bu şehirden bu ülkeden bu evrenden gitmeni engelleyemem belki ama bu kürsüden gitmeni engellemek isterdim. sen bu kürsüye çok yakışıyorsun. günaydın güzel kürsüm.
tahtaları yıpranmaktan , koyu kahverenginde olması gererirken griye dönmüş iskele boyunca tekerlekli arabayı sürüyor. alçak dalgakıran betonarme duvarına yer yer konuşlanmış allah ne verdiyse o günkü rızklarını toplamak amacıyla konuşlanan balıkçılarla göz göze gelmemeye çalışarak bakışlarını denizle ufuğun birleştiği yerde bir noktaya kilitleyerek usul usul ilerliyor. hamile olduğunu öğrendiği bedeninde bir ışkının yaşama hızla yürümeye koşmaya çalıştığını hatırlıyor. hatırlamasa hayır hayır. hiç düşünmese. iki küçük kızının nasıl sevindiğini yeniden yaşamak istemiyor o anları, koparıp belleğinden bir bir atmak ne çok isterdi bunu. minik yavruyu doğumhanede kucağına verdiklerinde onun ömür boyu kullanamayacak kaslarının örtmeye çalıştığı iskeletini, bir kuş yavrusu gibi soluyuşlarını tıp tıp kalp atışlarını kulağını dayayıp dinlediğini yeniden bilmese hiç. şimdi sürmekte olduğu şu çocuk o gün bir kuş yavrusuna benzettiği o minik et parçası. yaşamak için soluk almak için çırpınan o minik şeyden başkası değil. bazen ama sadece çok küçük bazı anlar kendisine gülmeye çalışırmış gibi gelirdi. sonra yeniden o bilinmeyen hiçliklere dalıp giderdi gözleri. ben anneyim derdi bir kolaylaştır hayatı bir gül bana. anne de. o iğrenç kakanı yapma çişini tut bir gün de . bazı zamanlar da dışarı çıkmak için giyingiyinip saçlarını tarayıp güzel bir koku sürdüğünde ve yatağına yaklaştığında elleri kıpırdar dı o eller sanki açlarını okşamak yanağında gezinmek için hareketlenirdi. çoğu kere ise birazdan arabayı suya itiverdiği aslında çok kısa olan ama kendisine bir ömrünü yeniden yaşıyormuşcasına sonsuz gelen o bir kaç saniyede attığı çığlıklar gibi dayanılmaz çığlıklar atar, kulakları sağır edercesine haykırırdı. o zamanlar da şimdiki gibi onu yok etmek hiç doğurmamış olmayı ne çok dilerdi. geri geri gitmeyi geçirdi aklından hızlıca. geri dönebilirlerdi tekerlekli sandalyenin o hiç sevmediği tıkırtılarını dinleyerek eve yuvaya varabilirlerdi.odalarından koşup gelen kızlarına bir çay yapmalarını söylerdi. tüm o çelişkileri yeniden yeniden yaşamayı seçebilirdi. her saniye bu yavruyu öldürmekle bundan pişmanlık duyarak geçecek bir ömrü seçebilirdi. zor da olsa yokluklarla da olsa bir dengeye kavuşmuş bu hayatı sürdürmeyi seçebilirdi. hala bir kaç saniyesi vardı. tekerlekler hala suya kaymaktaydı. ama az bir kısımları da olsa dışardaydı. ve o bir kaç saniyeyi de tüketmişti işte yavrusu serin sulardaydı. sudan nasıl da korkardı oysa. banyo yapmaktan nefret ederdi. üşüdünmü oğlum. sular seni üşüttü mü, boğazına dolan ciğerinde saniyenin binde biri kadar sürelerde binlerce patlama yaşatan o boğulma anlarında ne yaşadın. her zaman iğrendiğim çığlıkların boğazında mı kaldı şimdi. hava kabarcıklarına mı bıraktı yerini. ablaların soracaklar seni . . bilmiyorum. ne diyeceğim. özleyecekler. ya ben bilmiyorum. sensiz bilmediğim bir hayata başlıyorum belki suçluluk duygusu yakamı bırakmayacak kendimi asacağım. ya da mahpusta grecekler hesabımı. bilmiyorum. bunları şimdiden düşünmek istemiyorum.
