Bir Olalım Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antol ...

  • rüya

    30.01.2005 - 18:09

    Rüya ile ilgili...

    http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/ruya/index.htm

  • DÜNYA HAYATI

    29.01.2005 - 20:26

    “Ey oğul! Senin düşüncen, yiyecek, içecek, giyecek ve dünyâ lezzetleri olmasın. Bütün bunlar, nefsin ve insan tabiatının istediği şeylerdir. Kalbin düşüncesi nerede, nefsin ve tabiatın istekleri nerede? Kalbin düşüncesi Allahü Teâlâ (CC) Hz.leri’dir. Senin düşüncen, Rabbin ve O'nun katında bulunan nimetler olmalıdır. Dünyadan (haram ve şüphelilerden) ne terkedersen, mutlaka bunun karşılığında ahirette ondan daha hayırlısı vardır. Ömründe sadece şu içerisinde bulunduğun günün kaldığını farz et de ahiret için hazırlık yap.”

    Gavs-ı Â’zâm Abdülkâdir Geylâni

  • DÜNYA HAYATI

    29.01.2005 - 20:19

    'Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.' 50 / 20

  • bilinç

    28.01.2005 - 21:32

    BİLİNÇ

    Allah, bölünmez-parçalanmaz-cüzlere ayrılmaz bir sonsuzdur; bir kuvvet ve kudret! .

    Bunun gibi; cüzlere ayrılmaz-parçalanmaz-sonsuz bir ilim, bilinç! ..

    Dolayısıyla bu varlıkta, bu kâinatta, bu dünyada bütün bu insanlarda, bütün mahlùkat içinde yaygın olan orijinal Allah’ın ilmi mevcut!

    Allah’ın ilmi bir varlıkta açığa çıktığı zaman biz ona “BİLİNÇ” diyoruz.

    “Bilinç”; genetik veriler, astrolojik veriler tabanında gelişen çevresel algılamalar sentezinin oluşturduğu 'ben' adını verdiğimiz şeydir.

    Ahmed Hulûsi

  • ölüm

    28.01.2005 - 21:30

    Ölüm, tadılan birşeydir! ..

    Bir başka tanımlama ile “MEVT”, “Kontrolündaki yapıyı kullanamaz hale gelmek” demektir! ...

    Özellikle, insanın, bedeninin “kullanım dışı kalmasını” târif sadedinde bu kelime söylenir..Bu yüzdendir ki, “ÖLÜM TADILIR”!

    Tadan iNSANIN bizâtihi kendisi olan şuuru-bilincidir! ...

    ”Küllü nefsin zaikatül mevt” (29-57)

    ”HER BİLİNÇ ÖLÜMÜ TADACAKTIR”,

    âyetinde olduğu gibi; her bilinç, -burada hususi mânâsıyla insan, genel anlamıyla evrende var olan tüm bilinçler kastediliyor.

    Her bir nefs sahibi,şuur sahibi ölümü tadacaktır!

    Ölüm denen olay.biyolojik madde bedenin terkedilerek,RUH bedenle dalga âlem yaşamına geçilmesidir.

    Beynin durmasıyla birlikte, vücuda yayılan bioelektrik enerji kesildiği için; beden, ruhu kendisine bağlı tutan elektromağnetizmasını yitirir ve böylece, RUH, bedende bağımsız yaşam biçimine geçer. İşte bu olay ÖLÜM kelimesiyle anlatılır.

    Enerjisini beyinden alan dalga beden (ruh) , aynı zamanda beyinle karşılıklı alışveriş içindedir; ve beyni enerji yönünden takviye etmektedir... Aynı, bir otomobil motorunun aküden hem enerji temin etmesi, hem de aküyü şarj etmesi gibi...

    Ölüm, bir tür dönüşümdür.. Herhangi bir etki ile beyin durduğu anda, sinir sistemi aracılığıyla tüm hücrelere yaydığı bioelektrik enerji ayak uçlarından başlayarak kesilir; bu anda ruh bağımsız hâle gelerek bedenden soyutlanır! .

    Artık o andan sonra bilinç, ruh bedenle yaşamına devam eder! . Ölüm, bilince hiç bir kesiklik getirmez! . Hatta çok zaman, kişi, ilk anda ölümü tattığını bile farketmez.. Şuurlu bir şekilde çevresini algılar ve ağlayıp haykıranlar yüzünden ilk anda paniğe kapılıp, büyük üzüntü duyar! . Bedenin yıkanışını, cenaze namazının kılınışını, gelenleri seyreder; ve en büyük paniği de bedeni mezara konulduğunda yaşar; çünkü bilinçli ve diri bir varlıktır; ancak ne yazık ki de bedeniyle birlikte mezara konmak zorundadır! .

