Zemheri ziynetinden aldıysa taş ayazı
Turna telekleriyle kazılmaz taşa yazı
Irmağın çehresinde geldiği yerden izler
Dergâhına sığınan dereyi yer denizler
Kişneyince küheylân ansızın koptu yular
Gönlümün heybesinde bir moloz taş gibiyim
Bir-bir kuleleştikçe önümdeki kuyular
Yetmiyor bu yığını anlamaya duyular
Beynimin tandırında güveçtir kafatasım
Ben bu kafatasında kaynayan aş gibiyim
Kanlı bir dudakta tutuşmuş gibi;
Kırlara bin buse saçan gelincik…
Bengisu taşıyan bir kuşmuş gibi;
O dağdan bu dağa uçan gelincik…
Derilmiş bir hece yiğit sözünden,
Sn. İsmail Müftüoğlu’na…
Konuk olsak kırk cem’e, bir dolu câm gelmiyor,
Başımıza baht denen o serencâm gelmiyor…
Tasın yarısı dolu, bardağın yarısı boş,
Ey sevgili, o doyulmaz aşkın yine naz elinde,
Yüzbinlerce “yed-i beyzâ” yeşerdi niyaz elinde.
Nice âşık dil açarken söylenmedik söz ufkuna,
Bir âh olup da tutuştu bin nağmeli saz elinde.
Sen ey yaz ortasında nabzımda donan zemheri
Susturma son sesimde çıngıyan çengileri
Ben sussam dağlar dikelir dilimde
Dikenleşir en gonca gülleri yosmaların
Soyunur da üstündeki kadife suskunluğu
Delip geçmek deli kurşun gibi aynaları
Geçebilmek kurşunî yalnızlığında çoğalarak
Benin ötesine
Gözlerini bırakarak camda
Gelip geçmek bir yel gibi yanından tükenişin
Aldanma yeşilliğine uzak bahçelerin
Bırak gökkuşağı toprağa eğilsin
Söylediğimiz son şarkı çoktan unutuldu
Son yaprağı koparan rüzgârın kanadında
İlkbaharı uyutan meltemle esen değilsin
Dar açılı sokaklarda o sersefil serçeler
Öter bir ardıç kuşu yemyeşil az ötemde
Oysa mor değil beyaz
Maviyi içerim turuncu türkülerden
Ürperirim avaz-avaz
İpek mendilimi alır götürür
Beni sonbahara salıveren yaz
Yordamsız yağmurlarca denize yağan bir çöl
Bir çöl ki her nefeste kendi özlemince öl
Kişner kum dalgaları küheylan atlar gibi
Dağılır dakikalar tülden kanatlar gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!