ÜMİD HARUN VE ŞİİR DÜNYASI
MUSTAFA CEYLAN
“İnsanın konuşmasıyla başlayan düşünce hayatında ilk sanat eylemi ses’in söze dönüşmesi sonucu şiir oluşmuştur. Dansla birlikte unutmayalım ki yazının bulunuşundan önce de şiir söyleniyordu. Nasıl ki taş üstüne kazınan çizgilerden resim sanatı doğmuştur. Plastik sanatların önü açılmışsa sesin söze dönüşmesi de şiirin başlangıcı olmuştur. Edebiyat şiirle başlar Yaradan’ın varlığına ve birliğine inanan insan O’na şiirler söylemek suretiyle şükretmek ihtiyacı duyar. Sesin ve hareketin musiki ile şekillenmesi gücünü bizi var edene inanmaktan alır ve ilham inanmamızın sonucudur. Şunu da hatırlayalım her şiir düşünceyi aşan hayalin ön plana çıktığı sağlam bir duyuş temeli üzerinde yükselir. Sözlerinizi bir ölçüye uymak suretiyle veya serbestçe biçimlendiren duyuş ve sezgilerimizdir ”.
ŞİİRLER YAZACAĞIM
Şiirler yazacağım
Senin için sevgilim
Bol bol hüzün olan geçmişten
Ümitle baktığım geleceğe
Şiirler yazacağım
İçinde kara sevda olan kara gözlerine
Akşamın alaca karanlığından başlayıp
Sabahın seherlerine kadar beklediğim
Senin için şiirler yazacağım
Bugün ayrılık varsa
Böyle kalacak değil ya
Değişecek durumlar yavaş yavaş
Sevinelim sevgilim
Tebessüm edelim
Şiirler yazacağım senin için
içinde coşkun ırmakları taşıyan
kuruyan toprakları sulayan
toprağın bağrına atılan tohumları yeşerten
kalpten sözlerimle taa sinemden gelen
umut olan sevgi olan
sevda yollarını bulan şiirler yazacağım
Ümit Harun
Ümit Harun şiir dünyamızda parlayan bir yıldız kendi şiir dünyasını sade yalın yapmacıksız:içten ve samimi söylemlerle dokuyan bir şair «şiirler yazacağım / senin için sevgilim derken arayışını tamamladığını ayrılığın bir gün mutlaka biteceğini durumların yavaş yavaş değişeceğini ve tebessüm dolu sevgilerin yaşayacağını söylemektedir.sevda yıllarında arayış kadar acı olan elem ve çığlık dolu bir başka dönem yoktur. Arayış kuru toprağı sulamak atılan tohumu yaprağa – çiçeğe dönüştürmek içindir. Arayış beklemek yolda inim inim inlemek çile çekmek yüreği içten arıtmaktır.
Ümit Harun’un arayışı gölgeler ve laca karanlıkta başlar ve gül rengini alan güneşin gülümsemesinde son bulur. O gecenin koynunda Ahmet haşimce sözcükle resim yapan bir ustadır.
DERKİ:
Söylemeliyim yüzün ay şavkından alır rengini
Eser rüzgar hafif hafif ve deli
Neyin arayışı
Aslında ben şair değilim
Gölgeler ve çiçekler nedir bilmezdim
Renkler çok uzaklardaydı
Gece gelirdi aklıma
Sonra birde gülü öğrendim
Ödünç gözlerimi al benden
Akşamları bulutlarla ağlamak için
Melal gelir sesin geceden.
*
GÖNÜLDEN ÖTELERE GÜLE DOĞRU
Sana gelirsem
Gecenin en zifiri karanlığında gelmeliyim
Göz gözü görmemeli
Dilimde şiirim gönülden söylemeliyim
Farksızdır çıplak ayak sesinden
Gecenin gizemli gelişi
Sessizce aldığı yüreğini senden
Bir çiçeğin açışı gibi
Gece umudu ötesi semalardan
……………………….
Gök yüzü esmeri ve mavili olmalı
Camlara vurmalı kurşuni silüetin
Ufukta kızlıklar hüznü çağrıştırmalı
Bir ben olmalıyım sokaklarda birde sevgin
Sesimden değil alnımdan tanı malısın beni
Bitirir gece tutulmuş nefesi
Minarelerden ses yükseldiği anda
Bir gül gibi düşmeliyim kapına
Eşya ve ses hafiften uyanmalı
Gül ebediyen böylece kalmalı
“Sana gelirken”
*
……………………………………
Karanlıktan ses gelir donuk donuk
……………………………
“kar ve kardelen”
*
Gece yavaş yavaş büyür
Sessizlik şarkısı geçer düşlerden
…………………………
“bir buket hüzün”
*
Karanlık odaların törpülendiği uzantı mıdır?
“sen varsın ya”
*
………………………….
Göğün mavisine yelken açmak varmış
Değilse geceler siyah değil artık
“eski zamanlardan ”
*
Döner dünya
Döner de akşam olur
Açılır kapıları gecenin
Sihirli bir el olur
Beni buraya geceler getirdi
“çaresiz gece”
*
Kaç gece sürecek
Bu kalp sarsıntıları böyle
Çaresizliğin tırmandığı duvarlara
Karanlığın örtüştüğü ışıklar dalgalanır
…………………………….
Bileydin elden ayağa düşeceğini
Köz olur yanar mıydın geceleri
Elinde bir şey yoktu
Gece işte bu yüzden karanlıktı
“Rıfkı’nın rüyasında”
*
Biriktirdiğin akşamları dök eteğinden
……………………………..
Müntehir saatlerin gölgesi vuru kapıya
Al geceyi al kimsesizlikten
…………………………
“belirsiz depremler”
*
Camda oynaşan gölgeler yapraklar
“şimdi ne kaldı”
*
O yağmurla şu şarkı
Ayıran karanlıktan aşkı
“mevsimlerin adımı”
*
Ne güzel değil gülüşlerin
Yıldızların arasından mı çaldın
Ma şa şeytan
“gülüşlere hiciv”
*
Kaldırımlara bıraktığımız yalnızlık
Dil verip susan gece yıldızlar
…………………………...