    Nasıl gündüz yaşadığınız olaylar zorunlu olarak gece rüyanıza girer ve bunu değiştiremezseniz rüyada; aynı şekilde tüm yaşam boyunca kendinizi o beden kabul ettiğiniz için de o anda bedeni bırakıp uzaklaşamaz ve o bedenle birlikte mezarın içinde bulursunuz kendinizi; ve dahi uzaklaşanların ayak seslerini işitirsiniz! ..isterseniz dünyada iken en zengin, veya en yüksek rütbeli ya da en meşhur kişi olun; orada tek başınıza ve tamamiyle yabancı olduğunuz bir ortamdasınız! ..

    Ahmed Hulûsi

  • üç şey

    28.01.2005 - 18:15

    Elif - Lam - Mim
    (Ehline....)

  • aşk

    28.01.2005 - 15:41

    ÂŞIK


    Âşık, gariptir!

    Dünyada gariplerin sayısı o kadar azdır ki...

    Çünkü garipler dünyalarında yaşar dünyanızda görünürler.

    Ahmed Hulûsi

  • aşk

    28.01.2005 - 15:35

    AŞK,MUTLAK TESLİMİYETE GÖTÜRÜR!

    Aşk, âşık olanı, kendi varlığını yok etmeye sevk eder. Yâni, öylesine seversin ki karşındakini, onun için her şeyinden geçersin. Sevdiğinde yok olursun…

    Beğeni ayrıdır, sevgi ayrıdır.

    Bir şey beğenirsin, beğendiğin şeye sahip olmak istersin!

    Seversen, sevdiğinin istek ve arzularında yok olmak mecburiyetindesin!

    Sevgi, aktığı kadarıyla kişide benliği yok eder.

    Ne kadar çok seviyorsan, sevdiğin kadar karşındakine teslim olursun ve ondan razı olmak mecburiyetindesin.

    Bu sevgi, aşk noktasına ulaştığı anda artık onun yanında senin istek ve arzuların sıfır noktasına düşer. Sadece, onun yanında olayım, yeter dersin, ne hâl ve şart içinde olursam olayım! Hani, diyor ya;

    “Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi.

    Altım çamur, üstüm yağmur, gene gönlüm hoş idi.”

    İşte, o yâr hanesinde altı çamur, üstü yağmur, başının altında sadece taş var iken mutlu olmak, aşkın sonucudur. Bu, mutlak teslimiyete götürür.

    Ahmed Hulûsi

  • aşk

    28.01.2005 - 15:33

    BENLİĞİNİ SANA UNUTTURAN ŞEYDİR

    AŞK!


    İnsanın yüreğini o aşk sardığı zaman, akıl geri plâna kaçar..

    Mıknatısı iğneye tuttuğun zaman iğnenin aklı gider...

    Çekim kanununa tâbi olur, o iğne mıknatısın yanında..

    İşte Allah bir sûrette yüzünü gösterirse sana, O'nun peşinden gitmemek mümkün değildir! .

    Gâfilsen dersin ki: 'Ben Ayşe’nin, Fatma’nın, Ahmedin mehmed’in peşinden gidiyorum! ! ! ...'

    Ârifsen, bilirsin ki seni peşinden götüren O’dur!

    İşte bu aşkın dünyası insanı kuşatmadıkça, insan benliğinden geçemez..

    AŞK nedir?

    Benliğini sana unutturan şeydir, AŞK!

    Nedir ki benliğini sana unutturur, işte odur AŞK!

    Çeker peşinden götürür..

    Ahmed Hulûsi

  • aşk

    28.01.2005 - 15:28

    AŞK BENİM…
    ÂŞIK BENİM!


    “Rabbim Teâlâ’yı gördüm ve sordum;

    -Yâ Rabbi..”Aşk”ın mânâsı nedir?

    -Yâ Gavs. Âşık ol bana. Âşık benim, aşk benim! Kalbini benden gayrından çevir ve fariğ kıl! ”

    Ahmed Rufâi, Abdülkâdir Geylâni, Fahreddin Irakî, Mevlâna Celâleddin gibi bir çok zevât-ı kirâm Allah’tan “Aşk” ismiyle sözetmişlerdir çeşitli zamanlarda...

    “AŞK benim” sevilecek, öylesine sevilecek ki, uğruna herşeyden vaz geçilecek; öylesine ki, benliğinden bile vazgeçilmek sûretiyle O’nda yok olunacak varlıktır, “AŞK”!

    Aşk, O olduğu gibi; âşık da O’dur. Çünkü O’nun dışında vücûdu olan bir varlık yoktur! Ve dahi mâşuk, yine kendisidir!

    Sevgi, sevdiğin, seven hep O’dur!

    Kim, ne zaman, nerede, neyi severse sevsin; sevdiğinin ismi ne olursa olsun, gerçekte sevilen hep O’dur!

    “Murad etti ki, kendisinden gayrı sevilmeye; sonra zâhir oldu sevilenler sûretinde; sonra da baktı ki kendisinden gayrı mevcut değil, bu defa hep seven ol kendi oldu! ” cümleleri işte bu durumu açıklar.

