Kusura bakma sevgili;
Ayrılmalıyız.
Ben ne köpeksi yalnızlıklar yaşadım
En kalabalık zamanlarımda.
Hatıralarıma yaklaştıkça
Bir dostumun daha adını sildim,telefon defterimden,
Yapıştın yakama bir sülük gibi
Bırakmadın bir nefes alayım felek
Çıkarmadın karşıma aptal birini
Seni üç kuruşa satayım felek.
Ne istersin anlamam,yıllardan beri
Hilal ve Muratın gizli görüşmeleri birkaç ay sürmüştü,Murat uzun zamandır adresini sadece Hilalin bildiği bir evde kalıyordu,Hilalin halasının evinde yakalanabileceğinden korkmuş,ordan ayrılmıştı.Hilalde bu esnada birkaç sefer polisle irtibata geçmiş,fakat Muratın adresini verememişti,
Her seferinde onu ihbar etme hrsıyla karakola gidiyor fakat bir türlü bunu yapamıyordu.Ona karşı duyduğu aşk bunun önüne geçmişti,Hilal kendini vatan haini gibi görüyor,kimseyle konuşmuyor,kimseye birşey anlatmıyordu.Geçen sürede Arzu evlenmiş,Salimle Antalyaya yerleşmişti,bir kaç sefer telefonla görüşebilmişlerdi,Arzu her dafasında Hilale onunla hala birlikte olup olmadığını soruyor,Hilalde her seferinde ondan ayrılmak istediğini,onu yakalatmak istediğini fakat bunu yapamadığını söylüyordu.
Sadece aşk değildi,Hilalin çekimser kalmasının sebebi,Muratla görüştüğü bir şekilde örgütün diğer elemanlarınca duyulmuştu.Hilale eğer onu ihbar ederse kendisinin ve ailesinin hayatınıda tehlikeye atacağı söylenmişti.Yani tehdit altındaydı.
Yine bir şubat günüydü,16 şubat 1999
O gün Hilal erkenden kalkmıştı,öğlene kadar çalıştığı ana okuluna uğrayıp,maaşını alacak,öğleden sonrada maaşının bir kısmını Murata götürecekti,
Evet Muratın Hilali gönderdiği adresteki arkadaşı bekledikleri kadar parayı vermediği için,murat para sıkıntısı çekmeye başlamıştı.Ve bu durumda hilalin maaşı artık sadece kendisine değil,iki kişiye yetmek zorundaydı,
Bizim köyü bilirmisin;
Belki sizin mahalleden bile küçük
Ama koca şehrinizden daha büyüktür.
Yıldızlar sizin bitmez dileklerinizi kaldıramazda
Birer mızrak gibi saplanır,gökyüzüne
Ve aslında her güneş yeni bir felakettir.
Onu ilk defa iki yıl önce görmüştüm.Bardaktan boşanırcasına yağmurun olduğu bir sabah,çalıştırdığım büfenin elli metre kadar ilerisinde tren bekliyordu.Islanmayı hiç dert ettiği yoktu,yağan yağmur uzun siyah saçlarını pardüsesine yapıştırmış,elinden bırakmadığı deri çantasıyla yarım saate yakın aynı yerde durmuş,inatla istasyonun kapalı alanına girmemişti.
Çok fazla insan yoktu o gün istasyonda,sabah saatlerinde genelde dolu olan Şirinyer istasyonu,yağmurunda etkisiyle,o cumartesi tek tük yolculara kalmıştı.Böyle günlerde çay,poğaça satışlarım çok düşüyor öğlene sarkan poğaçalarımı boyacı çocuklara,dilencilere, dağıtıyordum.Demlediğim çaydanda birkaç bardak kendim içmiş gerisini dökmemekte direniyordum.
Bir ara aniden dönüp büfeme doğru gelmeye başladı, sebebini bilmediğim bir heyecan içindeydim.Yirmili yaşları henüz geride bırakmış, otuzuda çok geçmemiş olduğu çok açık belli oluyordu.Giyim tarzı,kendinden emin hareketleri,yürüyüşündeki kararlılık, yaklaştıkça dahada belirginleşen diri vücut hatlarıyla,canlı saçlarıyla,pürüzsüz yüzüyle birleşince,genç kızlıktan,olgun bir hanımefendiliğe geçtiği aşikardı.Büfemin dayanağına dirseğini dayayıp,''bir çay,bir paket kısa samsun'' dediğinde sesininde en az yüzü kadar güzel olduğunu farkediyordum. Hemen ufacık büfemde beni sıkıştırmaktan başka bir işe yaramayan taburelerden bir tanesini dışarı çıkarıp'' oturmazmısınız,çok ıslandınız'' demiştim,oturacağını hiç ummuyordum,ama oturmuştu.Çayını ve sigarasını verdim,çayı elinden yere koyup,sigarayı açtı,çakmağını çıkardı,çaktı almadı,birdaha çaktı yine almadı,belliki yağmurda ıslanmıştı.Daha fazla yormayıp çakmağımla sigarasını yakmaya davrandım,sert bir bakış attıktan sonra elimde çakmağı alıp kendisi yakmıştı sigarayı.''Beyfendi büfecimisiniz,akut ekibimi,bu kadar yardım sever olmanız takdire şayan fakat bu taburede oturan bir adam olsaydı aynı inceliği gösterecekmiydiniz çok merak ediyorum '' dedikten sonra hızla kalkmıştı. Çayı bile yarım bırakıp öfkeli öfkeli geldiği yöne yürümüş,yine aynı noktada treni beklemeye başlamıştı.