“suhera”
*
…………….
Doğan ay
Dolan bulut
…………….
“kim bilir”
*
……………………………
Benim ne zaman babam oldu
Akşamlar sabahlar izledi birbirini
Kimse farkına varmadı
………………………
“öksüz Kerem’in duyguları”
*
Bu gece
Ağlayalım
O her şeyi duyuyor çünkü
Haritadaki her şehre
Bir ip çekelim
Yıldızlara da kalbimizden
Seni seviyoruz
……………………
“senden ”
*
………………………
Gecede cesursun
………………….
“toroslar”
*
…………………………….
Tam oturur zamanın boyutu
İlerletiyorlar aydınlık geceleri
Doğumlar ikindi oldu
Akşam oldu gece oldu
Sabırlar emdi bebeler
Geceler büyüdü
Büyüdü bebeler
…………………
“yolculuk veda düğünü”
*
…………………………
Gece karanlık yol karlı
Eşkin git tay
……………
“esinti”
*
Zirvelerden kopmadan dağ
Ayı uyandırmadan gece
Karanlıktan ışık
Seni ararım
……………………………….
İçimde tükenmeyen özleminle
Karışmasın başka sevgiler
Karışmasın karanlığa bu iffet
………………………..
“ararım seni”
*
……………………………..
Fenerlerimizi gündüz kullandık
Gece oralı olmadı
Ve en kızıl şafağında sabahın
Ürperten heyecan güneşi doğuyordu
Anlaşılan hep sonrayı düşündük
………………………..
“sonra sonbahar”
*
…………………………………
Artık çözemediğim rüyalar görmüyorum
…………………………...............
“kapına gleirken”
*
……………………………….
Uykularında örten yorganını
ss Gördüğün rüyalarında ben olacağım
………………………………….
“Osman’la birlikte”
*
……………………….
Bir. Sen gittin sen gittin
Akşam karalarla kapımızı çaldı
……………………….
…………………………….
Aynalar ışığa borçlu varlığını
Birde içimdeki yüzüme bak
Gerilir gece süzülür suda
Ayrışır karanlıktan aydınlık yıldız yıldız
………………………………..
……………………………….
Geceyi gündüz bağlayan çilen midir?
……………………………………………..
…………………………………………
Düşür geceleyin ay ışığını yolumuza
………………………………………………………
“seni ararken hayali umudu”
*
………………………….
Kahret seni ay ışığında şaçlarınla
…………………………….
………………………………
Ne çıkar bütün güneşlerin söndüğünü söyleme
………………………………………………..
“promete”
*
Çekinme rüzgar gönlünce es
Bu kış gecesinde duvarlarıma
……………………….
“kar”
*
…………………………….
Gece çekgin bir yataktır şeytana
………………………..
“günah”
*
Tövbe Ya Rabbi
Seğirtiyor çıkmazların acizliği
Yaktığımız zamanın bereketsizliğine
Tövbeler tövbesi
………………….
“tövbe”
*
Neye yeter gücün göz yaşından başka
Tükettiğin gecelere bir avuç siyah düştü
…………………………………………
……………………….
Ruhunla gel aradığım umuttur
Rüyalarıma yılgın uykular düştü
………………………………..
Gün battı yüreğime onulmaz akşam düştü
Açıldı gecenin kapıları sineme aşk düştü
Kimseler ne bilir gece bekçisidir yıldızlar
Canan hatırına gökten yıldızlar düştü
Eşya ışığı bekler dalga dalga gün
Bitmeyen bekleyiş de gelecek eline düştü
…………………………………..
“canım.eline düştü”
*
Rüyalarda görülen mutluluk
Göz açınca neredesiniz
Düşlerde aranan mutluluk
Gerçekte karabasan gibi geldiniz
………………………………..
“Mevsimler gece oldu göründü”
*
Dünyanın astarı söküldü
Çığlıklarla
Gözünü açtı varlık
Düşük yapmıştı
Kıyametle karşılaştı
Saat sıfır üç
Karanlık zifiri karanlık
İçten içe kaynayış
Sessiz umutlu bir bekleyiş
……………………..
“arayış”
*
………………………………
Gurbet akşamları yellerin özlemidir
Geceleri aklıma seninle yalnızlık gelir
………………………………….
………………………………………….
Bu gece başkayım yine gırtlağımda hüzün
Seni hayeller de sisli şarkılara gömdüm
“hasretin diğer adı”
*
Bakışlarında akşamleyin
Bir yüzüm ilkbahar
Bir yüzüm sonbahar
Bakışlarında akşamleyin trenler kalkar
………………………………
“geçen giden yıllar”
İŞTE bütün bu dizeler ona Ahmet Haşim’ce resim yapar dememizin sebebedir.haklıyız değil mi? Ümit Harun tek cümleyle gecelerin şairidir.
Ona göre gece: gölgeler ve renklerin kaybolduğu nefesler tutulan eşya ve sesin uykuya çekildiği sessizliğin şarkısı olan sihirli bir el, zifiri bir karanlıktır. Gece yalnızlığı kimsesizliği ayrılığı,hasreti,öksüz ve yetimliği, sabrı, kışı arayışı mısra mısra döker dilinden. Akşam ancak o’ndan,sevgiliden,dostan ayrılınca çalar kapısını.çilesini uzatır. Geceden sabah şair. O ezeli ve ebedi dosta gidecek yollar üstüne ay ışığı ister. rüyaların renksiz, uykuların uyanışa; gece bekçisi olan, yıldızlarla koşusudur geceler.geceler çaresizliği ve hüznü getirip bağdaş kurar can evinde... gecelerin kapısı açılır ve sinesine aşk düşer ümit Harun’un.