    İyi bilelim sevgi nedir; hangi isim altında olursa olsun sevilenler kimdir; sevgiyi oluşturan cazîbe nedir, kimdendir, kime aittir; ve nihâyet seven kimdir?

    “Bildik ki âlemde her ne var, hep AŞK imiş” beytinde işte bu sırra işaret edilmektedir.

    Ahmed Hulûsi

  • ateist

    23.01.2005 - 14:24

    Akıl mı imanı getirir, iman mı aklı getirir? ..
    Akıl nedir? .. İman nedir? ..
    Akıllı olmayan imanlı kişi, söz konusu olabilir mi? ..
    İmanlı ama akılsız, olmaz! ..
    İman, mutlaka akla dayalı olarak çalışır.
    Hiç, aklı olmayan birinin, imanından söz edilebilir mi? .
    Bir kişi akıl yolu ile bazı şeyler anlar, kavrar.
    Bu anlayıp kavradıklarına nispetle, anlayamayacakları, kavrayamayacakları olduğunu fark eder. Aklı ve mantığı çerçevesinde, kabul ettiklerinin ötesinde de bir şeylerin olabileceğini düşünerek, “bunlar da olabilir” değerlendirmesine girer..
    İşte bu düşünce, İMÂNa ulaştıran şeydir.
    Gördüklerimize, değerlendirdiklerimize nispetle göremediklerimiz, düşünemediklerimiz, değerlendiremiyeceklerimiz olduğunu da idrâk etmek suretiyle İMÂN noktasına geliriz.
    Bizim genelde, basit insan olarak bütün yaşamımız akıl ve mantık üzerine kurulmuştur...
    Ve bunun neticesi olarak da her şeyin; görüp, düşünüp, bildiklerimizden ibaret olduğunu zannederiz..
    Halbuki, aklımızın kapsayamadığı sonsuz nesneler ve kavramlar olduğunu çoğunlukla düşünemeyiz. Ve hemen de, değer yargımız ortaya çıkar;
    “Bu böyledir, bundan ibarettir,” diye! .. Ve devamla,. “madem öyle, niye böyle? ..” deriz.
    Burada yaptığımız önemli bir yanlış var:
    Senin yaşamın boyunca kavrayabildiklerin ne kadar? ..
    Farkında olamadıkların ne kadar? ..
    Farkında oldukların o kadar az ki! ..
    Farkında olamadıkların ise, sonsuz! ..
    Akıllı adam, ama gerçek manâdaki akıllı adam, değer yargılarını terk eden insandır! ..
    Değer yargın, neye GÖRE? ..
    Topluma GÖRE veya bildiklerine GÖRE! ..
    Bildiklerinden sonra, bildiklerine GÖRE, bir HÜKÜM veriyorsun! ..
    O şey hakkında bilmediklerin ne kadar acaba? ..
    Bilmediklerinin ne kadar olduğunu bilemiyorsun...
    Bırak bilmediklerinin ne kadar olduğunu, bilmediğinin dahi farkında değilsin! ..
    Peki.. Sen, bildiklerine GÖRE bir hüküm verip, “bu, böyledir,” derken, bilmediklerin devreye girerse eğer, acaba o şey hakkındaki değer yargıların aynen devam edecek mi? ..
    Hayır! ..
    O zaman, aczîyet içinde: “Ama ben böyle biliyordum,”(?) demek basitliğine düşeceksin.
    “Bu kesinlikle, böyledir! ..” diyerek bir konuda değer yargısına erişmek, basit insanın işidir, işlevidir.
    Akıllı insan, Kurân ve Allah Rasulü verileri dışında hiçbir konuda, hiçbir olayda, “Bu böyledir! .” kesin yargısında bulunmaz! .
    Çünkü, senin bildiklerine GÖRE o, her ne kadar öyle ise de, senin bilmediğin pek çok gerekçeye, sebebe göre de o, öyle değildir...
    Bunun içindir ki, ana sistem ve prensip “Yargılama Allah’a mahsustur..” hükmü ile neticelenmiştir.
    Yargılama! .. Yargılamak! .. Nedir? ..
    Yargılamak, bir şeyi değerlendirmektir.
    O şeyi önce, değerlendirirsin. O değerlendirmenin sonucuna GÖRE de, o şey hakkında HÜKÜM verirsin.
    Onun için, insanlar arasındaki münasebetlerde Hz. Ömer’in şu sözü olaya açıklık getirir:
    “Biz zâhir’e GÖRE değerlendirme yaparız! ..”
    Yani, bizim yaptığımız değerlendirme zâhir’e, görünüşe GÖRE’dir..
    Peki! .. GERÇEĞE GÖRE? ..
    Gerçeğe göre değerlendirme, yalnızca Allah’a aittir.. Allah Rasulüne göre dahi değil! .
    Allah Rasûlüne göre olsa, kendine göre hüküm verirdi..
    O, daima âyet beklemiştir her hangi bir konuda konuşmak için! ..
    Bu da gösterir ki, gerçek yargılama, değerlendirme, hüküm verme yalnızca, Allah’a aittir...