Bu seferki bekleyişi fazla uzun sürmemiş, Şirinyer'den,hava alanına gidecek olan tren gelmişti,hızlı adımlarla vagonun açılan kapısından içeri girip gözden kaybolana kadar ona bakmış,birdaha ne zaman karşılaşırız acaba diye düşünmüştüm.Oanda bilmiyordum onunla neden tekrar karşılaşmak istediğimi, yarattığım yapışkan,fırsatçı erkek karakterini silmek içinmi,ona yaptığı saygısızlığın hesabını sormak içinmi,yoksa ondan hoşlandığım içinmi,ama istiyordum işte.
O akşam büfemi kapatıp,Gürçeşmedeki bekar evime giderken,aklımda sadece iki şey vardı.Biri gündüz ki esrarengiz kızın ani gidişi,ikincisi satılmayan poğaçalardan ettiğim zarar.İlk defa bu kadar sakin karşılıyordum ettiğim zararı,çünki belkide o yağmurlu hava yüreğime yeni aşk tohumları atıyordu.
Ertesi sabah hava bir önceki güne nazaran oldukça güzeldi.O kasvetli,yağmurlu,karanlık havadan eser yoktu.Henüz kurumamış olan yollar,güneşin bütün saltanatına,rağmen grimsi bir gölgelik oluşturuyordu,ve ben böyle havalara bayılıyordum.Benim böyle havalara bayılmamın bir sebebide insanların bu güzel,romantik havada büfemi sıkça ziyaret ediyor olmalarıydı.Bense o gün sadece bir kişinin ziyaretine bütün bir haftanın ziyaretçilerini değişmeye razıydım.
Bir şeyi çok isteyip,tamamen masumane duygularla tanrıya yalvarırsan olurmuş derler ya, benimde o günki yürekten duamı tanrı duymuş olacak beklediğim ziyaretçi geldi.Aynı yerde bekliyordu treni,ve aynı pardesü vardı üzerinde.Dünden tek farkı ıslak olmayan saçlarıydı sanırım,çünki bana oldukça uzak olan mesafeden detaya giremiyordum.Bir an yanına gidip bir gün önce yaptığım aceleci tanışma çabamdan dolayı özür dilemek istedim,ama bunuda yeni bir tanışma çabası olarak algılayıp kızacağından korktum. Yaklaşık yedi yıldır aynı yerde büfe çalıştıran biri olarak bir sapık konumuna düşmekten endişe ediyordum.Ben böyle olmadık şeyler kurup, kendi içimde hesaplaşırken, bana doğru yürümeye başladığını farkettim.Aynı dünki gibi emin ve yavaş adımlarla yürüyordu büfeme doğru.Oan kalbimin sandığım gibi hasta olmadığını farkediyordum.Bir çalar saatin zili gibi saniyede dört sefer atıyordu nerdeyse,ve ben sadece bir sefer gördüğüm biri için neden bukadar heyecanlanmıştım,anlamaya çalışıyordum.
Büfemin önüne geldiğinde onunla ilgilenmiyormuş gibi yaptım,sanki hiç yaşanmamıştı dün,ve sanki sabaha kadar ben değildim bu ela gözlerin bir kaç saniyelik bakışını gözümün önüne getirip hayaller kuran.
'' Bir paket kısa samsun,bir çay alabilirmiyim'' dediğinde ağır ağır başımı kaldırıp,''çay açıkmı olsun koyumu '' demiştim.Bunu neden dedim,hangi heyecanla saçma bir şekilde çıkmıştı ağzımdan bilmiyorum,bir şaşkınlık anının en güzel resmiydim o anda. Bir kahkaha attı,'' Sizden özür dilerim,dün sinirliydim biraz,işe geç kalmıştım,tren de gelmek bilmedi,bide yağmurdan her tarafım ıslanınca size patlattım sinirimi'' Ne önemi vardıki,hergün patlatabilirdi bana sinirlerini,bütün topladıklarını bağrış çağrış gelip bende soğutabilirdi,ve ben her sabah bana fırça atsın diye bile onu bekleyebilirdim,ama ona öyle söylemedim tabii,'' Bende hatalıyım,tanımadan etmeden size fazla yakın davrandım belki,ama bizim buralarda yolcularla aramızda farklı bir elektrik vardır,onlar bilirler benden zarar gelmeyeceğini,ve dostuzdur bir çoğuyla'' Siz yenisiniz buralarda galiba,daha önce pek görmedim sizi diyecektimki, fırsat vermedi.'' Yeni taşındık buraya,hava alanında çalışıyorum,iki üç gün taksiyle gittim ama çok yazdı.Treni ilk denediğim gün kaçırınca,sinirlerim gerilmişti biraz.''