ha bu arada el hareketi kılıçdaroğluna olamaz ona yapmamışımdır çayla kafa bulsamda. o kadarını ona yapmam tırsarım. onu ben beni o bet sesime rağmen dinlemeye gelen keriz dinleyicilerimin en önde olanlarına tezahuratı fazla kaçıranına kerizliğine dayanamayıp yapmışımdır. nolur sayın savcı kafagüzelken ehliyetten men cezası varsa şarkı söyleme siyaset yapma yasağı da oluverse de biz de karizmayı çizdirmesek olmaz mı.
ya şöyle sabah sabah çayla kafamı bulasım var. şarkı söyleyesim var rakı sigara bozuğu gırtlağımla. sonra bi de şarkı uydurasim var kılıçdaroğluna. sonra bi de el hareketi çekip bi rahatlayasım var. sonra sarı odalarda çayı fazla kaçırmıştım. ben ayarlayamıyorum bunun dozajını. fazla kaçınca böyle kişilik hakları devlet yetkilisi falan unutuyorum deyip geri vitese takasım var. geri vitese takışta ne kadar mahir olduğumu şöyle bir gösteresim var millete serbest kürsüm.üniversite diplomamı bile kendime yediresim var. günaydınnnnn.
Seninle buluşmamız ne kadar zor olsa da,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Beş dakika baş başa kalmamız suç olsa da
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Çağırsam bile gelme, yorulma ne olursun,
Sen üzülme, incinme, kırılma ne olursun,
Beni yanlış anlama, darılma ne olursun,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Bir gün bensiz kalsan da benimle yaşamanı,
Aşkımın değerini sır gibi taşımanı,
Nemli bakışlarınla resmimi okşamanı
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Senden tek dileğim var, özel imtiyaz değil,
Kulun başka bir kula ibadeti farz değil,
Haşa! Yaratan gibi beş vakit namaz değil,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.
İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.
Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.
Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü
Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.
Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.
İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.
Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.
Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.
yorgunum sevdiğim
yaşamak değil yaşayamamak yorgunu
içimde bir ömrün muhasebesi
tayfunlar kotariyor
oysa ben
çözmüştüm kafamda her şeyi
bir kadının hamaratlığı ve titizliğiyle
yerli yerine oturtmuştum her şeyi
ne oldu böyle
ne oldu böyle
ve dedimki sonra
bir şey olduğu yok
hayata
hazır olunamıyormuş
hiç bir zaman
n.b.
Gitmek Biraz Ölmektir
BeğenAntolojimYorumlarPaylaşTweetlePaylaş
Biliyorum gideceksin. Bir eylül ayında ve günün herhangi bir vakti gideceksin. Ne eski bir şarkı engelleyebilecek gitmeni ne de yalnızca gözlerimde sakladığım aşkım. Usul usul ve ağır başlı adımlarla gideceksin. Her adımda gitmenin acısı yankılanacak sokakta. Bir törendeymişçesine göze batan bir yürüyüşle gideceksin ve ben çocuklar gibi bakacağım ardından. Sen geriye dönüp bakmayacaksın.
Gideceksin…
Yalnızca gözlerimde sakladığım aşkımı sukuta kurban vereceğim. ‘Keşke’ diyeceğim sonra ve sonraları da ve her zaman ‘keşke’ diyeceğim. Söylenmemiş sözlerin ateşi yakacak tüm bedenimi. Engizisyonlarda kurban edileceğim her gün. Geç kalmış infazın korkusu kemirecek beynimi. Duvarlara bakıp hayıflanacağım.
