Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.
/
İşte bu boz duman içinde, takvimler; 7 Nisan 1932’yi gösterdiğinde, Kahramanmaraş İli Elbistan İlçesi Celâ Köyü’nde, üve üve diye bir ses düşer şiir dünyasına.
İşte bu ses Abdurrahim Karakoç’a aittir, annesi Fadim’e Hanım, babası Ümmet efendi, Ümmet Efendi’nin de şiir yazdığını biliyoruz.
İlkokuldan sonra okuma şansı bulamayan şairimiz; marangozluk ve çiftçilikle iştigal eder.
1958 Yılında doğduğu köy Ekinözü ismiyle ilçeye dönüşünce Belediyede çalışmaya başlar, bu tarihe kadar tüm yazdıklarını yırtar atar.
/
Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla,
Aha bu mektubu alınca Hasan.
Manalar iplikten incedir amma,
Kelimeler biraz kalınca Hasan.
/
‘Hasan’a Mektuplar’ başlığı altında yirmiiki şiirini bir araya getirir.
“Avareydim boşluğumu şiirle doldurdum der.”
Şiire nasıl başladığınız sorusunu da besmele ile diye cevaplandırır.
Güçlü bir sevda şairi olan Abdurrahim Karakoç; siyasilerin vaatlerini yerine getirmemeleri üzerine, hastane ve mahkeme kapılarında canından bezen vatandaşın dertlerini de dile getirerek; çok güçlü hicivler kaleme alır.
/
Ölürsen de hak yedirme, hak yeme;
Aka kara, karaya da ak deme.
Adaletten ayrılırsa mahkeme,
Bir hakime bir de kanuna tükür.
*
İlaç olsa içme düşman tasından
Sakın taş attırma dost arkasından
Kim ikiyüzlüyse tut yakasından
Bir yüzüne bir de canına tükür.
*
Bırak hesabını ölüm kalımın
İnanmışa zulmü ne ki zalimin
Manayı reddeden sözde alimin
Bir ilmine bir de fenine tükür.
/
Kabul etmek gerekir ki; bu merhum şairimiz, ‘Mihriban’ şiiri ile şiir sever halkın gönlünde yer etmiştir, biz buradan toplumumuzun şiir eğilimini de anlayabiliriz, şunu diyebiliriz lirik ve duygulu bir toplumuz; sevda şiirleri revaçtadır; tabi şiirden bahsediyoruz düzmecelerden değil.
Hepimizin bildiği bu şiirin bilhassa;
/
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
/
Bu mısra ilgi odağı olmuştur, Şairimiz; titreyen alev bahsinde bizi şöyle aydınlatıyor.
‘Bazıları gerçek mi diye sorar, evet bu bir gerçek, gençliğimde yaşanmış bir aşktı, adını deşifre etmem ayıp olur’ (mekanın nur olsun, Anadolu yiğitliği budur işte) hani başka bir şair de diyordu ya, bir güzeli sevip de alamazsan, adını dillere destan eyleme.
Yaşasın, insan onurunu aşkın üstünde tutan edebiyatımız. Demek geldi içimden.
Şairimiz bu mülahazasına şöyle devam ediyor.
Mihriban sembol isimdir, masa başında yazılmış hayali bir aşk bu tadı ve lezzeti vermez; yaşayacaksın ki, yazasın.
O tarihte elektrik yoktu, lamba ışığında yazmaya başladım, lambadaki alev titremeye başladı, ‘Lambadaki alev üşüyor çıktı’
/
Yâr deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban!
/
Şair devam ediyor, ben ‘unutursun’ diyerek yazdığım mektuba; aldığım cevabi mektup ‘unutmak kolay mı? Diye başlıyordu,
Unutma kavramının da şiire bu şekilde, şairin, Mihriban’dan aldığı mektupla ikame edildiğini anlıyoruz.
Tabi bu şairimizin edebiyatımızdaki hacmi Mihriban’dan ibaret dersek haksızlık olur ama Mihriban’dan bahsetmeden anlatırsak ta saygısızlık olur.
Zaten konu başlığımız şair aşkları.