    Ahmed Hulûsi (Cuma Sohbetleri kitabından)

  • ateist

    23.01.2005 - 14:20

    'Ya Ali, herkes 'ALLAH'a bir yoldan yaklaşır! ...
    Sen, aklın ile 'ALLAH'a yakın olanlardan ol...'
    Hz.Muhammed (S.A.V)

    Bu güne kadar hep 'ALLAH'a akıl ile yaklaşmanın değerinden bahsettik. Kitaplarda da özellikle bunu anlattık.
    Ancak şimdi daha değişik bir incelik üzerinde duracağız...
    'ALLAH'a niçin 'iman' ile yakîn elde etme esası getirilmiştir?
    Hz. Rasûlullah Aleyhisselâm niçin 'imanı' öne almıştır?
    Kur`ân-ı Kerim niçin devamlı olarak 'Elleziyne yuminune' 'Onlar ki 'ALLAH'a iman ederler' der de; buna karşın çeşitli âyetlerde de aklı öne sürer.
    'Hâlâ tefekkür etmeyecek misiniz?
    Hâlâ idrak etmeyecek misiniz?
    Hâlâ anlamayacak mısınız? '
    der.
    Öyle ise insana yakışan davranışların kökeninde düşünce ve idrak yatmalıdır; şartlanmalar ve etraf değil! .
    Burayı çok iyi farketmek zorundayız..
    Biz, koyun gibi, çobanın ya da etrafımızdakilerin güttüğü yönde davranışlar ortaya koyup, sıradan bir mahlûk gibi mi yaşayacağız? ... Yoksa, Akıl ve şuur sahibi düşünen bir yapıyla yaşamına yön veren mükemmel varlık insanlığımızı mı hissedeceğiz? ..
    Herkes böyle dediği, herkes böyle inandığı için; ne olduğunu anlamadığımız, idrak etmediğimiz şeyleri kabullenerek öylesine bir hayat sürüp geçip gitmek bizi tatmin ediyorsa, diyecek bir şey yok! .. Böylece süregitsin yaşam!
    Ama, ben bir insanım; akıl sahibi olup, düşünebilme kabiliyetine sahibim; yaşamıma kendi kavrayışımla kendim yön verebilirim; sürüye sayılmak için varolmadım; bilincine erdiysem, bundan sonra yapılacak iş neye ne kadar ve nasıl inanacağıma karar vermektir! .
    İnsan olarak en değerli varlığımız olan 'AKIL' ya kullanılır ve insan yaşamına idrakıyla yön verir; ya da kullanılmaz, düşünmeden etrafa ve şartlandırmalara tâbi olunur! .

    Ahmed Hulûsi (Akıl ve İman kitabından)

  • hz.muhammed

    19.01.2005 - 10:42

    O büyük bir siyaset adamıydı...O büyük bir devlet adamıydı...O büyük bir önderdi...O büyük bir komutandı...O büyük bir toplumbilimci idi...gibi,varoluş ve görev ihtişâmı yanında, son derece cüce kalan beşer değer yargılarıyla O’na bakmaktan Allah’a sığınırım! ...

    O, ALLAH Hüviyetinin ABD’ı ve RASÛLÜ’dür! ...Görene, fark edene, anlayabilene! ...

    Bu gerçeği fark edemeyene ise elbette siyasî, iktisadî, askerî dedikodusu kalır işin! ..

    Ahmed Hulûsi

  • ahmed hulusi

    10.01.2005 - 22:27

    'İlim avâma yakın olduğu kadar, anlatanın çevresi kalabalık olur! Ne zaman ki ilim, öze döner ve mertebesi yükselir, anlayanı da azalır!
    Pek çok yüksek mertebeli zevâtı ise kendi ailesi bile tanımamıştır! '

    Ahmed Hulûsi

    @}->-

  • aşk

    16.12.2004 - 22:43

    - Ey ismi 'AŞK' olan! ... Seni sevmemek, ancak, senin hükmünle mümkün olabilir...

    - AŞK öyle bir ateştir ki, son yaktığı kendisi olur! .. Onun için aşıklar, tükenene kadar yanarlar! .

    - İkinin, Tekliğe yönelişinin adıdır aşk! .

    - Aşk, bir ateş-i suzandır ki, sonu hiçliktir! .

    Ahmed Hulûsi

  • alevi

    16.12.2004 - 22:25

    Bırakın efendim böyle kutuplaşmaları.Hepimiz aynı Allah'ın kuluyuz...
    Umarım şu yazıyı okuyup ibret alanlar çıkar...