Gece sessizliğin sesi, göz kapaklarının kapanışı gönül barajının duygu isimli kapaklarının açılışı...doğa, çevre karanlık perdeyi üstüne çekip suskunluğa büründüğünde şair sessizce açar gözlerini ardından sabah gün ışımasına dek yıldızlarla başlar konuşmaya.hele gurbet akşamları.gırtlağa kadar hüzün doludur..sessiz ma ümitli bir bekleyiştir geceler...........
Yirmidört saatlik zaman diliminin önemli bir bölümünde dönüp duran güneş, dünya, ay ve yıldızlarla dolu güneş sisteminde yüce iradenin kozmik ötesinden üstün takdiri ile geceyi yaşamaktayız.
Gece dış dünyanın karanlığa gömüldüğü, iç dünyanın curcunalar içinde hareketlendiği bir zaman dilimi iç dünyasının efsunkar dehlizlerinden ve girdaplarından yol bulur şair.yıldızlardan ve ay ışığından faydalanır.yollar içinde yol arar.birbirine dolanmış, sarılmış yollar içinden.esas yola düşer, ve göğün katmanlarını aşarak arş-ı alaya uzanır. Sonra gönülden gönüle gözden göze uzanan köprülerden geçer. Yare ulaştığında bir hoş bulduk tebessümü ile bakar gülüşü ile bakar O’na
Gece, hastanın ağrısı artar, şairin derdi çoğalır.eşyanın katı keskin köşeleri ile olayların etkisi silinir gider. Silinirde hasta içine gönül yarasına döner.sızı bundan artar işte duygu fırtınası bundan kaynaklanır.
Şiir ümit Harun’da tarihi misyonunu başarı ile yerine getirmiş maddenin silüetinden zamanın çeşitli boyutlarına ulaşır. Orada mutlak güzeli aratır. Haşim’in o beldesindeki havuz kenarından gelmiş bir gölgeli su damlacığıdır sevgili.çözüldükçe sır içinde sır olur. Göz, söz ve gül damlacığında birer semboldür. Vasıtalar esas amaca ulaşmak için vardırlar. Yağmur gölge ve yapraklar, doğan ay ve yapraklar gecenin süsüdürler.
Şair gündüzlerin katı gerçeğinden katı ve dünyevi kuralların dönüşünden gecenin sihirli havasından büyüyen kalp çarpıntısına sığınır.içinin bir başka deyimle ruhunun şarkısını gül tomurcuğundan dinler. Kaçış böyledir işte... yalan dünyadan uhrevi dünyaya gönül dünyasına kaçıştır bu... kaçarken yanında yine kaçtığı dünyanın objeleri vardır.ama seçilen kendini rahatsız etmeyen objeler.
Şiir kalıbı, kuralı tanımaz. Kırar kapıları ve kendi kozasını örer. masumluğun temizliğin ve güzelliğin simgesi karanlığın koynundan gül edasıyla sıyrılıp ortaya çıktıkça şairin mısralarını birbirine çarpar. Şairin arayışı ışığın çevresinde dönen pervaneye dönüşür. Gül masumiyetiyle gün ışırken boynu bükük kapıların önüne düşer.
İrdeleyici, isyancı ve sorgulayıcı şairin şiiri gündelik kaygı ve yorgunlukları akşamın okyanusunda ılıman sularında erimektedir. Senbolizm cereyanı adı verilen akımın yanında Ümit Harun’da romatizm ve tasavvufta yer almıştır.
Eski Yunanistan’da heykel ne ise bedevi Araplarında da şiir o dur. Taif civarında suku ukaz panayırında okunan ve beğenilen şiirler mısır kenine yazılıp kabe’ye asılırmış
Yedi askı adı verilen el-muallakatiseki en ünlü 7 şairin şiiri olup günümüze kadar ulaşmıştır.
Kaab bin zübyr 6.y.y. yaşamış kaside! i bürdesi ünlüdür.cahiliye dönemini İslam çağına bağlayan anıt ....... biri peygamberi yeren şiirler yazmıştı. Sevilmiyordu.peygamberin önünde kasidesini okuyunca suçu affedildi ve kendisine aba armağan edildi.
“Kaside-i bürde” siyle oba kazanan şaire bakmak lazım. Cihan peygamber (s.a.v.) ’ini yeren şiirini onun karşısında okuyabilme cesaretine sahip asıl peygamberin hoş görüsünün muhteşemliğini de görmeliyiz. Birde (aba) hediye etmesini....
Şiir böyledir işte. ya harap eder yada abad....
Saraydan güçten kuvvet alan şair yağ teknesinde yüzen kaplumbağadır.gücünü kendi iç dünyasından, halktan ve hak’tan alan şair ebediliğe talip olan şairdir.
Şiirin kaynağına göre uslüp ve dili de değişmektedir.tabandan tavana hareket halindeki şiir tabanın yani halkın dilini ve kelimelerini kullanır.
Sarayın, tavanın geceleriyle, tabanın-halkın geceleri de farklıdır. Gece her yerde aynı gecedir ama içinde sakladıkları ve yaşananlarla farkını ortaya koyar.
İğne deliğinden cihana bakan göz, zaman isimli değirmen taşında ezilip yok olmayan (söz) gerçek şair şiirin yapı taşlarıdır.gerçek şiir şairini zamanlar öncesine taşır.
Gece sonbahar ve hasret Ümit Harun’un şiirinin üç ana temelidir. Bu üç temeli esas alan çok sayıda dünya şairi vardır. Arap şiiri, İsrail, Amerika şiiri de öyledir.
