Ölmek için doğdu onlar.
Çocuklar, kadınlar, yaşlılar.
Yaşlılar gençti, çocuklar ihtiyar,
kadınlar kadın, daha güzel kadınlar.
Dünyanın gözü önünde canlı hedef oldular.
Ay’ı kızıla boyadı,
Güneş kara şapkasını çıkarıp
elveda derken güne,
ağıt gibi ağır ağır çekilir
sonsuz maviliğin üstüne zifiri kara.
Bir küheylan misali koşar gözlerim
Az önce dogudan battı güneş.
Gizlendi gölgeler.
Karanlığın içinden sökülüp çıkarıldı
ışıkların gizemli estetiği.
Bir kara senfonisin sen,
YORGUN SAAT
Hüzünlü bir gecenin yorgun saatleriydi.
Kapıyı çarpıp gittin!
Düşündüm her şeyin bittiğini.
Biliyordum hırpalandığını, kırıldığını.
CELLÂT
Sisler altında uzanan
Prusya mavisi bir şiir
darağacında.
Kambur,
Uçaklar uçuyor göklerde;
metal kanatları,
bombaları,
korkunç sesleriyle.
''Yokluğundan bu yana
Şehir burada çok karanlık.
Hiç bir ışık daha ileriye gitmiyor.''
Şehrin duvarlarına
resmini yapması için
PERVANE
Silmek istedim...
Silsem, silemiyorum.
Doğru ne, yanlış ne,
bilemiyorum.
Kendi yaratılışıma karşı hareket etmeye çalışan ben.
Örümceğin ağına takılmış bir sinek gibi yaşıyorum.
Korkunç, o malum sonu bile bile.
Bir bilinmez karanlık
sessiz dev adımlarıyla yaklaşıyor
her gün biraz daha
İri cüssesi bembeyaz dişleriyle gülümsüyor Uludağ!
Eteğinde gururlu sessiz sakin Mudanya.
Sahili kamçılayan dalgaların köpükleri
göz göz bakıyor cennet yurduma;
sesi çınlıyor kulağımda.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!