Bir çığlıktır İstanbul
Kuzey rüzgarları hüzün taşır
Kıyılarına
Mendireklerde ölür arkaik martılar
Bir uğultu bir sohbet rakı masaları
Geçmiş zaman kipidir ilk öpüşmeler
Hapsettin kendini
Denizin öbür yakasından bırakılan şişeye
Ufalanıp sonsuza bölündün
En küçük parçadan öteye
Acıdı bütün hücrelerin
Kederden
O gidince
Sen tekrar güler misin?
Dedi
Kedim
Ya sen miyavlamayı dedim
Elindeki çizikler iyileşince
O çok özlemişti beni
Ben de onu
Sarıldık kadim dostlar gibi
Sıkı sıkı
Sonra uzun uzun öpmeler
Hele beyaz alnından
Yüzler telefon ekranında
Dağılıp gidiyoruz o incecik camda
Soğuruyor ruhumuzu
En dibe alıyor kalplerimizi
Yalanların mutluluğudur
Yüz çizgilerindeki tebessüm
Öyle bir kıyam ki
Yer gök ağladı
İki vadi de
Kırk çığlık
Kırk kapı
Koparıldık
O mavilikler o kadar mı hoyrattı
Küçücük ellerine nasıl kıydı
İnsanlar öleli çok oldu...
Ya tanrı
Umursamadı mı seni çocuk
Bana demedi
Ben düşündüm
Bana ne diyeceğini
Ve o
Bana dedi ki
Sesimi unuttun mu?
O çocuk
Göğün en mavisi
bulutların en beyazı
düştü
yedi tepede
toprağa




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!