Biliyorum gideceksin…
Puslu bir eylül ayında gideceksin. Gözlerinle birlikte, saçlarınla birlikte gideceksin. Geride seni hatırlatan bir tek kelebekler kalacaklar. Bir tek kelebeklerin kanatlarına bakacağım özlemle. İlan edilmemiş bir aşkın hüznünü bırakacaksın bir de. Taşımayacak kadar yorgun olacağım sen yokken. Sonra yaşamak dediğimiz saltanatın soytarılığı kalacak üzerime. Sihirli sözlerin avutulucuğuna salacağım boyalı yüzümü. Kimse fark etmeyecek seni. Seni en kuytu bakışlarımda saklayacağım. Seni uykusuz gece yarılarımda saklayacağım. Başlayıp da bitiremediğim yazılarımda. Bir radyo istasyonunda çalınan Ortadoğu şarkısında.
Sen gideceksin…
Ve aslında gitmelisinde..
Hem de bir eylül ayında gitmelisin.
Şehrin gece lambalarında dans etmeli veda bakışların.
Korkularımla yüzüstü kalakalmalıyım öylece basık bir kenar mahalle kahvehanesinde. Aşkınla demlenmiş sıcak bir çay içmeliyim. Küfürler saçıp etrafa, belalara bulaştırmalıyım ağrılı başımı.
Yokluğuna alışmamalıyım.
Alışamamalıyım…
vaktiyle iran şahı yavuz sultan selime bir koca fıçı içersinde insan ve hayvan dışkısı gönderir. aklı sıra onu aşağılamaktır niyeti. yavuz padişah tez ola enfes ısparta gülleriyle yapılmış nefis lokumlar ve mis kokulu güllerden oluşan nefis bir paket hazırlayın ve şaha yollayın der. vezir aman padışahım o size dışkı yollamak suretiyle aşağılamanın en ağırını yapmışken mi der. ödüllendirecek miyiz yani bu meymenetsizi. padişah yavuz selim buyurur ki a vezirim insan ne yerse ondan ikram eder karşısındakine o her gün onu yiyordu ki onu yollamış onu ikram etmiş biz her gün güllü lokum yiyoruz ondan ikram etmekteyiz karşımızdakine. fikrin neyse dil onu söyler. heybende nefret varsa nefret saçarsın ortaya.
işim gereği hep problemi olan öğrencilerle ilgilenmek durumunda kalmışımdır. ve , biyolojik kökenli olanların dışında neredeyse tüm problemlerin kaynağında o öğrencinin ilgi çekme şefkat görme ve oyunlara katılma isteği yatmaktadır. lakin bunu bilememektedirler. ya saç çekerek ya çimdik atıp çelme takarak ya da onlarla alay edip lakap takarak dikkatlerini çekmeye uğraşıyorlar. karşı tarafa diyorum ki hep ona şefkatle yaklaşın, sabırlı olun sert tepkilerden kaçının. insanları tahrik etmesi bundandır. dikkat edin hep son konuşan olmak isteyenler de onlardır. çünkü göremedikleri bir hesapları vardır insanlarla.
serbest kürsü
30.03.2018 - 08:50bu şehirden bu ülkeden bu evrenden gitmeni engelleyemem belki ama bu kürsüden gitmeni engellemek isterdim. sen bu kürsüye çok yakışıyorsun. günaydın güzel kürsüm.
serbest kürsü
30.03.2018 - 08:47sen bana ayna oldun. ben sana olamadım belki ama sen benim aynamsın.
şu an ne dinliyorum
29.03.2018 - 09:59feridun düzağaç alev alev
serbest kürsü
28.03.2018 - 11:48günaydın nesrin şahin ve sevgili güzel kürsüm. nazım hikmet kafiye için yazmayanlardan. memleket hasreti onda can buldu kan buldu.
