Gitmek sana yakışmadı…
Kalbimde bıraktığın yer hâlâ sana aitken,
Sen başka yolları yürüdün.
Ben ise hâlâ seninle kalan yollarda…
Yürür gibi yapıp…
Olduğum yerde sayıyorum.
Bazen insan sustuğunda…
kalbi konuşur onun yerine.
Ben de sustum bugün…
Ve kalbime sordum seni.
Bak… ne dedi:
Kalbimi bıraktım avuçlarına...
Bir mezar sessizliğiyle sustum sana,
Ne bir çığlık duydun benden,
Ne de bir elvedayı yakıştırdım gözlerine.
Oysa ben, kendimi sana gömerken
İçimden bin feryat yükseldi,
Bir gülüş yeter bazen,
Bir elin sıcaklığı, bir bakışın sadeliği…
İnsanı insan yapan, işte bu kırılganlık,
Zamanla örülen bir güven, gözle görünmeyen ama hissedilen bir bağ.
Kalpten kalbe dokunan bir niyet,
Bir duanın içinden süzülen sonsuz bir iyilik.
Kal dedim...
Gittin.
Sadece bir kelimeydi aslında...
Basit.
Kısa.
Sessizce söylenmiş bir “kal”...
Kaldırımlara sor beni…
Sustuklarımı, yutkunduklarımı, kalbimde büyüttüğüm sancıyı…
Gözlerimde gizlediğim fırtınaları,
Hiç kimse bilmez, ama onlar bilir.
Çünkü her gece, sessizce yürüdüğüm o yollar,
Benim içimde kopan kıyametlerin tanığıdır.
Kayboldum bu şehirde…
Işıkları çok, ama aydınlığı yok bir şehirde.
Kaldırımlar dolu, yollar kalabalık, ama ben yine de yapayalnızım.
İnsanların yanından geçiyorum, ama kimse gözümün içine bakmıyor.
Belki de bakıyor, ama ben artık kimseyi görmek istemiyorum. Çünkü sen yoksun.
Bu şehirde birlikte yürüdüğümüz sokaklar şimdi bana tuzak gibi.
Gecenin sessizliğinde adını andım yine,
kimseler duymadı.
Kendimle kaldım, ama bu yalnızlık bildiğin
gibi değil…
Senin hayalinle kalabalık, senin yokluğunla
derin.
Kırıldığın yerden...
Kırıl git.
Ama bu defa,
öyle usulca, öyle sessizce değil…
Sana ne yaşattılarsa,
Korkmuyorum sensizlikten.
Çünkü bir insanın yokluğuna alışmak,
onun varlığına sığınmaktan daha cesur bir
seçim.
Ben seni yavaş yavaş bıraktım kalbimden.
Bir günde olmadı bu…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!