Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Bir çuval dolusu yalnızlık benimkisi
İçi boş sevdaların ardından gelen
Ne ayakta duracak hal ne de mecal
Bir çuval dolusu yalnızlık benimkisi

Yalnızlık Çinlidir; Çin işkencesi gibi

Devamını Oku
Osman Demircan

Tıpkı kaybolan hisli şarkılar gibidir sesin
Ve tıpkı kayıp giden yıldızlar gibi nefesin
Sen gecelerimi karanlığa dönüştürensin
Ey sevgili sulara sarılan bir ateş gibisin

Bir sis perdesi altında kaybolan dağ gibi

Devamını Oku
Osman Demircan

Sevginin beni götürdüğü yerlere kadar gitmeliyim.
Unutulmuş yaprak gibi usul usul sürüklenmeliyim.
Yarım kalmamalı bu aşk yolculuğumuz ay yüzlüm
Seni doya doya sevmeli hem kana kana içmeliyim.

Tüm bunlar ölesiye sevmek isteyişimdendir seni.

Devamını Oku
Osman Demircan

Yer kabuğu... Ağaç kabuğu...Elma kabuğu... Ceviz kabuğu... Kaplumbağa kabuğu... Tüm acılar kabuk bağlamış. Yine de kaplumbağa kabuğuyla yürür. Ağaç kabuğuyla büyür. Elma kabuğuyla şekillenir, ceviz kabuğundan çıkıp filizlenir. Sen de kır kabuğunu ya da durma yerinde. Ya çık göklere ya yürü ümitlere. Hangi acı aynı dozda kalır, hangi acı mutluluğu kapatır? Aç pencereleri, kapıları, bacaları. Duman gibi dol gökyüzüne, ışık gibi dol yeryüzüne. Acılara yol ver. Hangi yolcu ebediyen kalır istasyonda? Herkes biletine göre alır yol. Sen de acılara salla kol. Hangi değirmen tanır, unu ve darıyı? Öğütür durur ve doldurur sonunda ambarı. Her günden karlı çık. Doldur yüreğini sevgiyle, neşeyle. Başın dönse de değirmen taşı gibi acıları un ufak et. Doy hayata. Felek değirmen taşı gibi dönse de senin şansın da bir gün döner.
Dik duruşun, direncin, neşen düşmanlara kapak olsun. Biraz da onlar tencerenin içinde kavrulsun. Kitap kapağından tanınır, yara kabuğundan. Bırak acıların kabuk bağlasın. Yaşa kabuğunla, büyü ağaç gibi, yürü kaplumbağa gibi. Adaletin terazisi bir patatesle, bir domatesle seni mahkum eder. Ve sen bir ömür boyu aç kalırsın. Bırak karpuz kabuğunu denize. Yaslan vicdanına, güven kendine. Bak ufukta ne çok renk var. Yaşamını renklendir. Yeni bir çerçeveden bak dünyaya. Ağlama boşu boşuna.
Koca dağlar utanmazken kurdun kaptığı kuzudan. Sen niye insanları dağ diye büyütmektesin? Neden neşeni taşa, ete, kemiğe çevirmektesin?
Gülüşün yağız delikanlılardan ve nazlı yardan güzel olsun. Gözlerindeki bir damla yaş tüm yürek ateşini söndürsün.
Sandal tahtalara çakılan çividir. Ve sen de çivi gibi çakıl hayata. Bak denizler batmış gemilerle doludur. Sandallar da bir o kadar hayata tutunmaya çalışanlarla doludur. Yüreğine batsa da hayat, sen sandallarını denize çıkar.
Bardağın son damlası son mektup gibidir. Ya yüreği taşırır ya yüreği sakinleştirir. Son ver cafcaflı sözlere. Noktayı koy seni bırakıp gidenlere.

