Bak hayat sana şunu öğretti; kimse senin yerine savaşmayacak. Ne yaşadıysan, ne atlattıysan kendi gücünle atlattın. Bu senin en büyük kanıtın: sen güçsüz değilsin. Zayıf değilsin. Sadece zaman zaman kendini unuttun, kendine haksızlık ettin. Ama artık uyan. Çünkü hayat, senin sürekli kendini acıtmanı beklemez. Sen her "geçmişim" dediğinde, o yükleri tekrar tekrar sırtûna alıyorsun. Oysa gerçek şu: Geçmişin seni tanımlamaz, sadece seni sınar. Eğer hâlâ "neden ben?" diye sorarsan, cevabı bulamayacaksın. O sorudan Vazgec. Artık "bundan sonra ne yapacağım?" Diye sor. İşte o zaman yolun değişmeye başlayacak. İnsanlara kırıldın, belki sana ihanet edenler oldu. Ama sen hâlâ onlara kızarak zaman kaybedersen, onların esiri olursun. Anlamıyor musun? Onlara öfke duyarak kendi enerjini yakıyorsun. Bırak! Kim gidecekse gitsin. Senin hayatında yer hak etmeyen kim varsa ellerinle yolcu et. Çünkü senin değerini bilmeyen, yanında olmayı hak etmiyor. Bak bir gerçek var: hayatını ya sen yönetirsin ya da sözleri,bakışları, dedikoduları yönetir. Sen hangisini Seçeceksin? Eğer hâlâ onların lafını dinleyeceksen, kendi hayatını çöpe atacaksın. Ama "benim yolum benim" diye dik durursan, işte o zaman kimse sana karışmayacak. Kendine karşı dürüst ol: Hataların oldu mu? Oldu. Ama herkesin oldu. Sen hatandan ders alıyorsan zaten diğerlerinden ayrılıyorsun. Aynı çukura tekrar tekrar düşen değil, düştüğü yerden kalkıp yoluna devam eden insan değerlidir. Bir şeyi unutma: insanların çoğu kendi kirini halının altına süpürürken senin açığını arar. İşte burada sınanırsın. Onlara cevap vermek zorunda değilsin. Senin en güçlü cevabın, susup kendi yoluna devam etmendir. Başarı, huzur, ilerleme... Hepsi senin gerçek intikamındır. Ve bir başka şey: Artık kimseye gereğinden fazla sabır gösterme. Senin kalbin iyiyse, bunu sömürmeye çalışan çok olacak. Ama sen sınırlarıni koymazsan, hep zarar göreceksin. Kendine değer vermek demek, herkese kapı açmak değil; kimsenin hakkı olmayan yere adım atmasına izin vermemektir. Şunu bil ; hayat bekleyene acımaz. Senharekete geçmezsen, zaman seni ezer geçer. Bugün karar vermezsen, yarın pişman olursun. Kendine acımayı bırak, harekete geç. Çünkü senin için kimse yola çıkmayacak. Sen çıkmazsan, yol da açılmayacak.
Kısacası:
Geçmişinle savaşma, ondan ders al ve yoluna bak.
Kendi hikâyemin en güzel yazarıyım. Tüm olanlar bana gerçekleri ve aslında kim olduğumu öğretti. Hatalarımla büyüdüm, bazen anlaşılmak isterken anlaşılmadım. Bu beni biraz üzdü ama sonra, anlamayan biri için anlatmaya çalışmanın sadece bana zarar verdiğini öğrendim. Ve o günden beri anlaşılmadığım, anlatamadığım hiçbir yerde kalmıyorum.
Saygısızlık görüyorsam usulca yerimi değiştiriyorum. İsterse çok yakınım olsun, umurumda değil. Kimsenin saygısızlığını “o benim arkadaşım, ben onu çok seviyorum” diye çekmek zorunda değilim. Bana nasıl geliyorsanız, ben de size öyle geliyorum; ne bir eksik ne bir fazla, tam sizin istediğiniz gibi.
Ama sorun şu: sizin istediğiniz gibi davrandığımda kalpsiz, kötü biri olarak adlandırılıyorum. Bu benim umurumda mı diye sorarsanız, aslında hiç umurumda değil. Sadece gülmekle yetiniyorum. Çünkü sizin yaptığınızın yanlış olduğunu anlayacak kadar büyümüş değilsiniz ama aynısını başkası yapınca eleştirecek kadar da cahilsiniz.