Bir şiirinde:
Uzaklarda
Sessizlikler içinde
Hayalini dokuyorum
Gecelerden
Ve denizlerden diyen İsrail yazarları ve kompozitörler derneğinin şiir ödülünü kazanan 3 yıl kadınlar ordusunda teğmenlik yapan 1937 doğumlu rina Cihony bir başka şiirinde ise,
Saçlarımı yıkayacağım geceleyin
Ve vücudumu ayın halesinde
Çölümden çıkıp geleceğim
Ellerinin vehasında demektedir.
1809 da bostanda doğan Amerikan şairi edgan allan poe
annaboll lee şiirinin son dizelerinde
ay gelir ışır hayalin erişir
güzelim annabell lee
bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
güzelim annabell lee
orda gecelerim uzanır beklerim
sevgilim, sevgilim, hayatım gelirim
o azgın sahilde
yattığın yerde seni
evet Ümit Harun kaside-i bürde şairi veya annaboll lee şairi değildir,ama, o maşallah yerine ma şeytan dedikten sonra gözlerinde kiremit rengi, deniz yıldızı ve çocuksu bakışları olan suhera nın şairidir.kızılaydan bilkent otobüsüne binip giden Suhera ağaçları bizi öksüz bırakacaktır.eylül ikindisinin kaldırımlara bıraktığı gurbette Suhera’dan ayrılışını dile getirir şair..
Bizim gizem şairleri – ironiklerin – en tutkun oldukları ay eylüldür. Sonbaharın rengi havası sararan yapraklar bizim aşirlerin ruh köklerini çalkalamıştır hep.
Şairimiz ümit Harun şiiri sıradan bir iş veya tutku olarak görmez onu ciddiye alır. Şiiri sevmeyen veya ondan hiçbir şey anlamayanların bile ona saygılı olmasını en azından şiir okunurken susmalarını ister.“şiirin tavı”na erdi mi o tavdan, o atmosferden çıkmak istemez.
Ümit Harun şiir tavında bize şöyle seslenir;
Bana bir şiir okuyun
Yada susun lütfen
Ya sessizce geçin
Kaldırımlardan kolidorlardan
Bahar gibi olsun
Yağmur gibi olsun
Anlamasınız da susun
Tam tavındayım şiirin
Tavındayım dinlemenin
Bu ne nasıl bu yüz
Aradığım içinizdeki ince bir duygu
Tropikal iklimden uzak değil bize
Serapa his
Serap aşk bedenimizde
Şiir sözün özüdür bana göre insanoğlunun yazamayacağı yegane şiir hak kelamındadır.ondaki musiki, ahenk ve müesseriyet hiçbir şairin şiirinde yoktur. İlahi sanatın yansıdığı ayetler ve sureler hep bizi biz yapmak içindir.bizi şah damarımızla yaratmak içindir.şairin mısralarında aynı yolun yolcusu değil midir.? Unutulmayan asırlar öncesine taşınan şiirlerde o kudret kaleminin etkisi vardır.şu halde şairimizin dediği gibi ya şiir oku yada lütfen sus.
Şiirden uzaklaşan toplumlar uçurumda yuvarlana taş gibidirler. Kaes intihar ve menfaat çarpışmaları zulüm ve işkence kin nefret şiirinden uzaklaşan toplumun dokusu olup çıkar.savaşlar şiirsizlikten çıkar.ölüm araçları ve silahlarda şiirsizlikten konuşur. Çünkü şiir barışcıl ve sevecendir. Sevgi ve dostluk şiirin hamurudur.zeytin dalı ve güvercinler kişi yüreğine şiirle yerleşir.galgan dikeni bile şiirle güzelleşir.
Nitekim Ümit Harun,
Ağırca şiirinde
Ne zeytin dalı
Ne galgan dikeni
Bakmaya gör hele
Yüreğine uçurttuğun güvercinlere
İçimdesin ya
Buda yeter
Kesik kesik olsa da demektedir.yürekte güvercin uçması sevgilinin iklimindedir.o bir bakışla o iklimin kapılarını ardına kadar açıverir.
Şiir bir secde kadar derin ve sessiz ama içten arayışını yaptıkça samimi olur. Sorgulamalarında “maddede gizlenmiş manayı”gün ışığına çıkarmak için bakış açısı çok önemlidir.nerde duruyor, neyi nasıl görüyorsun? Hangi gözle bakıyorsun önemli olan bunlardır.saat tıkırtılarında bir derviş zikrini hissedebiliyor musun? Yada maddenin esas yaratıcının ismiyle aşka gelip çırpındığını görebiliyor musun? Hah tamam! o zaman ne yana nasıl bakarsan bak hep o biri görürsün....
Şairin şiirinde Ümit Harun bakın ne diyor.?
Arıyorum seni arıyorum
Bu saat tıkırtılarında sessizliğin umuyorum senden umuyorum
Kokusuz sütunlarında yalnızlığın
Çıkmazlardan sıyrılmak için
Şiir geçmişle ve yaşanılan zamanla hesaplaşmadır.geçmişin izleri bugünü bugünde yarını çizmektedir.bu çizim sırasında umut yüreğimizi asla terk etmez.umut bir bebektir.çiçek öper, şairimiz bu konuda bakın usta Cahit Külebi için ne demiş.
Cahit Külebi’nin ardından yazdığı “imdi ne kaldı a”
Artık ne kurtuluş savaşı ne hikayeler.
Çiçekleri nasıl öper bebekler
........
.....................................................demektedir.şair kitap taşırken onun içeriğinde şiiri şiirin içinde gülü taşır. Belirsiz depremler işte bu taşıma esnasında oluşur “.söz uçar yazı kalır”.demişler. şiir yazım türün en uçarısıdır.en kanatlısı aynı uman da en ağırı. Dile sürülen bal veya acı biber şiir. dilden akla akıldan ruha ulaşır.ruhu kucakladıkça zaman aşmaya başlar.