Devamını Oku
Osman Demircan

Hiç çiçek açmayan bir dal gibiyim. Bahar gelmiş gelmemiş neyime. Kupkuru bir ağaca dönüşmüşüm. Acı vermekte bana gül dalları. Toprakta yeşeren çimenler yüreğimi ezmekte.Hayat beni çiğnemekte, hayata dair her şey üzerimden geçmekte.Çünkü ben ölmekteyim. Çünkü ne kadar yaşamak istesem de bir umut yeşermemekte bende. Tüm kuşlar benden habersiz. Terk edilmiş bütün bedenim. Bir dost eli bana uzanmamakta. Sadece rüzgarlar küllerimi savurmakta.Yanmadan bir ormanın kül oluşunu bilmekteyim. Hayat bana yanmayı öğretti çünkü. Aklımdan, yüreğimden cehennem eksik olmadı çünkü. Ben olsam olsam alevden bir evin tahta kapısı olurdum. Her gün cayır cayır tutuşurdum.
Yetersizim. Bu yüzden sadece ezbere şarkılar söylerim ya da başkalarının şiirlerini okurum sürekli. Kendim bir şey yapamam. Elimden hiçbir şey gelmez. Yaşamayı bilmeyen insan, ölmesini de beceremezmiş. Bu yüzden darağacı olurum, tabut olurum ama asla ölmeye muktedir olamam. Tadında hiçbir işi başaramam. Tat alamam bu sebepten dolayı hayattan. Ölmek bile acı vermez bana artık.
Yetersizim. Yetti artık dediğim anlarda bile saatleri kupkuru dallarıma asarlar. Her dakika, her an bana intiharı yaşatırlar. Oysa ben güneşi hissetmek isterim. Yaşamak isterim bol yıldızlı bir gecede. Ama ne yazık ki hiçbir yaprak bende kıpırdamaz. Bu yüzden şarkılara alkış tutamam. Ellerimden dökülür cehennem külleri. Sadece yanarım yanarım.
Cennet bana düşmez. Cehennem kapıları ardına kadar açılır bana. Ve ben ateşlerin ortasında bir ağaç olurum. Yanarım yanarım tutuşurum. Bir türlü yaşamayı beceremem ki ben. Gövdemde aşıkların kazıdığı kalp şekilleri olurken, benim yüreğimde en büyük acılar saklı kalır. Duygularımı kimseye açamam ki. Hiçbir heyecan beni coşturamaz. Aşık olmayı başaramam çünkü. Sadece yanarım yanarım tutuşurum.
Ateşler içinde sürüklenen bir gemiye dönüşürüm. Ateş nehrinde giderken, yelkenlerimde çöl rüzgarı olur. Yangınlar içinde bir seni düşünürüm. Beynimin yokuşlarında seni düşünmekten yorulurum. Seni görme hayaliyle cenneti unuturum. Yanarım yanarım tutuşurum. Bir su bulamam. Elimden dökülür cehennem külleri. Senin kucağına cenneti dökmeye yetersiz kalırım.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir güvercindim. Uçtum bulutlarla gökyüzüne. Sonra dolu dolu ağladım. Bir hapishanenin penceresine kondum. Göz göze geldim bir mahkumla. Bakışlarında sarmaşık gülller vardı. Duvarlara tırmanıp, sokağa taşmak isteyen bir hali vardı. Sustu, sazın sesiyle. Titreten tellerde, gözyaşları diken olmuştu. Dikenli tellerde şarkıları bile hapis kalmıştı. Yılların biriktirdiği acılar, yüreğini yakmaktaydı. Duyguları kül rengindeydi. Gözleri alev alevdi. Daha fazla dayanamadım. Havalandım göklere. Tüylerim tellere takılmıştı. Kuş bakışıyla gördüm bir tımarhaneyi. Kondum bir delinin omuzlarına. Kimsenin kol izleri yoktu boynunda. Tüm dostlukları dışarda kalmıştı. Tırnak boyları, kimsede olmayacak kadar kısaydı. Kendini tırmaladığı aşikardı. Bir kedi gibi dört bacak üzerine düşmemişti. İşte bu yüzden tımarhaneye düşmüştü. Aklı ve fikri bir kalem olsaydı, kağıdı acıtırdı. Dertleri yüreğine saplanmıştı. Yüreğindeki delikten içeri girdim. Yüreğinde hiçbir kafes yoktu. Kimseye tuzak kuramamanın verdiği saflık yüreğinde bir temiz kandı. Yüreğinin en kuytu köşesini öptüm. Yüreği kanatlandı. Ben bile öyle bir güvercin bakışıyla bakmamıştım gökyüzüne. Gözleri parlak mavi kadar berraktı. Gözlerinden öpmek istediğimde, göz kapklarını kapadı. Dedi bakışlarım bir cami avlusudur. Seni de dualarla ezmelerinden korktum. Buna göz yummamak için, gözlerimi kapadım. Sana zarar verilirse, kan ağlamaktan korktum. Saçları rüzgar oldu. Savurdu beni gökyüzündeki yağmur damlalarının biriktiği yere. Her damla düşerken yere, kanatlarım ıslandı. Yere doğru sorti yapmak zorunda kaldım. Yüreğimdeki sevgileri bomba gibi yere yağdırmak istedim. Bir huzurevi görünce damağım kurudu. Huzurum kaçtı. Bir yaşlının saçlarına kondum. Dedi, ' Hangi kediden kaçtın da yanıma geldin. Peki korkuların kadar büyük bir adiliği mi vardı, kaçtığının? Biz nankör kedilerden dolayı değil de, insanın kadir bilmezliğinden dolayı buradayız; bırak hayvanları, insandan daha büyük vahşi mi vardı? ' dedi. Dedim, ' Acılarınız bir oyadır, eşarbınızın ucunda. Alnınızdan öpenler olmadığı için mi kaşlarınıza kadar başınızı örttünüz? '. Dedi ' İnsan burada ölmeden önce acılara gömülür, bu yüzden acılarımızdır kaşlarımıza kadar başımızı örten. Saçlarımızdı gençliğimiz güzelliği. Şimdi itilmişliktir saçlarımızdaki her örgü. Kar beyazdır ölüm. Saçlarımıza yağan, kırağı vurmuş yalnızlığımızdır ve ölüm soğukluğudur. Cenazemizi bekler akrabalar ve akbabalar.'. Uçtum yine göklere. Kanat çırptım oradakilere. Taksim'de yılbaşı şenliği vardı. Bir kız, çantasına, dudaklarını, cinsel organını koydu ve kalabalığa daldı. Bir oğlan çantayı kaptı. Kız arkasından ırzına geçilmiş gibi baktı ve ağladı. Bir güvercin olarak, İstanbul'un kırıtan göbeğinde dans eden ve eğlenen insanlara şaşkın gözlerle baktım.