    BİZ, MUHAMMED MUSTAFA'NIN NESLİNDENİZ!
    'MUHAMMEDÎ'YİZ!

    Merhaba dostlarım...
    Merhaba canlarım...
    Biliyormusunuz, biz 'Muhammediyiz! '
    Diyeceksiniz ki ne demek 'Muhammedi'?
    MUHAMMED, Allah'ın kuludur! .
    'Allah kulu' olmak demek, Allah'ın tüm mahlûkata rahmeti ve şefkati gibi insanlara ayırım yapmadan, hiçbir tefrik gözetmeden faydalı olmaya çalışmak demektir.
    Karşılıksız, insanlara birşeyler verebilmek demektir.
    İnsanları ellerinde olmayan şeyler yüzünden suçlamamak, kınamamak, küçük görmemek, hor görmemek demektir.
    Sevgi demektir; aşk demektir; rahmet, merhamet demektir. Verici olmak demektir; Muhammedi olmak!
    Biz Alevi'yi de severiz, Sünniyi de severiz, Türk'ü de severiz, Kürt'ü de severiz, Arab'ı da severiz.
    Biz Allah'ın tüm kullarını severiz! ..
    Tüm kullarına hizmet etmeye çalışırız.
    İnsanların kendi menfaatleri için ortaya çıkarttıkları şartlanmalar bizi bağlamaz!
    Siz, Kürt bir aileden doğmuş olabilirsiniz; Türk bir aileden doğmuş olabilirsiniz... Alevilerin arasında yetişmiş olabilirsiniz... Sünnîlerin arasında yetişmiş olabilirsiniz...
    Bütün bunlar, sizi dışardan çeşitli fikirlere şartlandırabilir; ama bizim için bunlar hiç önemli değil! .
    Bizim için önemli olan, sizin 'Allah kulu' olmanızdır! .
    İster Türkiye'de dünyaya gelin, ister Afrika'da, ister Amerika'da... Herbirimiz aynı Allah'ın kuluyuz!
    'Muhammedi olmak', insanlar arasında fark gözetmemek demektir; İnsanları sevmek demektir; insanları hoşgörmek demektir..Çünkü 'Muhammedi olmak' demek, insanların kalbinde, özünde, şuurunda 'Allah'ı görmek demektir! .
    Allah'ı gördüğünüz o noktada nasıl olur da Allah'a secde etmezsiniz! .
    İnsanlar Kâbe'de yusyuvarlak halka olup secde ederler…
    Eğer ortada o Kâbe'nin yuvarlağını kaldırırsanız, görürsünüz ki insanların secdesi birbirlerinin varlığında olan Allah'adır!
    'Allah yukarıda bir tanrı değildir! ' diyoruz...
    Hepimizin gönlünde, hepimizin şuurunda, hepimizin her zerresinde varolan varlıktır!
    Öyleyse sevmediğiniz, kızdığınız, hor-hakir gördüğünüz, nefret ettiğiniz kimdir, farkında mısınız?
    Dostlarım...
    Bilen vardır, bilmeyen vardır..
    Herkes herşeyi bilemez..Herkesin herşeyi araştırma şansı yoktur.. Öyleyse biz insanları bilmiyor veya yanlış biliyorlar diye suçlamayalım, kınamayalım, hor görmeyelim!
    Allah'ın sayısız varlıkları vardır; sayısız yaratıkları vardır ve herbirinin de çeşit çeşit görüşleri vardır, güzellikleri vardır, kusurları vardır…
    Biz onları hatalarıyla kusurlarıyla eksikleriyle yanlışlarıyla sevmeye çalışalım.
    Yarın, öbürgün şu garip dünyadan çekip gideceğiz...
    Biz merdiveni dayamışık 50 ye..Bundan sonra 3-5 sene ya yaşarız, ya yaşamayız.. Ama ardımızdan üç Kul hûvallahû, bir Elham okuyup yollayacak, 'Allah razı olsun' diyecek biri çıkarsa yeter bize... Bunu dedirtemezsek ne yazık bize...
    Nice zenginler, nice sultanlar, nice devlet başkanları neler yaptılarsa yaptılar, ve şu anda herşeylerini burda bırakarak geçip gittiler aramızdan.
    Kendilerini hayırla andırabiliyorlarsa işte ne mutlu onlara... Kendilerini hayırla andıramıyorlarsa muhakkak ki şu an çok büyük sıkıntı içindeler...
    İnsanlar ellerinde olmayan şeylerden dolayı suçlanamaz. ve herkesin kendi seçimi olmayan şeyden dolayı horlanması, suçlanması en yanlış olgudur.
    Böyle olduğunu bildiğimiz halde niçin insanları 'bu Türktür, bu Kürttür, bu Araptır, bu Çingenedir, bu Lâzdır, bu Çerkezdir 'diye yanlış yorumlarla ithama kalkışıyoruz...
    İnsana yakışır mı bu? ...
    Biz, o sonsuzlukta, Allah'ın ilminde yaratılıp şu anda dünyada geçici bir süre için yer alan varlıklarız... Ve belki de yarın bu dünyadan geçip gideceğiz...
    Böyle geçici bir süre için kaldığımız şu dünyada birbirimize hayatı zindan etmenin, birbirimize çektirmenin, birbirimize azap etmenin, birbirimizi harap etmenin âlemi mi var? ...
    İslâm'ı anlamak istiyorsanız, bir Mevlâna'ya bakın... Bir Yunus Emre'ye bakın... Bir Hacı Bektaşi Veli'ye bakın... Bir Ahmed Yesevi'ye bakın...
    Kendinize örnek alacağınız o kadar mânâ ehli, o kadar çok sır ehli zevat var ki! ...
    Bunlar işte, İslâm'ı temsil eden kişiler! . Bunlar işte Muhammediliği temsil eden kişiler! .
    Sizin başınızı yana eğmenize, sizin kolunuza kısa gömlek giymenize, sizi namaz kılarken başınıza takke takmamanıza bakıp da suçlayanlar İslâmiyeti bilmiyorlar! .
    'İslâm'ın Düşünce Sistemi'ni, 'İslâm'ın ruhu'nu anlamak istiyorsanız sizin bakıp yöneleceğiniz kişiler, o mânâyı paylaşan o yüce zâtlar!
    İşte 'Ben Muhammediyim' diyorum! Ki bunun mânâsı; “ben insanların tarikatları, mezhepleri, inançları ne olursa olsun onlara rahmetle yönelme durumunda olanlardanım” demek istiyorum…
    Biz 'Muhammediyiz! '..
    Öyleyse insanları sevelim, kucak açalım, fark görmeyelim; etiketi ne olursa olsun…