Şairin köyündeki bir düğüne, düğüncü, misafir olarak gelen – adı diğer- Mihriban’la tanışırlar, ayak üstü bir tanışma, bir gün sonra şair gider, görüşmek ister. Mihriban ayrılmıştır köyden.
Şairin ailesi kızın ailesine ulaşır; kız isteme söz konusu olur, yaşı küçük diye ret edilir. Aralarında mektup teatisi olduğunu biliyoruz, kızın evine mektup göndermek sakıncalı olur diye, maşuktan gelen mektup cevaplarını bir gazete köşesinde cevap mahiyetinde yazar.
Kız isteme konusundaki ısrar üzerine; ailesi kızımız nişanlı diyerek talebi külliyen reddeder.
Şair, bunun üzerine bir daha bu evde o konu konuşulmayacak diyerek;
Sevdayı şiire dönüştürür.
‘Şiir, şairin parmak izidir’ diyen A.Karakoç, ‘un 3 Mihriban şirinde gönül izinin şiirlere çıktığını söyleyebiliriz.
/
Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!
/
‘Herkesin bir Mihriban’ı vardır’ diyen şair. Kısaca hülasa etmeğe çalıştığımız, masum ve yaşadığı tipik Anadolu aşkını ledün ilmine dönüştürmüştür.
Bahis konusu aşk, hemen herkesine başına gelmesi olasıdır. Bence o aşkı büyüten şair olmuştur, yine bence Abdurrahim Karakoç doğuştan şairdir.
Şimdi niye eski şiirlerin keyfiyetini bulamıyoruz şeklindeki yakınmaların temelinde hayat koşullarının da çok müessir olduğunu söyleyebiliriz, zira günümüzde iki gencin aynı minval üzere tanıştığını ve aşka kapıldığını düşünün, bir yıl geçmeden çoluk çocuğa karışırlar.
Niye böyle, niye öyleydi demiyoruz sadece bir saptama,
Şairimizin; Pakize Hanım’la kurduğu evlilikten 3 çocuğu olup, bunlardan birinin ismi de Mihriban’dır. Kendisi gibi şair olan Bahattin Karakoç’un da kardeşi olan Abdurrahim Karakoç; 7 Haziran 2012 tarihinde hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Bir şairin anlattığına göre; taziye sürecinde çalan ev telefonunu açan kızı; buyurun ben Mihriban der, karşıdaki ses, ben de Mihriban kızım başımız sağ olsun der ve telefonu kapatır.
Şair; yazdığı şiirlerden dolayı en az otuz defa mahkeme olmuştur. Avukata müracaat etmeden kendisini savunan kendisi olmuştur.
/
Sırat’tan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden.
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden.
/
Sait Faik’in; şu satırları paylaşılmaya değer sanırım.
“Şiir olmayan yerde insan sevgisi de olmaz. İnsanı insana ancak şiir sevdirir.
Yoksa cinayetler alır yürür.
İnsan, insan yüzüne bakamaz olur.
Şiir; büyük laflar, sözde büyük düşünceler, sahte vatanperverane lakırdılar, boş ahlak kaideleri değildir.
Şiir insanı insana yaklaştıran şeydir.
Harpler şairsizlikten çıkar.
Cinayetler şiirin okunmadığı yerlerde işlenir.
Kuvvetli insan, şiir sevmediği için zayıf insanı döver.”
Son dönem Türk Şiirinin özgül ağırlıklı şairi Abdurrahim Karakoç için söylenmiş sanki.
/
Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan
Döndüğü noktadan bin yıl uzakta
Yürek ateş düşmüş kuru bir harman
Yandığı noktadan bin yıl uzakta
Ne nişan bozulur, ne düşer tetik
Zaman kanlı tezgah, acılar mekik
Umut yavrusunu yitiren keklik
Konduğu noktadan bin yıl uzakta
Şans ne ki? Bir doğar,ölür bin kere
En güzel arzular kalır mahşere
Sevginin meyvesi dalından
İndiği noktadan bin yıl uzakta....ABDURRAHİM KARAKOÇ..
Tertemiz sevgileri şiir şiir bize armağan edenlere selam olsun.
Hakka kavuşanlara rahmet olsun..
Teşekkürlerimle...İlhami
Kayıt Tarihi : 30.9.2025 11:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!