Pelitözü Köyü Kahramanı Nevzat: -Hikaye
Pelitözü köyünde yaşayan Ramazan amcanın oğlu Nevzat, gurbet ilde çalışırken bir mektup aldı. Mektup annesindendi. Gelen mektuba hasretle baktı, çok özlemişti annesini, sevdiğini, köyünü. Köyde yaşamak isterim ama köyde karın doyurmuyor ki dedi, kendi kendine. Varlığımız ne ki? Bir inekle on tavuk. Bunlarla nasıl geçinir, insan? Gurbet,ah gurbet! .. Hasret koksanda mecburuz sende durmaya, çalışmaya diye söylendikten sonra başladı gelen mektubu okumaya.
''Canım oğlum neredesin, yetiş'' diye başlamaktaydı mektup. Şaşırdı ve merakla hızlı hızlı okumaya devam etti. Annesi Üç günde bir tavuklardan birinin kaybolduğundan bahsediyordu. ''Bir hırsız dadandı evimize, geceleri uyuyamaz oldum. Herkesten şüphelenir oldum oğlum, yalnızlık çok kötü. Tez zamanda gel, gözlerim yollarda bilesin'' diyordu.
Yıllık iznini alıp düştü yollara. Annem evhamlı zaten, ne oldu acaba diye düşünmeye başladı. Ah bir yakalasam o hırsızı. Doğduğuna pişman olacak o. Köyde hırsızlık yapacak kimsede yok ama. Acaba tilki filan mı dadandı köye. Kimse köpek beslemez oldu...Tabi tilkisi,çakalı gezer, ulu orta. Böyle binlerce düşünce içinde köyüne ulaştı.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...