    AHMED HULÛSİ

  • ahmed hulusi

    12.12.2004 - 21:51

    O büyük bir siyaset adamıydı...
    O büyük bir devlet adamıydı...
    O büyük bir önderdi...
    O büyük bir komutandı...
    O büyük bir toplumbilimci idi...gibi,

    varoluş ve görev ihtişamı yanında, son derece cüce kalan beşer değer yargılarıyla O’na bakmaktan Allah’a sığınırım! .

    O, ALLAH Hüviyetinin ABD’ı ve RASÛLÜ’dür! .

    Görene, fark edene, anlayabilene! .
    Bu gerçeği fark edemeyene ise elbette siyasî, iktisadî, askerî dedikodusu kalır işin! .

    Ahmed Hulûsi

  • sigara

    10.12.2004 - 19:00

    9 Aralık'da mynet.com da yayınlana haberdir:

    'Sigaranın beyni de kötü etkilediği ortaya çıktı.
    İskoçyalı profesör Lawrence Whalley ve ekibi, yarısı sigara tiryakisi 465 kişinin kavrama yetilerinin yaşamları boyunca ne yönde değiştiğini araştırdı.
    İlk kez 1947 yılında 11 yaşındayken test edilen deneklerin kavrama yetilerinin 2000 ve 2002 arasında tekrar incelendiği araştırma, sigara tiryakilerinin 5 farklı kavrama testinde eski tiryakiler ve hiç sigara içmeyenlerden daha kötü sonuç aldığını gösterdi.'

    Ahmed Hulûsi'nin 80 li senelerde kaleme aldığı 'INSAN ve SIRLARI' adlı kitabından bir bölüm:

    'İçki ve sigara hakkında da bir kaç hususu açıklamaya çalışalım:İnsanın ölüm ötesi ebedî hayattaki mertebesi, derecesi, şu andaki, dünyadaki beyin kapasitesine bağlıdır dedik. Ne kadar yüksek kapasitede, beyin hücrelerini çalıştırır, ne kadar bu yolla «ruhuna» yâni «dalga bedenine» enerji ve ilim depo ederse, ölüm ötesi yaşamda sermayesi o kadardır, dedik.
    Peki... İçki ve sigara beyinde ne tesir oluşturuyor? ..
    Beyin hücrelerini uyuşturuyor! ..
    Beyin hücreleri arasındaki bağlantıları (snapsları) tıkıyor! .. Bunlar arasındaki bioelektrik akışını engelliyor! ..
    Neticede siz, kendi elinizle, hapsolduğunuz hücreden çıkmak için verilmiş olan anahtarın dişlerini günden güne mahvederek, kendi kendinize en büyük kötülüğü yapmış oluyorsunuz.
    Tam bir noktaya geliyorsunuz, işin püf noktasını kavramak ve ona göre kendinize yön vermek durumundasınız. Pat diyor kafanız duruyor! .. Ne yapsanız boş! .. Çünkü o olayı çözümlemek için beyninizin ilgili hücrelerini devreye sokacak snapslar içtiğiniz sigaranın içindeki bir takım maddeler yüzünden tıkanmış! ..
    Ya da o hücreler aldığınız alkol dolayısıyla iş göremez hale gelmiş! .. Üstelik beyin hücreleri yenilenmez de! ..
    Çok kısa süreli zevkler için, milyarlarca sene sürecek yaşantınızın sermayesi olan beyninizi harcayıp durmak! ..
    Eline geçen bir torba altını, çıkardığı ses hoşuna gittiği için denize atan kişi gibi yaşamak! ..
    Şayet akıllılık bu ise buyurun devam edin! .. Ama unutmayın ki, bunun zararını gelecekte asla telâfi edemiyeceğiniz bir biçimde çekeceksiniz! ..'