Devamını Oku
Osman Demircan

Günlerden salı... Takvimler yırtılırcasına, günler geçmekte. Her günüm de olduğu gibi bugünümde de kelebekleri salıvermekteyim kavanozlardan. Çünkü ben en çok gökyüzüne açım. Karnımı bulutlarla, gün ışıklarıyla doldurmak istemekteyim. Bugün salı... Kavanozlarımda kelebek yok. Açtığım tüm kapaklardan yokluk uçuşmakta. Boşluk karın boşluğuma dolmakta. Karnım ağrımakta. Kalktığım bütün koltuklarda yorgunluğum oturmakta. Nereye gitsem, zavallı bedenim beni taşıyamamakta. İnsanın kendi ağırlığı içinde bir hafiflik araması ne zor. Bugün gökyüzü bile ağır. Ve ben kelebek kanadında değilim. Kelimeler yerli yersiz bir araya gelmiş insanlar gibi. Cümleler suskun ve anlamsız. Başım sıkışmakta. Ruhum daralmakta. Gözyaşlarım bile beni anlamamakta. O yüzden ağlamaktan yana değilim. Çürük elmalar arasında, sağlam kalmaya çalışmaktayım. Ezelden ebede elma ağaçlarıyla dövüşmekteyim. Tüm ormanlarım yosunlarla, likenlerle kaplı. Asalak bir dünyada yaşamaktayım. Nedendir bilinmez, hiç yaprak kıpırdamamakta dünyamda. Bir ölüm sessizliği mezarlıkların yanından ıslık sesiyle geçmekte. Uykularımda öldürülmekteyim. Yataktan kan revan içinde kalkmaktayım. Manzara aynı, zaman aynı... Bugün salı... Farkı bugün yeni bir gömlek giymekteyim. Gömleğimin düğmelerinde iliklenmiş kanım. İliklerime kadar üşümekteyim. Yalnızlığın sokağında, duvarlara yazı yazmaktayım. Her harf bir taş gibi oturmakta yerine. Ben kelimelerin arasında bir sıvayım. Katılığım işlemekte cümlelerime. Hiçbir göz uğramamakta muhitime. Pasopartum yazısız, kimliğim boş.... Bugün salı... Akşamı bekleyen şair gözlerimde, şiire kavuşmak özlemi var. Özlemler okunmayan bir şiir kitabı... Duygularımın alıcısı yok. Herkes duygu zengini zaten. Oysa tüm yürekler, duygu metropolünde bir gecekondu. Arabesk duygular gezinmekte yüreklerde. Bugün salı... Senfonik mutluluklar istemekteyim bugün. Açmaktayım taş duvarlardaki gramofonları. Bir tatlı ses kulağıma dolmakta. Bir baktım ki, her yerde benim sesim yankılanmakta. Kimseden ses seda yok. Anlamaktayım kimseden bana bir fayda yok. Bende tüm mezarların yanından senfonik mutluluk içinde geçmekteyim. Çünkü susarsam, ölüm sessizliği dolar dudaklarıma. Yaşamak, kadınlarda dudaklara ruj sürmek, erkeklerde şarkı söylemektir. Ben de her renkte şarkılar söylemekteyim.