İnsanın geçmişi bazen karanlık bir odadır. İçerisi sessizdir ama bir yandan da kulakları sağır eden bir yankı vardır: "Yapamazsın", "Değmezsin", "Sevilmezsin". Belki çocukluğunda tanıman gereken sevgi yerine, ellerin değil seslerin sertliğiyle büyüdün. Belki sevdiğin insanlar sana yalnızlıkla veda etti. Ve sen, hayatta kalmayı öğrenirken, kalbinin bazı yerlerini taşla örmek zorunda kaldın. Ama unutma, geçmişin seni tanımlar ama seni sen yapmaz. Travmalar doğruyu göstermez, sadece yaşanmışlıkları tekrar eder. Gördüğün yanlışları doğru sanmak, sadece hayatının kontrolünü başkalarına teslim etmek olur. Oysa senin elinde bir anahtar var: Bakış açını değiştirme gücü. Hayat herkes için inişli çıkışlıdır. Hiçbir yol düz değildir, her gülün dikeni vardır. Ama gülün kokusunu hissedebilmek için dikenini de göze almak gerekir. Yaşam sadece mutluluktan ibaret olsaydı, onun kıymetini bilemezdik. Acılar öğretir, büyütür, güçlendirir. Birinin seni sevmesi güzel bir histir. Ama biri seni gördü diye, senin kendini unutman, en büyük haksızlıktır. Hiç kimse seni senin kadar sevmek zorunda değil. Sen kendine sahip çıkmalısın. Değer görmek istiyorsan önce kendine değer vereceksin. Saygı bekliyorsan önce kendine saygı duyacaksın. İnsanlar seni kıskanabilir, küçümseyebilir. “Sen mi yapacaksın?” diyebilirler. Ama unutma, bu onların sınırlı bakış açısının yansımasıdır. Kendilerinde olmayanı gördüklerinde, onu kırmak isterler. Çünkü insan bilmediği şeyden korkar, ulaşamadığı şeyi küçümser. Ama sen vazgeçme. Çabaladıkça değişeceksin. Hayata hangi pencereden bakarsan, onu öyle göreceksin. Eğer camın kirliyse, dünya sana gri görünür. Ama o camı silersen, gökyüzü bile gülümser sana. Hayallerini kimseye anlatmak zorunda değilsin. Sakince büyüt onları içinde. Çünkü bazı insanlar ışığını söndürmek için değil, kendi karanlığını gizlemek için sana yaklaşır. Hayalini koru. Niyetin temizse, karşılığı da temiz olur. Evren, ne gönderirsen onu geri getirir. Ve en önemlisi: Kendine hep şu soruyu sor: “Ben ne istiyorum?” Çünkü bu sorunun cevabını sadece sen verirsin. Ve o cevap, seni sen yapan yoldur.
Hayat, bazen planladığımız gibi gitmez. İnsan psikolojisi de çoğu zaman bu belirsizliklere uyum sağlamaya çalışırken zorlanır. İçimizdeki düzen, dışarıdaki kaosla çarpışır. Kimimiz bu çarpışmada güçlenir, kimimiz ise yıpranır. Ama aslında her ikisi de aynı gerçeği fısıldar: insan, kırıldıkça yeniden şekillenir.
Her duygu bir mesaj taşır. Kırgınlık, bize nerede sınır koymamız gerektiğini öğretir. Öfke, değerlerimizin çiğnendiğini hatırlatır. Hüzün, içimizde hâlâ sevgiye dair büyük bir kapasitenin var olduğunu gösterir. Ve sevinç… o da hayatın, bütün bu fırtınalara rağmen hâlâ yaşanmaya değer olduğunu kanıtlar.
Hayatın düzeni, göründüğünden çok daha derindir. Bazen karşımıza çıkan insanlar, en büyük sınavımız olur. Bazen de en umutsuz anlarımız, en güçlü yanlarımızı ortaya çıkarır. Psikoloji bize der ki: “İnsan, yaşadıklarının toplamı değildir. Onlara verdiği anlamın toplamıdır.” İşte tam da bu yüzden, yaşanan her şeyin içinde gizli bir dönüşüm fırsatı vardır.
hayatta herkes sana öğüt verir ama çoğu kendi yaşamadığını konuşur. Sen zaten çok şey yaşamış, çok şey görmüş birisin. O yüzden sana acı gerçekleri söylemekten çekinmeyeceğim:
Artık kimsenin senin hayatını yönetmesine, kararlarını etkilemesine izin verme.
Kimse senin geleceğini ellerinde tutamaz; ne ailen, ne dostların, ne de “sevgim” dediğin insanlar. Sen kendi hayatının direksiyonuna geçmezsen, direksiyon hep başkalarının elinde olur ve sen hep “neden böyle oldu” diye şikâyet edersin.