Belirsiz depremler. De Ümit Harun
Kitap taşısam okusam
Gül taşısam koklasam
Şiir okusam sen yine sen
................................................ diyerek düşüncelerimiz de ne kadar farklı olduğumuzu vurgulamaktadır.
Şiir yenilmezdir................................................. diyerek düşüncelerimiz de ne kadar farklı olduğumuzu vurgulamaktadır.
Şiir yenilmezdir.kendisi ile birlikte şairini de yenilmez kılar. Hakanlar, sultanlar, güzeller, çirkinler, zenginler, fakirler, unutulur gider. Fakat güzel ve kalıcı şiiri yazan şair şiiriyle birlikte yenilmez zamanın dişli çarklarını her ikisi rahatlıkla aşıp geleceğe ulaşırlar.
Ümit Harun “ neyin arayışında ” bakın ne diyor.?
...................................................................
gelirim ben gelirim tarif edilmez sancılarla
ünlem olur bildiklerim iklimler düşer aklıma
ney sessiz doldurur ovayı sessizliğe bürünür dağlar.
Elimde kavuşmanın mektubu lale güler gül ağlar.
Evet “lale güler gül ağlar” lale ismiyle lale şekliyle sırrı ile güler, lale adında taşıdığı güzellikle güler.
Lale vuslattır.gül hisset.... gülün ağlaması bülbülden ayrı kalmasındandır.alev renginde hasretini hep içinde yanar halde tutmasındandır.ney lale ile gül arasında mekik dokuyan insan ruhunun seslenişi neyin arayışı özün ince hüznüdür.
Mevlana’nın neyi ovayı doldurur.ümit Harun’u alır ovalardan dağların sessizliğine götürür. Ney sesi onu yarine kavuşturmuştur.ney şairin ney sesinin elinde kavuşmanın mektubu.- habercisidir.. sessinin gökçe oluşu ondandır.
Mevlana diyor ki: “a kardeş ne olur bir gececikte uykusuz kalsan; Mum gibi iri olsan kıvılcım gibi uyumasan, gök kapıları geceleyin açılır; bahtlar açar; sende ay gibi uyumasan yıldızın aydın olur, güzelleşir,iyileşir,gökyüzü erise o aleme iştiyakın vardır.gökyüzünden aşağı bir yerde kalamazsın.yücelerden başka bir yerde uyuyamazsın.
Habeş askeri, geceleyin Rum Ülkesine saldırınca, kayser gibi balçık içinde uyuma ey can. Zamanenin İsa’sısın; geceleri yol al, dön dolaş ta eşek gibi balçık içinde uyuma ey can.geceleyin yürü ki yollar, geceleyin alınır, menzille geceleyin varılır, padişahı istiyorsan seferde uyanmalısın,” (divan-ı kebirden seçmeler, Yakup şafak, Konya.b.şehir belediyesi, 2000, shf: 24)
Evet Ümit Harun’da Mevlana gibi geceye ve neye vurgun bir şairimizdir.gökyüzü eri olmayı arzular.ancak içinde kırılan gökyüzünün telaşına düşer,sarılır ney sesine tutunur ruh köküne….
Şairimizin çobanı gönül iklimini cümle gönüllerde haklim kılmak içindir.Amaç güle kavuşmaktır.gözler ve eller duygunun ifade unsurlarıdır.hafiften ve sessiz.
“Gönülden ötelere
Güle doğru” da, Ümit Harun;
……………………………………………………
“ Hafiften uzanır coğrafyama ellerin
Dirilir iklimimde bahar çiçek çiçek
Bırak sukutu bende kalsın gözlerin
Gözlerin gözlerin bir gün beni öldürecek” demektedir.insan kendini keşfettikçe evreni keşfeder.sırrın sırrını çözer yani….. yürek, insanın gizli hazinesi. Sandık o arada gizli.her şey o sandıkta depolu. Kapağını açmaya gör sandığın.yandığının resmidir.var oluş ve yok oluş o sandıkta kilitli. Bazen o sandığın içi ne dalar gönlümüz.dalarda çiçeklenir, başlar hayal kurmaya.yalnızlık senfonisi dudaklarda, yıldızlar salarında iken açmalıyız sandığı.o zaman e bedi sevgiliye ulaşırız işte……Ümit Harun’da “sana gelirken” de bu düşüncemizi dile getirerek diyor ki;
“Ben gelirken hafif rüzgar esmeli
Gözlerimde yalnızlık saçlarımda yıldız
Üşütmeyen yağmur yağmalı yalnız
Ellerini görmeliyim bir ellerini
Bir çiçek dalı yahut hayal gibi…..
Ve Hayalle gerçek arasında mekik dokur şair.
Hayal yumuşak, tatlı ve efsunkar; geçek ise katı ve acımasızdır.çoğumuz “ gerçekler hayal olsa” veya “hayaller gerçek olsa ” demez miyiz.?
Ümit Harun, “Bir buket hüzün” de “Gerçek dediğimiz geçici değil mi” der. Elbette öyledir.Hayalin gerçek olması mutluluk için, gerçeğin hayal olması da, benimsenmeyen üzüntü için söylenir.Ahmet Haşim’in “o belde” sindeki hayali bile Ümit Harun’da yerine oturur.“Gerçek denilen şey de geçicidir.” yani, hayal zaten geçici…Şu halde ne varsa alemde aşktan ve şiirden gayri hepsi, ama hepsi geçicidir. Kalan aşktır ve aşkı anlatan şiirlerdir. Kalıcılık budur. Leyla Mecnun, Ferhat Şirin öyle değil mi?