serbest kürsü
28.03.2018 - 11:31en güzel aşk şiirlerinin şairidir cemal süreyya. bir de sen
serbest kürsü
27.03.2018 - 09:35günaydın güzel kürsüm
serbest kürsü
27.03.2018 - 09:21tahtaları yıpranmaktan , koyu kahverenginde olması gererirken griye dönmüş iskele boyunca tekerlekli arabayı sürüyor. alçak dalgakıran betonarme duvarına yer yer konuşlanmış allah ne verdiyse o günkü rızklarını toplamak amacıyla konuşlanan balıkçılarla göz göze gelmemeye çalışarak bakışlarını denizle ufuğun birleştiği yerde bir noktaya kilitleyerek usul usul ilerliyor. hamile olduğunu öğrendiği bedeninde bir ışkının yaşama hızla yürümeye koşmaya çalıştığını hatırlıyor. hatırlamasa hayır hayır. hiç düşünmese. iki küçük kızının nasıl sevindiğini yeniden yaşamak istemiyor o anları, koparıp belleğinden bir bir atmak ne çok isterdi bunu. minik yavruyu doğumhanede kucağına verdiklerinde onun ömür boyu kullanamayacak kaslarının örtmeye çalıştığı iskeletini, bir kuş yavrusu gibi soluyuşlarını tıp tıp kalp atışlarını kulağını dayayıp dinlediğini yeniden bilmese hiç. şimdi sürmekte olduğu şu çocuk o gün bir kuş yavrusuna benzettiği o minik et parçası. yaşamak için soluk almak için çırpınan o minik şeyden başkası değil. bazen ama sadece çok küçük bazı anlar kendisine gülmeye çalışırmış gibi gelirdi. sonra yeniden o bilinmeyen hiçliklere dalıp giderdi gözleri. ben anneyim derdi bir kolaylaştır hayatı bir gül bana. anne de. o iğrenç kakanı yapma çişini tut bir gün de . bazı zamanlar da dışarı çıkmak için giyingiyinip saçlarını tarayıp güzel bir koku sürdüğünde ve yatağına yaklaştığında elleri kıpırdar dı o eller sanki açlarını okşamak yanağında gezinmek için hareketlenirdi. çoğu kere ise birazdan arabayı suya itiverdiği aslında çok kısa olan ama kendisine bir ömrünü yeniden yaşıyormuşcasına sonsuz gelen o bir kaç saniyede attığı çığlıklar gibi dayanılmaz çığlıklar atar, kulakları sağır edercesine haykırırdı. o zamanlar da şimdiki gibi onu yok etmek hiç doğurmamış olmayı ne çok dilerdi. geri geri gitmeyi geçirdi aklından hızlıca. geri dönebilirlerdi tekerlekli sandalyenin o hiç sevmediği tıkırtılarını dinleyerek eve yuvaya varabilirlerdi.odalarından koşup gelen kızlarına bir çay yapmalarını söylerdi. tüm o çelişkileri yeniden yeniden yaşamayı seçebilirdi. her saniye bu yavruyu öldürmekle bundan pişmanlık duyarak geçecek bir ömrü seçebilirdi. zor da olsa yokluklarla da olsa bir dengeye kavuşmuş bu hayatı sürdürmeyi seçebilirdi. hala bir kaç saniyesi vardı. tekerlekler hala suya kaymaktaydı. ama az bir kısımları da olsa dışardaydı. ve o bir kaç saniyeyi de tüketmişti işte yavrusu serin sulardaydı. sudan nasıl da korkardı oysa. banyo yapmaktan nefret ederdi. üşüdünmü oğlum. sular seni üşüttü mü, boğazına dolan ciğerinde saniyenin binde biri kadar sürelerde binlerce patlama yaşatan o boğulma anlarında ne yaşadın. her zaman iğrendiğim çığlıkların boğazında mı kaldı şimdi. hava kabarcıklarına mı bıraktı yerini. ablaların soracaklar seni . . bilmiyorum. ne diyeceğim. özleyecekler. ya ben bilmiyorum. sensiz bilmediğim bir hayata başlıyorum belki suçluluk duygusu yakamı bırakmayacak kendimi asacağım. ya da mahpusta grecekler hesabımı. bilmiyorum. bunları şimdiden düşünmek istemiyorum.
n.b.