Devamını Oku
Osman Demircan

ormanın kuytusunda ince yapraklardasın
yeşilin her tonunda dalların bağrındasın
tüm tohumlarla aşkın savrulurken toprağa
bana düşen bir zehirli çiçeğin ucundasın
seni sevmek yüreğime acını doldururken
bilmem ey sevgili derdimden anlar mısın

Devamını Oku
Osman Demircan

ormanın kuytusunda ince yapraklardasın
yeşilin her tonunda dalların bağrındasın
tüm tohumlarla aşkın savrulurken toprağa
bana düşen bir zehirli çiçeğin ucundasın
seni sevmek yüreğime acını doldururken
bilmem ey sevgili derdimden anlar mısın

Devamını Oku
Osman Demircan

Yoruldum fişimi çekin artık. Öleceksem öleyim kalacaksam kalayım. Bu kadar budalanın, bencilin ve zorbanın var olduğu bir dünyada yaşamaktan zevk alamıyorum. Gardaş burası şunun yeri gardaş şuradan gak diyenlerin yaşadığı bir dünyada yaşamak istemiyorum artık. Alın bütün dünya sizin olsun. Bunca savaşın arasında öldürülenler kardeşiniz değilse elbet beni anlayamazsınız. Çünkü öldürmek kutsaldır dininizce ölen bir başkası olduğu sürece. Ve yaşamak sizin için bir başkasının elinden ekmeğini çalmaktır haktan hukuktan bahsettikçe. Çünkü senin her şeye hakkın vardır. Çünkü sen ananın aslan parçasısın. Aslında bir hayvansın. Sen ki yolu kesersin gelen geçenden saygı beklersin.Sen ki karıncayı incitmezsin ama herkesi tekmelersin. Bir gözyaşı dökmezsin fakat başkalarını ağlatmayı seversin. Tabi ki beni anlamazsın. Senin yaşadığın bu dünyada beni yaşatarak bana Tanrı’nı sevdirirsin. Bana dininden imanından dem vurursun. Yoruldum fişimi çekin artık. Bir ömür boyu hep sağıma soluma bakamam ki. Bu hayat trafiğinde bana çarpmasınlar diye hep budalalardan, bencillerden kaçarak yaşayamam ki. Hep gelir en zorbası beni bulur omzuma bir dirsek vurur. Sonra dostluk teraneleriyle beni kandırmaya çalışır. Elime elleriyle dokunur. Elimin kiri olur. Sen ki beni anlayamazsın. Gider ayıların faydaları konusunda konferanslar verirsin. Sonra bir ayı gibi karşıma dikilirsin. Bir ağaç kadar olamazsın. Ufkuma düşen bir kalas bir kütük olursun. Senin denizden anladığın budur. Öleceksem öleyim kalacaksam kalayım. Bu kadar budalanın, bencilin ve zorbanın var olduğu bir dünyada yaşamaktan zevk alamıyorum. Bütün duyularım hayvanlardan daha zayıfken beni diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğim düşünmek iken artık aklımı oynatmaktan korkuyorum. Artık senin gibilerin beynimi işgal etmesinden rahatsızlık duyuyorum.Yoruldum fişimi çekin artık. Demek ki benim seviyem bu. Demek ki bana ya ahırdan ya kümesten bir dünya gerek. İşte senin inancında budur yaşamak. Tevekkül edip yerini bilmek ve ona göre davranmak. Bu yüzden ben hem sana hem inancına baş kaldırıyorum. Çünkü ben insan gibi yaşamak istiyorum. Sen beni asla anlayamazsın. Çünkü sen başına taç takarsın. Buraların kralı benim dersin ve kimseye söz hakkı vermezsin. Oysa ben her hayat hikayesi bir kitaptır derim ve herkesi dinlemek isterim. Sen testiyi kıran da bir götüren de bir dersin ve su yolunda kabahat işlersin. Oysa ben yanık yüreklere su serpmek isterim. İşte sen bunu hiç bilmezsin. Sen ötekileştirmeyi çok seversin. Bense senin dinin sana benim dinim bana diyerek kendimi ve bir başkasını aynı ölçüde ötekileştiririm. Yoruldum fişimi çekin artık. Öleceksem öleyim kalacaksam kalayım. Bu kadar budalanın, bencilin ve zorbanın var olduğu bir dünyada yaşamaktan zevk alamıyorum.
Gardaş burası şunun yeri gardaş şuradan gak diyenlerin yaşadığı bir dünyada yaşamak istemiyorum artık.

Devamını Oku