Ozan dediğin ateşiyle suyunu getirendir
kat kat ölmüş kayadan yemyeşil otlar bitirendir.
Geleceğin kumaşını en güzel dokumak için
güneşin ilk ışınlarını doruklardan derendir.
İpince masmavi bir tül altında
iner kalkar göğüsleri;
tutmak işten değil, öyle yakında,
yakamozlu bir loş deri.
Soyunur tülünden usulca bana,
Yukardan gelen çağrıyla uyandılar
güneşin avlanmasına adandılar
dağ taş börtü böcek kuşlar ağaçlar tüm
ozanın dili ucunda toplandılar.
'Kendimizi bulsak diye her sabah gözledik onu.
Havuzun sularından yaban kedisi
fırlayıp ağızlayınca kasıklarımı,
haremin yüzlerce penceresinden
kadın başları sarkıp dışarı
gülüştüler çığlık çığlık.
'Sık canavarın boynunu, sık ha sık!
Nasıl açıldı gece koynun,
dindi otlağında al boğa.
Sabah o yıkık evde yorgun,
bak pencereden, tüten dağa.
Ateşi çok mu erken yaktık....
Özlemim geçmişe kol kol uzanıp
dünyaya baktığın ilk anı bulsa;
ve sensiz bulanmış sular durulsa
sönük burçlarımdan ışıklar yanıp.
Adını söylerdim, adım sorulsa.
İller açan güzelliğinle yürüdün de
darmadağın askerleriyle başkomutan;
boş kalelerim el pençe divan önünde,
yeni güller açtırır mı ülkemde yasan.?
Kartalın yitik canlarımla havalandı,
Özleme döner akşamla ağır
sümbülde sonsuz ölünün yası;
mor gölgelerle kalkar da sınır,
o kılıç ağzı var-yok arası.
Uçurum köpekleri ulurdu
Dışarda beklenmez olursa bir gün diye
bir anahtar bıraktım onun için,
söylenmesin, dedim, durduğum yer
söylenmesin kimseye.
Dışarda beklenmez olursa bir gün diye
'Sana anlatmak istedim bunu da;
bazan odanda görür gibi olduğunu,
eşikten geçerken duyar gibi olduğunu da'
Mum getirdi bana ev sahibi kadın
-ben yokken evimin ışığını kesmişler




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!