  • ahmed hulusi

    10.12.2004 - 18:57

    9 Aralık'da mynet.com da yayınlana haberdir:

    'Sigaranın beyni de kötü etkilediği ortaya çıktı.
    İskoçyalı profesör Lawrence Whalley ve ekibi, yarısı sigara tiryakisi 465 kişinin kavrama yetilerinin yaşamları boyunca ne yönde değiştiğini araştırdı.
    İlk kez 1947 yılında 11 yaşındayken test edilen deneklerin kavrama yetilerinin 2000 ve 2002 arasında tekrar incelendiği araştırma, sigara tiryakilerinin 5 farklı kavrama testinde eski tiryakiler ve hiç sigara içmeyenlerden daha kötü sonuç aldığını gösterdi.'

    Ahmed Hulûsi'nin 80 li senelerde kaleme aldığı 'INSAN ve SIRLARI' adlı kitabından bir bölüm:

    'İçki ve sigara hakkında da bir kaç hususu açıklamaya çalışalım:İnsanın ölüm ötesi ebedî hayattaki mertebesi, derecesi, şu andaki, dünyadaki beyin kapasitesine bağlıdır dedik. Ne kadar yüksek kapasitede, beyin hücrelerini çalıştırır, ne kadar bu yolla «ruhuna» yâni «dalga bedenine» enerji ve ilim depo ederse, ölüm ötesi yaşamda sermayesi o kadardır, dedik.
    Peki... İçki ve sigara beyinde ne tesir oluşturuyor? ..
    Beyin hücrelerini uyuşturuyor! ..
    Beyin hücreleri arasındaki bağlantıları (snapsları) tıkıyor! .. Bunlar arasındaki bioelektrik akışını engelliyor! ..
    Neticede siz, kendi elinizle, hapsolduğunuz hücreden çıkmak için verilmiş olan anahtarın dişlerini günden güne mahvederek, kendi kendinize en büyük kötülüğü yapmış oluyorsunuz.
    Tam bir noktaya geliyorsunuz, işin püf noktasını kavramak ve ona göre kendinize yön vermek durumundasınız. Pat diyor kafanız duruyor! .. Ne yapsanız boş! .. Çünkü o olayı çözümlemek için beyninizin ilgili hücrelerini devreye sokacak snapslar içtiğiniz sigaranın içindeki bir takım maddeler yüzünden tıkanmış! ..
    Ya da o hücreler aldığınız alkol dolayısıyla iş göremez hale gelmiş! .. Üstelik beyin hücreleri yenilenmez de! ..
    Çok kısa süreli zevkler için, milyarlarca sene sürecek yaşantınızın sermayesi olan beyninizi harcayıp durmak! ..
    Eline geçen bir torba altını, çıkardığı ses hoşuna gittiği için denize atan kişi gibi yaşamak! ..
    Şayet akıllılık bu ise buyurun devam edin! .. Ama unutmayın ki, bunun zararını gelecekte asla telâfi edemiyeceğiniz bir biçimde çekeceksiniz! ..'

  • ahmed hulusi

    27.10.2004 - 23:49

    AHMED HULUSİ 6 YIL ÖNCE BULMUŞTU!

    'İnanç duygusu nasıl ortaya çıktı? Binlerce yıl, insanoğlunu nasıl etkiledi, yönlendirdi? Ünlü biyolog Dean Hamer, bu sorunun yanıtını, 6 yıl boyunca DNA kodlarında aradı.'

    Türk basının hemen hepsinde dün bu satırlar yer alıyor, Ünlü biyolog Dean Hamer'dern övgü ile bahsediliyordu.. Haberlerdeki içeriğe göre Amerikalı ünlü moleküler biyolog Dean Hamer, bu sorunun yanıtını, insana fiziksel özelliklerini veren DNA kodlarında aradı. 6 yıl süren bir dizi araştırmanın sonunda da 'Allah'a inanç genini' bulduğunu açıklıyordu.

