Çağların dişli çapasıyla kazılan
İnsanlığın anlık ellerinde yazılan
İbret koltuğu olan
Hayat tabağında son durak bulunan
Karacaahmet
Her sabah yüzümü okuyan aynalar
Bu sabah şaşırdı, kömür saçlar beyazlara karıştı
Alnımı dokuyan kırışıklar
Hayatımın esaretinde enseme vuran kırbaçlar
Adımlarımla sürüldüğüm taşlı meşaleler
Dertleşir benimle, birde ruhuma sarılan hakikatler
Gül yüzlüm, ay tülüm, hayat külüm
Seni sevdim, günlerimi zehirliyerek içtim
Hicranın yokuşunu kalbime ittim
Hayatın boşluğunda mesafelere indim
Gün ikamet telim, esaret adresindeki yerim
Yıldızları avuçlayarak başına dökmüştüm
Dalgaları kucaklayarak kaşına serpmiştim
Hayallerimi zaman taşına kazımıştım
Senin tebessümünü alarak anların ardına attım
Alnımın tozları süpürülerek uzaklara savrulmuştum
Kızkule'sinin çağların alnına vuran hazin sesinden
Sahillerin tokatlayan, kaldırımların bataklayan esinden
Sokakların seni çağıran izinden
Ay vakti bende donarak
Kör karanlığa kapanmıştım
Ey..! Rüyalarımın penceresine gizlice yaslanan
Ey..! Hülyalarımın perdesini sinsice aralayan
Ey..! Düşlerimin pergelini izlerinle karalayan
Hayallerimin damlasında akan sen, gözlerimin boğuntusunda bakan sen. Her anımdan zihnime kurulan, her yanımdan fikrime vurulan, her yazımdan sonra sislerinle oyalayan: Günlerimin şafakları senle doğar, Gözlerimin nemleri seninle batar.
Toprağı kanla sulanan
Teni kemiklerle süslenen Karacaahmet'teyim
Ölüm bahçesinde ruha gıda olan rahmetteyim
Yüreğimi burkan son menzilin elindeyim
Kaçınılmaz yatağın koynunda zahmetteyim
Gözlerime çarpan taşların hüzün eteğindeyim
Genç adam gecenin karanlık örtüsünde ruhunun hazin yankısı çığlık kopartarak sahilde yürüyordu. Dilinde dökülen özlem ve söylemler uzaklığın kanlı deresine itilmişti. Dişinde sıkışan kırgınlıkla hayallerinin fotoğrafı karanlığı ısırmıştı.
Seni diyordu genç adam ‘ - Seni geleceğimin atlasına gül olarak ekmiştim, günlerin başaklarında seni görmüştüm, canım seninle cananlığa kavuşmuştu. Şimdi ise yüreğimin dileğine çıkılan hayal merdivenlerinden düştüm. Gözlerimde ve gönlümde hüzün yağmuru döktüm...’
Ruhunun hazin kamcısı acıyla döverek başı düşmüş, dizleri eğilmiş olarak ağır ağır yürümeye devam etmişti. Kulaklarını şaklatan dalgaların sahile vuran sert tokadı, kalbini yaralayan dert sakatı her yanını sarmıştı, her anı ruhunu tırmalayarak artmıştı. Boğazı ışıklarıyla öpen karşı kıyının betonuna gözleri takıldı.
Genç adam ‘ - İşte sevdiğim şu evlerin kör penceresinde ikamet ediyor. Acı aşkların fısıltısı duvarlarını ıslatmış Kız kulesinin üstünde bulunuyor. Tarih kokan, heybeti ile Haydar paşayı tutan, boğazın maviliğine gülümseyen kışlanın yakınında, Selimiye mahallesinde sevdamın ayaklarını vurduğu yerdir ‘... Başında hüzün yağmuru akar, soğuk ürpertiyle denizin ağlaması bakar. İntizarın hicranında ufuklar karanlık balçıkla kararak gönlü sararmış, umutları sönmüş, hayalleri yıkılmış olarak geleceğin perdesini kav la tutuşturarak yakar. Hüzün yağmuru şiddetlenmişti... Kederin kader alnında terlemeye başlamıştı. Ruhunu ıslatan hüzün yağmuruyla sarsılmış ve kederle terleyen kalb titremiş olarak sahilin çapağı olan taşın beline yığıldı. Başını ayaklarının arasına sıkıştırarak söylenmeye başlar
‘ Ey aşk acısı, ey gönül yarası, ey derdin karası... Sana sığınırım, Sevgimin adını düşlerim... Onun yokluğunda sürgün kaldım, günlerim onsuzlukla zindan oldu. Bir çıkış ver, bir ferahlık ser. Hani gözleri gözlerime kilitleniyordu, hani sözleri sözlerimi sarıyordu bir zamanlar’... Zihnine film şeritleri yayılır, anıların sahnesi açılır. Ela gözleri karanlığı yırtan ayla kendisine bakmış, siyah saçları denizin dalgasında ellerine düşmüş, oval çenesi ufukların köşesinden bakarak gözlerine çökmüş, güzel yüzü sahilin ıssız belinde kafa odasını kırmıştı. Derbeder durumda sürüklenip duruyordu, sevda ölümünün soluğunu yutarak hüzün yağmuruyla: Duyguları kanlanış, sözleri kurumuştu.
Yitik şehrin gri ensesinde sürgün bir adam
Kaldırımların dilinde yutularak solgun kalan
Adımların kanlı yankısında saatlerce uzanan
Zihin sayfalarının satırları yitik olarak yazılan
Anlık anların taşlaşmış sislerinde
Bir ılık sonbaharın yalnızlığında
Semayı karabulutların ördüğü saatlerin diliminde
Akşamın soğuk deminde, Kadıköy sahilinin dizinde
Yüreğimi saran kor alevlerin dibinde
Yalnızlığın sarsıcı kollarında
Şair, Özkan bey:
Şiirlerinizin esinden, buram buram özlem buldum. Yüreğimden tüten hicranın acısını duydum. Böyle güzel şiirlerinizden dolayı tebrik ederim... Başarılarınızın devamı dileğimle efendim.
Şiirlerinizle kendimi mazinin ve maviliğin deryasında buldum. Hepsi birbirinden güzel ve yüreğinizin özellik sesi hakim... İnternet yolu ile sizin gibi şairleri tanıma ve yapıtları okuma fırsatı buldum. ' Özkan Karaca' ismine bir kaç yerde de rasladım. Gerçekten istikbal vaat eden genç bir yetenek. ...
Şair: Özkan Karaca
Yüreğinden damlayan sızılarla, duygularından taşan kıvılcımlarla şiir sesini güçlü yansıtan ve toplumun değerlerine ayna olan yaklaşımı ile samimi şair. Her gönül eseri yeni bir heyecanların semboli, her kelam ve kelam karalayışı yeni hareket kulvarında şiir sesinin ayak ses ...