aşk
27.03.2018 - 08:52aşk insanoğlunun yaşadığı en sıradan ve en mükemmel olay
serbest kürsü
26.03.2018 - 08:38ha bu arada el hareketi kılıçdaroğluna olamaz ona yapmamışımdır çayla kafa bulsamda. o kadarını ona yapmam tırsarım. onu ben beni o bet sesime rağmen dinlemeye gelen keriz dinleyicilerimin en önde olanlarına tezahuratı fazla kaçıranına kerizliğine dayanamayıp yapmışımdır. nolur sayın savcı kafagüzelken ehliyetten men cezası varsa şarkı söyleme siyaset yapma yasağı da oluverse de biz de karizmayı çizdirmesek olmaz mı.
serbest kürsü
26.03.2018 - 08:35ya şöyle sabah sabah çayla kafamı bulasım var. şarkı söyleyesim var rakı sigara bozuğu gırtlağımla. sonra bi de şarkı uydurasim var kılıçdaroğluna. sonra bi de el hareketi çekip bi rahatlayasım var. sonra sarı odalarda çayı fazla kaçırmıştım. ben ayarlayamıyorum bunun dozajını. fazla kaçınca böyle kişilik hakları devlet yetkilisi falan unutuyorum deyip geri vitese takasım var. geri vitese takışta ne kadar mahir olduğumu şöyle bir gösteresim var millete serbest kürsüm.üniversite diplomamı bile kendime yediresim var. günaydınnnnn.
serbest kürsü
23.03.2018 - 09:03kim demişl
serbest kürsü
23.03.2018 - 09:03bu naiflik bize fazla mı
serbest kürsü
23.03.2018 - 09:03Seninle buluşmamız ne kadar zor olsa da,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Beş dakika baş başa kalmamız suç olsa da
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Çağırsam bile gelme, yorulma ne olursun,
Sen üzülme, incinme, kırılma ne olursun,
Beni yanlış anlama, darılma ne olursun,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Bir gün bensiz kalsan da benimle yaşamanı,
Aşkımın değerini sır gibi taşımanı,
Nemli bakışlarınla resmimi okşamanı
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Senden tek dileğim var, özel imtiyaz değil,
Kulun başka bir kula ibadeti farz değil,
Haşa! Yaratan gibi beş vakit namaz değil,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Cemal Safi
serbest kürsü
22.03.2018 - 12:25amin efendim. islam alemine kutlu olsun bu güzel kutsal gün.
serbest kürsü
22.03.2018 - 11:22Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.
Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.
İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.
Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.
Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü
Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.
Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.
İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.
Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.
Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.
Erdem Bayazıt
serbest kürsü
22.03.2018 - 08:35yorgunum sevdiğim
yaşamak değil yaşayamamak yorgunu
içimde bir ömrün muhasebesi
tayfunlar kotariyor
oysa ben
çözmüştüm kafamda her şeyi
bir kadının hamaratlığı ve titizliğiyle
yerli yerine oturtmuştum her şeyi
ne oldu böyle
ne oldu böyle
ve dedimki sonra
bir şey olduğu yok
hayata
hazır olunamıyormuş
hiç bir zaman
n.b.
serbest kürsü
21.03.2018 - 12:53belki de ben sandığın kişi değilim
belki de ben korkularımı göstermedim sana beni cesur sandın
belki de ben cesur değilim
serbest kürsü
20.03.2018 - 11:06Gitmek Biraz Ölmektir
BeğenAntolojimYorumlarPaylaşTweetlePaylaş
Biliyorum gideceksin. Bir eylül ayında ve günün herhangi bir vakti gideceksin. Ne eski bir şarkı engelleyebilecek gitmeni ne de yalnızca gözlerimde sakladığım aşkım. Usul usul ve ağır başlı adımlarla gideceksin. Her adımda gitmenin acısı yankılanacak sokakta. Bir törendeymişçesine göze batan bir yürüyüşle gideceksin ve ben çocuklar gibi bakacağım ardından. Sen geriye dönüp bakmayacaksın.
Gideceksin…
Yalnızca gözlerimde sakladığım aşkımı sukuta kurban vereceğim. ‘Keşke’ diyeceğim sonra ve sonraları da ve her zaman ‘keşke’ diyeceğim. Söylenmemiş sözlerin ateşi yakacak tüm bedenimi. Engizisyonlarda kurban edileceğim her gün. Geç kalmış infazın korkusu kemirecek beynimi. Duvarlara bakıp hayıflanacağım.