Çayı, poğaçayı unutmuş,dakikalarca onun ardından baka kalmıştım. Nefesti adı,ve buraya yeni taşınmıştı. Muhasebeciydi,hava alanında,annesi vardı yaşlı.Bunlar hakkında bildiklerimdi,birde hissettiklerim vardı hakkında
Ela gözlerinde bir saat dursam sıkılmayacağım,saçlarının her bir telini ayrı ayrı okşamak istediğim,o kızgın bakışlarına vurulduğum gibi.
Günler geçiyor,ben aldığım her nefesi daha bir sevmeye başlıyordum.
Hemen hemen hergün büfeme geliyor,beş on dakika oturup,trene binip gidiyordu.Sadece sabahları uğruyordu büfeye,dört gözle beklememe rağmen hiç bir akşam,gelmiyordu.Trenden inip hızlı adımlarla karşıya geçiyor,caddede kayboluyordu.
O akşam hiç beklmediğim bir şey oldu.Ben trenden indikten sonra onun yine karşı caddeye geçip,gideceğini düşünürken,o bana doğru gelmeye başlamıştı.Hava kararmak üzereydi,kuru soğuğun olduğu bir Aralık akşamıydı,ve o soğukta büfenin içinde olmama rağmen ben bile üşüyordum.Taaki önümde durup,''Merhaba,biraz konuşabilirmiyiz'' diyene kadar. Şaşırmış,bir okadar sevinmiş, fazlasıyla meraklanmıştım.Benimle ne konuşmak istiyordu acaba? Hemen iki tabure alıp dışarı çıktım,''Buyrun sizi dinliyorum.Ama durun önce iki çay yapayım,hava soğuk üşümüşsünüzdür''
Hastahanede geçen iki günün sonunda, tekrar büfeme dönmüştüm.Annesini hiç görmemiştim.Taburcu olacağı gün artık bana gerek kalmadığını,eve kendilerinin gidebileceğini söyleyip,benim hastaneden ayrılabileceğimi söylemişti.İtiraz ettimsede,annesinin yanlış anlamasından çekindiğini söyleyince diyecek lafım kalmamıştı.Öyle ya bekar kız, tereddüt ediyor olabilirdi.
İlerleyen günlerde arkadaşlığımız daha samimi olmaya başlamıştı.Artık akşamlarıda büfeye uğruyor,günde en az bir saatini benim büfede geçiriyordu.Ona çok alışmıştım.Öyleki bir aksilik olsada bir gün göremesem özlüyor,merak ediyordum.Oda aynı benim gibi hissediyordu sanırım,çünki bir gün gelemese yada gecikse telefon açıp sebebini söylüyordu.Adını koyamasakta sevgili olma yolunda ilerliyorduk.En azından ben öyle sanıyordum.
Altı ay kadar sürdü arkadaşlığımız,ve artık istasyondaki daimi çalışanların hepsi bizi sevgili sanıyorlardı.Güvenlik personeli,temizlik işçileri,bilet gişeşindeki kız,hepsi ama hepsi,Nefes köşeden göründüğü zaman bana müjde verir gibi hareketler yapıyorlar,yakınımda olanlar geliyor abi seninki diye haber bile veriyorlardı.
Sonra birgün Nefes gelmedi istasyona.Daha öncede gelmediği olmuştu ama o gün telefonda etmedi.Akşamüstü ben aradım ulaşamadım.Ertesi gün,ve daha ertesi gün içimi kemiren bir merak,endişe,üzüntü,ve özlemle bekledim gelmesini.Ama gelmedi,evini tam bilmiyordum,bir kaç sefer sorduysamda açık adres vermemiş'' ya şurda Çaldıran'da oturuyoruz'' demişti.
Üçüncü günün akşamında da gelmeyince,ertesi sabah soluğu Çaldıran mahallesinde almıştım,sokaklarda gördüğüm teyzelere soruyordum,tanıyan çıkmıyordu.Çocuklara tarif ediyordum görmediklerini söylüyorlardı.Sanki hiç o mahallede oturmamış gibi bir izlenime kapılmıştım,Hava alanında çalışan,annesi kalp hastası bir genç kızı,helede o kadar güzel bir genç kızı kimsenin tanımamasına imkan yoktu.
.Marketlere,eczacıya,herkese,sormuştum katiyyen tanımıyorlardı.
Sadece aşkın değil,canımı acıtan
Böyle çekip gitmeni anlamıyorum
Seni sevmek değil,beni ağlatan
Bu nefretini,hazmedemiyorum.
Kapıları kapatmam,demiştin oysa
Al voltanı güzelim,burda ekmek yok sana,
Sevmeden,sevişmeyi,sevmiyorum ben.
Debelenme boşuna,öpmem dudaklarını,
Aşkın ticaretine kuruş işlemez benden.
Senin gibi yosmalara kaldıysam eğer,
ben evli bir bayan olarak bu söylediklerinizi(allaha şükür) yaşamıyor olsam da yaşayan birçok kadın adına %100 doğru bulduğumu belirtmek istiyorum ve samimi yazınız için tesk ediyorum.kaleminize sağlık...