“Şehirlerde”“mübarek ve zalim ”şehirlerde neden? “hıçkırıklarla ağlasak yeridir” derken Ümit Harun, şehirlere bir yandan mübarek derken, öte yandan“zalim”diye seslenmektedir.Doğrusu da bu değil mi? Haritalardaki ince, uzun yolar hep şehirler arasında uzanır, giderler. Ama o yollarla terminalden terminale insan taşınır hep, umutlarıyla, düşleriyle…şehir alır yolcusunu göğsüne korur ve saklar onu o an mübarektir o an sığınaktır.ama insan tetninbe alıştı mı şehrin dokusu alim Allah akrep gibi sokuverir kovar, döver, tokatlar ve eziyet eder müsafirinle.işte o zamanda zalimliği görülür şehrin.geçin, sürün, yaşa yada defol diye bağırır.şehir cadde cadde ev ev bu haykırışı duyduğunda ağlasan yeridir hıçkıra hıçkıra dostum. Necip Fazıl’ın şehirdeki apartman tasvirini biliriz.üs kat başkadır alt kat başka.Ümit Harun’da şehir bu bakım damdan hem mübarektir hem zalim…
“Koca Yunus Emre bir şiirinde:
“Aşkın göz yaşı hem göl ola
Ayağından saz bitip kamışlama ”demektedir.
Başka bir şiirinde ise:
“Dosttan haber kim getirir
Sorun seher yellerine
Vay bu ayrılık firakı
Yetişmesin kullarına…”der.Eşref oğlu Rumi de:“Seni sevmek benim dinim imanım/İlahi din-ü imandan ayırma…”diye söyler.
Şairin içini çalkalayan, içi darma duman eden aşkıdır.Ağlatan,inleten,söyleten ayrılıktır, özlemdir. Ümit Harun’un “yağmuru çıldırtan fırtınası”dır
“Sen varsın ya
Sen ya”şiirin de “Yağmur kudurtan fırtına/Hasretin olur damlalar sunarım /Yağmur çıldırtan fırtına”der.Derde şairimiz fırtına, damla ve hasret üçgenine kendini hapseder.Çünkü sen dediği sevgili, aslında onun iç dünyasında fırtınalar estiren, yağmurları kudurtandır.Ama içindeki bunca curcunaya rağmen, dili susmuş, dudakları açılmamıştır. Sadece kalemi konuşur gerçek şairin. Dil kalem olmuştur da ondan aynı şiirde
“Ufuklar kanatır bakışlarını/Hep son adımı atıyorum sanki/Bilmezdim hedeflerin böyle bitmeyeceğini”derken Ümit Harun,hedefe hüzün bayrağı çeken şairlerimizdendir.Ufuklar, yarınları simgeler. Ufuk umuttur, inançtır, tasadır, çırpınıştır.Ufuk gelecek zamanın kendisidir.Hedefin resmidir.Ruh kökü hicranla kıvrananların ufukları da elemli olur. Hedeften gülüş bekler ama bilir ki,umut adlı hedef yok oluşun, eriyişin, kederin kendisidir.
“Belirsiz depremler”de
-------------
“Kırılan gökyüzü iklimi bekler
Yalnızlık unutulmaktır çoğu zaman
Eylül senin sarışın saçların mı
-------------- ”derken şairimiz, olmazları oldurur.Gökyüzünün kırıldığını söyler. Hava boşluğunun kırılmasını yaşadınız mı siz hiç? İç dünyanızla üst üste kırılır gök yüzünüz.İçinizdeki aynanın yansımasıdır gökler. Aynanın tuzla buz olduğu noktada yalnızsınızdır.O an bakışlarınız ğöğe çevrilirken, ayaklarınız toprağa daha bir kavi basar. Yerle gök arasında merdiveniniz çatırdar ve sevgilinin eylül sarısı saçları kurtarır sizi…
“Böylesi gel”de
“Seni sevdiysem kafir mi oldum zalim
Bilirsin acı çekmeye alışkınım
Bu ağustos yangınlarında kalbim
Yandıkça yanıyor hastayım şaşkınım
Seni peşimden sürükleyeceğim gel
Tırnaklarımı bir bir yerken gel
Gel
Reddetmeyeceğim bir zamanda gel
---------------------”der.Evet,insanın reddetmeyeceği zamanlar vardır.Zayıf, hassas duygulu olduğu anlar.Has şair, o acı çekmeye alıştığı zamanları anlatan şairdir.Şiir de onunla iddia taşır. Zamanın göğsüne gülden yumruğunu atar. Şiir, şiir olur çıkar.Şairini de atiye taşır.Kalıcı yapar.İddiasız,hedefsiz şiir ceviz kabuğudur.Özü boşalmıştır.Boş bakarı göz gibidir.Dolu göz,dolu gönülle ortaya çıkar.Ağustos yangınında yanan yürekten hasret dumanı tüter…
“Mevsimlerin Adımı”nda “Tüneller aydınlığa uzanan pencere”
“Acıyı saklayan sonbahar”derken Ümit Harun,“Her gecenin bir sabahı, her tünelin aydınlığa çıkan bir ağzı var”demekte…Dünya hayatı geçicidir.Yunus Emre’miz, Koca Yunus’umuz da öyle demiş. Bu geçici yaşantının sonu, sonsuzluk, ebedilik…Esas alem…Somutun, enerji yoğunlaşmasının, madde dansının bitişi…Mana alemi esasın esasıdır.