    Şimdi lütfen aşağıdaki satırları dikkatlice okuyun:

    'Îmân veya îmânsızlık beyindeki bir değerlendirme merkezinin açılıp açılmamasındandır… Hatta diyebilirim ki, “îmân” geni vardır kanaatimce! ..

    Eğer beyin, îmân nûruyla olayları yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur; îmân ışığından mahrum olarak yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur! .

    Biz dışarıdan, kişinin bu geni taşıyıp taşımadığını bilmeyiz! … Ancak davranışları, o an için bize kısmî bir gösterge olabilir…'

    Bu satırlar bundan 6 yıl önce 1998 de Ahmed Hulusi tarafından yazılmıştı. Hulusi dünyada ilk defa 'Sistemin Seslenişi' isimli kitabında bu genin varlığından bahsetmiş ve konuyu uzun uzun işlemişti yazılarında.

    Bugün ise Time aynı konuyu kapak yaptı ve Türk basını bunumanşetlere çekti

    Görünen o ki, yabancı hayranlığımız olanca hızıyla sürüyor. Görünen o ki, Türk'ün Türk'e değer vermeme hastalığı sürüyor. ve görünen o ki, Türk basını Türk oldugu için Ahmet Hulusi'yi görmezden gelmeye devam ediyor..

    Yazık!

    Kaynak:http://www.internethaber.com/mays/article_view.php? aid=261721

  • ahmed hulusi

    15.10.2004 - 22:58

    Başkalarına dönük günah işleyenin tevbesinin geçerli olması için, başkalarına karşı yaptığı yanlışı telafi etmesi zorunludur! . İnsanlara karşı suç işleyip onlara zarar verdiysen, oluşan zararı telafi etmeden tevbe etmen sana yarar sağlamaz. Tevbenin kabulü verilen zararın karşılanmasından geçer. Bu yazdığım Hz. Ali'nin değerlendirmesidir.
    Kişi ister iyi niyet ister kötü niyetle olsun başkalarının maddiyatına veya maneviyatına zarar vermişse onlara verdiği zararı telâfi etmedikçe tevbesi geçerli olmaz. Hayalindeki tanrıya tevbe etmek boş iştir. Zararın telafisi tevbede esastır. Hatasını anlayanın tevbesi verdiği zararı telafi etmesinden geçer. Aksi halde o vebal ile ahırete gider.

    Ahmed Hulûsi

    15.10.2004

  • ramazan

    15.10.2004 - 22:44

    http://www.yorumsuz.netteyim.net/oruc.htm

  • ahmed hulusi

    08.10.2004 - 20:41

    'İSLÂM'IN GERÇEKLERİ

    Hepimizin kendine göre, az ya da çok Din hakkında bildiklerimiz vardır. Bunların çoğu, hatta belkide hepsi, araştırmaya dayanmayan, kulaktan dolma bilgilerdir. Acaba müslümanlığımız hakkındaki bu bilgilerimiz ne derece orijinal 'İslâm Dini'yle uyum sağlamakta?

    İslâm`ın orijinini tanıma yolunda 34 yıldır yapmış olduğum çalışmalar bana şunu kesinlikle farkettirmiştir ki, 'genelde konuşulan müslümanlık' ile orijin kaynaklardaki 'İslâm Dini' bir hayli farklı şeylerdir.

    Kur`ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed Aleyhisselâm kökenli Din anlayışında, normal bir aklın reddedebileceği hiç bir unsur yoktur! .

    Kulaktan dolma müslümanlık anlayışında ise akla, mantığa ve bilime ters pek çok şey mevcuttur; bunlar da orijinde olmayıp, daha sonrakilerin kendi anlayışlarına göre eklenmiş hususlardır! . Ve ne yazık ki bunların da faturası 'İslâm Dini'ne çıkarılmaktadır.

    'İslâm Dini' hakkında konuşanlar ana olarak iki topluluktur.. Çoğunluğun olduğu grup 'kozalılar'dır.. Bunlar dün 'koza'larındada hapistirler! . Din nakle inanmaktır, derler. Düşünmek ve araştırmak yasaktır! .. Bir de 'koza'yı delenler vardır; yeniye açık, araştırıcı düşünürlerdir. 'İslâm Dini'ni anlamaya çalışırlar!

    Ahmed Hulûsi

  • ahmed hulusi

    01.10.2004 - 21:50

    HIRS, kendisine verileni değerlendiremeyenin, “DAHA”sını istemesidir! .
    ŞÜKÜR, nimeti veren olarak görmektir! Verenin ardında bir veren düşünmek ise ŞİRK!
    NANKÖR, ilmin gereğini yaşamayandır! .
    En kötü AVUNTU, ilmin dedikodusuyla avunup, onu yaşamına geçirmemektir! .
    Duygularının ördüğü KOZAdan çıkamayana gâfil derler.
    KOZANLA gitmeyi göze alacak kadar mı......?

    Ahmed Hulûsi

Toplam 65 mesaj bulundu