Hayatın birinci kuralı şudur: “Bahane yok.” Ne yaşadıysan yaşadın, ne kadar acı çektiysen çektin. Bunları kabullen, evet. Ama bunların arkasına saklanarak “ben böyle oldum” deme. Kendine “evet, böyleydim ama artık böyle değilim” deme cesareti göster. Senin geçmişin senin bahanen değil, tecrüben olacak.
İnsanlar bir anda mutsuzluğa sürüklenir çünkü zihin, geçmiş acıların yankısını aniden hatırlatır. Psikolojik olarak mutluluk, bazıları için güvensiz bir duygudur; uzun sürmeyeceğine inanırlar ve bilinçaltı, mutluluğu sabote eder. İçlerindeki huzursuzluk, sessiz anlarda fısıldar: "Bu kadar mutlu olamazsın." Ve o an, karanlık duygular sessizce geri döner.
Bazen kendime soruyorum… Neden hâlâ buradayım? Neden hâlâ onu bekliyorum? Kalbim hâlâ ona bağlı ama ruhum her seferinde biraz daha yoruluyor. Sanki içimde iki ben var: biri hâlâ umut ediyor, sevgiye inanıyor; diğeri ise yavaşça tükeniyor, yıpranıyor, kırılıyor.
Her “seviyorum” dediğinde içim kıpır kıpır oluyor, ama aynı anda anlıyorum ki sözler sadece söz… Gerçek yok. Gerçek, eksik kalan çabada, suskunluğunda, küçük şeyleri büyütüp bana ağır sözlerle dönmesinde. Her tartışmadan sonra biraz daha küçülüyorum.
Yoruldum… Yoruldum anlatmaktan, açıklamaktan, beklemekten. Yoruldum kalbimi sürekli savunmaktan, kendimi değersiz hissetmekten. Bazen düşünüyorum, sevgi böyle mi olmalıydı? Huzur vermeli, güven vermeli, ışık olmalıydı… Ama ben onun yanında karanlıkla doluyorum.
İnsan ruhu, bazen mevsimler kadar değişken, bazen de fırtınalar kadar serttir. Bugün seni gülümseten bir yüz, yarın sana en derin yarayı açabilir. Kimisi kendi içindeki karanlıkla boğuşur, kimisi ise karanlığını başkalarının üzerine gölge gibi bırakır.
Ve en acı tarafı şudur ki; kötü kalpli insanlar, çoğu zaman kendilerinin ne kadar zarar verdiğini bile umursamaz.
İnsanların değişkenliği, sana başta anlam veremediğin bir hayal kırıklığı gibi gelir. Bir bakarsın dost sandığın kişi, bir anda yabancı oluvermiş. Bir bakarsın “iyi” dediğin yüz, gözlerinin önünde maskesini indirir. Bu durum seni kırar, ama seni bitiremez. Çünkü artık bilirsin ki herkes senin kalbin gibi değil.
İşte gelişim tam da burada başlar…
Bugün kendimi bir rüyanın içindeymişim gibi hissettim. Yeşillikler arasında özgürce koşan bir atın üzerindeydim. Kalbim heyecanla doluydu, gözlerimde umut parlıyordu. Her şey o kadar huzurluydu ki, “İşte bu!” dedim. "Hayat böyle bir şey olmalı..." Ama sonra kontrol elimden kaydı. Yol değişti. Tanımadığım taşlı bir patikaya saptım. Korktum. “Ya geri dönemezsem?” dedim kendi kendime. O anda kayboldum sanmıştım, ama aslında kendime yaklaşmaya başlamıştım. Çünkü insan ancak korkularla yüzleştiğinde gerçek yolculuğa başlar, değil mi? Ve ne oldu biliyor musun? Yalnız değildim. Sevdiklerim bir yerden bana uzandı. O an anladım: Bu dünya hem cesaretle hem de sevgiyle yürünecek bir yol. Artık biliyorum, her kayboluş bir dönüşüm olabilir. Her taşlı yol, daha sağlam adımlar içindir. Ve ben... bu yolculukta hem yalnızım, hem de hiç değilim.
Bazen düşünüyorum… Kalbim neden hâlâ onun için atıyor?
Oysa yanımda değil, çabası yok, sözleri bile bazen silah gibi…
Ama hâlâ bağlıyım, hâlâ umut ediyorum.
Sevgi dedikleri şey, beni bu kadar yıpratmalı mıydı?
Her “seni seviyorum” dediğinde içim titriyor, ama aynı anda kırık bir dal gibi sallanıyor ruhum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!