Biliyorum gideceksin…
Puslu bir eylül ayında gideceksin. Gözlerinle birlikte, saçlarınla birlikte gideceksin. Geride seni hatırlatan bir tek kelebekler kalacaklar. Bir tek kelebeklerin kanatlarına bakacağım özlemle. İlan edilmemiş bir aşkın hüznünü bırakacaksın bir de. Taşımayacak kadar yorgun olacağım sen yokken. Sonra yaşamak dediğimiz saltanatın soytarılığı kalacak üzerime. Sihirli sözlerin avutulucuğuna salacağım boyalı yüzümü. Kimse fark etmeyecek seni. Seni en kuytu bakışlarımda saklayacağım. Seni uykusuz gece yarılarımda saklayacağım. Başlayıp da bitiremediğim yazılarımda. Bir radyo istasyonunda çalınan Ortadoğu şarkısında.
Sen gideceksin…
Ve aslında gitmelisinde..
Hem de bir eylül ayında gitmelisin.
Şehrin gece lambalarında dans etmeli veda bakışların.
Korkularımla yüzüstü kalakalmalıyım öylece basık bir kenar mahalle kahvehanesinde. Aşkınla demlenmiş sıcak bir çay içmeliyim. Küfürler saçıp etrafa, belalara bulaştırmalıyım ağrılı başımı.
Yokluğuna alışmamalıyım.
Alışamamalıyım…
Tarık Tufan
serbest kürsü
20.03.2018 - 11:04Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
atilla ilhan
serbest kürsü
20.03.2018 - 10:40çirkinliği döküp saçanlar çirkinlik görmek isteyenlerdir vesselam. kürsüm ağırbaşlılığını yitirme.
serbest kürsü
20.03.2018 - 10:37vaktiyle iran şahı yavuz sultan selime bir koca fıçı içersinde insan ve hayvan dışkısı gönderir. aklı sıra onu aşağılamaktır niyeti. yavuz padişah tez ola enfes ısparta gülleriyle yapılmış nefis lokumlar ve mis kokulu güllerden oluşan nefis bir paket hazırlayın ve şaha yollayın der. vezir aman padışahım o size dışkı yollamak suretiyle aşağılamanın en ağırını yapmışken mi der. ödüllendirecek miyiz yani bu meymenetsizi. padişah yavuz selim buyurur ki a vezirim insan ne yerse ondan ikram eder karşısındakine o her gün onu yiyordu ki onu yollamış onu ikram etmiş biz her gün güllü lokum yiyoruz ondan ikram etmekteyiz karşımızdakine. fikrin neyse dil onu söyler. heybende nefret varsa nefret saçarsın ortaya.
serbest kürsü
20.03.2018 - 08:57neyse kürsüm herkese en içten günaydın. maria puder size özellikle günaydın. dikkatimi çok celbettiniz.
serbest kürsü
20.03.2018 - 08:56işim gereği hep problemi olan öğrencilerle ilgilenmek durumunda kalmışımdır. ve , biyolojik kökenli olanların dışında neredeyse tüm problemlerin kaynağında o öğrencinin ilgi çekme şefkat görme ve oyunlara katılma isteği yatmaktadır. lakin bunu bilememektedirler. ya saç çekerek ya çimdik atıp çelme takarak ya da onlarla alay edip lakap takarak dikkatlerini çekmeye uğraşıyorlar. karşı tarafa diyorum ki hep ona şefkatle yaklaşın, sabırlı olun sert tepkilerden kaçının. insanları tahrik etmesi bundandır. dikkat edin hep son konuşan olmak isteyenler de onlardır. çünkü göremedikleri bir hesapları vardır insanlarla.
serbest kürsü
19.03.2018 - 12:34işte biz bu yeni nesil öğretmenlere de alışmadık mı
Toplam 1512 mesaj bulundu