Her mevsimin dili ve rengi vardır. Sonbahar acıyı saklar,bahar doğuşu ve kahkahayı anlatır.İnsan yaşamı da öyledir. Her mevsim bir başka mevsimin gebesidir üstelik.O zaman üzülmek niye? Gök ve yer yerli yerinde.İkisinin arasında biz…
“Gençliğinde sonuçsuz kalan bir aşktan sonra kendisini odasına hapsedip bir daha dışarı çıkmayan 1835 doğumlu Amerikan,şairi bayan Emily Dickimon:
“Tam ortasından sökülüverdi urum
Bir çatlak açılmıştı sanki beynimde
İğne iplik onarayım dedim olmadı,
İğne gözünde sökük söküğü tuttu”
---------------------
Aynı şair bir başka şiirinde;
“Gökten daha geniştir insanın beyni
Koyunuz yan yana ikisini
Kolayca alacak tır içine
Biri ötekini, hem de sizi
----------------
bir başa şiirinde,
“Bilseydin sonbaharda olacağını bu işin
Yazı bir yana iterdim
Yarı kızgın yarı gülüşle
Ev kadınlarının sinekleri kovduğu gibi
Bir yıl içinde buluşacağımızı bilseydim
Ayları yumak yapardım
Ayrı ayrı dolaplara doldurur
Günlerini beklerdim
Şayet asırlar unutsaydı gelmeyi
Onları elime dolardım
Parmaklarım durana kadar
Geçmiş günlerin içinde
Bilseydim ne zaman biteceğini ömrün
İkimizin ömrünün
Onları bir meyve kabuğu gibi soyar
tatlarına bakardım” demektedir. Ümit Harun’la yarış ediyor sanki Emly Dickmon… sonbahar, bir zaman diklimi. dördün dördüncüsü. Başka ne ki? Gönül, o ilk üçünde yorulur, dindir, çabalar. O üçüdür yoğuran, doğuran….. sonbahar dördün dördü o alarak sadece bir sonuçtur.sonbahar dökülüş, kopuş, yere kapanıştır.şair, o mevsimde yalnızlığını, hicranı yaşar. “ben gece yarısı, birde sessizlik” diyen Macar şairi gibi:
1890 doğumlu Macar ozan ve hikayesi “Sandar Forbath” “yalnız ” şiirinde
“Küçücük odada üç kişi vardık
Bengece yarısı birde sessizlik
Üçümüzde candan arkadaştık
Kurt yemiş aşınmış köhne odamda
Üst katta bir tavan arasındaydık
Ben gece yarısı birde sessizlik
Çabucak ayrıldı gece yarısı
Yavaşça geldiği gibi çekildi
Biz ikimiz kaldık iki yakın dost
Sevinçle kederle ben ve essizlik
Sessizlik hafif bir kadın örneği
Dizime oturdu ve beni sardı
Öpüşü kanımı dondurdu sanki
Vücudumu baştan başa ürpertti
Bağırarak ağlamaya başladım
Arkamda çıtlayıp gıcırdadılar
Köhnemiş eşya
Ve tembel sessizlik kahkahalarla
Çkildi gitti…….
Tavan arasında kaldım yapayalnız.”
Ya işte böyle dostlar.sessizlik ve yalnızlık ikiz kardeştirler.ikisi de tembeldir.ikisi de yaramaz, miskin düştünüz mü ikisinin de eline savrulup gittiniz demektir. Macar şairi ”hafif kadın örneği “ olan sessizliğin eline düşmeyin sakın ola. Bağırsanız, sağırsanız da nafile! ... Ümit Harun’da sessizliğin şairidir.ancak iç denizinin dalgalarında perişan bir şair. Ney sesi ile kendine gelir ancak. Macar şairini dünyasında “arkasında çıtlayan ve gıcırtılarla yaşayan köhnemiş bir eşya” vardır. Ümit Harun’da ise ney sesi…. Bird0e “saat tıkırtıları……” “zira her şey bir secde kadar derin” dir. Onda eşya köhnemiş değildir. Eşya ışığı beklemektedir.
Necip Fazıl’ın kaldırımlar şiiri bana göre yalnızlığın korkunun ve ölümün şiiridir. Üstad, dış alemle iç alem: hamur misali yoğurmuştur. Gece bir kadındır ve kaldırımlar ölüm arzusunu çağırır.dolayısı ile üstad, iç trajedisini okuyucusu ile paylaşır. Şairimiz kaldırımlara bıraktığım yalnızlık dil verip susun gece yıldızlar der Suhera’da iç trajedi dünyayı cehenneme çevirir “sen varsın” da ufukları karartır bulutlarım der.Ümit Harun’da üstad gibi ufukları kan gölüne dönüştürür, ve kendi trajedisini okuyucusuna yaşatır. Halil Soyluver gece gökyüzünden indirebildiğini indirir ve her iki dizine yatırır. Başlar onlarla konuşmaya. Ahmet Tufan Şentürk bir adaya ve bir odaya çekilir, “Robinson” olur.derin hüznünü yaşar… freuda göre “ canlılar cansızlığa ve onun içinde kaybolmaya taliptirler” Ayhan Kırdar bir şiirinde “güneş bir fahişe gibi sarışındı üşüyordum” der. Gece ve gündüz tezatı şiirlerin bitmek bilmez kaynağıdır. Tıpkı dünya ve ahiret gibi.
Şair “doğa” yı değiştirendir. Yada onu gönül isimli fotoğraf makinesi ile dilediğince resmedendir. Fotoğrafın gürültüsünü duymak, eşyanın atomlarıyla senli benli olmak ve güneşi beklemek gerek.Gece, yalnızlık ve sessizliğin gizli evidir.Uçurumun dibidir.Kaldırımdaki elektrik direğinin aydınlatma telaşı vardır Ümit Harun’da. O telaş parçalar ruhunu…“Secde kadar derinliğin içinde” o telaş vardır.o telaş yürek bahçesindeki meyveleri olgunlaştırmak gayesiyledir. Fakat mükafat beklemeden…
Tıpkı 1799-1837 yılları arasında yaşanmış olan Rus edebiyatının kurucusu A.Puşkin“şaire” şiirinde olduğu gibi:
“Ey şair! Kulak asma, sevgisine sen halkın
O canım methü sena, anlık gürültü geçer;
Kuru kalabalığın gülüşünü duyarsın
Ve aptalın hükmünü, fakat metin ol, boş ver.
Sen çarsın, yalnız yaşa, yolunda yalnız yürü
Yürü, hür vicdanının seni çektiği yere.
Olgunlaştır,sevgili meyveyi, tefekkürü;
Hizmetine karşılık bir mükafat bekleme.
