkmış bir cam işleme sanatıdır.
Mehmet Dede opal cam tekniğini öğrendiği Venedik’ten dönüşte Beykoz’da bir atölye açmış, Dede’nin Venedik’ten getirdiği bu tekniğin geliştirilmesiyle çeşm-i bülbül ortaya çıkmıştır. Bu değerli ürünün imalatını yaygınlaştıran kişi ise Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa'dır.
Çeşm-i Bülbül, yaratılışında kullanılan özel camcılık teknolojisinin yanısıra, uzun işlemler ve yaratıcılık gerektiren bir üründür. Başlıca özelliği, ince ve renkli cam çubukların yüksek ısıda eriyip, su gibi olmuş camın içine yerleştirilmesidir. 'Dönerek burulan' çizgiler, o cam formu biçimlendiren ustanın hünerini ve üslûbunu yansıtırlar.
Çeşm-i bülbül olarak adlandırılan ürünler arasında vazo, sürahi, şekerlik, kase ve tabak gibi formlar bulunur
cinas-ı muharref
04.04.2009 - 00:30Yalnız harflerde beraberlik, harekelerde ayrılık bulunan cinâs. (merd, mürd gibi.)
kıl beni ey namaz
03.04.2009 - 23:38'Kıl Beni Ey Namaz'la namazın bizi doğru, duru, diri ve insan kılmasının ruhunu hissedeceksiniz. Abdestin insanın zihnini ve gönlünü nasıl kötülüklerden arındırdığına şahitlik edeceksiniz. Ezanla namaza çağrının, anne çağırışı gibi sıcak olduğunu fark edeceksiniz. Namaz vakitlerinin hayatımızı düzene koyduğunu keşfedeceksiniz. Fatiha Suresinde nûn’un gemisinde 'biz' olma bilinciyle bütün kainatı kucaklamayı öğreneceksiniz. Tesbihâtla, Rabbimize yakarışın en güzelini tesbih, hamd ve tekbir ışığında yaşayacaksınız. Namaz sevgisini bir nefes gibi içinize çekeceksiniz. Huşu’yu yakalayamadığınız anlar için namaza aşk ile bağlanmanın yollarını bulacaksınız.
'kıl beni ey namaz...'
Kıl beni ey namaz
Çöllerden topla hücrelerimi
Rahmetinin serinliğinde yıka kalbimi
Kıl beni ey namaz
Ruhumu secdede yeniden fısılda bana.
Şah damarı yakınlığından emzir yetimliklerimi.
ülkücü
03.04.2009 - 22:43ÜLKÜCÜLÜK AŞKTIR
Ömründe sadece bir kez yaşayabileceğin ve ölene kadar hayaline bağlı kalmak isteyeceğin bir aşktır.
ÜLKÜCÜLÜK dünyayı Türkçe kurgulamaktır.
ÜLKÜCÜLÜK duruştur.
ÜLKÜCÜLÜK tavırdır.
ÜLKÜCÜLÜK ruhtur.
ÜLKÜCÜLÜK imandır.
ÜLKÜCÜLÜK ahlaktır.
ÜLKÜCÜLÜK vefadır.
ÜLKÜCÜLÜK düşlemektir.
ÜLKÜCÜLÜK hatırlamaktır.
ÜLKÜCÜLÜK direnmektir.
ahmet yesevi
03.04.2009 - 01:36Hoca Ahmet Yesevi Türk dünyasının manevi hayatında asırlardır tasarrufu devam eden ve 'Pir-i Türkistan', 'Hazret-i Türkistan' namı ile anılan büyük bir Türk mutasavvıfıdır. O, kendi adıyla anılan Yeseviyye tarikatının esaslarını belirlemiş ve bugün bütün dünyada büyük bir yaygınlığa sahip Nakşbendiyye tarikatını da çeşitli şekillerde etkilemiş bir mürşid-i kamildir. Ahmet Yesevi’ye atfedilen menkıbeyle karışmış kerametleri Kaşgar'dan Balkanlar'a kadar bütün Türk yurtlarında yayılmıştır. Bugün Kazakistan’ın tarihi ismi Yesi olan ancak Sovyet döneminde Türkistan adı verilen şehrinde yer alan türbesi, bugün de Türkistan’ ın manevi merkezi olarak kabul edilmektedir.
Fecr-i Âtî
01.04.2009 - 14:04Fecr-i Ati bir Türk edebi akımıdır. Akımın temelinde eskiyi yıkmak; yani o günkü anlamıyla batılı düşünce sisteminden kaynaklanan felsefeyi, edebiyata uygulamak yatıyordu. Fecr-i ati'nin kelime anlamı 'geleceğin aydınlığı' demektir.
Fecr-i Ati'nin Edebiyat-ı Cedide’ye tepki olarak doğan bir akım olduğu savunulmuştur. Fecr-i Ati batıdaki benzerlerinde olduğu gibi belli ilkeler çevresinde birleşen bir yazın topluluğu biçiminde ortaya çıkmıştır.
Toplam 54 mesaj bulundu