Her şey sendedir,sende; büyük mahkeme sensin;
Eserine elden çok,kıymet biçebilensin,
Söyle ey titiz şair,sen ondan memnun musun?
Memnunsan,kalabalık varsın küfretsin sana,
Tükürsün,ateşini yakan,ulu mihraba
Şamdanını,çocukça öfkeyle,sarsadursun.”
(tercüme:Sefer Aytekin) dediği gibi,gerçek şair,“Diyojen” misali, elde-gündüz-fener dolaşır,bidon bidon…Gün ne ki? Güneşe ola? ...Sadece bir silüet işte.Sadece geçici dünyanın unsurları.Asıl olan şairin“iç güneşi”,güneşleri…Asıl olan, şairin günü ve günlüğüdür.Filim zaten başladığında bitmiştir.
Nasıl olsa“Fin”olacaktır.Geldiysen gideceksin arkadaş! ... Bu tren bu istasyonda ancak “takdir edilen kadar”duracak.Geriye kalan ya dumanı ya “çufçufu”dur. Raylar uzanır canınızdan canlara.Siz, o raylarda geçici tren.Gider,gelirsiniz,o kadar! Kimi zaman o raylar,dışardan içinize; kimi zaman da içinizden“dış Dünya’ya ”uzanır.Yapacağınız şey, gene gelip gitmek, gene“çufçuflayıp” solumaktır.
Ustam Mehmet Kaplan der ki:“Muzdarip insanlar,kendilerini bu ızdıraptan kurtulacak şeyler tasavvur ederler.Gerçek bir vakıa olan ızdırap kendisini giderecek bir hayel doğurur.Her insan, ızdırabına ve mizacına göre bir telafi çaresi bulur.Hayatlarından çok şikayetçi olan Servet-i Fünuncular, mesut olmak için Yeni Zellanda’ya kaçmak istiyorlardı.Bu hülyalar, tahakkuk edemeyince, hayali ülkeler tasavvur ettiler. Bu dünyadan memnun olmayan başka bir Türk şairi, Ahmet Haşim de mesut olacağı, kaçacağı bir“o belde”tahayyül etti.Varlığı ızdırab verici bir yalan sayan Fuzili,insanları bu dünyadan çıkmaya ve saadet verici başka alemleri dolaşmaya çağırır:
“Gelin ey ehl-i hakikat, çıkalım dünyadan
Gayr yerler gezelim, özge safhalar görelim! ”
Bu alemin mükemmel olmadığı, başka bir yerde mükemmel ve mesut bir alem bulunduğu fikri, insanlık kadar eskidir. Dinlerin cennet fikri bu arzunun mahsulüdür.”
(Şiir Tahylil evi,Dergah Yayınları
Ekim 1975, sh:19)
Ben de derim ki; “ Çile içten arıtır kişi oğlunu. Çilesiz insan hileli insandır. Şair, büyük çileyi yaşayan ve büyük davaya sahip çıkandır. Yunus’tan günümüze değin milyarlarca şair gelmiştir. Kaçını hatırlıyoruz ki? Burada önemli olan “kalıcı” olmaktır.
Arkadaş, kendine “şair” denmesini istiyorsan, bir büyük “çile”n olmalıdır!
Var mısın şairimiz Ümit Harun gibi aşk teknesinde yoğrulmaya? Suhera’ya tutulmaya bir otobüs durağında ve sonsuzluğun türküsünü söylemeye var mısın?
Sabah ezanının vaktinde sevgilinin kapısı önüne gül misali: düşmek istiyor musun? Koskoca dünyada, bu kadar insan içinde “yapayalnız” kalmaya var mısın? Cüce olmamakta, yok olmamakta kararlı mısın?
Serbest vezinle şiir yazıyorum mu diyorsun? Gel Ümit Harun’ca yaz.
Yoksa arkadaş, sana güle güle! ! !
Mustafa Ceylan
ÜMİT HARUN
Ve açtım kilitleri oh be!
Dilimin bağı çözüldü
Gülde esir, lalede vurgunum
Ya sen?
Sen ressamısın zamanların
Gülle düşersin kapı önüne
Kalkarsın doğrulursun laleyle
Ve bir “Suhera” bulursun belklide
Bahaneyle…
Ne yapayım ben?
Bir “tahteravalli dünya” gözümde
İn, çık, yüksel, düş…
Geceleri yalnız olan sen misin sadece?
Peki söyle bana, söyle!
Nerede kaldı; gül, oyna, kavga,dövüş? ...
Yaşamak bu ya dostum
Bu ya insan olmak
Sen,“şair insan” olarak
Geleceğe kalacaksın belki de;
Bense berduş…
Varsın öyle olsun, dokunma dostum
Hiç kimseyi üzmek değildir kastım…
Unu eledim, çünkü
Eleği duvara astım…
Desene be Ümit Harun, desene
Otobüs durağına çıktım ola Suhera?
Saat tıkırtısında derviş zikri
Zikirde ufuklar ağlar ya, desene! ....
Ah be “galgan dikeni” ah be!
Sabret, gecenin sonu sabah be!
Otobüs işler, gelir suhera, yüzün güler
Ben, çığlık çığlığa trenim istasyonda
Anladın mı? ...
Aynı çizgide, aynı yoldayız;
Yürekse, gümbür gümbür
Şiirse, mısra mısra
Öyküyse, okusun gelecek çağlar
Kitaptayız….
Kim silecek bilemiyorum adımızı?
İnan dostum
Hesaptayız….
Karpuz kamyonum devrilse gene iyi
Gurbet içinde gurbetteyiz ya, o kafi
Yaz, söyle, gör, işit, hisset, unutma!
Unutma kındaptayız! ...
Mustafa Ceylan
28.08 2002
/24.04.2003
Mustafa CeylanKayıt Tarihi : 12.3.2010 11:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!